Mersin
Konargöçerlik kültürünü sürdürmeye devam eden Sarıkeçili Yörüklerinden 4 çocuk annesi Songül Uçar, kış mevsiminde Mersin'in yaylaları, yazın ise Konya'da süren göçebe yaşamında birçok zorluğa severek göğüs geriyor.
Anadolu'nun konargöçerlik yaşam tarzını gelişen teknolojiye rağmen gelenek ve göreneklerinden vazgeçmeyerek sürdüren Sarıkeçili Yörüklerinden 30 yaşındaki Songül Uçar, kışın gelmesiyle Konya'nın Hadim ilçesinden göçtükleri Mersin Aydıncık'taki Karadere ormanlarında kıl çadırlarda ailesiyle yaşamını sürdürüyor.
Çocukluğundan itibaren ömrü göç yollarında geçen Uçar'ın, konakladıkları bölgelerde gün ışımasıyla başlayan zorlu mesaisi gece sona eriyor.
Sabah saatlerinde uyanan ve ilk olarak ısınmak için kıl çadırın önünde ateş yakan Yörük kadın, çayı demledikten sonra köpeklerin karnını doyuruyor.
Diğer aile bireylerinin uyanmasıyla yapılan kahvaltının ardından sırtına bağladığı 9 aylık oğlu Ahmet ve 5 yaşındaki Ali ile ormanın yolunun tutan Uçar, 300'e yakın keçiyi otlatıyor.
Uçar, öğleye yakın çadıra geri dönerek hazırladığı börek ve yufka ekmeklerle karınlarını doyurduktan sonra gün batımına kadar yeniden hayvanlarını otlatıyor.
Havanın kararmasıyla döndüğü çadırda, akşam yemeğini hazırlamak için topladığı odunları ateşe veren Uçar, yemeğin ardından bulaşıkları yıkadıktan sonra pişirdiği çayı içerek günün yorgunluğunu atmaya çalışıyor.
Gecenin ilerleyen saatlerinde kıl çadır içerisinde yer yatağı hazırlayan Songül Uçar, eğer yapılacak başka bir iş kalmadıysa saat 22.00'de uyuyor.
Çadır ve ilk keçilerini aileleri vermiş
Mutlu ancak çileli yaşamını anlatan Songül Uçar, Konya'nın Taşkent ilçesinde doğduğunu, 10 çocuklu bir ailenin en küçük kızı olduğunu ve bundan dolayı kendisine "Songül" adı verildiğini anlattı.
Çocukken beden eğitimi öğretmeni olmak istediğini ancak çeşitli nedenlerle eğitimine devam edemediğini aktaran Uçar, 10 yıl önce evlendiği Mahmut Uçar ve dünyaya gelen 4 çocuğuyla mutlu bir yaşam sürdürdüğünü söyledi.
Evlendikten sonra 8 ay eşinin ailesiyle yaşadıklarını anlatan Uçar, "Onların yanlarından ayrılırken bize keçi verdiler. Çadırını alırlar, evinin içinin eşyasını, keçisini verirler. Her Yörük ailesi evlenen çocuğuna bunu kesinlikle yapıyor.
'Onu evlendirelim tamam artık ne iş yaparlarsa yapsın.' diye bir şey yok, Yörüklerde kesinlikle böyle bir şey yok. 50 keçi Mahmut'un babası, 50 keçi de benim babam verdi. Biz ondan ürettik." ifadesini kullandı.
"Biz 10 kardeşin 10'u da annemizin sırtında büyümüşüzdür"
Göçebe yaşamdan zorluklarına rağmen vazgeçemeyeceklerine değinen Uçar, şöyle devam etti:
"Biz 10 kardeşin 10'u da annemizin sırtında büyümüşüzdür. Eskiden yağmur ya da kar yağsın o çocuk o sırtta gider gelirdi. Ben de şimdi öyleyim. Sırtımda götürür, sırtımda getiririm. Hayatımdan memnunum.
Bu işi severek yapıyorum. Ben keçi olmazsa yaşayamam. En çok hoşuma giden şey keçinin karnı doyunca eve dağılmadan geldiği andır. Keçinin karnı doyduğu zaman bana bir huzur geliyor.
Biz önce hayvanlarımızı düşünürüz. Sonra kendimizi düşünürüz. Başka bir işte çalışamam. Birinin emrine gelemem ben. 'Kalk' diyen yok, 'Otur' diyen yok. 'Şunu böyle yapıyorsun, bunu böyle yapıyorsun.' diyen yok.''
Uçar, Yörükler için köpeğin önemini de vurgulayarak, "Ekmeği yemeden önce kesinlikle ve kesinlikle biz köpeklerimizin karnını doyururuz. Akşam da aynı öğlen de. Kendimiz yemeden köpeklerin karnını doyururuz.
Köpeklerimiz çok kıymetlidir bizim. Yörükler için köpekleri olmazsa olmaz." dedi.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com