USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Genel

“Yazın aşırı portakal suyu, limonata içmek güneş lekesi yapabiliyor“

- Medipol Mega Üniversite Hastanesi Dermatoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdemir: - "Güneşlenme sırasında kullanılan makyaj malzemeleri, parfüm, kolonya, bronzlaştırıcı kremler bu lekelerin gelişmesine neden olabilir. Yaz mevsiminde aşırı portakal suyu, limon suyu/limonata, bergamotlu çay tüketimi ve hastalıklarımız için kullandığımız bazı ilaçlar da lekelerin gelişmesine neden olabilir" - "Son zamanlarda bolca güneşlenme tavsiyelerine rağmen 15-20 dakika kısa kollu tişört, şort veya etekle güneş teması D vitamini üretimi için yeterli. Ancak daha fazla güneş teması tam tersine D vitaminini daha fazla artırmadığı gibi, yıkımına neden olur" - "Bronzlaşmayı artırıcı havuç, kakao yağı gibi bitkisel veya kimyasal ürünler deriden emilen güneş ışığı miktarını çoğaltır. Bunlardan, güneş ışığına bağlı tüm riskli durumların gelişme olasılığını da artıracağı için uzak durulmalı. Bu ürünleri kullanıp güneşlenen bireylerde 'ışık erüpsiyonu' diye adlandırılan kaşıntılı kırmızı döküntülerin ve istenmeyen kahverengi lekelerin gelişme riski de artar"

“Yazın aşırı portakal suyu, limonata içmek güneş lekesi yapabiliyor“
25-06-2019 16:24
Google News

İSTANBUL (AA) - Medipol Mega Üniversite Hastanesi Dermatoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdemir, güneşlenme sırasında kullanılan makyaj malzemeleri, parfüm, kolonya ve bronzlaştırıcı kremlerin lekelerin gelişmesine neden olabileceğini belirterek, "Yaz mevsiminde aşırı portakal suyu, limon suyu/limonata, bergamotlu çay tüketimi ve hastalıklarımız için kullandığımız bazı ilaçlar da lekelerin gelişmesine neden olabilir." ifadesini kullandı.

Özdemir, yaptığı yazılı açıklamada, yaz aylarında bol bol tüketilen portakal suyu ve limonata gibi içeceklerin lekelere neden olabileceğini bildirdi.

Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalara göre cilt kanserleri, yaşlanma ve bir takım deri hastalıklarına ultraviyole (UV) ışınlarının neden olduğunu belirten Özdemir, şunları kaydetti:

"Güneş, derimizde enfeksiyonlara yol açabilecek bazı bakteri ve mantarları etkisiz hale getirdiği gibi vücudumuz için oldukça önemli D vitamininin üretimine de katkı sağlar. Ayrıca, yaz mevsimlerinde güneş ve artmış nem, kuru ya da alerjik yapıya sahip derilere iyi gelir. Yeryüzüne ulaşan ışığın yüzde 99’u görünen ışık ve infrared ışınlarıdır, yüzde 1’lik bölüm de UV’dir. UV’nin en büyük kaynağı güneştir fakat floresan lambalar, soft ampuller, fotokopi makinesi ve fototerapi lambaları ile de yayılır."

- "Fazla güneş teması, D vitamini yıkımına neden olur"

Prof. Dr. Mustafa Özdemir, güneşten salınan 2 tür UV ışının vücuttaki etkisine ilişkin de "Güneş yanığına UVB neden olurken, bronzlaşma başta olmak üzere diğer zararlı etkilerden UVB ve UVA birlikte sorumludur. Şehir yaşantısında güneşle derimiz arasındaki ilişki göreceli olarak dengede seyrederken, açık alanlara çıkma, havuz, deniz, kumsal, kayak merkezlerinde vakit geçirme durumlarında denge bozularak derimiz aleyhinde yıkıcı olarak seyretmeye başlar." değerlendirmesinde bulundu.

Aşırı güneş teması sonucu deride meydana gelen yanığa karşı uyarıda bulunan Özdemir, "Güneş yanığının ardından bunu bronzlaşma olarak bilinen derideki renk artışı takip eder. Daha sonra sivilce benzeri döküntüler gelişir. Örneğin, yaz mevsiminde güneş korumasız 20 dakikanın üzerinde denize girmek güneş yanığına neden olur. Son zamanlarda bolca güneşlenme tavsiyelerine rağmen 15-20 dakika kısa kollu tişört, şort veya etekle güneş teması D vitamini üretimi için yeterli. Ancak daha fazla güneş teması tam tersine D vitaminini daha fazla artırmadığı gibi, yıkımına neden olur." ifadelerini kullandı.

Özdemir, cildin güneşin zararlı etkilerinden kendini ve vücudu korumak için bir ton koyulaştığına dikkati çekerek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Dinlenme, eğlence veya kozmetik amaçlı güneş banyosu yaptığımız zaman bu koruma refleksi daha fazla çalışarak cildimizde bronzlaşma gelişir. Bu koruma mekanizmasını aşan boyutta güneşe maruz kalırsak cildimizde yanıklar oluşur. Ayrıca, koruma sınırlarını aşan fazla güneş teması bir ucu kansere kadar varan bazı cilt ve iç organ hastalıkların tetiklenmesine de neden olur. Bronzlaşmayı artırıcı havuç, kakao yağı gibi bitkisel veya kimyasal ürünler deriden emilen güneş ışığı miktarını çoğaltır. Bunlardan, güneş ışığına bağlı tüm riskli durumların gelişme olasılığını da artıracağı için uzak durulmalı. Bu ürünleri kullanıp güneşlenen bireylerde 'ışık erüpsiyonu' diye adlandırılan kaşıntılı kırmızı döküntülerin ve istenmeyen kahverengi lekelerin gelişme riski de artar."

- "Bronzlaşma aslında tüm vücutta gelişen ani lekelenmedir"

Medipol Mega Üniversite Hastanesi Dermatoloji Bölüm Başkanı Özdemir, bronzlaşmanın aslında güneşin zararlı etkilerine karşı korunmak için vücudun geliştirdiği savunma mekanizması olduğunu vurguladı.

Özdemir, şunları kaydetti:

"Güneşlenmeye bağlı gelişen bronzlaşma aslında tüm vücutta gelişen ani lekelenmedir. Bu tamamen güneşin zararlı etkilerine karşı hücrelerimizi korumak için vücudumuzun geliştirdiği bir savunma mekanizması... Güneş lekeleri çok çeşitli formlarda görülebilir. Bu lekeler yeni gelişebileceği gibi mevcut lekelerinizde de artış veya büyümelere neden olabilir. Güneşlenme sırasında kullanılan makyaj malzemeleri, parfüm, kolonya, bronzlaştırıcı kremler bu lekelerin gelişmesine neden olabilir. Yaz mevsiminde aşırı portakal suyu, limon suyu/limonata, bergamotlu çay tüketimi ve hastalıklarımız için kullandığımız bazı ilaçlar da lekelerin gelişmesine neden olabilir. Aromatik yağlar ve bitki/çiçek sıvılarına temas da güneş ışığı altında cilt lekelerine neden olabilir. Genellikle deri ile aynı yüzeyde görülen bu lekeler daha çok güneşe açık bölgelerde kahverengi, bazen de beyaz renkte çeşitli çaplarda görülebilir. Bu lekelerin bazıları deri kanserleri ile ilişkili olabilir. Özellikle yüzeyden kabarık, dokunduğunuz zaman pürüzlü, üzerinde kabuklanma veya kendiliğinden oluşan yara ve kanama varsa deri kanseri şüphesi ile en yakın bir dermatoloji uzmanına muayene olmanız gerekir."

- "Güneş kremlerinin sprey formları çok tavsiye edilmez"

Prof. Dr. Mustafa Özdemir, ideal bir güneş koruyucunun hem UVB hem de UVA ışınlarından koruması gerektiğini aktararak, "Ayrıca, güneşte kimyasal yapısı bozulmamalı, vücuda emilip sistemik etki göstermemeli, tahriş ve alerjik reaksiyonlara neden olmamalı. Güneşten koruyucular koruma mekanizmalarına göre organik (kimyasal) ve inorganik (fiziksel) olmak üzere iki gruba ayrılır. Organik kimyasal içeren koruyucular, UV’yi içine çekip ısı enerjisine dönüştürerek, inorganik kimyasal içerenler ise UV’yi yansıtarak, dağıtarak veya kısmen içlerine çekerek koruyucu etki gösterirler. Güneşten koruma özelliği olan birçok organik kimyasal vardır fakat sıklıkla oksibenzon, avobenzon, ekamsul, bemotrizinol, bisoktrizol ve mexoryl kullanılır. İnorganik olarak ise çinko oksit ve titanyum dioksit kullanılır." ifadelerini kullandı.

Oksibenzon içeren güneş koruyucuların deniz canlılarına zarar vermesi ve birçok balıkta saptanması sonucu bazı ülkelerde bu organik kimyasalı içeren güneş koruyucularla denize girilmesinin yasaklandığını vurgulayan Özdemir, şunları kaydetti:

"Organik kimyasallar deriden vücudumuza emilerek girebilir ve deride alerjik reaksiyonlara yol açabilirken, inorganik kimyasallar deriden emilmezler ve tahrişe, alerjiye neden olmazlar. Bu nedenle çocuklarda ve güneş koruyuculara alerjisi olan hastalarda tercih edilir. Koruyucuların güneşten koruma gücünü üzerinde belirtilen SPF (sun protection factor-güneşten koruma faktörü) belirler. SPF günlük kullanım için en az 30 olmalı. Etkili bir güneş koruma için önerilen doz 2 mg/cm2’dir. Bunun pratik karşılığı bir çay kaşığı miktarda ürün yüz, baş ve boyun, bir çay kaşığı kadar ürün her bir üst ekstremiteye, 2 çay kaşığı ürün gövde ön-arka yüze ve her bir alt ekstremiteye de 2 çay kaşığı kadar ürün kullanmak şeklindedir. Maksimum SPF değeri 50’dir. Bu değerin üstündeki SPF’ler 50+ olarak yazılır. Açık hava, deniz veya kayak tatillerinde aşırı güneşe maruz kalacağımız için güneş koruyucumuz mutlaka SPF 50 faktör olmalı."

Özdemir, güneşten koruyucu kremlerin güneşe karşı 2-3 saat aralığında koruma sağladığını belirterek, bundan dolayı gün içinde tek bir kere güneşten koruyucu krem sürmenin gün boyunca güneşten koruyacağı anlamına gelmediğini bildirdi.

Özellikle gün içinde uzun süreli dış ortam aktivitelerinde güneşten koruyucu kremlerin 2-3 saatte bir tekrarlanması gerektiğini aktararak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Son zamanlarda güneş koruyucuların etkisini artırmak için güneş koruyucu kimyasallarla birlikte flavonoidler, resveratrol ve yeşil çay ekstresi gibi topikal antioksidanlar ve DNA tamirini artıran ajanlar kullanılıyor. Fakat maliyet artıran bu ürünlerin artı etki sağladıklarına ait çalışmalar yapılmalı. Havuz ve denize gireceksek güneşten koruyucu kremlerde mutlaka 'water-resistant, suya dayanıklı' ibaresi olanları kullanmalıyız. Güneşten koruyucu kremler su temasında ortalama 40 veya 80 dakika kadar koruyucu özelliklerini sürdürürler. Bundan dolayı havuz veya denizde güneşten koruyucu kremlerin 40/80 dakikada bir sürülmeleri gerekiyor. Güneşten koruyucuların piyasada yağ, losyon, krem, merhem, jel, sprey ve pasta formları bulunuyor. Sprey formları özellikle uygulanacak doz miktarını ayarlamadaki zorluk, koklamayla solunum yollarında ve göz gibi organlara temasın kolay olması nedeni ile kullanımı çok tavsiye edilmez. Güneş koruyucu kremleri sürdükten sonra güneşe uzun zaman maruz kalmak sadece yanığın gelişmesini önler. Hiçbir güneşten koruyucu sizi gün boyunca güneşten koruyamaz. İki saat aralarla kullansak bile en ideal koruma için güneş gözlüğü, şapka, güneş korumalı giysiler gibi diğer yöntemleri birlikte kullanmalıyız. Hepsini birlikte kullanırsak güneş ışınlarının derimizde oluşturacağı uzun dönem hasarları önleyebiliriz."

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ