İstanbul
İstanbul Üniversitesi Felsefe ve Psikoloji bölümlerinden mezun olduktan sonra 2001'de tezhip sanatıyla ilgilenmeye başlayan Leyla Kara, geleneksel sanatlarla yolculuğuna 10 yıldır devam ettiği minyatür sanatı icracısı ve eğitmeni olarak devam ediyor.
İlk kişisel sergisini 2016'da Sakarya Sanat Galerisi ile Eminönü'deki Yeni Cami Hünkar Kasrı sergi alanında açan 37 yaşındaki sanatçı, 2016'da Kültür A.Ş. tarafından düzenlenen "Hediyem İstanbul" yarışmasında jüri üyesi olarak görev yaptı.
Aynı zamanda Felsefe öğretmenliği de yapan Kara, sanat hayatını, karşılaştığı zorlukları ve salgın döneminde evden çalışmaya dair deneyimlerini anlattı.
Psikoloji ve Felsefe eğitimi aldınız. Geleneksel sanatlara olan ilginiz nasıl başladı?
"Kendimi bildim bileli bu şehirde yaşıyorum. Bu şehri terk etmeyi ya da bir başka şehirde uzun süre yaşamayı hiç düşünmedim. İstanbul Üniversitesi'nde Psikoloji ve Felsefe bitirdim. Yaklaşık 13 yıl kadar da Felsefe öğretmenliği yaptım.
Geleneksel sanatlarla üniversite yıllarımda tanışma fırsatı buldum. Yaklaşık 20 yıldır da ilgileniyorum. 10 yıl kadar tezhip, son 10 yıl ise minyatürle haşir neşir bir dönem geçirdim. Bu süreç beni geleneksel sanatları icra eden ve bunun eğitimini veren biri haline dönüştürdü.
Yakın bir zamana kadar hem felsefe öğretmenliği hem de sanat eğitmenliği yapmaya özen gösterdim. Artık her ikisine birden yetişemediğim için felsefe öğretmenliğini bir süre askıya aldım. Sadece sanatsal çalışmalara odaklandım ve sanat eğitmenliği yapıyorum.
Psikoloji eğitimi almak, ailemin isteğiyle kendi isteğim arasında orta yolu bulmaktı benim için. Bilindiği gibi notları iyi olan çocukların tıp okuması beklenir. Benim ailemin de öyle bir beklentisi vardı haliyle. Ama ben sanat eğitimi almak istiyordum.
İkisine de yakın, tercih edebileceğim en iyi bölüm psikoloji olduğu için onu tercih ettim. Geleneksel sanatlarla buluşma sürecim biraz tesadüfi belki de nasiple alakalı bir şeydi. Üniversitedeki bir ödevim sebebiyle Topkapı Sarayı'na yönlendirilmiştim.
Ödevimin konusu 'Bir terapi yöntemi olarak sanat'tı. Topkapı Nakkaşhanesi bize yakın olduğu için oraya izlenimci olarak gittim ve daha sonra o gidiş hayatımı şekillendiren bir form aldı."
"Felsefi soruların peşinden gitmek, sanatsal üretimine yansıyor"
Felsefe eğitiminiz işlerinizde nasıl bir etki oluşturuyor?
"Bir şeyi üretirken güzelin ne olduğu benim için çok kıymetli. 'Güzelin bizatihi kendisi nedir' sorusuna çok takılıyorum. Neden insan güzeli üretmek ya da sanatla meşgul olmak ister gibi soruların da icra etmek kadar kıymetli bir şey olduğuna inanıyorum. Bu soruların peşinde cevap arama halinin bir yerden sonra sanatıma da yansıdığını zannediyorum."
Çalışmalarınızı "Karanlık İşler Atölyesi"nde sürdürüyorsunuz. "Karanlık İşler" adı nereden geliyor?
"Karanlık işler ismi aslında benim için çok uzakta bir isim değildi. Hem adım hem soyadım kara anlamını taşıdığı için aslında babadan gelen kıymetli bir hikayeydi benim için. Bunun yanında çalışmalarım siyah zemine beyaz olunca ister istemez Kara lakabı da biraz üzerime yapışmış oldu. Ayrıca yoğunluk sebebiyle genellikle gece geç saatlerde çalışıyorum. Atölyeye ismi ararken çok zorlanmamış oldum."
"Bu çağın dertlerini minyatürlere yansıtmaya çalışıyorum"
Minyatürde hangi tür üretimler yapıyorsunuz? Geleneksel, çağdaş, soyut, avangard nasıl adlandırırsınız?
"Kendimi minyatür sanatçısı olarak adlandırıyorum yani o sanatın icracısıyım. Varolan tasniflerden nereye yerleştirileceğiyle de açıkçası çok ilgilenmiyorum. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki ben bu çağın minyatürünü yapıyorum.
Aslında bütün amacım bundan 100 yıl sonra 21. yüzyılın minyatürüne bakıldığında başvurulan yerlerden birisi olmak. Bir çok insan geleneksel denilen şeyin belirli bir yüzyıla ait olduğunu düşünüyor.
Minyatür sanatı denildiğinde akıllara gelen en güzel dönem Kanuni dönemidir. Bu sebeple o dönemin reprodüksiyonlarını sıklıkla görmeniz mümkündür. Bunu yapmadığınız andan itibaren minyatür sanatçısı olarak adlandırılmayabilirsiniz. Ben bunlarla çok ilgilenmiyorum ve yaşadığım çağın dertlerini sanatıma yansıtmaya çalışıyorum."
"Balat sanatçılar için disiplinlerarası bir merkez haline geldi"
Atölyenizden ve Balat'ta çalışmaktan bahsedilir misiniz?
"Balat benim için üniversite yıllarında keşfettiğim bir yerdi. Hep oralarda bir yerde atölye sahibi olmak gibi bir hayalim vardı. Fakat o yıllarda Balat çok hareketliydi ve tek başınıza girdiğinizde tedirgin olacağınız bir ortamı vardı. Bu sebeple de cesaret edememiştim.
Sürekli bir biçimde okuduğum alan nedeniyle Fener sahilinde bulunan 'Kadın Eserleri Kütüphanesi'ne geliyordum. Sevdiğim bir mekandı hem Haliç'e yakın hem de Galata'yı inanılmaz güzel bir biçimde görüyor. Benim eserlerimde sıklıkla yer verdiğim bir yerdir Galata. Balat birazcık yerine oturduktan sonra da sahile yakın güzel bir mekanda atölye açtık. Son dönemde popülasyonu yüksek bir mekan haline geldi.
Şehrin hem yeni hem de eski yapısını bir arada barındırmasından ötürü de ayrıca bir cazibeye sahip. Onun da verdiği bir etkiyle Balat çok fazla sanatçının toplandığı bir yer haline dönüştü. Aslında sanatçılar için bir merkez, disiplinlerarası bir mekan oldu.
Hem geleneksel sanatçıların hem de çağdaş sanatlarla ilgilenen birçok sanatçının atölyesinin bulunduğu bir saha haline dönüştü. Herhangi bir şeye ihtiyaç duyduğunuzda ya da çalışmalarınız içinden çıkılmaz bir hale geldiğinde yanı başınızda başka bir sanatçıyla muhatap olmak keyifli ve ilham verici olabiliyor."
"Salgında teknolojinin hızından uzak kalmaya çalıştım"
Salgın sürecinde neler yaptınız? Uzun süre karantinada kalmak üretimlerinizi etkiledi mi?
"Pandemi dönemi hepimizin evlerimize çekildiği bir dönem oldu. Açıkçası ben, zorunlu ihtiyaçlar dışında teknolojinin çok fazla zaman geçirdiğimiz bir şey olmasını doğru bulmuyorum.
Eve kapandığımız dönemde dijital platformlar ve iletişim araçları birçok insan için önemli bir yer haline geldi. Ama sanatla ilgilenen kişiler için bu süreç kendilerine daha fazla zaman ayırabildikleri bir döneme dönüştü.
Bunun olumlu etkilerini öğrencilerim üzerinde gördüm. Bu çağda, geleneksel üretime yaklaşmak için en gerekli şeyin teknolojinin sağladığı hızdan biraz olsun uzaklaşmak olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden bu süreç bizim için karlı bir hale dönüştü.
Öğrencilerle hep beraber oturuyoruz, kendimize vakit ayırıp, düşündüğümüz ve anlatmaya çalıştığımız şeyleri resmetmeye çalışıyoruz. Salgın süresince bu yeni duruma özel bir iş çıkartmadım fakat üzerinde çalıştığım işlerim ister istemez bu durumdan etkilendi ve biraz dönüştü diyebilirim.
Onun dışında öğrencilerimle dijital ortamda uzaktan eğitimlerimize devam ettik."
Online eğitim süreci nasıl geçti? Salgın sonrası da devam etmeyi düşünür müsünüz? Bir arada olmayı dijital olarak deneyimlemek nasıldı?
"Sanat insana iyi gelen bir şey olduğundan uzun soluklu beraber çalıştığımız öğrenciler ister istemez ara vermek istemedi. Çünkü iyi hissetmek istedikleri bir dönemdeydik ve bunu sanatla aşmak en güzel yoldu. O sebeple de zorunlu olarak dersleri dijital platforma taşımak zorunda kaldık.
Karşılıklı dörtlü beşli gruplar kurarak ders yapmaya çalışıyoruz. Ben onlara videolar çekip atıyorum, onlar uyguluyor. Akabinde canlı yayına geçiyoruz ve sonra beraber onlara bakıyoruz. Geleneksel sanatlarda hoca talebe ilişkisinde yakınlık önemlidir ama bu süreç ona müsaade etmiyor.
Biz de bunun üstesinden gelmek için de hem telefonu hem bilgisayarı yüksek düzeyde kullanan sanatçılar haline dönüştük. Bu sürecin bize kattıkları oldu. Keyifli bir süreç fakat umarım daha uzun sürmez ve eskisi gibi çalışmalarımıza devam edebiliriz."
Bu sürecin branşınızı gelecekte nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz? Kendi işlerinizde daha fazla dijitale kayacak mısınız?
"Salgın dönemi biz sanatçılara bazı teknolojik alışkanlıklar edindirdi. Ben bunların bir kısmının kalıcı olacağını düşünüyorum. Ama her şeyin eskisinden farklı olacağı, bambaşka şekillerde sanatsal üretim ve içerikten bahsedileceğini düşünmüyorum.
Ufak bir takım değişiklikler muhakkak olacaktır. Mesela bu süreçte birçok sanatçı YouTube kanalı açtı. Açıkçası ben devamını getiremeyeceğim şeylere girişmeyi istemem. İşler düzeldikten sonra YouTube kanalına yeterli zaman ayıramayacağımı bildiğim için dijitalin imkanlarını daha farklı şekilde kullanmayı tercih ettim.
Online dersler, sosyal medya hesaplarımdan işlerimi ve süreçleri paylaşmak gibi. Yani bundan sonra da beni sosyal platformlardan takip eden insanlara yeni eserler sunmaya, o görselleri paylaşmaya devam edeceğim.
Salgınla hayatımıza giren yeni normal, sanatsal üretimleri muhakkak değiştirecektir. Ümit ediyorum ki bu değişim ılımlı ve olumlu yönde olur."
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
"Sanatın insana iyi gelen yönüne inanıyorum umarım bu süreçten sonra da o iyileştirici tarafıyla beraber insanlarla buluşabiliriz."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com