İstanbul
Washington Post yazarı Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul Suudi Arabistan Konsolosluğunda öldürülmesinin bir "devlet suçu" olduğunu belirten uzmanlar, Kaşıkçı davasının uluslararası nitelik taşıdığını, mahkemeden çıkan sonucun adil ve şeffaf olmadığını ve yeniden bir yargılama sürecinin başlatılması gerektiğini belirtiyor.
Suudi gazeteci Kaşıkçı'nın, evlilik işlemleri için 2 Ekim 2018'de girdiği Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğunda organize şekilde katledilmesinin üzerinden iki yıl geçti.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, BM İnsan Hakları Ofisi, BM Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Temsilcisi, Uluslararası Af Örgütü gibi yetkili kişi ve kuruluşlar Suudi Arabistan’ın gerek uluslararası hukuk açısından gerekse insani sebepler dolayısıyla sorumlu tutulması, yargılama ile ilgili açıklamada bulunulması veya yargılamanın yeniden yapılması gerektiğini savunuyor.
AA muhabirine konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berdal Aral, Kaşıkçı davasının sadece Suudi Arabistan'ı ilgilendirmediğini, Türkiye ve tüm uluslararası mahkemeleri ilgilendiren bir konu olduğunu belirtti.
Cinayetin işlenişi göz önüne alındığında davanın insanlık suçu olarak tanımlanabileceğini söyleyen Prof. Dr. Aral, şunları aktardı:
"Devlet-terör kumpası ile gerçekleşmiş bir cinayet var ortada. İşleniş biçimi itibarıyla zalimane ve son derece gaddarca. Dolayısıyla bu bir insanlık suçu ve davanın bu yönüyle ele alınması son derece önemli. Ayrıca işlendiği ülkenin egemenliğine yönelik bir saldırı da söz konusu. Kaşıkçı davası, sadece Suudi Arabistan'ı ilgilendiren bir mesele değil, insan haklarına ve başka bir ülkenin egemenliğine yönelik işlenmiş bir suç olmasından dolayı uluslararası bir meseledir. BM İnsan Hakları Komisyonun hazırladığı rapor da bu yöndedir. Dolayısıyla bu dava Suudi Arabistan açısından kapanmış olsa bile uluslararası mahkemeler tarafından kapanmış değil."
Prof. Dr. Aral, bağımsız olmayan Suudi Arabistan mahkemesinin şeffaflıktan ve adalete uzak yargılamasından çıkan dava sonucunun tamamen siyasi olduğunu ifade etti.
"Suudi Arabistan'da, yeniden bir yargılama süreci başlatmak mümkün mü" veya "bu dava uluslararası mahkemelere taşınabilir mi" konusunun tartışıldığını kaydeden Aral, "Bu dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) götürülemez. Suudi Arabistan taraf ülke değil. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) devletleri yargılayamıyor. UCM’de kişi sorumluluğu ilkesi esastır ve yalnızca gerçek kişiler yargılanabilir. Dolayısıyla bu biraz zor görünüyor. Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde güçlü hukuk birimleri var, bu kurumlar bir varlık gösterebilir mi? Maalesef onların da böyle bir gündemleri yok." ifadelerini kullandı.
"Suudi Arabistan davayı dünya gündeminden düşürmeye çalışıyor"
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal da, Kaşıkçı davasının bir "devlet suçu" olduğuna ve ulusal bir davadan ziyade uluslararası çapta soruşturmaya tabi tutulması gerektiğine dikkati çekti.
Kaşıkçı cinayetinin gerçekleştiği günlerde inkar yolunu seçen Suudi Arabistan'ın tamamen inandırıcılığını kaybettiğini dile getiren Prof. Dr. Uysal, "Suudi Arabistan'ın cinayeti karartma şüphesi yüksek. Yargılama ile ilgili hiçbir bilgi dünya kamuoyuyla paylaşılmadı, hiçbir bilgi sızdırılmadı. Bu karara BM başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluştan tepki geldi. Suudi Arabistan tarafında davayı kapatmaya ve uluslararası gündemden düşürmeye çalışan bir yaklaşım görüyoruz. Ama bunu yapması mümkün değil çünkü bu artık ulusal bir davadan çok uluslararası bir dava." şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Uysal, Kaşıkçı davasının sonuca ulaşması için uluslararası siyasi baskıların devam etmesi gerektiğini vurgulayarak, "Özellikle BM İnsan Hakları Konseyinin baskısı çok önemli, Suudi Arabistan'a davanın yeniden görülmesi noktasında bir çağrı yapılabilir. Avrupa Birliği'nden ve ABD'den yaptırımlar gündeme yeniden getirilebilir. Sürecin başında bu yapılabilirdi maalesef Suudi Arabistan’a karşı böyle bir ortak tavır geliştirilmedi." değerlendirmesinde bulundu.
"Uluslararası örgütlerin davaya müdahalesi sınırlı kalıyor"
Sakarya Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkan Yardımcısı Doç. Dr. İsmail Numan Telci, uluslararası örgütlerin Kaşıkçı cinayetinin şeffaf ve tarafsız bir şekilde soruşturulması yönündeki taleplerinin Suudi Arabistan tarafından kabul edilmediğini anlattı.
Doç. Dr. Telci, Suudi Arabistan’da görülen davada belirli cezalar verilmesine rağmen cinayetin planlayıcısı olduğu ve Veliaht Prens Muhammed Bin Selman'dan doğrudan emir aldığı düşünülen üst düzey isimlerin ceza almadığını hatta herhangi bir suçlama ile de karşılaşmadıklarını hatırlattı.
Uluslararası örgütlerin Kaşıkçı davasının şeffaf ve tarafsız bir şekilde ilerletilmesi ve suçluların adalet önüne çıkarılması konusunda çaba harcadığını söyleyen Doç. Dr. Telci, şunları kaydetti:
"Bu süreç maalesef işletilmedi. Uluslararası örgütler, gerek Kaşıkçı gerekse istihbarat yetkilisi Saad el Cabri olayları sırasında yargısız infazlara karşı, uluslararası hukukun harekete geçirilmesini, devletlerin bu eylemlere karşı politikalar geliştirmesini ve toplumlar nezdinde bir tepki oluşturmasını sağlamaya çalışıyor. Fakat her ne kadar belirli oranda başarı gösterilse de devletlerin iç işlerine karışmama prensibinin ve her devletin kendi hava, kara ve deniz sahalarında egemen olma prensibinin geçerli olması sebebiyle uluslararası örgütlerin de konuyla ilgili işlevlerinin sonuçlarının sınırlı kaldığını söylemek mümkün."
"Konsoloslukların dokunulmazlığı uluslararası hukuk açısından sorgulanmaya başlandı"
Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Umumî Hukuku Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Sevda Keskin, uluslararası bir davaya evrilen Kaşıkçı cinayeti ile konsolosluk binalarının dokunulmazlığının da uluslararası hukuk açısından sorgulanmaya başlandığının altını çizdi.
Kaşıkçı cinayetinde, "1963 tarihli Viyana Konsolosluk İlişkileri Hakkında Sözleşme (1963 VKİS) uyarınca bir ihlal var mıdır? Var ise sorumluluk ve usul meselesi ne olacaktır?" gibi soruların önemine vurgu yapan Dr. Keskin, 1963 tarihli VKİS’de konsolosluk binalarına diplomatik ilişkilerden farklı olarak, sadece görevlerinin yerine getirilmesi amacıyla sınırlı olarak ayrıcalık ve bağışıklıklar tanındığın ifade etti.
Keskin, "İnsan öldürme gibi ağır bir suç işlendiği iddiası açıktır ki, konsolosluk görevleri arasında sayılamaz. Burada, VKİS uyarınca bu tür ağır bir suç şüphesinin varlığında, konsolosluk binalarına girilmesine uluslararası hukuk açısından engel bir durum yoktur. Konsolosluk memurlarına ilişkin olarak olayın soruşturulması ve suçluların tespit edilip yargılanması, uluslararası hukuk açısından mümkündür." yorumunu yaptı.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com