HABER MERKEZİ
Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı, Kırım Kalkınma Vakfı ve Uluslararası Kırım Dostları Derneği Başkanı Ünver Sel, yaptığı bir açıklama ile “Batı’da cadı avına dönüşen Rus fobisi, Türkiye’yi de etkisi altına alabilir” dedi.
Ünver Sel’in açıklaması şöyle:
Malum olduğu üzere, tarihte Rusların en çok savaşıp barıştığı milletlerden biri de Türklerdir. Söz konusu harpler sonucunda zaferler elde edildiği gibi mağlubiyetler de yaşanmıştır. Lakin geçmişte kalan tüm bu anlaşmazlık ve çatışmalar her iki halkın birbirini daha yakından tanıyıp anlamasına ve birbirlerine saygı duyup derin bir muhabbet beslemesine de vesile olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Türkiye'nin itilaf devletleri tarafından işgal edildiği esnada başlayan milli mücadelede ve özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk halkına en büyük desteği Rusya vermiştir. Zira Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çalışmalarına başlamasından sadece bir ay sonra Ankara'daki yeni Türk Hükümeti'ni tanıyan ilk ülke Rusya'dır. Yine Ankara'da resmi diplomatik temsilciliğini; yani büyükelçiliği açan ilk devlet de Rusya'dır. Mustafa Kemal Paşa ile Vladimir Lenin arasındaki güçlü dostluk ilişkileri, Kurtuluş Savaşı yıllarında Rusya'dan Türkiye'ye gerçekleştirilen silah, mühimmat ve erzak tedarikinin yanı sıra, Moskova'nın milli mücadeleyi mali olarak desteklemesine de olanak tanımış ve bu durum Kurtuluş Savaşı'nda Türk milletinin elini önemli ölçüde güçlendirmiştir.
Elbette bu durum, yani Türk milletinin kurtuluş mücadelesinden zaferle ayrılması, tüm kesimlerin hoşuna gitmemiştir. Özellikle Soğuk Savaş sırasında Türk halkı Batı propagandasından ve Batı'nın kasıtlı ve planlı olarak yürüttüğü dezenformasyondan maalesef etkilenmiştir. Şaşırtıcı bir şekilde, söz konusu propaganda, 1990'ların başında SSCB'nin dağılmasının ardından da devam etti. Bu bağlamda Hollywood filmleri, medya kampanyaları, çeşitli tartışma programları ve haber bültenleri aracılığı ile istikrarlı ve kasıtlı bir biçimde Rusya ve Rus kültürü ile ilgili olan ne varsa kötülenmiş ve bunlara karşı düşmanlık körüklenmiştir.
Türk halkı ile Rus halkı arasında tabiri caizse “sıfırdan düşmanlık” yaratmaya yönelik son derece iyi planlanmış bir propaganda harekatına bugün de üzülerek tanık olmaktayız. Ukrayna'da yaşanan olaylar çerçevesinde Batı medyasında artık her gün görmeye alıştığımız yalan haber temelli kasıtlı ve kirli propagandaya zaman zaman bazı Türk medya kuruluşlarının yayınlarında da rastlıyoruz. Bakınız, mevzubahis yayınlarda Rus düşmanlığı açıkça körüklenmektedir. Bunu özellikle belirtmek isteriz.
Yukarıda ana hatlarını ifade etmeye çalıştığımız zeminde, Rusların katledilmesi gerektiği yönündeki kirli provokasyon, bugün Türkiye'deki bazı sosyal medya hesaplarından yayılan ve Türkçe, Rusça ve Ukraynaca kaleme alınmış içeriklerle kendini göstermektedir. Bahsi geçen içeriklerde kadınlara, çocuklara ve Rusya ile ilgili her şeye yönelik açık bir şekilde dile getirilen bu tehditler, tartışmasız herkesi endişeye sevk etmektedir. Bakınız, Rusları öldürmeye yönelik çağrılarının ne gibi facialara yol açtığını çok iyi hatırlıyoruz: Gerçek bir Türk dostu olan ve Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliği ve dostluğun gelişmesi için çok büyük çabalar sarf eden rahmetli Büyükelçi Andrey Karlov'un kaybının yarattığı derin acı halen yüreklerimizdedir.
Nazi Almanyası hükümetinin savaş yıllarında Avrupa'da planlı soykırım ve etnik temizlik yapmak amacıyla geniş ölçekte hazırladığı Genel Doğu Planı’nı anımsatan faşist Rus düşmanlığı, bugün Türkiye'yi, Türk halkının refahını ve ulusal çıkarlarını da hedef almaya başlamıştır. Bilindiği üzere, Nazi Almanyası, Rusları aşağı bir ırk olarak görmekteydi. İkinci Dünya Savaşı esnasında milyonlarca Rus sivil ve savaş esiri asker Naziler tarafından katledilmiş ve on milyonlarcasının etnik temizlik yoluyla katledilmesi de yine Nazilerce planlanmıştır. Bugün gelinen noktada aynı filmi bir kez daha izliyoruz. Zira Batılı ülkeler, Rusya'ya yaptırım uygulama bahanesiyle Nazi planlarına geri dönmüş ve bunları açıkça uygulamaya başlamıştır. Öyle ki, Hollanda mahkemeleri, Rusya'ya karşı savaşacağını beyan eden Ukrayna uyruklu mahkumları serbest bırakmaktadır.
Dünya edebiyatına ölümsüz eserler kazandıran ve insanlık tarihinin en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilen Dostoyevski bugün İtalyan üniversitelerinde yasaklanmıştır. Günümüzün en iyi orkestra şeflerinden biri olan Valeri Gergiev ise sadece Rus olduğu için Münih Filarmoni Orkestrası'ndan kovuldu. Amerika Birleşik Devletleri'nde düzenlenen Uluslararası Kozmonotlar Sempozyumu'nda, uzaya çıkan ilk insan olan Yuri Gagarin'in adı dahi anılmadı. Bahsi geçen olaylara benzer pek çok hadiseye hemen her gün tanık olmaktayız. Bu nefret dalgası ve cadı avı, tüm insanlığın müşterek kazanımlarının korunarak gelecek nesillere aktarılmasını, tüm dünya halklarının ortak geleceğini ve yaratıcı potansiyelini doğrudan tehdit etmektedir.
Türk halkı, bu tip kirli propagandalara, provokasyonlara ve dezenformasyon saldırılarına karşı soğukkanlı bir tutum izlemeli ve oyuna gelmemelidir. Çünkü Rus ve Türk halklarını birbirine bağlayan pek çok somut faktör mevcuttur: Günümüzde Türk-Rus ilişkileri hem siyasi hem ekonomik hem de kültürel alanlarda büyük ilerleme kaydetmektedir. İki ülke arasındaki stratejik ortaklık, pek çok önemli projeyi hayata geçirmeye olanak tanımaktadır. Türkiye ile Rusya arasındaki karşılıklı ticaret hacmi 33 milyar dolarlık tarihi zirveye ulaşmıştır. Türkiye'nin ilk nükleer enerji santrali, Rusya'nın destekleri ile inşa edilmektedir. Öte yandan, Türkiye'nin Avrupa'ya enerji tedariki süreçlerinde söz sahibi olmasına imkan tanıyan Türk Akımı boru hattı, Türk-Rus işbirliğinin sonucudur. Her iki ülkenin binlerce şirketi hem Türkiye'de hem de Rusya'da faaliyet göstermekte; turizm alanındaki işbirliği ise aktif olarak gelişmektedir. Ülkelerimiz arasındaki dayanışma savunma alanında da kendini göstermiş ve Ankara, tüm ülkenin hava sahasını koruyan Rus yapımı S-400 sistemlerini tüm engellemelere rağmen satın almayı başarmıştır. Tüm bunlardan daha önemlisi ve en büyük müşterek kazanımımız ise son otuz yılda Türk-Rus evliliklerinden dünyaya gelmiş bir milyondan fazla evladımızın ve ortak ailelerimizin olmasıdır.
Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kısa bir zaman önce yaptığı konuşmasında ifade ettiği şu sözler son derece önemlidir. Ne demişti Sayın Erdoğan? İsterseniz hep beraber anımsayalım: “Batı dünyasının toplumların bünyesini kanser hücresi gibi saran bu ırkçılık hastalığıyla artık yüzleşmesi şarttır. Ukrayna'nın sahipsiz bırakılması gibi Rus halkına, Rus edebiyatına, öğrencilerine, sanatçılarına yönelik cadı avını andıran uygulamaları kabul etmiyoruz. Almanya’da filarmoni orkestrasının şefi, ‘Putin’in arkadaşı’ diye görevine son veriyorlar. Öbür tarafta bakıyorsunuz Dostoyevski’nin eserlerine İtalya’da yasak getiriliyor. Bunun tarihte Bağdat’taki kütüphaneleri yakıp yıkan Hülagü’den ne farkı var? Bu asırda bunları görmek, bunları yaşamak; biz siyasetçileri kahrediyor. Bu faşist uygulamalar, sapla samanı karıştırarak kin ve nefret iklimini körükleyerek, yeni mağduriyetler oluşturarak Ukrayna halkının meşru mücadelesine de fayda sağlamamaktadır. Bizim için bu eylemler, yani Avrupa'da Rusları hedef alan ayrımcılık, karanlık bir döneme geri dönüşün göstergesidir.”
Tam da bu noktada önemli bir hususu özellikle ifade etmek gerekiyor: Bugün yirmi milyondan fazla Türk ve Müslümanın Rusya Federasyonu vatandaşı olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. Bakınız, Rusya vatandaşı olan Türk ve Müslümanlar da bu ırkçı saldırılara maruz kalmaktadır. Bizler Kırım Tatarları olarak Rusya, Avrupa ve Amerika'da yaşayan yüz binlerce Kırım Tatarının da benzer tehditlerle karşı karşıya kalmasından endişe duyuyoruz. Herkesi sağduyuya davet ediyorum. Unutmayalım ki nihayetinde hepimiz insanız ve birbirimizden hiçbir farkımız yok. İnsanlıktan nasibini almamış faşistlerin başlattığı ve adeta bir cadı avına dönüşen Rus düşmanlığı dalgasını hep beraber durduralım ki gelecekte utanacağımız elim hadiseler yaşanmasın.
.
dikGAZETE.com