Saha içindeki muhteşem kariyerinin ardından uzun süre antrenörlük yapan Tugay Kerimoğlu, şimdi Şanlıurfaspor’un kaptan köşkünde! Teknik direktör olarak taraftarın güvenini boşa çıkarmak istemeyen efsane: Şanlıurfa’nın en çok insanını sevdim, çok samimiler. Altyapıdan A Takım kaptanlığına uzanan Galatasaray kariyeri, kısa bir İskoçya macerası, efsane premier lig yılları, altyapı görevleri, Mancini’nin yardımcılığı... Evet bunlar Tugay Kerimoğlu’nun futbol hayatını en kısa şekilde özetleyen başlıklar. O bir efsane. Bu haftaki röportajım işte o efsane isimle. Sadece Türk futbolu değil, İngiliz futboluna da damga vurmuş bir isim olan Kerimoğlu PTT 1. Lig ekiplerinden Şanlıurfaspor’da teknik direktörlük görevine geldikten sonra ilk kez konuştu. Bizi kırmadığı için teşekkür ederiz. Önce meşhur jübilesini onun sözlerinden aktararak başlamak istedim. Jübile gününü “O gün maçta otoparka arabayı bıraktığımda her yerde Türk bayrakları vardı. Futbolu bırakacağım gündü ama bu kadarını beklemiyordum. Bir dışarı çıksana dediler. Baktım fesli adamlar; kimisi yüzüne Türk bayrağı yapmış, kimisi “Sen bizim Türk lokumumuzsun” yazmış. Özel yapılan 1500 tane tişört vardı Türk bayraklı. Bir baktım herkeste benim suratım var. O gün anladım ki her şey bitiyor. Ama maç başlayınca her şeyi unutup işimi yaptım. İşte 25 sene böyle bitti. Güzel bitti. Futbolu bırakacak arkadaşların kendilerini iyi hazırlamaları lazım, boşluğa düşmemek için. Ben 2 sene öncesinden kendimi hazırlamıştım, eşim de çok destek olmuştu” sözleriyle anlatan efsane futbolcuya tüm merak edilenleri sorduk. Dünden bugüne Tugay Kerimoğlu sizlerle...
- Geçmişe gidersek, futbolcu olmak fikri ne zaman karşınıza çıktı?
Trabzon’da başladı. Trabzon miniklerde. Zaten aileden gelen, genetik bir gelenek. Rahmetli babam da, abim de futbolcuydu. Biz de onu devam ettirdik.
- İlk profesyonel maçınızı hatırlıyor musunuz? Sizin için ne ifade ediyor?
Trabzonspor maçıydı, Raşit Çetiner’in jübilesiydi. Benim için çok şey ifade ediyor. Çünkü o zaman 15-16 yaşındaydım. Bulunan ortam farklıydı, küçüğün büyüğe bakış açışı farklıydı, büyüğün küçüğe saygısı vardı. O dönem çok heyecanlanmıştım. İlk defa büyük bir stada çıkıyordum. Tribünlerin dolu olması etkileyiciydi. O zaman ayaklarım titremişti. O heyecan olmazsa zaten bişeyleri başaramazsınız. Trabzon maçıyla başladık ve 20-25 sene devam ettik.
- İlk kırmızı kartınız hatırlıyor musunuz?
Yanlış hatırlamıyorsam, Ali Sami Yen stadındaki Trabzonspor maçıydı... Turgut ağabeydi herhalde; sarı saçlı, orta saha oynuyordu. Çok sinirlenmiştim, dirsek atmıştım. Doğru bir hareket değildi, tavsiye etmiyorum.
- Meşhur gol sevinçlerinizi düşünür müydünüz önceden? Hertha Berlin maçı gol sevincini mesela?
Hayır doğaçlamaydı. Hertha Berlin maçındaki sevinme kendiliğinden çıktı. Çok fazla da gol atmış değilim zaten. Toplasanız attığım gol sayısı 50’yi geçmez. Sadece bir kere kayınpederim babam gibi dans etmemi istemişti, gol atarsam. Bir kere planlı onu yaptım o kadar.
ÇOK BAŞKA DÜNYALAR
- Uzun süre G.Saray’da oynadıktan sonra yurt dışına gittiğinizde zorlandınız mı?
Kolay olmadı. Bütün aile ortamınızı, kültürünüzü bırakıp başka bir yere gidiyorsunuz ve ayak uydurmak zorundasınız. Gittiğiniz takımdaki arkadaşlarınızın kim olduğunu bilmiyorsunuz. Yabancı lisanım da yoktu o zaman. İngilizcenin i harfini dahi bilimiyordum. Ama oradakilerin bana yaklaşımı, davranışları, konuşurken yavaş yavaş izah etmeleri 2 sene sonra ingilizce öğrenmemi sağladı. Ama şunu söylemek isterim. Orası çok farklı bir dünya, burası çok farklı bir dünya.
- İngiltere’de başarıyla kariyerinizi sürdürdünüz, bu başarınızın sırrı nedir?
Biraz klişe olacak belki ama en büyük faktör yüzde 99 ailedir. Benim eşim de sporcu: Etkin Kerimoğlu, Galatasaray’da basketbol oynadı. Onun desteği olmasaydı belki bu yerleri, bu ortamı göremeyecektik. 11 sene yaşadığım güzel hayatı, o rüyalı futbolu onun sayesinde yaşadım. O dönem kızım yoktu, orada doğdu.
- Siz gittikten ne kadar süre sonra eşiniz yanınıza geldi?
Rangers’ın ilk kampı Miami’deydi. Bir ay kamp yaptık, sonra ben İstanbul’a gittim ailemi almaya ve sonra hep beraber Glasgow’a döndük.
- İngiltere ve İskoçya’yı Türkiye’yle karşılaştırdığınızda ne gibi farklılıklar var; hem spor olarak, hem yaşam tarzı olarak?
Biz bir şeyleri yaparken sistemsiz yapıyoruz. Sistemimiz yok. Ama oralarda her şey oturmuş; yönetici, teknik direktör, oyuncular herkes kendi işini yapıyor. Başkasının görevine karışmıyor. Biz ise her şeyi karıştırmak istiyoruz. Bir örnek vereyim: İngiltere her sene kontratım bittiğinde, başkanı sadece sezon sonu görürdüm. Yaşantı olarak ise yaşanabilecek en güzel yerlerden, futbol olarak dünyanın en keyifli ligi, insan olarak yaşamak istiyorsanız da yine en güzel yerlerden. Benim ülkemdeki misafirperverlik, dostluk, sıcaklık orada yok. Ama sistem olduğu sürece sıkıntı olmuyor.
- Yurt dışında oynadığınız dönemde Türkler destek verdi mi?
İskoçya’da çok Türk yoktu. Manchester’a geldiğim dönemde çok fazla Türk yoktu ama Londra tam Türkiye gibiydi.
SİSTEM VARSA SORUN YOK
- Şimdi Şanlıurfaspor’un teknik direktörüsünüz. Bir anda çok başka bir şehre geldiniz. Yabancılık çektiniz mi?
Öncelikle bence çok güzel bir şehir Şanlıurfa. Bana göre zaten profesyonelseniz yer önemli değil. Sistemi oturtturduğunuz sürece her yerde başarılı olabilirsiniz.
- Şanlıurfaspor teklifi geldiğinde tereddüt yaşadınız mı hiç, hemen kabul ettiniz mi?
Bu soru için çok teşekkür ederim. Buraya geldikten sonra ilk röportajımı sizle yapıyorum. Bu kulübün çok değerli bir başkanı var: Sayın Fethi Şimşek. Değerli bir oğlu var Kenan Şimşek. Bu insanları bu şehrin ve bu taraftar grubunun sahip çıkması lazım. Bizler gelip geçiciyiz. Şehir olarak bakıldığında ben hayatımda bu kadar yeni gelen insana sevgiyi, saygıyı, hizmeti esirgemeyen bir grup görmedim. Sevme sebebim o. Esnafın içine girmek, taraftarlarla yemek yemek, basın mensuplarını toplamak, şehirle bütünleşmek istiyorum. Şu an transfer dönemi olduğu için yoğun olduğumuzdan henüz yapamadık.
- Şanlıurfaspor’u zor bir dönemde teslim aldınız. Taraflarlara iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Ben Şanlıurfaspor’u 4’üncü veya 5’inci sıradan teslim almadım. Tam ortasında girdim. Zorları seven bir insanım. Zaten hep zorları seçtim, kendime güvendiğim için. Biz buraya transfer yaparken ince eleyip sık dokuduk, şehri düşündük, taraftarı, maçları düşündük. Bazen gelmeyenler de oldu. Mesela bir Lualua’yı getirdik. Şehri hem Türkiye’de hem yurt dışında tanıtmak imkânı da olacak bu şekilde. Yavaş yavaş takımı bulunduğu konumdan çıkarıp nasıl en iyiye götürebiliriz ona bakıyoruz. Saha tribün ilişkisi iyi olmazsa zaten sorun olur. Yenebilirsiniz sevginiz yine devam eder, yenildiğinizde de sevginiz devam etsin. Çünkü sahada o çocuklar en iyisini istiyorlar.
- Şanlıurfa’nın en çok nesini sevdiniz?
İnsanlarını sevdim. Yemeklerini zaten herkes biliyor, ben İstanbul’da et yiyordum ama burada et yediğimi öğrendim. Ben en çok insanlarına hayranım. Nereye gitseniz, buradaki insanların o yüzündeki heyecan yüzüne vuruyor. Samimiler.
KİTAP OKUMALIYIZ
- Bir futbolcu saha dışındaki eğitimine de önem vermeli değil mi?
Tabii ki çok önemli. Mesela düşünün yanınızda ailenizle yurtdışına gidiyorsunuz yanınızdaki yabancılar hep kitap okuyor. Biz ne yapıyoruz peki? Okumuyoruz. Eğitim yüzde yüz şart olmalı. Galatasaray’da altyapıda çalışırken, her oyuncuya kitap okumayı ve ingilizce öğrenmeyi şart koydum.
- Futbol dışında başka sevdiğiniz sporlar var mı?
Ben futbol oynarken, okul takımında basketbol ve voleybol da oynadım. Basketbolu çok seviyorum.
- Basketbol demişken eşinizle nasıl tanıştınız?
O top sayesinde. Bir gün ben Galatasaray’da şut idmanı yapıyordum. Eşimin de salonu Florya’da yanı yerdeydi. Arkadaşlar idmanı seyrederken, arkada filede herhangi bir şey de yoktu. Tam ben şut attım, o solu yanlış yere vurdu derken eşim içeri girdi. O günden bu güne 23 sene geçti.
- İkinizin de sporcu olmasının ailenize olumlu yansıması oldu mu?
Tabii ki. Hem aileye, hem işe.
- Çocuklarınızda spora ilgi var mı?
Oğlum bir ara oynuyordu. Ama sonra bir sıkıntı yaşadı. Şonra müzikle ilgilenmeye başladı ve şu anda film okuyor Londra’da. Kızım klasik ikinci aşkım…
KEŞKEM YOK!
UEFA kupasını alan Galatasaray kadrosunda yer almadığı için ne hissettiği sorusuna cevabı ise net; “Bende keşke yoktur. Eğer onu yapmasaydım belki futbol yaşantım orada bitecekti. Ama bir kapı açıldı ve ben de o kapıyı açmayı tercih ettim. Bana çok şey kattı İngiltere.”
Galatsaray’dan futbolun beşiğine...
Futbol hayatına G. Saray’ın alt yapısında başlayan Tugay Kerimoğlu, Avrupa şampiyonu olan efsane kadroda yer almıştı. Kariyerini önce İskoçya’nın Glaskow Rangers, daha sonra İngiltere’nin Blackburn Rovers takımında sürdüren Tugay, G.Saray’da önce Hagi’nin ardından Mancini’nin yardımcılıklarını yaptı, şu anda Şanlıurfaspor’un Teknik Direktörlüğü görevini yürütüyor
BURCU ÇETİNKAYA-TÜRKİYE GAZETESİ
dikGAZETE.com