İSTANBUL (AA) - Suriye iç savaşı, aralarında binlerce kilometre bulunan ülkeleri birbirine sıcak temaslar, hatta karşılıklı düşmanca fiiller sergileyecek şekilde yaklaştıran bir hal aldı. Ülkenin kuzeyinden güneyine yayılan DEAŞ’ın varlığı dahi, sürekli vurgulanmasına rağmen, herkesin kendi şartlarını dayattığı ortamda, tarafları tek bir amaç ve operasyon üzerinde birleştiremedi.
DEAŞ’a karşı mücadele adı altında Suriye’de savaşa müdahil olan devletlerin ve sahada iş birliği yaptıkları güçlerin amaçları birbirinden oldukça uzaktı. Farklı nedenlerle bir araya gelmiş birkaç farklı blok oluşmuştu. Bu durum uzun süre DEAŞ gibi kötü bir makyajla kapatılmış olsa da örgütün Musul’dan başlayan büyük kayıpları Suriye’deki blokları görünür hale getirdi.
PKK’nın Suriye kolu PYD, ÖSO’ya bağlı Şehit Ahmed Abdo, Komando Ordusu, Dera Güney Cephesi gibi gruplarla oluşan ABD bloku ile 2015 ekim ayında Beşşar Esed rejimi yanında savaşa müdahil olan Rusya bloku, DEAŞ kaybettikçe daha sert şekilde karşı karşıya gelmeye başladı.
İran, ABD ile karşı karşıya geldiÜrdün, Irak ve Suriye sınırının kesiştiği Tanif sınır kapısından başlayarak Süveyda ilinin doğu kanadı ile birleşen ABD destekli ÖSO güçleri mayıs ayı içinde DEAŞ’ın denetimindeki 3 bin kilometrekare alanı ele geçirdi. DEAŞ, ÖSO karşısında küçük mobilize vur kaç taktikleri dışında savunma yapmadan büyük bir alanı boşalttı.
Palmira’dan güneydoğuya, Humus çölleri üzerinden Irak sınırına doğru İran destekli Şii grupların da katıldığı büyük bir kara operasyonuna başlayan Esed rejimi, DEAŞ’ın kendisine alan açmasıyla hızla ilerledi. Çölün güneydoğusunda, ABD destekli gruplar ile sıcak temasa girdiği anda ABD’nin hava saldırıları ile karşılaştı.
Esed rejiminin 2013 sonunda dağılan ordusunun yerine ikame ettiği İran destekli silahlı gruplar ve İran’ın askeri desteği Tanif ve çevresinde yaşanan gerilimde aslında Esed rejiminden çok İran ile ABD'yi karşı karşıya getirdi. Irak’ta işgalin ilk dönemlerinden bu yana Bağdat üzerinden inişli çıkışlı bir iş birliği içinde istikrar arayışındaki İran ile ABD’nin, Irak’ta DEAŞ’a karşı iş birliğini Suriye’de kendi dengeleri adına gözetmedikleri de böylece su yüzüne çıktı.
Astana anlaşmasının etkileriABD, ülkenin orta kuzey kesimindeki Rakka’da uzun süredir fiili şekilde terör örgütü PYD/PKK ile devam eden operasyonlarını geçen kasım ayında meşrulaştırdı. Rakka’yı kuşatmak ve DEAŞ’ın ikmal hatlarını kesmek için önce Tabka’yı alarak Fırat Nehri’nin güney yakasına da inen PYD/PKK karşısında DEAŞ, Humus çölü ve Tanif’te olduğu gibi alan açma taktiğine başvurdu.
Astana’da imzalanan çatışmasızlık anlaşması sayesinde İran destekli grupların bir bölümünü aktardığı Halep’in doğusunda Esed rejiminin başlattığı operasyon hızla ilerledi. Tabka’nın düşmesinin hemen ardından örgütün, Esed rejimi ve İran destekli Şii militanlar karşısında bir direniş göstermeden PYD/PKK ile rejimi karşı karşıya getirecek şekilde geri çekildiği gözlendi.
DEAŞ'ın kendisini uzun süre var eden askeri taktiği, Rusya’nın havadan desteklediği İran destekli Şii gruplar ve rejim unsurlarını Tabka’nın güneyinde ABD destekli terör örgütü PYD/PKK ile bir yarışa sokmayı başardı.
DEAŞ'ın alan boşaltma taktiğiHalep’in kuzeybatısında Nubl ve Zahra ile doğusunda Münbiç hattında oldukça sakin ve zaman zaman Türkiye ile muhaliflere karşı PYD/PKK ile iş birliği yapan Rusya, İran ve Esed rejiminin Tabka'nın güneyinde terör örgütü ile barışçıl ilişkisini sonlandırdığı görüldü.
Esed rejimine ait bir SU22 tipi savaş uçağının PYD/PKK öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) bombalamasının ardından ABD’ye ait bir F18 tarafından düşürülmesi Rusya ile ABD arasında gerginliğe neden olduğu gibi, Esed rejimi ve müttefikleri ile PYD/PKK arasında çatışmaların çıkmasına da yol açtı.
DEAŞ, alan boşaltma taktiği ile örgütle mücadele eden devletler (vasiler) ve yerel güçlerini (vekiller) karşı karşıya getirdi. Rusya’nın kendi çıkarları açısından müdahil olduğu alanda kara güçlerinin üstün etkinliğine dayalı cephe göz önünde bulundurulmadı. DEAŞ, sürekli boşalttığı alanlarla çatıştırdığı vekillerle Rusya ve ABD arasındaki sorunun gölgesinde İran’a da saklanmak için bir alan açmış oldu.
İran'ın Akdeniz koridoru projesiEsed rejiminin karada Şii militanlar ve havadan Rusya desteği ile Palmira kentini ele geçirdiğinde kendisine çizdiği hedef DEAŞ kuşatması altındaki Deyr ez-Zor’a ulaşmaktı. Benzer bir atılım ABD destekli PYD/PKK’dan da gelmiş, örgüt Şammar aşiretinden aldığı kısmi destek ile Deyr ez-Zor kırsalında güneye doğru hareketlenmişti.
İki gücün Deyr ez-Zor’a doğru hamleleri esasen vasilerinin istekleri doğrultusunda bir askeri politika ile doğrudan ilgili. PYD/PKK’nın kuzey Suriye’de ABD korumasındaki varlığı nedeniyle Akdeniz koridoru Irak’tan gelen Haşdi Şabi ile güneyde birleşilecek bir hattı zorunlu kıldı. Ne var ki Esed ve Suriye’deki Şii militanlar Rusya’nın hava desteğine rağmen Palmira ve Sukna üzerinden bu hedefe ilerlemekte başarısız oldular.
Palmira’da beklendiği kadar ilerleyemeyen rejim, Irak’taki Şii militan grupların oluşturduğu Haşdi Şabi birliklerinin Suriye sınırına ulaşması ile rotasını değiştirip Humus çölünü güneydoğu yönünde kat etti. İran olmadan varlığını uzun süre devam ettiremeyecek olan Esed rejiminin, İran’ın Akdeniz koridoru projesi içine savrulduğunun en büyük göstergesi olan bu girişim de rejimin Deyr ez-Zor’a yönelik ilerleme sağlayamamış olması bakımından şimdilik akamete uğramış görünüyor.
Doğu cephesi düğümüDeyr ez-Zor’a yönelik girişimleri konusunda da Palmira’daki gibi zorluklarla karşılaşan Esed rejimi ve İran’ın artık ellerinde tek bir rota var: Doğu Halep’ten Tabka ve Rakka’nın güneyinden Fırat vadisi boyunca uzanan Halep - Elbukemal yolu, yani N4 otobanı.
Ancak burada İran ve vekilleri kuzey Suriye’de olduğu gibi PYD/PKK ile karşı karşıya geliyor. Rakka’yı kuşatmak ve DEAŞ’ın ikmal hatlarını kesmek için önce Tabka’yı alarak Fırat Nehri’nin güney yakasına inen PYD/PKK, Trump dönemi ile İran'a karşı sert bir tavır alan ABD’nin bölgesel aracı olarak Suriye’de etkin şekilde İran vekili güçlerle karşı karşıya geliyor.
ABD’nin İran’a karşı askeri tutumunun orta vadede Irak’ta da değişeceğini gösteren yeni gelişmelerin filizlendiği Suriye’de, Rusya’nın da hava sahası konusunda sık sık boy gösterdiği doğu cephesi düğümü vekil güçler ve vasileri açısından ancak Deyr ez-Zor konusunda DEAŞ’a karşı bir uzlaşma ile çözüleceğe benziyor.
ABD’nin tutumu merak konusuBirden çok aktörün ve çok kutuplu faktörlerin bir arada hareket ettiği Suriye iç savaşında ABD’nin bugüne kadar geliştirdiği, politika açısından belirsiz, askeri açıdan da rahatsız edici stratejisi bugün de devam ediyor.
DEAŞ’a karşı ülkenin kuzeyinde terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD’yi silahlandıran ABD, Suriye’nin güneydoğusunda Ürdün üzerinden desteklediği ÖSO güçleri ile hareket ediyor.
PYD/PKK konusunda NATO prensiplerinin dışında ve tavizsiz şekilde hareket eden ABD’nin aynı tavrı Humus bölgesi ve Tanif’teki ÖSO güçleri için sergilediği söylenemez. Zira ABD Tanif Garnizonu olarak isimlendirdiği bölgede ilan ettiği 55 km çapındaki bölgede Esed rejimi ile İran destekli militanların saldırılarına verdiği sert cevaba rağmen bu güçlerin Irak sınırına ulaşmalarını durduracak bir hamlede bulunmamıştı.
Esed rejimi ve İran destekli militanların Irak sınırına ulaşarak Tanif ve kuzeyindeki Zakf’ta bulunan ÖSO güçlerinin önünü kapatması konusunda da kapalı ifadeler ile “önümüzde engel değil” diyen Pentagon’un gelecek günlerdeki tutumu merak edilen konular arasında.
Esed rejimi ve müttefiklerinin Tanif’in kuzeyinden Deyr ez-Zor’a ilerlemek için önlerindeki tek engelin ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından yıpratılmış bir DEAŞ olduğu düşünülünce İran’ın Akdeniz koridoru için Irak ve Suriye’deki varlığı itibarıyla çok zorlanmayacağı ortada.
Vekiller savaşından vasiler savaşınaÖzetle, büyük güçler arasındaki dengede son dönemlerin en geniş etki alanına sahip Suriye iç savaşı artık ne Esed’in iktidarı ne muhaliflerin geleceği açısından somut bir gelecek vaat ediyor. Savaş ülkenin orta kesimindeki Rakka ve Humus vilayetlerinin doğusundaki çöl bölgesi arasında bugüne kadar betimlenen tüm sahnelerden daha sıcak bir sınır ötesi konuma ulaşmış durumda.
DEAŞ’ın askeri açıdan gerilemesi yahut önde gelen liderlerinin öldürülmesi bağlamında ortaya konulan uluslararası memnuniyete mukabil örgütün yerini, Irak ve Suriye’de vahşi uygulamaları ile gündeme gelen Şii militanlar ve İran yayılmacılığının alacağı endişeleri derinleşiyor.
Bu bağlamda Rakka, Humus ve Irak arasındaki Deyr ez-Zor vilayetine dair senaryolar, İran ile ABD arasında çekişmenin, geniş alanda mezhep ve ulus kimlik çatışmalarına dönüşme ve bölgesel ölçekte böylesine bir çatışmanın vekil yerel güçleri de aşarak devletler arasında bir çatışmayı tetikleme olasılığını güçlendirdiği görülüyor.
Şii milis grupların Bağdat tarafından ordu birliği sayılması, Esed rejiminin çökmüş ve donanım açısından Rusya ve İran’a muhtaç ordusunun yerini alması ve bu örgütlere verilen açık İran desteği ABD’nin PYD/PKK ile karşılayabileceği bir çatışma dalgasının çok ötesinde. Böylesi bir çatışma ortamında ABD’nin bölgedeki askeri gücünü Afganistan’daki gibi arttırma kararı alması gündeme gelebilir.
İran ile Irak ve Suriye’de örgütün kapasitesinin çok üzerinde bir savaşı PYD/PKK da dahil yerel vekillerini korumak adına yapmak zorunda kalan bir ABD, Türkiye’nin uyarılarına rağmen PYD/PKK’yı NATO prensipleri dışında desteklemenin bedelini tam da bu eşikte ağır bir şekilde ödeyebilir.
Mevcut koşullar, Suriye’de vasilerin bir süre sonra farklı başlıklar altında yerel iş birlikçilerini aşan bir çatışma ortamına sürüklenmesinin giderek daha muhtemel hale geldiğini gösteriyor.