İSTANBUL
Yapımcı Mustafa Uslu, sinema salonlarında uygulanan uzun reklam gösterimlerine tepki göstererek, "Sinema izlemeye gelmiş izleyiciye 45 dakika reklam filmi asla seyrettiremezsiniz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle kötü bir uygulama yoktur. Bunun para pulla da alakası yok. Çünkü orası televizyon değil, sinema." dedi.
Yapımcılığını üstlendiği Turkish-i Dondurma filminin Kemerburgaz setinde basın mensuplarını ağırlayan Uslu, gerçek anlamda sinema yapmak istediklerini dile getirerek, "Bu ülkenin sinema filmleri olsun, televizyon eğlenceleriyle sinema salonları dolmasın, insanlar televizyon eğlencelerini sinema salonlarında seyretmesin istiyoruz. Son 10 yılda maalesef o tip şeyler çok üretildi. Yani aslında televizyonların sipariş verdiği filmler, sinemada, sinema filmiymiş gibi gösterildi. Biz tam anlamıyla Ayla gibi sinema filmleri yapmak için yola çıktık" dedi.
Uslu, Türkiye'nin kıyıda köşede kalmış çok güzel hikayeleri olduğunun altını çizerek, "Gerçekten çok güzel, muhteşem hikayelerimiz var. Göreceksiniz, Allah izin verirse Dumlupınar'ı da Veysel'i de çekeceğiz. Türk sinemasına bir şeyler bırakmak istiyoruz." diye konuştu.
Bazı yapımcıların sinema salonlarındaki yiyecek içecek satışından pay istediği yönündeki bir iddia üzerine Uslu, şunları söyledi:
"Ben onlara katılmıyorum. Bu sorunun cevabını hem bir sinema filmi yapımcısı hem sinema işletmeleri sahibi hem de Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nde 8 yıl bilirkişilik yapan biri olarak veriyorum. Sinema büfesinde yapılan ticaretin sinema filmiyle hiçbir alakası yoktur.
Çünkü orada yapılan ticaret sinema sahibinin kendi kabiliyetiyle oluşturduğu bir iştir. (Ürün) Satmak zorunda da değildir ayrıca. O zaman şöyle bir mantık çıkıyor. Sinema yapımcısı eğer sinemada satılan mısır ve içecekten para alırsa, yanındaki yemek satıcısından da almak zorunda.
Çünkü onun önünden geçerken de burger alıyor. Hatta bu iş o kadar büyür ki AVM'den de almak zorunda kalır. Dolayısıyla büfede satılan şeyler kanunlarla korunan şeyler değil. Ben o arkadaşlarıma kesinlikle katılmıyorum. Kaldı ki o arkadaşlarımızın arasında bu kuralları çıkaranlar da var. Bugün kendi koydukları kurallara muhalefet ediyorlar."
"Senin oradaki reklamlarını seyretmek zorunda değil..."
Mustafa Uslu, sinema yapımcısını salonun içinin ilgilendirdiğini vurgulayarak, "O salondaki her şeye yapımcıyla sinemacı ortaktır. Sinema izlemeye gelmiş izleyiciye 45 dakika reklam filmi asla seyrettiremezsiniz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle kötü bir uygulama yoktur. Bunun parayla pulla da alakası yok. Çünkü orası televizyon değil sinema, 7. sanatın kolu.
Seyirci oraya geldiğinde zaten koltuğunun parasını veriyor. Koltuğu senden 2 saat boyunca kiralıyor. Senin oradaki reklamlarını seyretmek zorunda değil." açıklamasını yaptı.
Sinemada yayınlanan eserlerin 5846 sayılı yasayla korunduğunu kaydeden Uslu, şöyle devam etti:
"Bu yasada diyor ki, eserin başına, ortasına, sonuna, satışı, ticareti destekleyici hiçbir şey koyamazsın. Eğer koyarsan bundan yapımcıya pay vermek zorundasın. Orada da yapımcı, o parayı alıp komşu haklarına dağıtacak.
Komşu hakları, oyuncularımız, müzisyenimiz ve filmin yönetmenidir. Dünyadaki oyuncular hayatlarını böyle idame ettiriyor. Çok katı telif hakları var. Rahmetli Kemal Sunal'ın oğlu Ali Sunal, bunun hukuki mücadelesini veriyor.
Babasının filmleri her gün televizyon ekranlarında gösteriliyor. Allah yardımcısı olsun. Sinemada filmin önüne koyduğun reklamdan yapımcıya pay vermek zorundasın. Yapımcı da aldığı o payı, oyuncularına, müzisyenine ve yönetmene dağıtmak zorunda.
5846 numaralı yasada bu böyle yazar. Aslında tartışmamız gereken konu bu. Geçtiğimiz sene toplam 6 milyon 660 bin kişi Ayla filmini seyretti. 6 milyon 660 bin kişiye, sinemaya neden gittiniz diye sorsanız, hepsi filmi seyretmeye oraya gittiğini söyler. Hiçbiri reklam seyretmeye gittim demez. Bundan da çok ciddi mağduriyetler var."
Yapımcı Uslu, sinemada gösterilen reklamlar ve filmlerin vizyona girdikten kısa bir süre sonra televizyonda gösterilmesi nedenleriyle halkın sinemadan soğuduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
"Bunlar hakikaten son 10 yılda Türk sinemasına büyük zarar verdi. Satışlar çok düştü. Nüfusumuza göre sinemaya giden sayısı gerçekten utanç verici. Sonra 7 üniversite bir araya gelerek, bir çocuğun bir köpeğin bacağını neden kestiğinin cevabını arar.
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Biz şu anda o noktadayız. Müziği, sinemayı, tiyatroyu kaybettik."
Kaynak: AA
.
dikGAZETE.com