İSTANBUL (AA) - ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu ziyaretinin ardından, Katar krizi devam etmekteyken Suudi yönetim sisteminde yapılan, “sessiz devrim” olarak adlandırabileceğimiz değişiklikle krallığın kurucusu Abdülaziz bin Suud’un oğullarının yanı sıra, torunlarının da kral olabileceği hükmünün getirilmesinin ardından, hâlihazırdaki kralın oğlu Muhammed bin Selman birinci veliahtlığa yükseltildi. Bu değişiklik Ortadoğu’nun mihver ülkelerinden Suudi Arabistan’ı ve dolayısıyla bölgenin geleceğini uzun vadeli olarak etkileme potansiyeline sahip. Kısa vadede Kral Selman’ın, oğlu lehine krallıktan feragat edebileceği konuşuluyor bu günlerde. Bu değişiklik, dikkatleri, oldukça kapalı bir yönetime sahip olan Suudi Arabistan’ın pek fazla bilinmeyen siyasi yapısına çekti.
Suudi Arabistan’ın siyasi yapısı
Suudi Arabistan, kralın devlet ve hükûmet başkanı olduğu mutlak bir monarşiyle, İslam hukukuna (şeriat) istinat eden bir anayasa ile yönetiliyor. Bu durum, üst düzey kararların sadece kral tarafından alındığı manasına gelmiyor. Zira politikalar, Arapların kadim kabile gelenekleri çerçevesinde hanedan ailesi üyeleri, etkili emirler (prensler) ve Suudi Arabistan’da dini yapıyı oluşturan üst düzey ulemanın istişaresiyle belirlenmekte. 150 üyesinin tamamı kral tarafından belirlenen Meclisü’ş-Şûrâ (Danışma Meclisi) sadece tavsiye niteliğinde kanun tasarıları sunabiliyor. Sayısı 15 bini bulan emirden (prens) sadece küçük bir kısmının Suudi Arabistan siyasetinde ve ekonomisinde etkili olduğu bilinmekte. Son dönemde aile dışından eğitimli Suud vatandaşları da bakanlık, valilik ve büyükelçilik gibi görevlere gelebiliyor. Suud tahtının vârisi (veliaht) ise krallığın kurucusu Abdülaziz bin Suud’un hayatta olan oğulları, vefat etmiş oğullarının yerine birer torunu ve hâlihazırdaki kral tarafından atanan iki emir olmak üzere, 19 Ekim 2006 tarihinde Kral Abdullah’ın fermanıyla ihdas ettiği, toplam 34 kişiden oluşan Biat Heyeti (Hey’etü’l-Bey’a) tarafından belirleniyor.
Kral Abdullah’ın verâset ve intikal kaidelerini değiştirmesinden önce, Suudi Arabistan’da düzen, diğer Ortadoğu monarşilerinde yaygın olan ‘ekber evlat’ (primogeniture) sistemine göre işlemiyordu. Suudi Arabistan’ın ilk kralı Abdülaziz İbn Suud öldüğünde, en büyük oğlu Suud kralı olmakla birlikte, onun bir küçüğü olan Faysal da ikinci veliaht olarak henüz babalarının sağlığında atanmıştı. Bundan sonra ülke bugüne kadar, 60 yıldan fazla bir süre, ‘ekber evlat’ yerine ‘ekber kardeş’ formülüne göre, yani bir kral öldüğünde onun yaşayan en büyük erkek kardeşinin kral olarak atandığı bir sistemle yönetildi. Bu nedenle bugüne kadar atanan bütün krallar Abdülaziz İbn Suud’un oğulları arasından seçildi. Bu düzen veliaht ve kralların çok yaşlı olmasına sebep olmakta ve yönetimde büyük problemlere yol açmaktaydı. 2005-2015 yılları arasında kral olan Abdullah’ın bu problemi görerek oluşturduğu Biat Heyeti 2006 sonunda faaliyete başladı. Son veliaht değişikliği de 2006’daki bu sisteme göre yapılmış, hanedanı gençleştirmeyi amaçlayan bir değişim olarak değerlendirilebilir. Ancak birinci veliahtlıktan azledilen Muhammed bin Nayif’in 57 yaşında, yani Suudi Arabistan kraliyet standartlarına göre nispeten genç olduğu düşünülürse, görünen sebebin dışında başka bir şeyler olmalı.
Zira bu değişiklik iki yıldır beklenmekteydi. Selman kral olduktan sonra yeğeni Muhammed bin Nayif’i ikinci veliaht olarak atadı. Ardından birinci veliaht olan kardeşi Mukrin’i azlederek Muhammed bin Nayif’i veliaht, oğlu Muhammed’i ise ikinci veliaht olarak atadı. Son hamleyle Muhammed bin Nayif’i de azlederek oğlunu veliaht ilan ettirdi. Böylece, bundan sonra lineer olarak devam edecek kendi hanedanını kurmuş oldu.
İki çetin ceviz: Muhammed bin Nayif ve Muhammed bin Selman
ABD’nin Suud kraliyet ailesi içindeki en iyi dostu olarak bilinen sâbık veliaht Muhammed bin Nayif’in, Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinin hemen ardından görevlerinden azledilmesi ve yerine mevcut kralın oğlu Muhammed bin Selman’ın atanması, Suudi Arabistan yönetim sistemi içerisinde yeni, genç ve daha aktif bir politikanın habercisi olmakla birlikte, kraliyete İbn Suud’un oğullarının gelmesi geleneğini de değiştirmiş oldu. Babası tarafından içişleri bakanı olması için özel olarak yetiştirilen Muhammed bin Nayif, FBI ve Scotland Yard’da bu konuda eğitimden geçmişti. Muhammed bin Nayif uzun yıllar ülkedeki müesses nizamın en önemli kurumu olan içişleri bakanlığı görevini üstlenmiş, özellikle terörizm konusunda deneyimli ve ABD’nin güvendiği bir isimdi. Terörizm konusundaki uzmanlığı ve mücadelesi nedeniyle pek çok defa el-Kaide’nin suikastına maruz kalmış, örgütün Suud rejimini değiştirme girişimlerini de başarıyla engelleyerek sahasında yükselmişti.
Gözlerden uzakta düşük profilli bir figür olmayı tercih eden Muhammed bin Nayif’in aksine, yeni veliaht Muhammed bin Selman risk alan, atak ve göz önünde olmayı seven, halk arasında popüler, ‘şahin’ bir kişilik olarak biliniyor. 81 yaşındaki babasının favori oğlu olarak son dönemde Suudi Arabistan’ın iç ve dış politikasına yön vermekteydi. Savunma bakanlığının yanı sıra, kralın özel danışmanlığı, başbakan yardımcılığı, ekonomi ve kalkınma konseyi başkanlığı görevlerini de yürütmekteydi. Geçen yıl iç politikada oldukça radikal ve reformcu değişiklikler içeren 2030 vizyonunu hazırlamıştı.
Keza dış politikada İran’a karşı bir vekâlet harbi niteliği taşıyan Yemen savaşı, Muhammed bin Selman tarafından idare ediliyor. Katar’a karşı izlenen abluka ve yaptırımlar konusunda da, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Abu Dabi veliaht prensi Muhammed bin Zayed ile birlikte önemli rol oynadığı biliniyor. ABD’nin yeni yönetimiyle, özellikle de Trump’ın damadı Kushner ile iyi ilişkilere sahip. İran’a karşı ise oldukça tavizsiz. Nitekim 2 Mayıs’ta İran’ı, toprakları içerisinde bir savaş başlatmakla tehdit etmişti. Buna karşılık İran Savunma Bakanı “Suudiler düşüncesizce bir harekette bulunurlarsa, Mekke ve Medine hariç tüm krallıkları İran ordusu tarafından yerle yeksan edilir” şeklinde cevap vermişti.
Değişimin Suudi Arabistan’a ve bölge politikasına muhtemel etkileri
Veliaht değişikliği ile Abdülaziz bin Suud’un oğulları arasında altmış yıldan fazladır yatay olarak el değiştiren taht, bundan sonra mevcut Kral Selman, ardından veliaht oğlu Muhammed bin Selman ve büyük ihtimalle ondan sonra da oğulları vasıtasıyla düşey olarak devam edecek. 81 yaşındaki kralın sağlık sebebiyle görevini oğluna devretmesi de olası. Henüz 31 yaşında olan Muhammed bin Selman’ın, tahta çıktıktan sonra, şayet bir problem çıkmazsa, orada uzun süre kalması muhtemel görünüyor. Ancak bu noktada aile içi tartışmalar da yok değil. Nitekim Biat Meclisi’nin üç üyesi Muhammed bin Selman aleyhine oy kullanmış durumda.
Ülkenin fiili yöneticisi olan Muhammed bin Selman’ın iç politikada kendisinin geçen yıl ilan ettiği 2030 vizyonu çerçevesinde değişiklikler yapması beklenebilir. Bu değişiklikler arasında, ülke ekonomisinin petrole bağımlılığının azaltılarak Suudi Arabistan’ın bir iktisadi kavşak ve yatırım adası haline getirilmesi, hac dışındaki turizm sektörünün geliştirilmesi, özellikle kadın hakları alanında bazı toplumsal reformlar yapılması, işgücünün Suudileştirilmesi ve özelleştirmeler sayılabilir.
Yeni veliahttın şu ana kadar başat rol oynadığı dış politika meselelerinde henüz dişe dokunur bir sonuç aldığı söylenemez. Mesela Yemen’de milyonlarca dolar harcanmasına rağmen, Hûsîlere karşı büyük bir başarı kazanılabilmiş değil. Katar krizinde ise hem ABD yönetimi ikiye bölündü hem de İran ve Türkiye Katar’ı destekleyerek Suudi liderliğindeki yaptırımları nispeten boşa çıkardı. Bu krizin derinleşmesi, Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki Suudi Arabistan-BAE-Bahreyn bloğu ile Katar-Kuveyt-Umman bloğu arasındaki çatlağı onarılamaz hâle getirebilir ki bu İran’a karşı Körfez’i birleştirmeye çalışan ABD’nin istemediği bir durum.
Bu noktada Obama’nın Ortadoğu politikasını ve bunun bir komplikasyonu olarak ortaya çıkan bölgedeki İran ve Rus yayılmacılığını tersyüz etmek isteyen Trump, İran’a karşı Suudi Arabistan liderliğindeki ‘quartet’ (Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır) vasıtasıyla bir operasyon başlatırken, Netanyahu ile de iyi ilişkilere sahip damat Kushner aracılığıyla Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zayed gibi yeni nesil emirleri, ABD’nin Körfez ve İran politikasının bölgedeki temel dayanakları olarak düşünebilir.
Beyaz ışık yayan küre fotoğrafının sembolizminden de kolayca anlaşılabileceği üzere, Arap dünyasında Mısır olmadan bir savaş yapılamayacağı bilindiğinden, Sisi yönetimi de ABD tarafından Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’den oluşan Körfez ‘trio’suna eklenerek grup bir ‘quartet’e çevrilmiş durumda. Orkestraya dahil olmak istemeyen veya şef olarak rol almak isteyen, bölgenin zengin ama küçük ülkesi Katar işte bu nedenle sıkıştırılmakta.
Suudi Arabistan’daki veliaht değişikliğine yeşil ışık yakmış olan ABD’nin güvenilir adamı olmakla birlikte her zaman temkinli ve ağır bir politika izleyen kurt yönetici Muhammed bin Nayif’in yerine, genç ve tecrübesiz olmakla birlikte cesur ve atak olan Muhammed bin Selman’ı tercih etmesi, bir Suudi Arabistan-İran çatışmasının ayak sesi olabilir.
[Ortadoğu siyasi tarihi ve uluslararası ilişkiler alanında uzman olan Prof. Dr. Cengiz Tomar, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü ve Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesidir]
Suudi Arabistan’ın siyasi yapısı
Suudi Arabistan, kralın devlet ve hükûmet başkanı olduğu mutlak bir monarşiyle, İslam hukukuna (şeriat) istinat eden bir anayasa ile yönetiliyor. Bu durum, üst düzey kararların sadece kral tarafından alındığı manasına gelmiyor. Zira politikalar, Arapların kadim kabile gelenekleri çerçevesinde hanedan ailesi üyeleri, etkili emirler (prensler) ve Suudi Arabistan’da dini yapıyı oluşturan üst düzey ulemanın istişaresiyle belirlenmekte. 150 üyesinin tamamı kral tarafından belirlenen Meclisü’ş-Şûrâ (Danışma Meclisi) sadece tavsiye niteliğinde kanun tasarıları sunabiliyor. Sayısı 15 bini bulan emirden (prens) sadece küçük bir kısmının Suudi Arabistan siyasetinde ve ekonomisinde etkili olduğu bilinmekte. Son dönemde aile dışından eğitimli Suud vatandaşları da bakanlık, valilik ve büyükelçilik gibi görevlere gelebiliyor. Suud tahtının vârisi (veliaht) ise krallığın kurucusu Abdülaziz bin Suud’un hayatta olan oğulları, vefat etmiş oğullarının yerine birer torunu ve hâlihazırdaki kral tarafından atanan iki emir olmak üzere, 19 Ekim 2006 tarihinde Kral Abdullah’ın fermanıyla ihdas ettiği, toplam 34 kişiden oluşan Biat Heyeti (Hey’etü’l-Bey’a) tarafından belirleniyor.
Kral Abdullah’ın verâset ve intikal kaidelerini değiştirmesinden önce, Suudi Arabistan’da düzen, diğer Ortadoğu monarşilerinde yaygın olan ‘ekber evlat’ (primogeniture) sistemine göre işlemiyordu. Suudi Arabistan’ın ilk kralı Abdülaziz İbn Suud öldüğünde, en büyük oğlu Suud kralı olmakla birlikte, onun bir küçüğü olan Faysal da ikinci veliaht olarak henüz babalarının sağlığında atanmıştı. Bundan sonra ülke bugüne kadar, 60 yıldan fazla bir süre, ‘ekber evlat’ yerine ‘ekber kardeş’ formülüne göre, yani bir kral öldüğünde onun yaşayan en büyük erkek kardeşinin kral olarak atandığı bir sistemle yönetildi. Bu nedenle bugüne kadar atanan bütün krallar Abdülaziz İbn Suud’un oğulları arasından seçildi. Bu düzen veliaht ve kralların çok yaşlı olmasına sebep olmakta ve yönetimde büyük problemlere yol açmaktaydı. 2005-2015 yılları arasında kral olan Abdullah’ın bu problemi görerek oluşturduğu Biat Heyeti 2006 sonunda faaliyete başladı. Son veliaht değişikliği de 2006’daki bu sisteme göre yapılmış, hanedanı gençleştirmeyi amaçlayan bir değişim olarak değerlendirilebilir. Ancak birinci veliahtlıktan azledilen Muhammed bin Nayif’in 57 yaşında, yani Suudi Arabistan kraliyet standartlarına göre nispeten genç olduğu düşünülürse, görünen sebebin dışında başka bir şeyler olmalı.
Zira bu değişiklik iki yıldır beklenmekteydi. Selman kral olduktan sonra yeğeni Muhammed bin Nayif’i ikinci veliaht olarak atadı. Ardından birinci veliaht olan kardeşi Mukrin’i azlederek Muhammed bin Nayif’i veliaht, oğlu Muhammed’i ise ikinci veliaht olarak atadı. Son hamleyle Muhammed bin Nayif’i de azlederek oğlunu veliaht ilan ettirdi. Böylece, bundan sonra lineer olarak devam edecek kendi hanedanını kurmuş oldu.
İki çetin ceviz: Muhammed bin Nayif ve Muhammed bin Selman
ABD’nin Suud kraliyet ailesi içindeki en iyi dostu olarak bilinen sâbık veliaht Muhammed bin Nayif’in, Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinin hemen ardından görevlerinden azledilmesi ve yerine mevcut kralın oğlu Muhammed bin Selman’ın atanması, Suudi Arabistan yönetim sistemi içerisinde yeni, genç ve daha aktif bir politikanın habercisi olmakla birlikte, kraliyete İbn Suud’un oğullarının gelmesi geleneğini de değiştirmiş oldu. Babası tarafından içişleri bakanı olması için özel olarak yetiştirilen Muhammed bin Nayif, FBI ve Scotland Yard’da bu konuda eğitimden geçmişti. Muhammed bin Nayif uzun yıllar ülkedeki müesses nizamın en önemli kurumu olan içişleri bakanlığı görevini üstlenmiş, özellikle terörizm konusunda deneyimli ve ABD’nin güvendiği bir isimdi. Terörizm konusundaki uzmanlığı ve mücadelesi nedeniyle pek çok defa el-Kaide’nin suikastına maruz kalmış, örgütün Suud rejimini değiştirme girişimlerini de başarıyla engelleyerek sahasında yükselmişti.
Gözlerden uzakta düşük profilli bir figür olmayı tercih eden Muhammed bin Nayif’in aksine, yeni veliaht Muhammed bin Selman risk alan, atak ve göz önünde olmayı seven, halk arasında popüler, ‘şahin’ bir kişilik olarak biliniyor. 81 yaşındaki babasının favori oğlu olarak son dönemde Suudi Arabistan’ın iç ve dış politikasına yön vermekteydi. Savunma bakanlığının yanı sıra, kralın özel danışmanlığı, başbakan yardımcılığı, ekonomi ve kalkınma konseyi başkanlığı görevlerini de yürütmekteydi. Geçen yıl iç politikada oldukça radikal ve reformcu değişiklikler içeren 2030 vizyonunu hazırlamıştı.
Keza dış politikada İran’a karşı bir vekâlet harbi niteliği taşıyan Yemen savaşı, Muhammed bin Selman tarafından idare ediliyor. Katar’a karşı izlenen abluka ve yaptırımlar konusunda da, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Abu Dabi veliaht prensi Muhammed bin Zayed ile birlikte önemli rol oynadığı biliniyor. ABD’nin yeni yönetimiyle, özellikle de Trump’ın damadı Kushner ile iyi ilişkilere sahip. İran’a karşı ise oldukça tavizsiz. Nitekim 2 Mayıs’ta İran’ı, toprakları içerisinde bir savaş başlatmakla tehdit etmişti. Buna karşılık İran Savunma Bakanı “Suudiler düşüncesizce bir harekette bulunurlarsa, Mekke ve Medine hariç tüm krallıkları İran ordusu tarafından yerle yeksan edilir” şeklinde cevap vermişti.
Değişimin Suudi Arabistan’a ve bölge politikasına muhtemel etkileri
Veliaht değişikliği ile Abdülaziz bin Suud’un oğulları arasında altmış yıldan fazladır yatay olarak el değiştiren taht, bundan sonra mevcut Kral Selman, ardından veliaht oğlu Muhammed bin Selman ve büyük ihtimalle ondan sonra da oğulları vasıtasıyla düşey olarak devam edecek. 81 yaşındaki kralın sağlık sebebiyle görevini oğluna devretmesi de olası. Henüz 31 yaşında olan Muhammed bin Selman’ın, tahta çıktıktan sonra, şayet bir problem çıkmazsa, orada uzun süre kalması muhtemel görünüyor. Ancak bu noktada aile içi tartışmalar da yok değil. Nitekim Biat Meclisi’nin üç üyesi Muhammed bin Selman aleyhine oy kullanmış durumda.
Ülkenin fiili yöneticisi olan Muhammed bin Selman’ın iç politikada kendisinin geçen yıl ilan ettiği 2030 vizyonu çerçevesinde değişiklikler yapması beklenebilir. Bu değişiklikler arasında, ülke ekonomisinin petrole bağımlılığının azaltılarak Suudi Arabistan’ın bir iktisadi kavşak ve yatırım adası haline getirilmesi, hac dışındaki turizm sektörünün geliştirilmesi, özellikle kadın hakları alanında bazı toplumsal reformlar yapılması, işgücünün Suudileştirilmesi ve özelleştirmeler sayılabilir.
Yeni veliahttın şu ana kadar başat rol oynadığı dış politika meselelerinde henüz dişe dokunur bir sonuç aldığı söylenemez. Mesela Yemen’de milyonlarca dolar harcanmasına rağmen, Hûsîlere karşı büyük bir başarı kazanılabilmiş değil. Katar krizinde ise hem ABD yönetimi ikiye bölündü hem de İran ve Türkiye Katar’ı destekleyerek Suudi liderliğindeki yaptırımları nispeten boşa çıkardı. Bu krizin derinleşmesi, Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki Suudi Arabistan-BAE-Bahreyn bloğu ile Katar-Kuveyt-Umman bloğu arasındaki çatlağı onarılamaz hâle getirebilir ki bu İran’a karşı Körfez’i birleştirmeye çalışan ABD’nin istemediği bir durum.
Bu noktada Obama’nın Ortadoğu politikasını ve bunun bir komplikasyonu olarak ortaya çıkan bölgedeki İran ve Rus yayılmacılığını tersyüz etmek isteyen Trump, İran’a karşı Suudi Arabistan liderliğindeki ‘quartet’ (Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır) vasıtasıyla bir operasyon başlatırken, Netanyahu ile de iyi ilişkilere sahip damat Kushner aracılığıyla Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zayed gibi yeni nesil emirleri, ABD’nin Körfez ve İran politikasının bölgedeki temel dayanakları olarak düşünebilir.
Beyaz ışık yayan küre fotoğrafının sembolizminden de kolayca anlaşılabileceği üzere, Arap dünyasında Mısır olmadan bir savaş yapılamayacağı bilindiğinden, Sisi yönetimi de ABD tarafından Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’den oluşan Körfez ‘trio’suna eklenerek grup bir ‘quartet’e çevrilmiş durumda. Orkestraya dahil olmak istemeyen veya şef olarak rol almak isteyen, bölgenin zengin ama küçük ülkesi Katar işte bu nedenle sıkıştırılmakta.
Suudi Arabistan’daki veliaht değişikliğine yeşil ışık yakmış olan ABD’nin güvenilir adamı olmakla birlikte her zaman temkinli ve ağır bir politika izleyen kurt yönetici Muhammed bin Nayif’in yerine, genç ve tecrübesiz olmakla birlikte cesur ve atak olan Muhammed bin Selman’ı tercih etmesi, bir Suudi Arabistan-İran çatışmasının ayak sesi olabilir.
[Ortadoğu siyasi tarihi ve uluslararası ilişkiler alanında uzman olan Prof. Dr. Cengiz Tomar, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü ve Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesidir]