Diyetin sadece kısıtlama ile olmayacağını ifade eden Ekizoğlu, şöyle konuştu:
“Sevmediği hiçbir şeyi yemediği gibi, sevmediklerini yemeyi denediğinde fiziğine, kimyasına en çok ruhuna iyi gelmediğini gördü. Hiç kimse sevmediği hiçbir şeyi yemekle itham edilmemeli yahut yemek zorunda bırakılmamalıydı. Eğri oturup doğru konuşmak bir yana; doğru oturup doğru konuşulmalı; hangimizin anneannesi “kinoa” yemediği için tansiyon hastası oldu? Ya da “chia tohumu” ile beslenen dedelerimizin kalp sağlıklarını ele alalım mesela..
Ele alamadım, çünkü ülkemde ki anneanneler gözleme yapıyor, dedelerin en sevdiği şey ise akşam yemeğinden sonra bir güzel taze taze mevsim meyvelerinden yemek. Yani demem o ki; Yemek yeme davranışı; ilaç içmek gibi değildi. İlaç 1 dakika da içilirken, yemek 24 saati etkiliyordu. 24 saati etkileyen bir davranışın 1 dakikada değişmesini kimse beklememeliydi; elmadan avokadoya geçirmeye çalışanlar; biraz dursunlar!(dı) Yemek; Biyokimyasal açlığın yanı sıra sosyal bir açlığı da tamamlar haldeydi günümüzde.
En kolay, en ulaşıla bilinir, bazen en ucuz, bazen en gerekli, bazen en gereksiz ama mecbur, çoğu zaman elzemdi ; “Yemek” artık sadece bir açlık-tokluk meselesi olmaktan çıkmış yerini “Sosyalite” ye bırakmıştı. Ruha iyi gelen; bedene de iyi geliyorsa eğer, ruhlarımızı keşfetmekten başlayalım işe hep dediğim gibi; “örgütlü mücadele” ile.. adına ne isterseniz onu diyelim; “diyet, beslenme programı, perhiz, rejim, detoks, Ayşe, Fatma, Süreyya.” diyeti yazan değil yapan bilir, diyetisyen yazar.. gelin birlikte mücadele edelim.”
dikgazete.com