İstanbul
Araştırmalarda dünya genelinde 10 milyon kişinin mücadele ettiği tahmin edilen Parkinson hastalığına karşı farkındalık oluşturmak ve bununla mücadeleye dikkati çekmek için 11 Nisan "Dünya Parkinson Günü" olarak kabul ediliyor.
En belirgin ve yaygın semptomu titreme ve hareket yavaşlığı olan hastalık, beyinde "dopamin" adı verilen hücrelerin birbiriyle haberleşmesini sağlayan maddeyi üreten hücrelerin bozulması ve erken yaşlanmasıyla ortaya çıkıyor.
Marmara Üniversitesi (MÜ) Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Günal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Parkinson'un merkezi sinir sistemi hastalığı olduğunu söyledi.
Vücutta dopamin üreten hücrelerin önemine değinen Günal, "Bunlar hareketlerinizin hızını ve koordinasyonunu sağlıyor. Zihnimizin berraklığını ve hızını, ince becerilerimizi sağlıyor. Dopaminerjik hücreler Parkinson hastalığında erken yaşlanıyor ve onları kaybediyoruz. Kaybettikçe de birtakım bulgular ortaya çıkıyor. Aslında beyin bu dopamin hücrelerinin ölümünü çok iyi bir şekilde kompanse ediyor, o açığı kapatıyor. Ta ki bu ölüm yüzde 70'lere ulaştığında hastaların bulguları ortaya çıkıyor." diye konuştu.
Prof. Dr. Günal, kişinin titremesinden ve hareket yavaşlığı görülmesinden yıllar önce aslında hastalığın başladığını dile getirerek, ileriki aşamalarda bilişsel fonksiyonlar, hafıza, dikkat ve konsantrasyonda bozukluk yaşandığını kaydetti.
Fotoğraf: Berfin Kıraç/AA
Hastalıkta nörokimyasallarda hızlı kayıplar yaşandığını anlatan Günal, bu süreçte yürüyüş ve denge sorunlarıyla beraber yıllar içinde bilişsel fonksiyonlarda da zorluklar meydana geldiğini söyledi.
Prof. Dr. Günal, hastalığın ilk tanısı ve tedavi sürecine yönelik bilgiler vererek, "İlk 5 yıl, özellikle biz buraya balayı dönemi diyoruz, düzgün tedaviyle tamamen herkes gibi günlük yaşamlarını sürdürüyorlar. Beş yıldan sonra ufak tefek sorunlar ortaya çıkıyor. Onlar da şimdiki yeni tedavilerle daha iyi kontrol ediliyor." ifadelerini kullandı.
Hücre kaybı yüzde 70'lere ulaştığında temel bulguların ortaya çıktığını belirten Günal, şöyle devam etti:
"En önemli risk faktörü bu açıdan REM uykusu davranış bozukluğu. Bu ne demek? Gece rüyamızda gördüğümüz şeyleri elimizle, kolumuzla bağırarak yaşamamız demek. Biz bunlara REM uykusu davranış bozukluğu diyoruz ve REM uykusu davranış bozukluğu ilerleyen yıllarda Parkinson hastalığı için gerçekten bir risk faktörü, hastalığın riskini artırıyor."
Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği Başkanı Prof. Dr. Günal, depresyon, kabızlık ile koku duyusunda azalmanın öncü bulgular olabileceğini dile getirdi.
Bu durumların pek çok başka nedenle de ortaya çıkabileceğini fakat ellerdeki titreme, hareketteki yavaşlık ve uzuvlardaki katılık gibi motor bulguların temel semptomlar olduğunu ifade eden Günal, tanı ne kadar erken koyulursa tedaviye de o kadar erken başlandığını bildirdi.
"Tek başına stres Parkinson hastalığına neden olmaz"
Birkaç gruba ayrılan güncel araştırmalardan birisinin "Biz bu hastalığı erken nasıl tanırız?" sorusundan hareketle başlatılan "biyomarker" çalışmalar olduğunun altını çizen Günal, "Böylece hem hastalığı erken tanıyacağız hem de hastalığa uyguladığımız tedavilerin etkin olup olmadığını daha objektif bir şekilde kaydedebileceğiz." görüşünü dile getirdi.
Prof. Dr. Günal, diğer çalışmaların aşı ve gen olarak sıralandığını, Parkinson hastalarının bir anlamda şanslı sayılabileceğini çünkü üzerinde en çok çalışılan nörodejeneratif hastalıklardan birisi olduğunu söyledi.
Hastalığın gelişiminin genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak ikiye ayrıldığını ifade eden Günal, buna bağlı olarak hastalığın daha yatkın bireylerde ortaya çıktığını anlattı.
Prof. Dr. Günal, hastalıkta birçok bilinmezin birlikte değerlendirildiğini, kesin bir nedene bağlanamayacağını aktararak, şunları aktardı:
"Eğer kişi genetik olarak yatkınsa stres, psikolojik travma, fiziksel travma... Bunlar hastalığı birkaç yıl daha önce yaşamasına neden olur. Tek başına stres, Parkinson hastalığına neden olmaz. Tek başına cep telefonuyla konuşmak da öyle. Genel, bir bütün olarak bakmanız lazım. Bireyin genetik olarak yatkın olması lazım. Çevresel faktörlerin de o yatkınlığı hastalığa çevirecek şiddette olması lazım."
Hasta yakınlarına "bakım veren" yerine "eşlik eden" denilmesinin daha uygun olabileceğine dikkati çeken Günal, şu ifadeleri kullandı:
"Parkinson hastalığının tanısını alan kişi bu tanıyı tabii ki eşiyle annesiyle babasıyla çocuğuyla paylaşıyor. Onlar da aslında bu hastalıkla birlikte stres altına giriyorlar. Çünkü uzun bir sürede bir bilinmezlik var. Neler onları bekliyor? Hangi fonksiyonlarını kaybedecekler? Yaşamda hangi zorlukları yaşayacaklar? Bunlar gerçekten hasta kadar hasta yakınını da endişelendiriyor. Onun için onların hastalıkla ilgili doğru bilgi alması hastalarına daha verimli yardımları için çok önemli. Hasta yakınlarını hiç unutmamamız lazım."
Prof. Dr. Günal, "Dünya Parkinson Günü"nde farkındalığın daha da artırılması, hasta ve doktor ilişkisinin güçlendirilmesi, Parkinson merkezlerinde fizik tedavi, diyetisyen ile konuşma terapisiyle hastaların temel şikayetlerinin multidisipliner yaklaşımla ele alınması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com