USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Genel

Polis Akademisi 'Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadele' raporu hazırladı

Polis Akademisi Başkanlığınca hazırlanan "Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadele" raporu kamuoyuyla paylaşıldı.

Polis Akademisi 'Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadele' raporu hazırladı
17-03-2018 02:26
Google News

ANKARA (AA) - Polis Akademisi Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Çolak, "WomanStats verileri ve uluslararası ölçütlere göre ülkelerin kadına yönelik şiddet politikalarının puanlandığı sıralamada Türkiye, 2012'de 4 üzerinden 2 iken 2017'de bu rakam 3 puana yükselmiştir. Yani kuvvetli politika seviyesinde çıkmıştır." dedi.

Polis Akademisi Başkanlığınca aile içi ve kadına karşı şiddetle mücadelede mevcut durumun değerlendirilmesi üzerine başlatılan çalışma kapsamında ülke politikasının, devlet kurumlarının faaliyetlerinin, ilgili aktörlerin etkinliğinin analiz edildiği ve önerilerin yer aldığı "Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Raporu" hazırlandı.

Raporun kamuoyuyla paylaşılması için Polis Akademisi Başkanlığında düzenlenen toplantıya, Akademi Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Çolak ile medya kuruluşlarının temsilcileri ve akademisyenler katıldı.

Çolak, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, aile içi şiddetin cinayetle sonuçlanmadığı takdirde görünürlüğünün az olduğunu belirterek "Aile içi şiddet en yaygın şiddet türlerinden birisidir. Çünkü bireyin en güven duyduğu ve savunma mekanizmasıyla tehdit algısı kapsamı dışında kalan bir ortamda vuku bulduğu için kolayca yaygınlaşabilmektedir. Günümüzde aile içi ve kadına yönelik şiddet, bireyin temel hak ve özgürlüklerini ihlal eden, cinsiyete dayalı ayrımcılığı içeren ve toplumun geneline sirayet eden pek çok olumsuz sonuçları içermesi sebebiyle hem toplumsal bir sorun hem de ciddi bir güvenlik meselesidir." diye konuştu.

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un sorunun çözümüne ilişkin "devrim" niteliği taşıdığını vurgulayan Çolak, "WomanStats verileri ve uluslararası ölçütlere göre ülkelerin kadına yönelik şiddet politikaları puanlandığı sıralamada Türkiye, 2012 yılında 4 üzerinden 2 iken 2017'de bu rakam 3 puana yükselmiştir. Yani kuvvetli politika seviyesinde çıkmıştır." dedi.

Çolak, Türkiye'nin bu çok taraflı mücadelesinin analiz edilmesi ile mevcut ve olası sorunlara etkin ve uygulanabilir çözüm önerilerinin geliştirilmesinin devlet, sivil toplum ve bilim dünyasının ortak amacı olması gerektiğini söyledi.

"Kadına yönelik şiddet, insan hakkı ihlali zinciri"

Polis Akademisi Öğretim Üyesi Dr. Seda Öz Yıldız, rapora ilişkin sunumunda, kadına yönelik şiddetin sadece bir kadın sorunu değil insan hakkı ihlali zinciri olduğunu aktardı.

Aile içi ve kadına yönelik şiddetin mahrem bir mesele olmadığını ifade eden Yıldız, konunun etkin devlet politikalarıyla çözülecek kamusal bir sorun olarak ele alınması gerektiğini aktardı.

Yıldız, aile içi ve kadına yönelik şiddetin altında yatan temel nedenin, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve cinsiyete dayalı ayrımcılık olduğunu dile getirdi.

Aile içi ve kadına yönelik şiddetin 6284 sayılı kanunda yer alan tanımı üzerinde akademisyenler, medya, hukuk ve kolluk kuvveti olarak hem fikir olduklarını bildiren Yıldız, ancak üzerinde uzlaşılmış kadın cinayeti tanımı olmadığı için devlet tarafından kadın cinayeti kavramının araştırılması gereken bir sorun olduğuna işaret etti.

"Kanunun uygulanmasında çeşitli sorunlarla karşılaşıldı"

Aile içi ve kadına yönelik şiddet sorununun objektif betimlenmesinin önemine dikkati çeken Yıldız, şöyle devam etti:

"Çalışmalarımızın sonucunda ne bulduk? Türkiye'de aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele meselesinde muhteşem 6284 sayılı kanunumuz var ama uygulama düzeyinde çeşitli sorunlarla karşılaşıldı. Bu, devletin uygulayıcıları Adalet ve İçişleri Bakanlıkları yetkilileri tarafından şapkalarını önüne koyup objektif bir şekilde değerlendirerek çıkan bir sonuçtur. Kanunun yorumlanması, çeşitli boşluklar ve suistimali konusunda belirli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bu da sanki kanunun aile içi şiddeti artırdığı, daha farklı bir boyuta taşıdığı, sanki kanundan önce her şey çok güzeldi, kanundan sonra değişti gibi bazı değerlendirmelere neden olmaktadır."

Kanunun uygulanmasında mağdur kadının sığınma evine götürülüp toplumdan uzaklaştırıldığını bunun da yeni mağduriyetlere yol açtığını ifade eden Yıldız, aslında kanunun fail odaklı önleyici politikadan da bahsettiğini aktardı.

Yıldız, kanunun uygulanmasında hakimler ve kolluk kuvvetlerinde bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğunu, soruna kadın odaklı bakılmamasının yanlış ve yetersiz hizmeti beraberinde getirdiğini belirtti.

Sorunun medyada yansımalarından örnekler veren Yıldız, konuyla ilgili haberlerde ayrımcı dil pratiğinin kullanılması, etik kural ihlallerinin yapılması, gizliliğin ihlal edilmesi ve olayların sunuşunda tarafsızlık ilkesinin göz ardı edilmesinin şiddete meşruiyet zemini yaratabildiğine ve şiddetin yaygınlaştırılmasına neden olduğuna işaret etti.

Şiddet görüp resmi makamlara başvuran kadınların yüzde 73'ünün ilk anda polise gittiğini vurgulayan Yıldız, Polis Akademisi olarak kadına karşı şiddet konusunda polislerin eğitimine büyük önem verdiklerini söyledi.

Yıldız, kadına yönelik şiddetle mücadelede kullanılan elektronik kelepçe sayesinde geçen yıl yüzde 100 cinayetle biteceği tahmin edilen 17 olayın engellediği bilgisini verdi.

"Kurumlar arasında ortak bir veri tabanı oluşturulsun"

"Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadele" raporunda, Polis Akademisi ve Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı iş birliğinde 2-4 Mart'ta düzenlenen "Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Konferansı"nda uzman akademisyen ve uygulayıcılar tarafından yapılan sunumların özetleri yer aldı.

Raporda, aile içi ve kadına karşı şiddetin temelinde ataerkil toplum yapısının ürettiği toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı kültürel kod ve değerler olduğu belirtilerek toplumsal yapıların çok hızla değiştiği sosyolojik ortamın bu şiddeti artırdığı ve iletişim araçları teknolojisindeki hız ve gelişmelerin de şiddeti daha fazla gündeme taşıdığı aktarıldı.

Şiddet sorunuyla sadece kadını koruyan yasal ve mevzuat düzenlemeleriyle mücadele edilemeyeceği değerlendirilen raporda, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin farkındalığın artırılması, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayabilecek, farkındalık yaratacak ve farkındalığı arttıracak eğitimlerin yaygın olarak verilmesi gerektiği vurgulandı.

Raporda şu ifadelere yer verildi:

"Mevzuatta aksayan yönlerin düzenli olarak değerlendirilmesi, değerlendirmeye göre revize edilmesi ve mevzuatın işler hale getirilmesi en temel sorunlardan biridir. Bu soruna bağlı olarak, uluslararası ve ulusal mevzuatta yer alan hususların her kurum tarafından, kendi iç mevzuatı ve düzenlemeleriyle uyumlulaştırılması gerekmektedir. Sorun tespiti ve buna uygun politika geliştirme konusunda önemli bariyerlerden bir tanesi, aile içi ve kadına karşı şiddetle mücadelede aktör olarak yer alan kurumlar arasında ortak bir veri tabanının oluşturulamamasıdır. Sorunların sağlıklı olarak tespit edilip, çözüm önerisi geliştirilebilmesi için, sağlıklı bir şekilde verilerin toplanıp, bu veri tabanı üzerinden analizlerin yapılması gerekmektedir. 6284 sayılı kanunun, cumhuriyet savcısına doğrudan verdiği hiçbir yetki yoktur."

Raporda, kolluk görevlilerinde olduğu gibi istisnai hallerde cumhuriyet savcısının da özellikle hayati riskin olduğu durumlarda doğrudan tedbir kararlarına hükmedip ilgili Aile Mahkemesi'nin onayına 24 saat içinde sunması şeklinde bir düzenleme getirilebileceğinin değerlendirildiği kaydedildi.

"Standart süreç ve prosedür uygulamasına gidilmeli"

6284 sayılı kanunun uygulamasında çeşitli sorunlarla karşılaşıldığı anlatılan raporda, bu sorunların ortadan kaldırılması amacıyla ihtiyaç duyulan tedbirlere yer verildi.

Kanunda yer alan destekleyici tedbirlerin hem şiddete uğrayan kişiyi tedavi etmek hem de şiddet uygulayanı rehabilite etmek ve şiddeti ortaya çıkaran sebepleri ortadan kaldırmak açısından büyük önem taşıdığı bildirildi.

Raporda, kanunda bahsedildiği üzere mülki idare amirlerinin şiddet mağduru kadınlara barınma yeri sağlanması, geçici maddi yardım sağlanması, psikolojik, mesleki, hukuki, sosyal, rehberlik ve danışmanlık verilmesi, kreş imkanı sağlanması, geçici koruma altına alma gibi konularda sürecin içerisinde daha aktif bulunarak bu kararları almada daha fazla inisiyatif kullanmalarının elzem olduğu belirtildi.

Önleyici tedbir kararlarında hakimlerin her ilde farklı uygulamalara gittiğinin görüldüğü ifade edilen raporda, yaygınlaştırılacak eğitimler ve bilgilendirme toplantılarıyla standart süreç ve prosedür uygulamasına gidilmesi gerektiği kaydedildi.

"Elektronik kelepçe uygulaması yurt geneline yaygınlaştırılmalı"

Kanunun uygulamasıyla ilgili kolluk uygulamaları açısından yapılacak düzenleme ve bilgilendirilmeler raporda şöyle sıralandı:

"- Şiddete maruz kalan kadın tarafından ilk müracaat genelde kolluğa yapılır. Müracaatı alıp süreci başlatan aktör olarak kolluğun, bu süreçten sonra ilgili kurum ve kuruluşlarla uyumlu bir şekilde vaka bazlı çalışma ile sorunu temelden çözmesi gerekmektedir.

- Kolluğa intikal eden olaylar şiddet önleme ve izleme merkezlerine bildirildiğinde her olay ayrı değerlendirilmelidir. Her vakada, bütün koruyucu veya önleyici tedbirlerin uygulanmasına gerek olmayabilir. Uygun koruyucu ve önleyici tedbiri belirleyip bunların titizlikle uygulanması ve sonrasında da neticesinin takip edilmesi gerekmektedir.

- Şiddet uygulayan erkeğin kadına yaklaşmadan önce kolluk tarafından tedbir alınıp olaya müdahale etme sürecini hızlandırmak amacıyla elektronik kelepçe uygulamasının yurt geneline yaygınlaştırılması gerektiği değerlendirilmektedir."

Muhabir: Orhan Onur Gemici

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ