İstanbul
Fener Rum Patrikhanesi'nde Tibet ceylanı dokusundan balinadan elde edilen ambere, zeytinyağından gül suyuna 57 baharat, bitkisel ve hayvansal içeriğin bakır kazanlarda kaynatılmasıyla üretilen kutsal yağ "Miron" Ortodoks dünyasını birbirine bağlıyor.
Farklı kültür ve dinlere ev sahipliği yapan İstanbul, yaklaşık 8 asırdır Fener Rum Patrikhanesi'nde 10 yıllık aralıklarla üretilerek dünyadaki Ortodoks kiliselerine gönderilen Miron yağı törenlerine de ev sahipliği yapıyor.
2012'nin ardından bu sene de Paskalya öncesi pazar günü başlayan Miron yağı törenleri için, yapılış yılları 1801'leri bulan bakır kazanlar 57 ham maddenin özünü çıkarmak için kaynamaya başladı.
Ham maddeleri Patrikhane'de Rumca ve Osmanlı Türkçesiyle yazılı olan Miron yağı, üretim tekniklerine de sadık kalınarak 3 gün boyunca kaynayan kazanlarda üretilerek Ortodoks dünyada doğumdan ölüme ve birçok ayinde önemli sembolik görev üstleniyor.
Miron, Fener Rum Patriği Bartholomeos tarafından seçilip haçlı madalya takılarak göreve başlayan kimyager ve uzmanlar tarafından üretilirken, yerli ve yabancı turistler de bu süreci ilgiyle izliyor.
Güzel kokusuyla iyiliği temsil ettiğine inanılan Miron yağında Türkiye'de üretilen baharat ve ham maddeler de önemli bir yer tutuyor. Bu açıdan İstanbul ile dünya arasında bir koku bağı kuran Miron yağı, kültürleri aşan bir öneme sahip.
Uzun bir hazırlık süreci ve 3 günlük kaynatmanın ardından soğutulmaya bırakılan Miron yağı, bugün Fener Rum Patriği Bartholomeos'un yöneteceği ayinle "kutsanacak" ve Güney Amerika'dan Asya'ya Afrika'dan Avrupa'ya Ortodoks kiliselerine gönderilmek üzere şişelenecek. Kalan yağ ise Patrikhane deposunda bekletilerek ihtiyaç dahilinde kiliselere zaman içinde gönderilecek.
"Yağda balinadan üretilen ambere ve Tibet ceylanı dokusuna kadar 57 farklı ham madde var"
Partikhanede Miron yağının bu yılki üretim sorumlusu Yorgi Saviç, kutsal yağın tarihsel önemini ve üretim detaylarını AA muhabirine anlattı.
50 yıldır Miron yağı üretim sürecinde yer alan İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunu Saviç, göreve ilk defa üniversitede Farmakognozi kürsüsünde asistanken başladığını söyledi.
1973'te Miron yağı üretim sürecine dahil olduğunu anlatan Saviç, "Her 10 senede bir defa üretildiği için bu üretim döneminin başkanı olarak katıldım. Ekipler 7-12 kişi arasında oluyor. Miron yağı töreni Paskalya Bayramı'ndan önce yapılıyor ve özel olarak seçilen kimyagerler Patrik tarafından madalya takılarak göreve başlıyorlar. 1801-1807'de üretilen tarihi bakır kazanlarda yapılıyor. "diye konuştu.
Miron yağının üretim zorluğu ve içerdiği zengin aromalarla çok değerli olduğunu anlatan Yorgi Saviç, şöyle devam etti:
"57 çeşit kokulu ilk madde kullanılıyor. Çeşitli bitkisel kökenli dokularla hazırlanıyor. Çiçek, dal, kök, soğan ve bazı hayvansal karışımlar var. 2 hayvansal kökenli içerik var. Birincisi gri amber balina ürünüdür. Diğeri de misk denilen Tibet ceylanı denilen bir geyiğin dokusundan hazırlanıyor. Miron Tibet, Çin, Güney Doğu Asya, Sri Lanka, Afrika, Suudi Arabistan, Suriye ve tabii ki Türkiye başta olmak üzere dünyanın birçok yerinden ürünlerden oluşuyor. Liste Patrikhane'de kayıtlı ve o zamanın Ortaçağ Rumcası ve karşılığı Osmanlı Türkçesi olarak yazılıyor. Ürünlerin çoğu Mısır Çarşısı'ndan alınıyor. Türkiye'de bulunmayanlar da getiriliyor."
Saviç, Miron yağının Rusya, Romanya ve Sırbistan haricindeki tüm Ortodoks kiliselerine gönderildiğini, o kiliselerin de kendi yağlarını ürettiğini sözlerine ekledi.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com