Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Teröristlerin bu taşkınlıkları, bu eylemleri karşısında vatandaşlarımız, devletinin güvenlik güçlerinin yanında yer almak durumundadır. Bir tercih var; ‘ben devletimin yanındayım veya terör örgütünün yanındayım.’ Bu tercihi yapacağız. Öleceksek bir kere ölelim ama adam gibi ölelim“ dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Erzincan, Hakkari, Iğdır, Malatya, Muş, Tunceli, Batman, Şanlıurfa, Erzurum ve Ankara illerinden gelen muhtarlarla bir araya geldi. 9. Muhtarlar Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir taraftan ekonomiyi düzlüğe çıkarma ve milletin refahını yükseltme çabası içinde olduklarını, diğer yandan da demokrasinin ve özgürlüklerin alanını genişletme mücadelesi verdiklerini kaydetti. “Biz emri dağdan almadık. Biz emri haktan ve halktan aldık. Farkımız bu” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu süreçte karşılaştığımız zorlukları, önümüze çıkartılan engelleri, kurulan tuzakları uzun uzun anlatmayacağım. Sizler hepsine de şahit oldunuz, hepsini de gayet iyi biliyorsunuz. 27 Nisan Bildirisi de, Gezi olayları da, 17-25 Aralık darbe girişimi de, yaşanan son terör olayları da hep aynı amaca yöneliktir. Türkiye’nin önünü kesme, büyümesini, gelişmesini, güçlenmesini engelleme çabaları dışarıdan olduğu kadar maalesef içeriden de destek buldu. Bu badirelerin tamamını da milletimizin desteğiyle aştık. Bugün önümüzde duran meselelerin çözüm adresi de yine milletimizdir, milletimizin iradesidir” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 yıllık dönemde birliği, beraberliği, kardeşliği güçlendirmek için çok samimi gayret sarf ettiklerini dile getirdi. Bu uğurda çok ciddi riskler aldıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, demokratik açılım adıyla başlatılan çalışmaları önce ‘milli birlik ve kardeşlik’ projesine, ardından da çözüm sürecine dönüştürdüklerini vurguladı.
“YILLARIN İHMALLERİNİ TELAFİ ETTİK”
Bölgenin kalkınması, gelişmesi, refah düzeyinin artması için çok ciddi yatırımları hayata geçirdiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sadece 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapılmışken, biz 12 yıla 17 bin kilometre bölünmüş yol sığdırdık. Niye istedik ki; bizim Erzurum’daki, Ağrı’daki, Kars’taki, Iğdır’daki, Hakkari’deki kardeşlerimiz yolu olmayan bir şehir kalmasın. Şuanda Muş’ta, Bitlis’te var mı, var. Değerli kardeşlerim kimin aklından geçerdi bu dağlar delinecek. Bu dağları delmek suretiyle yaz kış demeden buralardan rahatlıkla geçilebilecek. Bakınız sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 12 yılda yapılan yatırımların tutarı, 260 milyar yatırım yaptık. Ben laf değil icraatı söylüyorum, yaptıklarımızı söylüyorum. Ulaşımdan toplu konuta kadar her alanda bölgenin çehresini değiştirdik. Yılların ihmallerini telafi ettik. Şu Van’da 17 katrilyon yatırım yaptık. Yeniden Van inşa ettik. Sadece deprem olayında 2 yılda Van’ı yeniden inşa ettik. Sadece depremle ilgili yaptığımız yatırım 5 katrilyon. Erciş’e gittiğiniz zaman yeni bir Erciş görürsünüz” diye konuştu.
“ÖLECEKSEK BİR KERE ÖLELİM AMA ADAM GİBİ ÖLELİM”
“Kadir kıymet bilen var, bilmeyen var” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Herhalde onlarda sonradan anlarlar. Niye? ‘At denize balık bilmezse Halik bilir’ dedik. Yaklaşım tarzımız bu. Yani bu Türk’tür, Kürt’tür, Laz’dır, Arap’tır bakmadık buna. Roman’dır diye bakmadık buna. Karşımızdaki insandır buna baktık. Onun için de ret, asimilasyon ve inkar politikalarını tamamen ortadan kaldırmaya yönelik adımlar attık. Her alanda yasakları ortadan kaldıran,özgürlüklerin önünü açan adımlar attık. Açık söylüyorum; bu süreçte devlette, hükümette huzur ve kardeşlik ikliminin tesisi için üzerine düşenleri ziyadesiyle yerine getirmiştir. Milletimiz de sabırla, metanetle ve umutla bu süreci gerekli desteği vermiştir. Ancak örgüt ve onun güdümündeki parti ortaya çıkan bu güzel iklimi, kurnazlıkla, şımarıklıkla zehirlemiş, tercihini şiddetten ve baskıdan yana kullanmıştır. Dün devletin zulmünden, şiddetinden, baskısından şikayet edenler bugün demokrasi ve özgürlük ortamını istismar ederek aynı yöntemlere kendileri tevessül ediyorlar. Bugün bölgede devletin değil örgütün şiddeti var, zulmü var, baskısı var. 6-8 Ekim olaylarını hatırlayın, ölende Kürtlerdi, öldüren de Kürtlerdi. Bugün de yaşanan hadiselerde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımız hep bölgenin kendi insanları değil mi? Kendi insanları. Teröristler hasta taşıyan ambulansa saldırır, mağdur olan bölge insanı. Hasta taşıyan ambulans bu, yakıyor ambulansı. Teröristler malzeme taşıyan kamyonları yakar, mağdur olan yine bölge insanı. O kamyon, o TIR bunlar benim değil. Bölge insanın. Teröristler yollara mayın döşer, sokakları kazar, ulaşımı engeller, mağdur olan yine bölge insanı, orada yaşayanlar. Okul yakılır, hastane taşlanır, itfaiye aracı engellenir, kan toplama aracı tahrip edilir, kepenkler indirilir, baraj inşası engellenir, trafo havaya uçurulur, bütün doğalgaz hatları patlatılır. Zarar gören hep bölge insanı. Burada bölgede yaşayan vatandaşlarımıza, özellikle de siz muhtarlarımıza çok önemli görev düşüyor. Teröristlerin bu taşkınlıkları, bu eylemleri karşısında vatandaşlarımız devletinin güvenlik güçlerinin yanında yer almak durumundadır. Bir tercih var; ‘ben devletimin yanındayım veya terör örgütünün yanındayım.’ Bu tercihi yapacağız. Öleceksek bir kere ölelim ama adam gibi ölelim. Mesele bu” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, köyde, kasabada, ilçede teröristler halkın arasına karışarak rahatça hareket edebiliyorsa bunun bölge insanının üzerine düşeni yapmadığı anlamına geldiğini ifade etti. Cumhuriyet Gazetesi’nin geçtiğimiz günlerde “halkı şikayet etti” manşetine sert göndermede bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Muhtar kendi mahallesinde, kendi köyünde hangi evde kim oturuyor bunu bilmeyecek mi, bilmez mi, bilecek. Bu terörist midir, bunu bilmez mi, bilir. Ha bunu oradaki en yakın güvenlik gücüne, karakoluna bildirecek. Çünkü muhtarın bu noktadaki atacağı adım devleti güçlü kılacaktır, devletin güçlü olması oradaki halkın huzuru için, refahı için mutlaktır. Bunu yapacağız. Buna mecburuz. Aksi takdirde terör şehir merkezinde can alıyor. Buna fırsat veremeyiz. Devlet ve hükümet sonuna kadar tercihini bilesiniz ki kardeşlikten ve huzurdan yana kurmuştur. Nitekim yeniden çatışmaları devlet değil, 11 Temmuz’da yaptığı açıklama ile bölücü örgüt olmuştur. Bu süreçte siyasetin imkanları ve diliyle hareket etmesi gerekenler ise maalesef örgütün şiddetten ve kandan yana olan tavrına teslim olmuşlardır. Aksini iddia eden yalan söylemektedir. Bölücü terör örgütünün bombayla, silahla, molotofla, maskeyle, baskıyla gerçekleştirdiği eylemleri tevil yoluna gidenlerin durumu başını kuma gömen deve kuşu gibidir. Oysa gerçekleş tüm çıplaklığıyla ortadadır. Ama onlar kendi yalanlarına, iftiralarına boğulmuş bir şekilde başka bir alemde yaşıyorlar. Bunu da söylemek zorundayım. Son seçimde her ne kadar üzerinde ciddi şaibeler olsa, aldıkları oyları demokrasiye değil teröre alan açmak için kullananlar bunun hesabını millete de, adalete de vereceklerdir. Gelinen noktada örgüte değil devlete silah susturma çağrısı yapanlar da apaçık bir gaflet ve hatta hıyanet içindedir. Devletin güvenlik gücü silah bırakır mı? Onun o enstrümanıdır. Niçin enstrüman bu, halkının güvenliği ve huzuru için. Terörist silahı bırakacak, sadece bırakmayacak betona gömecek ve bu da tespit edilecek. Şimdi çıkmış bunlar uyanık ya ‘silahlar sussun.’ Sakın ha bu oyuna gelmeyin. Ne demek silah sussun. Silahı bırakıp betonla gömeceksin. Bak dünyada terör örgütlerine bu böyle yaptırıldı. Silahı betona gömdüler. Gömüldü üzerine betonlandı ve bu da tespit edildi. Ya teslim veyahutta o veya bu ülkeyi terk. Çünkü bunlar bu ülkeye yakışmıyor.”
(İHA)