New York Belediyesi tarafından ruhsat verilen ve yetkililer tarafından sağlık kontrolleri yapılan meyve tezgahları, halkın daha sağlıklı ürünler tüketebilmelerini sağlamak için uzun yıllar önce köşe başlarındaki yerini aldı. Tezgahlar zaman içinde günlük hayatın telaşı ve kargaşası ile boğuşan ve zaman kaybetmek istemeyen Amerikalıların, başvurduğu duraklarından biri haline geldi. Yaklaşık 40 yıldır devam eden bu durum sokakta meyve-sebze satışı gibi bir sektörü de beraberinde getirdi. Bu sektör Bangladeşliler, Pakistanlılar ve İtalyanlar tarafından ilgi görse de aslında New York’ta yaşayan Türklerin hakimiyetinde. Türk kültürünün New York’taki temsilcileri olarak sokakta meyve satışı yapan Türkler, en uygun fiyatlarla en taze meyveleri insanlara sunmak için bu zorlu işte ter döküyor.
Bu sektörde sıfırdan başlayarak zamanla adını duyuran ve markalaşma yolunda emin adımlarla ilerleyerek başarı hikayesinin kahramanı olan Uğur Dikici, 2000 yılında Brooklyn’e ardından da Staten Island’a gittiğini ifade ederek, önce inşaat işi yaptığını ardından da bir arkadaşının yanına gidip gelirken tanıştığı biriyle çalışmaya başladığını aktardı. Kendi cebinden para vererek Staten Island’dan Manhattan’a işe gelip gitmeye başladığını kaydeden Dikici, “Benim amacım aslında biraz bakıp etrafa kendi adıma, kendim bir şeyler yapabilmekti. Sağda solda çalışmak hoşuma gitmiyordu. Bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyordum, ailemizden uzak. Gelmişiz buraya kendi işimi yapmak için. Bir de bu iş bana uygun diye düşündüm. 4 yıl birisi ile çalıştım, bu işte bu daha sonra işi öğrendim. Onun kamyonunu sürüyordum ve onun stantları vardı onları işletiyordum” dedi. New York’taki insanların meyveyi sevdiğini aktaran Dikici, “Bize talep olmasının nedeni daha ucuz satıyoruz çünkü kira ödemiyoruz. Belli bir izin alarak sokaklara koyuyoruz, belli bir izin alarak. Köşelerde satıyoruz meyveleri. Her şeyde sıra olduğu için, mesela dükkana gidiyorsunuz çok sıra oluyor, bizde daha kolay. Geliyor 1 tane muzunu alıyor. Türkiye’deki sistemden biraz değişik insanlar burada kiloyla almıyor taneyle alıyor. 1 tane elman, 2 muz. Öyle alıyorlar” ifadelerini kullandı.
“TEZGAH İŞİNİ EN İYİ YAPAN TÜRKLER”
Her şeyin yasal bir şekilde olduğunu söyleyen Uğur Dikici, “Türkiye’deki gibi, pazarcılar vardı aslında biz öyleyiz, zabıta kovalardı. Öyle bir durum yok. Burada ceza yazıyorlar tabi ama burada belli bölgelere, izin verdiği bölgelere açıyoruz. Bunun için yasal izinler var ve bunlar kura ile çıkıyor herkese, biz bunları başkalarından kiralıyoruz. Genelde bu izinler Bangladeşlerin elinde ve onlardan kiralayarak belirlediğimiz köşelere koyuyoruz. Belli bir köşe yok. Şehirde, devletin izin verdiği her yere koyabilirsiniz. Bu işin içinde de bir sürü Türk var. Bu işi burada, tezgah işini en iyi yapan Türkler. Buradaki markette de bayağı güçlüler” açıklamasını yaptı.
“HAL, BORSA GİBİ”
Bu sektörün zor bir iş olduğunu ve her akşam saat 19.00’da hale geldiğini belirten Dikici, “Bütün dükkanları geziyorum, fiyatlara bakıyorum. Hâl, borsa gibi her an değişebiliyor, miktar ne kadar fazla olursa o kadar ucuz alabiliyorsun. 19:00’da geliyorum, kamyonların 22.00’ye zaman alıyor. 22:00’a kadar toparlayabildiğim bütün malı toparlıyorum. Kamyonlar geliyor, aldığımız malları çekmeye başlıyorlar. Bu arada 01.00-02.00’ye kadar, yazın daha da geç oluyor, 03:00’a kadar duruyoruz burada” açıklamasını yaptı. Yaklaşık 15 yıldır gece çalıştığını kaydeden Uğur Dikici, “Gündüz uyumaya çalışıyorum. Belli bir saatten sonra alışıyorsun. Çok da kolay değil. Bu iş burada yapılabilecek en ağır işlerden birisi bana kalırsa. Çünkü çok zorluğu var” dedi. Dikici, Türklerle çalışmayı tercih ettiğini de sözlerine ekledi.
“TÜRKİYE’DEKİ MEYVE SEBZE SEKTÖRÜNE GÖRE DAHA ÇOK POTANSİYELİ GENİŞ”
New York'ta uzun yıllardır bu işten geçimini sağlayan Mehmet Kocaçal ise 23-24 yıldır bu işi yaptığını aktararak, grup halinde oldukları için pazarda söz sahibi olduklarını ifade etti. Kocaçal, gece saat 12.00-01.00 gibi bütün kamyonları yüklediklerini ifade ederek,”Tezgahçılıkta Türkler var Afganlılar var. Türkler, sanırım Afganlılardan daha iyi durumdalar. Genelde Türklerin elinde bu iş. Dediğim gibi biz gruplar halinde olduğumuz için güç sahibiyiz. Mesela, bizim 12 dolara getirdiğimiz bir kutu çileği, dışarıdaki satıcı 14-15 dolara, marketin içine gelse bile alacağı fiyat 14-15 dolardır. Çünkü, biz çilek aldığımız zaman bin, bin 500 kasa aldığımız oluyor, 3-5 kasa ya da 10 kasa alana göre, bin, bin 500 alınca tabi ki fark oluyor” cümlelerini kullandı.
Üniversite eğitimine New York'ta Master yaparak devam eden bir yandan da New York’taki hâlde çalışan Gökhan Hasilik, 2009 yılında ABD’ye geldiğini ifade ederek, “New York'taki meyve sebze sektörü genel olarak Türklerin elinde. Yani büyük bir potansiyele sahibiz. Burada Türk cemiyetine katkı da sağladığımızı zannediyorum. Gerçekten çok geniş kapsamlı bir sektör. Aslında daha da Türklerin başarılı olabileceğine inandığım bir sektör. Türkiye’deki meyve sebze sektörüne göre daha çok potansiyeli geniş ayrıca çok daha profesyoneller” dedi.
AMERİKALI TÜKETİCİLERİN İLK DURAĞI
Her gün aynı meyve tezgahından alışveriş yapan George Nerinburg, meyve tezgahlarında çok çeşit meyve olduğunu aktararak, “Marketlerden alabileceğinizden çok daha ucuza satılıyor. Bu tezgahın çalışanları kimler, nereli olduklarını bilmiyorum ama hepsi ilginç karakterler. Meyveleri kamyondan çıkarıyorlar, bu tezgaha yerleştiriyorlar. Nereli olduklarını bilmiyorum ve neden şehrin her tarafındalar bilmiyorum. Ender bir durum, New York şehrine özgü bir şey” dedi.
Shreen isimli bir tüketici ise meyve tezgahından alışveriş yaptığını bildirerek, “Çünkü yerini çok seviyorum mükemmel bir konumda. Her zaman taze meyve ve sebzeler var ve fiyatlar çok uygun. Burada satış yapan kişi çok arkadaş canlısı ve çok iyi hizmet veriyor” yorumunu yaptı.
YASİN ÖZTÜRK
dikgazete.com