USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Genel

Nedeni belirlenemeyen hastalıkların temelinde mikrobiyota bozuklukları olabiliyor

- Medicana International İstanbul Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Cengiz Uzun: - "Nedeni belirlenemeyen birçok hastalığın temelinde mikrobiyota bozuklukları olabilir. Mikrobiyotayı koruyucu önlemlere yaşam boyu dikkat etmek oldukça önemli" - "Mikrobiyotanın zarar görmesinin farklı nedenleri olabiliyor. En yaygın nedenler arasında uzun süreli, sık veya bilinçsiz şekilde antibiyotik kullanmak, sezaryen doğum, aşırı miktarda doymuş yağ tüketimi, steroid içerikli ilaçların ve mide koruyucuların uzun süreli kullanımı, lif içeriği düşük ve sağlıksız beslenme alışkanlığı yer alıyor"

Nedeni belirlenemeyen hastalıkların temelinde mikrobiyota bozuklukları olabiliyor
22-02-2020 14:17
Google News

İSTANBUL (AA) - Medicana International İstanbul Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Cengiz Uzun, "Nedeni belirlenemeyen birçok hastalığın temelinde mikrobiyota bozuklukları olabilir. Mikrobiyotayı koruyucu önlemlere yaşam boyu dikkat etmek oldukça önemli." ifadelerini kullandı.

Medicana'dan yapılan açıklamaya göre, insan sindirim sisteminin en önemli organlarından bir tanesi olan bağırsaklar, sindirim üzerinde önemli işlevleri bulunan yararlı bakterilerin oluşturduğu bir topluluğu (mikrobiyota) barındırıyor. Bağırsak mikrobiyotası olarak da adlandırılan bu topluluk, tüm sindirim sisteminde çeşitli oranlarda yer alarak vücudun günlük fonksiyonlarının yerine getirilebilmesine yardımcı oluyor.

Mikrobiyota içerisinde yer alan mikroskobik canlıların sayısının azalması veya zararlı mikroorganizmaların çoğalmasına bağlı olarak mikrobiyotanın baskılanması, çeşitli hastalıkları da beraberinde getiriyor.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Uzman Dr. Öğr. Cengiz Uzun, çeşitli nedenlere bağlı olarak mikrobiyota içerisinde yer alan yararlı bakterilerin azalması ya da zararlı bakterilerin çoğalmasının mikrobiyota hastalığı veya disbiyozis olarak adlandırıldığını belirtti.

Disbiyozisin, mikrobiyotanın yerine getirilmesine yardımcı olduğu günlük fonksiyonların önünde engel teşkil edeceğinden pek çok sorunu da beraberinde getirdiğini aktararak, şunları kaydetti:

"Disbiyozise bağlı olarak, sindirim sistemine ilişkin bozukluklar, vitamin sentezi ve emiliminin aksaması, ilaç metabolizmasına ilişkin bozukluklar, bağışıklık sisteminin zayıflaması, dopamin ve serotonin gibi nörokimyasal maddelerin sentezinde aksaklıklar, kronik ve otoimmün hastalıklara yakalanma olasılığının artması, ağır metallerin vücuttan uzaklaştırılmasının güçleşmesi ve daha birçok ciddi sağlık sorunu görülebiliyor.

Son yıllarda yapılan araştırmalara bakıldığında, mikrobiyotanın sağlık üzerinde sanıldığından çok daha büyük ve önemli etkilerinin olduğu ve birçok hastalığın gelişiminde disbiyozisin etkili olabileceği üzerinde durulduğu görülüyor. Alerji, astım, sindirim sorunları, inflamatuar bağırsak hastalıkları, obezite, diyabet, migren, otizm, Alzheimer, Parkinson ve hatta diş eti hastalıkları gibi pek çok farklı hastalık grubunun gelişiminde disbiyozis rol oynayabiliyor. Mikrobiyotanın zarar görmesinin farklı nedenleri olabiliyor.

En yaygın nedenler arasında uzun süreli, sık veya bilinçsiz şekilde antibiyotik kullanmak, sezaryen doğum, aşırı miktarda doymuş yağ tüketimi, steroid içerikli ilaçların ve mide koruyucuların uzun süreli kullanımı, lif içeriği düşük ve sağlıksız beslenme alışkanlığı yer alıyor. Aynı zamanda stresin de mikrobiyota üzerinde zararlı etkileri olduğu biliniyor."

Uzun, nedeni belirlenemeyen birçok hastalığın temelinde mikrobiyota bozukluklarının olabileceğini ve mikrobiyotayı koruyucu önlemlere yaşam boyu dikkat etmenin oldukça önemli olduğunu anlattı.


- Mikrobiyotanın korunması ve geliştirilmesi için öneriler


Uzun, mikrobiyotanın korunması, geliştirilmesi ve disbiyozisin önlenebilmesi için öncelikle sağlıklı ve dengeli bir beslenme planı oluşturulması gerektiğini belirterek, "Diyette meyve, sebze, kuru baklagiller ve tam tahıllar gibi lif kaynağı besinlere yeteri kadar yer verilmeli, yoğurt, ayran ve kefir gibi probiyotik besinler yeterli sıklıkta tüketilmeli. Buna ek olarak rafine şeker ve hazır gıdalardan uzak durulmalı, doğal ürünlere erişmeye ve bunları tüketmeye mümkün olduğunca gayret edilmeli. Ciddi sindirim sorunları yaşayan bireylerde veya bağışıklık sistemi yetersiz olan, herhangi bir kronik hastalık nedeniyle lifli beslenemeyen bireylerde probiyotik takviyelerine başvurulabilir." değerlendirmesinde bulundu.

Probiyotik takviyesine başlama konusunda mutlaka hekime danışılması gerektiğini belirten Uzun, yaşam boyu mikrobiyotayı korumanın ise dünya üzerinde yaygın görülen pek çok hastalığa karşı önemli bir koruma sağladığını kaydetti.



SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ