İstanbul
Dünyadaki müzik eleştirmenlerinin "Yeni bir müzik türü keşfetti" yorumunu yaptığı uluslararası ödüllü piyanist-besteci ve tenor Rahman Altın, ‘Mürg’i Dil’ projesine ilişkin, "Benim bu ana kadar yaptığım en büyük proje. En kanla, terle beslenmiş, gerçekten yıllarımı, uykularımı verdiğim, arkadaşlıklarımı feda ettiğim, hayatımı bir odada geçirdiğim bir proje." dedi.
Çizgi dizi "Zafari"ye hazırladığı müziklerle ABD'de 42. Telly Awards'ta gümüş ödül, kısa film "The Ball Method"taki müzikleriyle New York Uluslararası Film Ödülleri'nde 'En İyi Film Müziği Jüri Özel Ödülü alan Altın, 10 yıla yakın zamandır üzerinde çalıştığı "Mürg’i Dil" adlı projesinin dünya lansmanını Türkiye'de yapacak.
Ünlü besteci Rahman Altın, Türkiye ve dünyadaki virtüözlerin ve ustaların yer aldığı yeni projesini ve müzik yolculuğunun tüm detaylarını anlattı.
Hoş geldiniz. Zafari isimli animasyon çizgi dizi projesindeki müziğinizle 42. Telly Awards TV-Reklam dünyası ödüllerinde gümüş ödül aldınız. Hayırlı olsun.
Hoş bulduk. Zafari, benim uluslararası yaptığım ilk büyük çizgi film. 2011’den beri üzerinde çalışıyorum. İlk 5 yıl sözleşmem gereği onun hakkında konuşmam yasaktı. 2018’de yayınlanmaya başladı. Şu anda dünyada 32 ülkede oynuyor. NBC Universal, Universal Animation’un projesi. Ancak Universal Animation’ın Dreamworks’ü satın almasıyla birlikte Disney’den sonra dünyanın en büyük ikinci animasyon stüdyosu haline geldi. Dolayısıyla Zafari’nin uluslararası dağıtımı değişti. Şu anda dünyadaki en popüler çizgi film. Oradaki bütün senfonik ve animasyon film müziklerini yaptım. Aynı zamanda bir tenor olarak şarkılarını da söyledim. Şu anda mutluyum. Çünkü Zafari’nin ilk ödülü bu. Prodüktörler bilir, bir projenin ödül macerası böyle yoğun başlar. Şu an Zafari’ninki başladı.
Opera sanatçısı, besteci ve müzik direktörü olmaya giden yolunuzda babanız Özer Altın’ın rolü büyük olmalı. Kendisi bir keman sanatçısı ve Kültür Bakanlığı Devlet Klasik Türk Sanat Müziği Korosunun Ankara’daki kurucusu, şefi ve TSM sanatçılarının hocasıyken aynı zamanda sizin için de müziğinizin tohumlarını atması yönünden çok önem arz ediyor sanırım?
Doğru. Babam benim müzisyen olmamı istemiyordu. Hatta benim müzisyen olmamla ilgili hiçbir adım atmadığı gibi attığım adımları da engelledi. Çünkü o, Türkiye’de müzisyen olmanın çok zor bir hayat olacağını biliyordu ve onu düşünüyordu. Sorunuzun ikinci opsiyonlu cevabı, evet o tohumları attı. Çünkü Türkiye’deki yetişmiş en büyük ses sanatçıları bizim evimizde çalışıyordu. Şarkılarını babam onlara öğretiyordu. Gazino ve albüm programlarını bizim evde yapıyorlardı. Benim babam ufku geniş bir besteci ve müzisyendi. Türk sanat müziği sanatçısı olmasına rağmen Herbert von Karajan’ın Berlin Filarmoni’yle çaldığı Deutsche Grammophon’un plakları da vardı. Onlar da dinleniyordu. Dolayısıyla ben böyle bir kültürün içinde büyüyerek evet o tohumu almış oldum. Daha sonra konservatuvara girmeye karar verdiğimde aileme haber vermedim. Bir sabah karar verdim müzisyen olmaya. Konservatuara gittim, sınavlara girdim ve kazandım. Onlar öyle haberdar oldular benim konservatuara girdiğimden.
Peki kazandığınızı öğrendiğinde nasıl oldu tepkisi babanızın?
Kızmadı tabii. Herhalde sevinmiştir. Ama bizim için doğal bir şeydi. Benim müzisyen olacağım belliydi zaten.
Klasik Türk müziğine ilginiz oldu mu yaşamınızın belirli dönemlerinde, ilk gençlik yıllarınızda? Tabii bu ailenin içinde olmanız etkili ama kişisel olarak ilgi ve merakınız var mıydı?
Zaman zaman değişen dinamiklerde oldu. Bazen sevmedim, bazen sevdim, bazen çok sevdim. Şimdi anlıyorum, Türkiye’de Türk sanat müziği bestecileri neler yaşamış. Ne aşklar yaşamış o söz yazarları. Osmanlı'dan, Anadolu’dan gelen müzik kültürümüzde, bu seslerle, makamlarla hangi duygulara tercüman olmuş müzisyenler? Neleri öğretebilmişiz? Mesela sabah ezanı saba makamında okunuyor. Saba, Türkiye'de yaşamış, yaşayan halkın DNA’sında nasıl ulvi duygular uyandırıyor? Bunları öğrendikçe daha çok sevdim.
"Mürg'i Dil, muhabbet kuşları arasındaki gizli aşk dili demek"
Dünyaya açılmış bir Türk müzisyen olarak, "Cenneti Beklerken", "Kelebeğin Rüyası", "Akide", "Mama" ve Zafari adlı müziklerinizle Türkiye'de ve uluslararası önemli festivallerde aldığınız ödüllerinizle ilgili hisleriniz nedir?
Eyvallah. Bir kere çok net bir konu var. Politik konjonktürün dışında kalarak bunu söylüyorum; Benim adım Rahman. Müslüman’ım ve Türk’üm. Kombinasyon süper. Ancak benim film müziklerimin bir numara olduğu, ödüllerini aldığım ülkeler şöyle bir skalada; İtalya, İsrail, Yunanistan, İspanya, İngiltere, Amerika, Hindistan, Belçika. Yani sanatın hiçbir sınır tanımadığını öğrendim. Hiçbir şey hem de. Her türlü duvarı böyle paramparça yıkıyor sanat. Eğer gerçekten güzel kullanırsanız büyük bir mecra. Derdinizi anlatabilmek, bir konuyu detaylandırabilmek ve bir de konunun doğrusunu anlatabilmek için daha güzel bir mecra olabilir mi? Böyle düşünüyorum.
Amerika’da da müzik eleştirmenlerinin "Yeni bir müzik türü keşfetti" dedikleri "Mürg’i Dil” projenizle hem senfonik albümünüze hem de dünya lansmanına hazırlanıyorsunuz. Biraz bahsedebilir misiniz bundan?
Mürg'i Dil, Anadolu'dan çıkma bir laf. Muhabbet kuşları arasındaki gizli aşk dili demek. Tasavvuf dili aslında Anadolu'daki. 'Ben size bir şey anlatıyorum ama içinde bir de sır saklıyorum.' demek. Her kim ki bu aşk dilini biliyor ve aslında kim o mertebedeyse, o hikayeyi dinlerken içindeki sırrı da anlıyor demek.
Ben albümüme bu ismi koyarken şunu hedefliyordum. Bestelerimle dinleyicime bir müzikal hikaye anlatıyorum ama içinde başka bir şey daha veriyor, bir şey daha saklıyorum. Bu metaforla ismi öyle seçtim. Bu projeyi ya mükemmeliyetçilikten ya da kafamın değişik çalışmasından, 'Yapabiliyorken öyle yapmalıyım. O zaman böyle olmalı. Bütün bu elementleri böyle birleştirmem lazım.' diye çıktığım yolda, çok büyük bir proje oldu. 30 eserden oluşuyor. İki saatlik bir konser performansı olacak. Dünyadaki 3 büyük senfoni orkestrasını ve bazı ünlü virtüözleri, sanatçıları kaydettim. Türkiye'de yaşayan ve yaşamış, 52 sazın ustası virtüözü kaydettim. İki sanatçıyı pandemiden kaybettik. Dolayısıyla benim albümümde, Anadolu’nun sazlarını en iyi kim çalıyorsa Türkiye'de o çaldı, icra etti.
Böyle bir projeyi toparladığım için, kendi kendime çok güzel bir şey başardığımı düşünüyor, çok seviniyorum. Bunu, beni duygularla, üzüntülerle, sinirlendirerek, okşayarak besleyen ülkeme ödev olarak yaptığımı düşünüyorum. Lansmanıyla birlikte bu görevi tamamlamış olacağım. Ondan sonra bir sonrakine devam edeceğim.
Mürg’i Dil hangi bölümlerden oluşacak?
Mürg'i Dil, 3 bölümden oluşuyor. Birinci bölümün adı 'Miras', ikinci bölüm 'Epik Masallar', üçüncü bölüm de, 'Dünyanın Kapıları'. Birinci bölüm daha çok Osmanlı'dan gelen, gitgide genişlemiş makamlarla oluşan müzik. Türkiye Cumhuriyetinde, Türk sanat müziği formundaki ilahilerimizin, türkülerimizin olduğu eserler. Yani sanat müziği bazında. İkinci bölüm, Anadolu’daki bütün yörelerin, ırkların, geleneklerin türküleri ama bunlar derleme değil. Hepsi benim özgün bestelediğim türküler. Üçüncü bölüm de benim daha çok Amerika’da, Avrupa’da, Uzak Doğu'da yaptığım, daha sektörel yani filmlerde kullandığım tarz besteleri ihtiva ediyor. Üç bölüm de birbirinden hem ayrı hem de bir bedende birleşiyor. Birleştikleri beden Mürg’i Dil. Ama üçü de kendi janrında bazı ilkleri ihtiva ediyor.
Müzikologların "Yeni bir müzik türü keşfetti" demeleri, bu albümü, müzik terminolojisini değiştirecek bir duruma mı getirecek?
Mürg'i Dil müzik terminolojisini değiştirir mi, bilmiyorum ama bir şey ekleyeceği kesin. Çünkü onların söyledikleri, 'Bu tarz müzik yok'. Yani var olan bazı formları birleştiriyor ve yeni bir form üretiyor. Mürg'i Dil'in lansmanı ile bu ismi de ben açıklayacağım. Çünkü bir isim uygun görüyorum. Dolayısıyla müzikte, sanat dünyasında, dünyadaki müzik kulvarında yeni bir janra oluşturmayı hedefliyoruz.
"Uluslararası virtüözleri, 4K-360 derece kaydettik"
Mürg’i Dil'in bölümlerinin içeriğinde tam olarak neler olacak?
Anadolu'da, 1800 yıl önce Antep'te bir kilisede okunan ayin ile Dede Efendi'nin bestelediği müzik aslında aynı. Aynı köklerden geliyor. Hatta araştırır, Bizans müziklerine bakarsanız, Türk sanat müziği diye bildiğimiz formun tohumlarını orada görüyorsunuz. Daha sonra Osmanlı kurulduğunda bu makamsal müziğe dönüşüyor, daha da büyüyor. Osmanlı'nın coğrafyaya yayılmasıyla 3 bine kadar çıkıyor makamlar. Çok çoğalıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nde bu müzik formunun adı Türk sanat müziği oluyor. Ben babamdan dolayı Türk sanat müziğinin içinde büyüyüp, yaşadığım için adı, Miras. Aslında Osmanlı’dan bize kalan miras değil. O bana babamdan kalan miras. Dolayısıyla, birinci bölümde saray müzikleri, ilahiler, Türk sanat müziği eserleri var. Bunların özelliği ise, orijinal formlarında, orijinal enstrümanları ile yapmam.
Üç bölümün de ortak paydası, bir senfoni orkestrası ve elektronik müzik eşliğinde olmaları ve en köklerine kadar içlerinde sentezlenmesi. Epik Masallar, Anadolu'da yaşayan bütün kültürler, Ermeni, Alevi, Süryani, Karadeniz, Güney Doğu Anadolu, Ege türküleri, Trakya, Orta Anadolu türküleri, Dadaşlar ve Bektaşiler... Sanki bir zaman makinesi buldum, icat ettim, 3 bin yıl geriye gittim. Onların düğünlerine, ağıtlarına katılmış, onlarla birlikte yeni besteler, türküler yazmışım gibi. Hiçbiri derleme değil, yeni orijinal türküler.
Üçüncü bölüm, Dünyanın Kapıları ise, benim Amerika'da icra ettiğim, mesleğimden çıkan bir şey. Yani mesela İskoçya’da Irish low whistle diye bir flüt var. Onun üzerine kurulu bir parça. Güney Amerika’da çalınan müziklerle ilgili bir parça, Japonya’da, Japon kotonlarıyla yapılmış bir eser gibi. Benim uzanabildiğim, dağarcığımda olan kültürleri birleştirdiğim bir bölüm. Dolayısıyla Mürg'i Dil'in zenginliği, bütün bu dünyayı ve Anadolu’yu tamamen kapsadığı için geliyor. Yani Anadolu'daki bütün kültürlerin, dünyaya onların dilinde, 'Ben sizin kadar, hatta sizden daha iyi yapıyorum bu işi.' diyen biri tarafından sunulma şekli. Mürg'i Dil'in o yüzden sanatsal duruşu farklı.
Bu proje kaç yılınızı aldı?
Bazı besteler daha önceden vardı. Ama besteleri seçmek, yeni besteler, yeni bölümler oluşturmak 5 yılımı aldı. O 5 yıldan sonra çok iyi bir ekip dizerek, 2 yıl prodüksiyon ve kayıt yaptım. Çılgınca bir rakam ama 220 bin kanal canlı kayıt kaydettim. Ondan sonraki son 2 yılda da post prodüksiyonunu yapıyorum. Yani editlerini, mixini. Pandemi aslında bu çalışma için bana sakin bir ortam yarattı. Pandemi sonrası da açılış konseriyle başlatmayı planlıyoruz serüveni.
Mürg'i Dil, CD ya da plak olarak yayınlanacak mı?
Mürg'i Dil hem CD olarak yayınlanacak hem 'enhanced CD' denilen, daha derin kaydedilmiş formatta yayınlanacak. Plağı yayınlanacak, dijital ortamlarda yayınlanacak.
Lansmanı Amerika’da mı düşünüyorsunuz, Türkiye’de mi?
Lansmanın, bu müziklerin doğduğu mekandan çıkmasını ön görüyorum. Dolayısıyla Türkiye'de olacak.
Albümde yer alan sanatçılar katılacak mı lansmana?
Tabii ki. Uluslararası virtüözleri kaydederken yeni bir teknik kullandık. Onları 4K-360 derece kaydettik performanslarını yaparken. Dolayısıyla konserde ve dünya turunda onlar da sahnede hologram olarak bana eşlik edecek gerçek boyutlarıyla. Bazı Türk sanatçılar, benimle birlikte sahnede olacak. Dünyadan sanatçılar, dünya turu konserlerinde bize katılacak. Ama yaşları, pandemi ve konumları itibaryla katılamayacak sanatçıları, virtüözleri de misafir edeceğiz sahnemizde.
Heyecanla bekliyoruz o zaman..
Ben de çok heyecanlıyım.
Tüm bu projeler sizi Los Angeles'da nasıl konumladı?
Türk, Müslüman ve Rahman isminde olmanın orada hiçbir öneminin olmadığını bir kere anladım. Hem de Türkiye'deki egzersizle orada çok daha hızlı çalıştığımı fark ettim. Kendi iç referansımla bu mükemmeliyetçi yapımla işleri daha hızlı, daha güzel yaptığım için, orada kendime başka bir konum edindim. Yıllardır, workshoplarda eğitim verdiğim gençlere, kendini yontmakla ilgili söylediğim bir şey var. Hani kendini yontan adam heykeli var yani kendimi geliştirmeyi, bilgime bilgi katmayı çok önemsedim ve tavsiye ederim. Ben de böyle bir yapıya sahibim. Hiç durmadan kendimi yetiştiririm. Dolayısıyla oradaki sektöre çok iyi bir şekilde uyum sağladım.
Oyuncak koleksiyonum var, süper herolar, uzay filmleri bilim kurgu vs.. Bunlarla haşır neşir olduğum için hep o türde işlerin de içinde oldum tesadüfen ya da belki enerji de beni oraya çağırdı. Ama konumlandığım yer şöyle oldu, herkes biliyor ki, Rahman orada bu süper kahramanları, aksiyon filmlerini, derken en duygusal çizgi filmleri yapan bir müzisyen olarak o kontakları kurmayı başardı. O işleri yapmayı başardım. Kendimi bir besteci olarak oraya konumlamayı becerdim diye düşünüyorum.
Steve Sansweet’ten sonra Star Wars'un dünyadaki en büyük ikinci koleksiyonerisiniz. Koleksiyonunuzdaki son durum nedir?
Koleksiyonumdaki son durum şu; bir kere söylemi değiştirmeye karar verdim. Aslında dünyada bir numarayım. 2 numara olduğumu söylüyorum nazar değmesin diye. Yeni tanım bu. Nasıl?
Los Angeles'ta ve Türkiye’de iki ayrı koleksiyona sahipsiniz, Kaç bin parçanız var?
Şu anda profesyonel olarak bir müze kurmayla ilgili adımları atmış vaziyetteyim. Bir küratörle konuştuğumuzda 5 bin metrekareyi dolduracak kadar parçam var.
Müzik devam eden bitimsiz bir dünya ise yeni projeniz hayatınızın projesi mi? Yoksa sonrasında farklı projeler de yolda mı?
Ben hiç durmadan yaratabilen bir sanatçıyım. Bunun da çok şanslı bir özellik olduğunu düşünüyorum. Ben böyle olmuşum. Bunun için bir çaba harcamadım. Ancak bunu kendi başına da bırakmadım. Yani kendimi beste yapmak, yeni projeler yapmak konusunda eğittim. Ben hayattaki tatminsizliğimi profesyonel bir beceriye dönüştürdüm. Mürg'i Dil, bu ana kadar yaptığım en büyük proje. En kanla, terle beslenmiş, gerçekten yıllarımı, uykularımı verdiğim, arkadaşlıklarımı feda ettiğim, hayatımı bir odada geçirdiğim bir proje. Ama ben tatminsiz biriyim. Tabii ki en iyi projem bundan sonraki olacak. Ama Mürg'i Dil, şu ana kadarkilerin en iyisi.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com