Ankara
Gazeteciler Müyesser Yıldız ve İsmail Zeki Dükel ile onlara bilgi temin ettiği iddia edilen astsubay Erdal Baran'ın "devletin güvenliği veya yararları bakımından gizli kalması gereken bilgileri açıklama" suçundan 6 yıl 3'er aydan 17 yıl 6'şar aya kadar hapis istemiyle yargılanmasına başlandı.
Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuklu sanıklar Yıldız ve Baran, tutuksuz sanık Dükel ile sanıkların avukatları katıldı.
Bazı CHP milletvekillerinin de izlediği duruşmada savunma yapan sanık Baran, kendisine atfedilen suçlamaları reddetti. İstanbul'daki Birinci Elektronik Harp Tabur Komutanlığı'nda ikmal astsubayı olarak malzeme alımı, arızalı malzemenin tamiri gibi konularla sorumlu olduğunu anlatan Baran, konumu ve görev yeri nedeniyle suçlamalara konu "gizli" evrakı hiç görmediğini savundu.
Baran 2015'te hakkındaki bir suçlama nedeniyle açığa alındığını, Ankara'da askerlerce kurulan bazı derneklere gittiğini, Yıldız ile de KUMPASDER'de tanıştığını ifade etti.
Dükel'in de o dönemde Uludere olayına ilişkin bir yorum yaptığını, bunun üzerine yanına giderek tanıştığını bildiren Baran, Uludere olayının "F tipi" yapılanmanın işi olduğunu Dükel'e anlattığını kaydetti.
Yıldız ile yalnızca bir kez kafede oturduklarını, ardından iki gazeteciyle de hep telefonda konuştuğunu anlatan Baran, şunları söyledi:
"Suriye'de icra edilen harekatların sorumluluğu 2. Ordu Komutanlığına, Libya'dakilerin ise Genelkurmay Harekat Başkanlığına aittir. Bunların lojistik desteğini Kara Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Komutanlığı Ankara sağlamaktadır. Dolayısıyla harekat bölgesinde irtibatlı olduğum hiçbir meslektaşım yoktur.
Eylül 2017 ile Mayıs 2018 arasında İdlib ve Afrin operasyonlarına katıldım. O günden bugüne kadar harekat bölgesine hiç gitmedim, hiçbir harekat toplantısına katılmadım 10 yılı aşkındır bipolar tedavisi görüyorum. Bipolar ve şizofreni tedavisinde kullanılan ilaç kullanıyorum. Hastalığımdan dolayı gitmediğim yerlere gitmiş, katılmadığım toplantılara katılmış gibi anlatıyorum."
Mahkeme Başkanı daha sonra Baran'ın diğer sanıklarla yaptığı telefon tespit tutanaklarını ayrı ayrı sordu.
Baran, bunları açıklarken Türk askerinin Libya ve Suriye'deki görevlerine ilişkin medyadan dinlediği bilgileri kendi yorumlarıyla birlikte aktardığını iddia ederek, gazetecilerle konuşmalarında bahsi geçen konuların açık kaynaklara düştüğünü savundu.
Gazetecilerin telefon numaralarını neden aldığını yanıtlarken, "İrtibatımız olsun, arkadaşlığımız oluşsun diye aldığımız numaralardır." diyen Baran, Yıldız'ın kendisinden Kanal İstanbul, Şehitler Haftası ve Suriye ile ilgili üç evrak istediğini ancak evrak göndermenin suç olduğunu bildiği için bunları göndermediğini söyledi.
Baran, birçok telefon görüşmesindeki konuşmaları, tahminlerine, mesleki tecrübelerine ve basında yer alan bilgilere dayanarak yaptığını ifade etti.
Bazı bilgilerin tahmin olamayacağının, net bilgiler içerdiğinin ifade edilmesi üzerine Baran, oda arkadaşının WhatsApp hattına gelen fotoğraf ve bilgileri gördüğünü ancak bunları kimseye göndermediğini aktardı.
"Şehit haberi gelince neden hemen Müyesser Yıldız'a aktardınız?" sorusu üzerine Baran, "Özel bir amacım yoktu." yanıtını verdi.
İhbar mektubunu yazan Durmuş Özkan'ı tanıyıp tanımadığının sorulması üzerine Baran, bu kişiyi tanımadığını öne sürdü. Baran, soru üzerine, rahatsızlığını TSK'dan sakladığını söyledi.
Baran'ın avukatı da müvekkilinin hastalığının etkisiyle hareket ettiğini, tape kayıtlarındaki konuşmaların ise açık kaynaklardan elde edilen bilgilerin mesleki tecrübeyle birleştirilip yorumlanmasından ibaret olduğunu belirtti.
"Bu bir intikamnamedir"
Müyesser Yıldız da savunmasında, yaklaşık 40 yıldır gazetecilik yaptığını, her kesimden insanla görüştüğünü ifade etti.
Hakkındaki iddianameyi eleştiren Yıldız, "Huzurunuza gelmeme sebep olan bir iddianame değil bir intikamnamedir. Bu intikamnameye karşı herhangi bir savunma yapmayacağımı belirtmek istiyorum. Baştan itibaren kanun, hukuk ve ahlak tanınmadan oynanan bu kirli oyunu sürdürmek ve legalleştirmek istemiyorum." dedi.
Mahkemeden bu intikamnameyi tarihin çöplüğüne göndermesini beklediğini ifade eden Yıldız, yazılarıyla bazı devlet büyüklerini rahatsız etmesinden dolayı hiçbir delil olmadan, hukuksuz biçimde gözaltına alınıp tutuklandığını savundu.
Kendisi için değil, ülkede hukukun ayaklar altına alınmasından dolayı üzüntülü olduğunu belirten Yıldız, soruşturma öncesinde de illegal biçimde dinlenildiğini öne sürüp, şu iddialarda bulundu:
"Yıllarca aradılar, taradılar en son bu gariban astsubay üzerinden işi legalleştirdiler. Türkiye 15 Temmuz'da MİT Başkanı'nın Genelkurmay Karargahı'nda olduğunu benden öğrendi. Acaba bunun intikamı mı alınıyor, bilmeden bir şeyi mi bozdum? 15 Temmuz'u sorguladığım için hapisteyim. Ben tutukluyum ama devletin güvenliğini tehdit ettiğim yazılarım özgür. Şu gerçek bile suç unsurunun o yazılar değil, bizzat ben olduğumu ispatlıyor. Askeri casusluk suçlamasıyla evim acımasız biçimde basıldı. Daha ifadem alınmadan suçun nevinin değiştiği söylendi. Resmi olarak aralıktan beri soruşturulmuşum, evim basılmış. Sonra gözaltındayken casus olmadığım anlaşılıyor ve suç değiştiriliyor. Aslında en başından beri olayın askeri casusluk olmadığını bal gibi biliyorlardı. Maksatları belliydi ve hasıl oldu."
Ülkede uzunca süredir başka tür bir gazetecilik anlayışının hakim olduğunu ifade eden Yıldız, sadece devletin açıkladığı bilgilerin yazılabildiğini, onun dışındakilerin casusluk sayıldığını, yargılandığı davayla da bu mesajın verildiğini savundu.
Atatürk'ün "Basın milletin ortak sesidir." sözünü aktaran Yıldız, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Gazetecilerin hali ortada. Çok kurban verdik. 10 yıl önce kitaplar bombadan daha tehlikeli sayılıyor, basılmamış kitaplar toplatılıyordu. Şimdi tek tek yazılar bombadan daha tehlikeli gösteriliyor ve yazılma ihtimali olan kitaplarda korkulup operasyon yapılıyor. Çöle dönmüş koca bir ülkede bir vaha, bir serap gibi gazetecilik yapmaya çalışan bir avuç insan kaldı. Onlar da baskıyla, tehditle, hapisle yıldırılmak isteniyor. Bitirilmek istenen sadece basın özgürlüğü değil, doğrudan düşünce özgürlüğüdür. Basın susturularak insanların bilgi ve fikir sahibi olması, yani düşünmesi ortadan kaldırılmak isteniyor.
Bu meslekte işsizlikle de açlıkla da hapisle de sınandım. Sınanmadığım bir canım kaldı. Onunla da sınayabilirler, umurumda değil. Ama bırakın dirimi, benim ölümü bile haksızlık, hukuksuzluk, yanlışlık, ihanet karşısında susmaya, yani mesleğime, milletime, ülkeme ihanete kimse razı edemez.
Yaklaşık 40 yıllık gazeteciyim. Bunun 10 yılında devlette görev yaptım. Önümden çok gizli bilgi, belge geçti. Devletin güvenliğinin ne olduğunu ve ne olmadığını iyi bilirim. Devlet güvenliğini, milli mücadeleden beri düşmanın hedefinde olan Türk ordusunu binbir kumpas, hile ve desise ile tasfiye edenlerden öğrenecek değilim.
Bu kesinlikle bir savunma değildir, haksızlığa ve hukuksuzluğa maruz bırakılan tüm insanlar adına atılan bir çığlıktır. Bu, bağımsız, özgür, vatansever Türk basınına yapılan zulümlere bir itirazdır. Bu, hukuk devletinin derebeyliklere dönüştürülüp, canını, hak ve hukukunu korumakla yükümlü olduğu vatandaşlarına tuzak kurulmasına bir başkaldırıdır."
Yıldız, savunmasının ardından sorulara cevap vermek istemediğini, önceki savunmalarında kabul etmediği bir husus olmadığını söyledi.
Yıldız'ın avukatı Erhan Tokatlı da soruşturmanın sipariş üzerine hazırlandığını öne sürdü.
"Benden vatan evladı, vatansever çıkar"
Sanık İsmail Zeki Dükel de savunmasına "Bir ülke gazetecisi kadar özgürdür, bir ülkenin demokrasisi basını kadar güçlüdür." sözleriyle başladı.
40 yıllık gazeteci olduğunu ve binlerce haber yaptığını beyan eden Dükel, "Benim haber kaynaklarım olur. Bilgi almak ve bunu kamuoyuyla paylaşmak zorundayım. Bu benim görevim." diye konuştu.
Dükel, soru üzerine, Baran'ı FETÖ mağduru olması dolayısıyla tanıdığını, ardından da görüşmeyi sürdürdüklerini söyledi.
Üzerine atılı suçlamayı kabul etmeyen Dükel, "Benden vatan evladı, vatansever çıkar, başka bir şey çıkmaz." diye konuştu.
Savunmaların ardından talebi dinlenen Cumhuriyet savcısı, sanıkların tutuklu yargılanmasını, haklarında "devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin" suçundan ayrıca iddianame düzenlenip bu davayla birleştirilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
Beyanlardan sonra ara kararını açıklayan mahkeme, sanıklar hakkında "devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin" suçundan bir değerlendirme yapılıp yapılmalayacağı yönünde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına bildirimde bulunulmasını, verilecek kararın bir örneğinin dosyaya kazandırılmasını kararlaştırdı.
Erdal Baran'ın tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme, suç vasfının değişebileceğini göz önüne alarak Müyesser Yıldız'ı tahliye etti. Yıldız'a yurt dışına çıkma yasağı getirildi.
Heyet, İsmail Zeki Dükel hakkındaki imza atma adli kontrol şartını da kaldırıp, davayı erteledi.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com