AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili hakaret içeren şiir okuyan Alman komedyen Jan Boehmermann hakkında soruşturma açılmasına ilişkin, "Bu karar doğru bir karar. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına yapılan bir hakaret, milletimizi ve Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil ettiği için milletimize ve devletimize karşı yapılmış bir saygısızlıktır" dedi.
Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularına cevap veren AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AP’nin raporunu ayrıntılı bir şekilde okuduklarını belirterek, “Raporda Türkiye-AB ilişkilerini teşvik edici bir yaklaşımdan ziyade tıkayıcı bir yaklaşım var” açıklamasında bulundu.
Raporu; “Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsını da odağına alan, Türkiye’deki demokratik gelişmeleri yok sayan ve daha çok ilişkileri geliştirici tutumdan ziyade tıkayıcı bir dil ile yazılmış” şeklinde değerlendiren Ömer Çelik, şunlar kaydetti:
“En önemli hususlardan birisi ‘katılım süreci’ ifadesini ‘müzakere süreci’ gibi bir ifade ile yer değiştirmişler. Bu da şunu gösteriyor ki, bir bakıma Türkiye’nin AB’ye tam üyelik perspektifini dışlayıcı bir yaklaşım olarak ortaya koymuşlar. Siyasi meselelerde, Türkiye’nin iç siyasi, güvenliği ile ilgili bazı meselelerde çifte standart diyebileceğimiz bazı yaklaşımlar. Mülteci konusunda Türkiye’nin tutumunu övüyorlar, ama bu mülteci krizini doğuran yanlış Suriye politikalarında Avrupa’nın da bir katkısı var. Daha önce Türkiye Esat rejimine karşı fiili bir tutum alınması gerektiğini, mültecilerin ülkelerinden kaçmaları karşısında can güvenlikleri için bir uçuşa yasak bölge oluşturulması gerektiğini, Suriye toprakları içinde bir güvenli bölge oluşturulması gerektiğini söylediğinde bunları kimse dikkate almadı. Şimdi Türkiye’yi de aşan, Akdeniz’i aşarak Avrupa’ya ulaşan bir problem olduğunda, aynı zamanda güvenlik problemi yaratmaya başladığında yeni yaklaşımlar üretiyorlar. Türkiye’nin ilk baştaki yaklaşımlarını dikkate almış olsalardı o zaman kimse bu krizi yaşamayacaktı. Bu kadar insan Akdeniz’de ölmeyecekti, Türkiye ve Avrupa açısından bir mülteci krizi olmayacaktı. Bu tablonun getirdiği güvenlik krizleri de daha yönetilebilir bir durumda olacaktı. Burada sadece Türkiye’nin mülteci krizindeki tutumunu övüp, daha sonra Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olarak kendi güvenliği ile ilgili aldığı tedbirleri eleştirmek çok yanlış. Türkiye Suriye’de kendi ulusal güvenliğini tehdit eden PYD terör örgütüne karşı gerekli güvenlik tedbirlerini alıyor. Nasıl ki PKK bir terör örgütü ise PYD’de bir terör örgütü. PKK’nın terör örgütü olduğunu vurguluyor rapor, ama PYD’nin terör örgütü olduğu konusunda bir ifade kullanmaksızın ‘Türkiye Suriye’deki Kürtleri bombalıyor’ gibi bir ifade kullanıyor. Bu baştan aşağı yalan ve yanlış değerlendirme. Türkiye açısından Suriye’deki Türkmenler, Kürtler, Araplar kardeş topluluklardır. Türkiye’nin Suriye’deki Kürtleri bombalamak gibi bir politikası yoktur. Bu değerlendirmeyi yapan bir rapor yanlış ve yalan bir değerlendirmedir. Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından çatışma içinde olduğu ve ulusal güvenliği ile ilgili tedbir aldığı husus PYD terör örgütüdür, DAEŞ terör örgütüdür. Bunlar şöyle bir ifade kullanıyorlar, ‘DAEŞ terör örgütüne karşı mücadeleyi zayıflatan şekilde Suriye’deki Kürtlerin bombalanması’ diye, böyle bir şey yok. PYD’yi ‘Suriye Kürtleri’ diye geniş bir tablonun içine yerleştirmek doğru değil. En son görüldüğü gibi PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde özerk bölge ilan etmesinden sonra PYD’nin içinde olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin başkanı bile o görevinden ayrıldı, PYD ile arasındaki mesafeyi açtı. Bu değerlendirmeleri yapmadan ‘Suriye’deki Kürtleri bombalıyor’ gibi bir ifade kullanmak yalan ve yanlış bir değerlendirmedir, bütün bu tabloyu anlamamaktır,”
“AP‘NİN UZMANLIK ALANI BU DEĞİL, AP’NİN BU KONU HAKKINDA HÜKÜM VERECEK BİR BİRİKİMİ YOK”
Raporun içinde Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapılmamasından, AB’yi ilgilendirmeyen birçok konuya kadar çeşitli değerlendirmelerde bulunulduğuna dikkat çeken Ömer Çelik, raporda Ermenistan ile ilgili bölüme yönelik şu ifadeleri kullandı:
“Sözde Ermeni soykırımı ile ilgili açık bir tutum sergiliyoruz. Buradaki politikamızın tarihselliğine bakıldığı zaman, bütün arşivlerimizi açtık, diğer ülkelerinde bütün arşivlerini açmalarını teklif ettik. Otursun tarihçiler karar versin, parlamentoların bu işin içine girmesi Türkiye Ermenistan arasındaki normalleşmenin önünün tıkanması anlamına gelmektedir. Türkiye ile Ermenistan bir protokole imza attılar, eş zamanlı olarak bazı politikalar hayata geçirilecekti. O protokolleri engelleyen Ermenistan Anayasa Mahkemesi oldu, bunun Ermenistan anayasasına aykırı olduğunu söyleyerek o protokolleri askıya aldı ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci Ermenistan Anayasa Mahkemesi tarafından tıkandı. Birde bölgede kardeş Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmalarda tansiyon yükselmişken, tutup tekrar ‘soykırım’ ifadesine atıf yapan, sözde soykırım meselesini gündeme getiren bir ifade yer verilmesi kuşkusuz Türkiye Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine dönük bütün adımları, bölge barışının sağlanmasına dönük bütün adımları sabote edici bir yaklaşımdır. AP‘nin uzmanlık alanı bu değil, AP’nin bu konu hakkında hüküm verecek bir birikimi yok ki, hiçbir parlamentonun yok. Bu tarihçilerin bileceği bir iştir. Şöyle bir şeye getiriyorlar konuyu, mülteci meselesindeki Türkiye’nin AB’nin yükünü alan tutumu iyidir, ama onun dışında katılım perspektifini ve Türkiye’nin diğer alanlardaki ilerlemesini teşvik etmek yerine tıkayıcı bir yaklaşım sergiliyorlar. Biz bu raporun ön yargılı ve ideolojik bir rapor olduğunu düşünüyoruz. Tutuklu gazeteciler meselesinde defalarca kendilerine anlattık, onların verdiği listedekilerin hiç birisi gazeteci değil, yargılandıkları ve hüküm giydikleri konular gazetecilikle ilgili konusu olmayan, terörden gaspa kadar geniş yelpazedeki konular. Bütün bunlarla ilgili maddi bilgiler ortadayken, bu bilgi ve belgeleri dikkate almaksızın böyle bir değerlendirme yapılması kuşkusuz insanın aklına son gelişmelerle birlikte, Türkiye ve AB arasındaki son zirvelerle birlikte Türkiye-AB ilişkileri yeni bir ivme kazandı bu yeni ivme çerçevesinde yeni fasılların açılması, yeni bir aşamaya geçilmesi şeklinde pozitif bir ajanda var. Rapor adeta Türkiye-AB ilişkilerinin yeni bir ivme ile ve iyi bir doğrultuda gitmesini istemeyen kesimlerin ideolojik bir beyanı olarak ortaya çıkmış gibi görünüyor. Bizim açımızdan rapor sağlıklı, rasyonel, maddi bilgilere dayanan ve gerçekçi bir rapor olmadığı için iade edilme kararı en doğru karar olarak ortaya çıkmış bulunuyor.”
“O ŞAHISLA İLGİLİ SORUŞTURMAYA İZİN VERİLMESİNİ SON DERECE OLUMLU KARŞILIYORUZ”
Alman hükümetinin ZDF kanalında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili hakaret içeren şiir okuyan Alman komedyen Jan Boehmermann hakkında soruşturma açılması kararını değerlendiren Çelik, “Bu karar doğru bir karar. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına yapılan bir hakaret, milletimizi ve Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil ettiği için milletimize ve devletimize karşı yapılmış bir saygısızlıktır. Bu söz konusu şahsın o kanalda ortaya koyduğu ifadeler kesinlikle bir eleştiri değil, doğrudan hakaret etme amacıyla ortaya koyulmuş ifadeler. Soruşturmaya izin verilmesini memnuniyetle karşılıyoruz, bunun doğru bir adım olduğunu değerlendiriyoruz. Siyasiler eleştirilebilir, dünyanın her tarafından cumhurbaşkanları, başbakanlar eleştiriliyor, fakat doğrudan hakaret cümleleri kullanılarak yapılanı kabul etmiyoruz. Bu Alman milleti ve Alman devleti için de bir tane sorumsuz kişinin ortaya attığı bu tavır yüzünden ortaya çıkmış bir leke olarak kalacaktı. Bu soruşturmaya izin verilerek bu önlenmiş oldu. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti devletini ve milletini temsil etmektedir. Ona dönük olarak herhangi bir şekilde hakaret ifadesini kabul etmemiz söz konusu olamaz, bunu eleştiri ya da mizah olarak değerlendirmemiz asla söz konusu olamaz. O şahısla ilgili soruşturmaya izin verilmesini son derece olumlu karşılıyoruz” ifadelerini kullandı.
“SİYASİ PARTİLERE AİT ALANIN BELLİ YARGI DENETİMİ HARİCİNDE SİYASİ PARTİLERE BIRAKILMASINDA FAYDA VAR”
MHP içinde yaşanan gelişmelerin kendilerini ilgilendirmediğini belirten ve bunların MHP’nin iç meselesi olduğunu kaydeden Ömer Çelik, olayın bir partinin iç meselesine karışmak istemeyenleri bile ilgilendiren bir tarafı olduğunu söyleyerek, “Yargı kararları ile bir partinin iç dinamikleri bir şekilde şekilleniyor. Yani normalde siyasi partilere ait alanın belli yargı denetimi haricinde siyasi partilere bırakılmasında fayda var. Yargı kararı böyle çıksaydı şu şekilde parti içinde süreç şekillenecekti, böyle çıktığı zaman şu şekilde bir süreç şekilleniyor şeklinde bir şey, sanki partilerin kendi iç dinamikleri ile verilmesi gereken kararı yargı veriyor gibi bir tablo çıkıyor ki bu çok doğru bir şey değil. Bu sivil siyasetin alanının korunabilmesi, sivil siyasetin kendi doğal dinamikleri ile kendi gelişimlerini sürdürebilmeleri açısından doğu bir yaklaşım olmuyor. MHP’nin genel başkanının kim olacağı bizi ilgilendiren bir husus değil. Bu tartışmaları Türk siyasetinde bir konu olarak, gündem olarak, ajanda olarak dinliyoruz ve değerlendiriyoruz. Ama bir partinin iç meselesi olduğu için genel başkanlarına kendileri karar veriler, nihayetinde kendi delegelerinin vereceği kararlardır bunlar. Biz tartışma olarak izliyoruz, kimin genel başkan olacağı bizi ilgilendirmiyor, genel başkanlar arasında bir tercih yapmak durumunda değiliz. Ama yargı kararı ile kongre sürecinin şekillenmesi, şimdi tekrar Yargıtay’a gidildi. Tekrar bu süreçlerin yargı kararları üzerinden partilerin iç dinamiklerinin şekillendirildiği gibi bir görüntünün ortaya çıkması siyaset açısından doğru bir şey değil. Partiler kendi doğal dinamikleri içinde gelişimlerini sürdürmeliler. Partiler sivil siyasetin alanı içinde kendi doğal dinamikleri, kendi delegelerinin kararları ile bu noktada karar vermeliler” açıklamasında bulundu.
“TAKVİMİMİZDE AKSAMA YOK”
AK Parti Anayasa Yazım Komisyonunun çalışmaları hakkında da bilgi veren Ömer Çelik, “Bizim takvimimiz normal bir şekilde işliyor, bir aksama yok. Mayıs sonuna kadar yazılımı yetiştireceğimizi söyledik. Komisyonumuz o disiplinle çalışıyor. Çeşitli konu başlıklarımız var, bunlarla ilgili alt komisyonlar yazımlara başladılar. Örneğin kuvvetler ayrılığı denge denetleme sistemi üzerinde çok kafa yoruyoruz. Temel hakların nasıl yazılacağı ile ilgili çok kafa yoruyoruz. Yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığının sağlanması ile ilgili çok kafa yoruyoruz. Bütün bu konu başlıklarında en önemsediğimiz şey evrensel standartlarda, kendi geleneklerimizin de ilham verdiği ama evrensel standartları da içeren, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, denge denetleme sistemleri, temel haklar konusunda yetkin bir belgenin ortaya çıkması gerektiği şeklinde bir yaklaşımımız var. Başbakanımızın başkanlığında da bazı toplantılar yapıyoruz. Hem siyasilerle, hem akademisyenlerle ucu açık toplantılar yapılıyor. Yazım süreci devam ederken aynı zamanda interaktif bir şekilde tartışmalar da sürüyor” dedi.
(İHA)
Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularına cevap veren AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AP’nin raporunu ayrıntılı bir şekilde okuduklarını belirterek, “Raporda Türkiye-AB ilişkilerini teşvik edici bir yaklaşımdan ziyade tıkayıcı bir yaklaşım var” açıklamasında bulundu.
Raporu; “Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsını da odağına alan, Türkiye’deki demokratik gelişmeleri yok sayan ve daha çok ilişkileri geliştirici tutumdan ziyade tıkayıcı bir dil ile yazılmış” şeklinde değerlendiren Ömer Çelik, şunlar kaydetti:
“En önemli hususlardan birisi ‘katılım süreci’ ifadesini ‘müzakere süreci’ gibi bir ifade ile yer değiştirmişler. Bu da şunu gösteriyor ki, bir bakıma Türkiye’nin AB’ye tam üyelik perspektifini dışlayıcı bir yaklaşım olarak ortaya koymuşlar. Siyasi meselelerde, Türkiye’nin iç siyasi, güvenliği ile ilgili bazı meselelerde çifte standart diyebileceğimiz bazı yaklaşımlar. Mülteci konusunda Türkiye’nin tutumunu övüyorlar, ama bu mülteci krizini doğuran yanlış Suriye politikalarında Avrupa’nın da bir katkısı var. Daha önce Türkiye Esat rejimine karşı fiili bir tutum alınması gerektiğini, mültecilerin ülkelerinden kaçmaları karşısında can güvenlikleri için bir uçuşa yasak bölge oluşturulması gerektiğini, Suriye toprakları içinde bir güvenli bölge oluşturulması gerektiğini söylediğinde bunları kimse dikkate almadı. Şimdi Türkiye’yi de aşan, Akdeniz’i aşarak Avrupa’ya ulaşan bir problem olduğunda, aynı zamanda güvenlik problemi yaratmaya başladığında yeni yaklaşımlar üretiyorlar. Türkiye’nin ilk baştaki yaklaşımlarını dikkate almış olsalardı o zaman kimse bu krizi yaşamayacaktı. Bu kadar insan Akdeniz’de ölmeyecekti, Türkiye ve Avrupa açısından bir mülteci krizi olmayacaktı. Bu tablonun getirdiği güvenlik krizleri de daha yönetilebilir bir durumda olacaktı. Burada sadece Türkiye’nin mülteci krizindeki tutumunu övüp, daha sonra Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olarak kendi güvenliği ile ilgili aldığı tedbirleri eleştirmek çok yanlış. Türkiye Suriye’de kendi ulusal güvenliğini tehdit eden PYD terör örgütüne karşı gerekli güvenlik tedbirlerini alıyor. Nasıl ki PKK bir terör örgütü ise PYD’de bir terör örgütü. PKK’nın terör örgütü olduğunu vurguluyor rapor, ama PYD’nin terör örgütü olduğu konusunda bir ifade kullanmaksızın ‘Türkiye Suriye’deki Kürtleri bombalıyor’ gibi bir ifade kullanıyor. Bu baştan aşağı yalan ve yanlış değerlendirme. Türkiye açısından Suriye’deki Türkmenler, Kürtler, Araplar kardeş topluluklardır. Türkiye’nin Suriye’deki Kürtleri bombalamak gibi bir politikası yoktur. Bu değerlendirmeyi yapan bir rapor yanlış ve yalan bir değerlendirmedir. Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından çatışma içinde olduğu ve ulusal güvenliği ile ilgili tedbir aldığı husus PYD terör örgütüdür, DAEŞ terör örgütüdür. Bunlar şöyle bir ifade kullanıyorlar, ‘DAEŞ terör örgütüne karşı mücadeleyi zayıflatan şekilde Suriye’deki Kürtlerin bombalanması’ diye, böyle bir şey yok. PYD’yi ‘Suriye Kürtleri’ diye geniş bir tablonun içine yerleştirmek doğru değil. En son görüldüğü gibi PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde özerk bölge ilan etmesinden sonra PYD’nin içinde olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin başkanı bile o görevinden ayrıldı, PYD ile arasındaki mesafeyi açtı. Bu değerlendirmeleri yapmadan ‘Suriye’deki Kürtleri bombalıyor’ gibi bir ifade kullanmak yalan ve yanlış bir değerlendirmedir, bütün bu tabloyu anlamamaktır,”
“AP‘NİN UZMANLIK ALANI BU DEĞİL, AP’NİN BU KONU HAKKINDA HÜKÜM VERECEK BİR BİRİKİMİ YOK”
Raporun içinde Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapılmamasından, AB’yi ilgilendirmeyen birçok konuya kadar çeşitli değerlendirmelerde bulunulduğuna dikkat çeken Ömer Çelik, raporda Ermenistan ile ilgili bölüme yönelik şu ifadeleri kullandı:
“Sözde Ermeni soykırımı ile ilgili açık bir tutum sergiliyoruz. Buradaki politikamızın tarihselliğine bakıldığı zaman, bütün arşivlerimizi açtık, diğer ülkelerinde bütün arşivlerini açmalarını teklif ettik. Otursun tarihçiler karar versin, parlamentoların bu işin içine girmesi Türkiye Ermenistan arasındaki normalleşmenin önünün tıkanması anlamına gelmektedir. Türkiye ile Ermenistan bir protokole imza attılar, eş zamanlı olarak bazı politikalar hayata geçirilecekti. O protokolleri engelleyen Ermenistan Anayasa Mahkemesi oldu, bunun Ermenistan anayasasına aykırı olduğunu söyleyerek o protokolleri askıya aldı ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci Ermenistan Anayasa Mahkemesi tarafından tıkandı. Birde bölgede kardeş Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmalarda tansiyon yükselmişken, tutup tekrar ‘soykırım’ ifadesine atıf yapan, sözde soykırım meselesini gündeme getiren bir ifade yer verilmesi kuşkusuz Türkiye Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine dönük bütün adımları, bölge barışının sağlanmasına dönük bütün adımları sabote edici bir yaklaşımdır. AP‘nin uzmanlık alanı bu değil, AP’nin bu konu hakkında hüküm verecek bir birikimi yok ki, hiçbir parlamentonun yok. Bu tarihçilerin bileceği bir iştir. Şöyle bir şeye getiriyorlar konuyu, mülteci meselesindeki Türkiye’nin AB’nin yükünü alan tutumu iyidir, ama onun dışında katılım perspektifini ve Türkiye’nin diğer alanlardaki ilerlemesini teşvik etmek yerine tıkayıcı bir yaklaşım sergiliyorlar. Biz bu raporun ön yargılı ve ideolojik bir rapor olduğunu düşünüyoruz. Tutuklu gazeteciler meselesinde defalarca kendilerine anlattık, onların verdiği listedekilerin hiç birisi gazeteci değil, yargılandıkları ve hüküm giydikleri konular gazetecilikle ilgili konusu olmayan, terörden gaspa kadar geniş yelpazedeki konular. Bütün bunlarla ilgili maddi bilgiler ortadayken, bu bilgi ve belgeleri dikkate almaksızın böyle bir değerlendirme yapılması kuşkusuz insanın aklına son gelişmelerle birlikte, Türkiye ve AB arasındaki son zirvelerle birlikte Türkiye-AB ilişkileri yeni bir ivme kazandı bu yeni ivme çerçevesinde yeni fasılların açılması, yeni bir aşamaya geçilmesi şeklinde pozitif bir ajanda var. Rapor adeta Türkiye-AB ilişkilerinin yeni bir ivme ile ve iyi bir doğrultuda gitmesini istemeyen kesimlerin ideolojik bir beyanı olarak ortaya çıkmış gibi görünüyor. Bizim açımızdan rapor sağlıklı, rasyonel, maddi bilgilere dayanan ve gerçekçi bir rapor olmadığı için iade edilme kararı en doğru karar olarak ortaya çıkmış bulunuyor.”
“O ŞAHISLA İLGİLİ SORUŞTURMAYA İZİN VERİLMESİNİ SON DERECE OLUMLU KARŞILIYORUZ”
Alman hükümetinin ZDF kanalında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili hakaret içeren şiir okuyan Alman komedyen Jan Boehmermann hakkında soruşturma açılması kararını değerlendiren Çelik, “Bu karar doğru bir karar. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına yapılan bir hakaret, milletimizi ve Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil ettiği için milletimize ve devletimize karşı yapılmış bir saygısızlıktır. Bu söz konusu şahsın o kanalda ortaya koyduğu ifadeler kesinlikle bir eleştiri değil, doğrudan hakaret etme amacıyla ortaya koyulmuş ifadeler. Soruşturmaya izin verilmesini memnuniyetle karşılıyoruz, bunun doğru bir adım olduğunu değerlendiriyoruz. Siyasiler eleştirilebilir, dünyanın her tarafından cumhurbaşkanları, başbakanlar eleştiriliyor, fakat doğrudan hakaret cümleleri kullanılarak yapılanı kabul etmiyoruz. Bu Alman milleti ve Alman devleti için de bir tane sorumsuz kişinin ortaya attığı bu tavır yüzünden ortaya çıkmış bir leke olarak kalacaktı. Bu soruşturmaya izin verilerek bu önlenmiş oldu. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti devletini ve milletini temsil etmektedir. Ona dönük olarak herhangi bir şekilde hakaret ifadesini kabul etmemiz söz konusu olamaz, bunu eleştiri ya da mizah olarak değerlendirmemiz asla söz konusu olamaz. O şahısla ilgili soruşturmaya izin verilmesini son derece olumlu karşılıyoruz” ifadelerini kullandı.
“SİYASİ PARTİLERE AİT ALANIN BELLİ YARGI DENETİMİ HARİCİNDE SİYASİ PARTİLERE BIRAKILMASINDA FAYDA VAR”
MHP içinde yaşanan gelişmelerin kendilerini ilgilendirmediğini belirten ve bunların MHP’nin iç meselesi olduğunu kaydeden Ömer Çelik, olayın bir partinin iç meselesine karışmak istemeyenleri bile ilgilendiren bir tarafı olduğunu söyleyerek, “Yargı kararları ile bir partinin iç dinamikleri bir şekilde şekilleniyor. Yani normalde siyasi partilere ait alanın belli yargı denetimi haricinde siyasi partilere bırakılmasında fayda var. Yargı kararı böyle çıksaydı şu şekilde parti içinde süreç şekillenecekti, böyle çıktığı zaman şu şekilde bir süreç şekilleniyor şeklinde bir şey, sanki partilerin kendi iç dinamikleri ile verilmesi gereken kararı yargı veriyor gibi bir tablo çıkıyor ki bu çok doğru bir şey değil. Bu sivil siyasetin alanının korunabilmesi, sivil siyasetin kendi doğal dinamikleri ile kendi gelişimlerini sürdürebilmeleri açısından doğu bir yaklaşım olmuyor. MHP’nin genel başkanının kim olacağı bizi ilgilendiren bir husus değil. Bu tartışmaları Türk siyasetinde bir konu olarak, gündem olarak, ajanda olarak dinliyoruz ve değerlendiriyoruz. Ama bir partinin iç meselesi olduğu için genel başkanlarına kendileri karar veriler, nihayetinde kendi delegelerinin vereceği kararlardır bunlar. Biz tartışma olarak izliyoruz, kimin genel başkan olacağı bizi ilgilendirmiyor, genel başkanlar arasında bir tercih yapmak durumunda değiliz. Ama yargı kararı ile kongre sürecinin şekillenmesi, şimdi tekrar Yargıtay’a gidildi. Tekrar bu süreçlerin yargı kararları üzerinden partilerin iç dinamiklerinin şekillendirildiği gibi bir görüntünün ortaya çıkması siyaset açısından doğru bir şey değil. Partiler kendi doğal dinamikleri içinde gelişimlerini sürdürmeliler. Partiler sivil siyasetin alanı içinde kendi doğal dinamikleri, kendi delegelerinin kararları ile bu noktada karar vermeliler” açıklamasında bulundu.
“TAKVİMİMİZDE AKSAMA YOK”
AK Parti Anayasa Yazım Komisyonunun çalışmaları hakkında da bilgi veren Ömer Çelik, “Bizim takvimimiz normal bir şekilde işliyor, bir aksama yok. Mayıs sonuna kadar yazılımı yetiştireceğimizi söyledik. Komisyonumuz o disiplinle çalışıyor. Çeşitli konu başlıklarımız var, bunlarla ilgili alt komisyonlar yazımlara başladılar. Örneğin kuvvetler ayrılığı denge denetleme sistemi üzerinde çok kafa yoruyoruz. Temel hakların nasıl yazılacağı ile ilgili çok kafa yoruyoruz. Yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığının sağlanması ile ilgili çok kafa yoruyoruz. Bütün bu konu başlıklarında en önemsediğimiz şey evrensel standartlarda, kendi geleneklerimizin de ilham verdiği ama evrensel standartları da içeren, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, denge denetleme sistemleri, temel haklar konusunda yetkin bir belgenin ortaya çıkması gerektiği şeklinde bir yaklaşımımız var. Başbakanımızın başkanlığında da bazı toplantılar yapıyoruz. Hem siyasilerle, hem akademisyenlerle ucu açık toplantılar yapılıyor. Yazım süreci devam ederken aynı zamanda interaktif bir şekilde tartışmalar da sürüyor” dedi.
(İHA)