Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Mevcut sistemimiz, bir anormallik halidir. Hem seçilmiş başbakan hem seçilmiş cumhurbaşkanı ile bu sistemin yürümesi fevkalade güçtür" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ATO Congresium’da Türkiye Anayasa Platformu tarafından düzenlenen ’Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte’ temalı programa katıldı. Yeni anayasa çalışmalarında üzerinde en çok tartışılacak hususlardan birisinin güçler ayrılığı meselesi olacağını belirten Erdoğan, "Esasen yasama organı olan Meclisimiz gazi bir meclistir, kurucu bir meclistir. Yasama organı olan Meclis’in asli alanına yoğunlaşmasını sağlamalıyız. Dolayısıyla, bu hususta çok fazla bir sıkıntı yaşayacağımızı sanmıyorum. Hukukun üstünlüğü konusunda da hiçbirimizin itirazı olamaz. Kanunların üstünlüğü derseniz orada itirazlar olur, onu söyleyeyim ama hukukun üstünlüğünde kimsenin itirazı olamaz. Yargı organlarıyla, yasama ve yürütme arasında eskiden beri süregelen sıkıntıların temelinde mevcut anayasanın güçlerin uyumunu değil, çatışmasını esas alan anlayışı vardır. Yeni anayasanın ruhu, çatışma yerine uyum ve denge birbirlerini yıpratma yerine birbirlerini destekleme mantığıyla oluşturulduğunda bu sıkıntı kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Yürütme meselesi sanıyorum yeni anayasa çalışmalarının düğüm noktasını teşkil edecektir. Biz parlamenter sistemin ülkemizde miladını doldurduğuna inanıyoruz. Yeni Türkiye’nin inşası sürecinde yeni anayasaya ve onunla birlikte hayata geçirilecek başkanlık sistemine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şu yanlışı peşinen düzeltmek istiyorum, başkanlık sistemi Tayyip Erdoğan’ın kişisel meselesi değildir, bunu böyle bilelim. Bu sistemi Cumhurbaşkanlığı’nda da konuştum, Başbakanlığımda da konuştum, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum zaman da konuştum. Buna yeni başlamadım, biz dersimizi iyi çalışıyoruz. Benim bu konuyu gündeme getirmem, Türkiye’nin hedeflerine ulaşabilmesi için böyle bir yönetim sistemine sahip olması gerektiğine olan samimi inancımdan kaynaklanıyor. Başkanlık sistemi tartışmasını akıl süzgecinden geçirmek yerine şahsıma indirgeyen, bu basitliğe düşen herkes ülkemize ve milletimize karşı büyük vebale girer. Konu şahıs değil, ülkenin geleceği meselesidir. Türkiye’nin geleceği için başkanlık sistemi doğru bir tercih olacaksa hiçbir komplekse, önyargıya kapılmadan bunun tartışılması ve hayata geçirilmesi gerekir" dedi.
Türkiye’de başkanlık sistemi tartışmalarının yeni olmadığına dikkati çeken Erdoğan, "93 yıla yaklaşan Cumhuriyetimizin her döneminde bu mesele konuşulmuş, tartışılmış, çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Darbe anayasalarının gölgesinde geçen son 56 yılımızda da bu tartışma hiç eksik olmamıştır. Turgut Özal başta olmak üzere hepsini de rahmetle andığımız siyasi liderlerimizin hemen tamamı Süleyman Demirel, merhum Erbakan, Merhum Türkeş hepsi başkanlık sistemi konusunda olumlu görüş bildirmişlerdir. Şimdi onların arkasından gelenler tamamen onlara ters uygulama veya ifade beyanında bulunuyorlar. Türkiye tarihinde ilk defa olağanüstü bir dönemin dayatması olarak değil, milletin kendi talebi olarak yeni anayasasını ve yönetim biçimi olarak da başkanlık sistemini tartışabilmektedir. Bu bizim için en büyük avantajdır. Sadece bu iklim bile ülkemiz için başlı başına bir kazançtır. Yapmamız gereken nedir, birincisi halkımızın yeni anayasa veya başkanlık sistemi ile ilgili daha da bilgilendirilmesi. İkincisi, televizyonlarda, gazetelerde bunun anlatımı ve bu konuda milletimizin bir an önce bilgilendirilmesi büyük önem arzediyor. İşte, STK’lar şu anda bu adımı atmış durumdalar. Bununla kalmayacak, üniversitelerimizin başta hukuk fakülteleri olmak üzere uluslararası ilişkiler, ekonomi, iktisat fakültelerinde artık bunlar tartışılır hale geldi, oralarda da paneller, sempozyumlar başlıyor, başlayacak" şeklinde konuştu.
Başkanlık sistemi konusundaki en önemli avantajın 10 Ağustos 2014 tarihi itibarıyla cumhurbaşkanının doğrudan millet tarafından seçilmeye başlanmış olması olduğunu anlatan Erdoğan, "Adım atıldı bu iş yürüyor. Ülkemizde bu sistemle seçilen hiçbir cumhurbaşkanının siyasi gündemden tecrit edilmiş bir şekilde, sadece sembolik konumda bulunması düşünülemez. Aslına bakılırsa Meclis’in seçtiği cumhurbaşkanlarının tümüyle siyasi gündemin dışında kaldığını, yetkilerini tarafsızlık içinde kullandığını söylememiz de mümkün değildir. Kendimizi aldatmayalım, böyle bir şey olamaz. Bu gerçeği bizzat kendimiz 2003-2007 yılları arasında tecrübe ettik. Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesiyle bu fiili durumunda ilerisine geçen yeni ve önemli bir gerçekle karşı karşıyayız. Bu gerçek artık cumhurbaşkanlarının siyasi bir güç olarak görevlerini yürütecek olmasıdır. Seçim sürecinde iç ve dış politika alanlarında pek çok değerlendirme yaparak taahhütte bulunarak göreve gelen cumhurbaşkanı hiç kimse kusura bakmasın sözlerinin arkasında durmak zorundadır" diye konuştu.
"YARIM KALAN HAMLEYİ TAMAMLAYACAK OLAN ’BAŞKANLIK SİSTEMİ’NE GEÇMEMİZDİR"
Erdoğan, "Sandıktan çıkan cumhurbaşkanının bir kenarda oturmasını bekleyen, bu milleti tanımıyor siyaseti de bilmiyor demektir. İşin aslı bu. Türkiye’nin cumhurbaşkanının seçim sistemi konusunda geriye gidişi kesinlikle söz konusu olamaz. Böyle bir duruma en başta milletimiz izin vermez. Benim tanıdığım bu millet izin vermez. İleriye doğru atılmış bu önemli ancak yarım kalan hamleyi tamamlayacak olan ’başkanlık sistemi’ne geçmemizdir’. Mevcut sistemimiz, bir anormallik halidir. Hem seçilmiş Başbakan hem seçilmiş Cumhurbaşkanı ile bu sistemin yürümesi fevkalade güçtür. Bugün biz aynı siyasi gelenekten gelen uzun yıllar mesai arkadaşlığı yapmış Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak uyum içinde çalışıyoruz ama aynı siyasi gelenekten gelmemiş bir cumhurbaşkanı ile de ben çalıştım. Ne getirdiğini, ne götürdüğünü biliyorum yahu. Damdan düştü. Biliyorum. Aynısı yarın cumhurbaşkanı farklı, başbakan farklı önceliklere sahip değişik siyasi anlayışlardan olursa bu iş nasıl yürüyecek? Bunu biz rahmetli Özal’la rahmetli Demirel’de görmedik mi? Nasıl birbirlerine saldırılar olduğunu görmedik mi, gördük. Biz, bunlardan ders çıkarmayacak mıyız? Çıkarmamız lazım. Geçmiş dönemlerde Meclis’in seçtiği cumhurbaşkanlarının dahi bu tür durumlarda hükümetlere nasıl güçlük çıkardığını milletimiz gayet iyi biliyor. Sandıktan çıkan cumhurbaşkanları bundan sonra her konuda çok daha etkin olacak, çok daha cesur davranacaktır. Öyleyse yapmamız gereken, bu kriz halini ortaya çıkmasını, yaşanmasını beklemeden bugünden tedbir almak, yarım kalan işi tamamlamaktır, yani Başkanlık Sistemi’ne geçmektir" ifadelerini kullandı.
"BENİM TEKLİFİM, ’KARARIN MİLLETİMİZE BIRAKILMASIDIR"
"Yeni anayasanın bu anlayışla hazırlanması en doğrusudur" diyen Erdoğan, "Bu ihtiyacı tümden dışlayan bir yeni anayasa sürecinin sakat doğacağı da açıktır. Benim teklifim, kararın ’milletimize bırakılmasıdır’. Hem parlamento bu noktada karar vermelidir ama parlamento kararı arkasında da millete gidilmelidir. Nihai kararı vekiller değil, asil olan millet vermelidir. Başkanlık sisteminin ne olduğu, nasıl uygulanacak meselesi çok geniş bir tartışma alanıdır. Dünyada bu sistemin çok farklı uygulamaları var. Bunların hepsini de inceleyip, kendi ihtiyaçlarımıza, kültürümüze uygun mevcut birikimlerimizden de azami düzeyde faydalanarak yeni ve gerçekçi bir sistem oluşturmalıyız. Tabii, bu durum mahalle yönetiminden ülke yönetimine kadar tüm sistemin yeniden yapılandırılmasını gerektirir. Türkiye’nin bu yeniden yapılanma ihtiyacı zaten hat safhadadır. Halkın seçtiği ve halka hesap veren yöneticilerin egemen olduğu bir sistemin 40 yıllık siyasi tecrübeme dayanarak milletimin talebi olduğunu görüyorum. Bunu başaracak birikime ve ferasete sahip olduğumuza da inanıyorum" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti:
"At sahibine göre kişner’ diye güzel bir atasözümüz var. Hiç şüphesiz her sistemi işletecek olan orada sorumluluk üstlenecek kişilerdir. İyi bir yönetici vasat bir sistemle de güzel işler başarabilir ama iyi bir sistem vasat yöneticilerle de işlerin belirli bir düzeyin altına düşmeden yürümesini sağlayabilir. Bizde ki mevcut sistem maalesef dalgalanmalara, istikrarsızlıklara krizlere çok açıktır. Bunun bedelini fert fert ve toplum olarak ödüyoruz. Bakınız, 1994 ve 2001 krizleri dünyada sorun yaşanmadığı dönemlerde ülkemizin kendi iç dinamikleri sebebiyle ortaya çıkan krizlerdir. Buna karşılık 2008 yılında dünyada başlayan finansal gelişmiş ülkeler dahil pek çok devleti hala etkisi altında tutuyor. Aynı kriz Türkiye’yi ise benim deyimimle teğet geçti, çünkü Türkiye istikrar ve güven ortamının hakim olduğu bir ülkeydi. Eğer, güçlü bir tek parti hükümetine sahip olmasaydık küresel finans krizinin bizi nasıl bir duruma düşüreceğini düşünmek dahi istemiyorum. Türkiye, geçmişten beri maruz kaldığı siyasi istikrarsızların bedelini ekonomik ve sosyal krizlere maruz kalarak ödemiştir. Yine Türkiye, 2002 yılı Kasım ayından bugüne kadar geçen 13 yılda Cumhuriyet döneminin daha önceki 79 yılına denk onları kat be kat aşan hizmetlere kavuşmuştur."
İstikrar ve güven ortamının kesintisiz bir şekilde sürdürüldüğüne dikkati çeken Erdoğan, "Eğer, mevzuat amcayla bu işi yürütmeye kalksaydık biz yanmıştık. Onu kendimize uydurduğumuz için bu işi başardık. Acaba bu bana ne getirir veya beni nereye götürür diye düşünmediğimiz için bu işi başardık. Birileri, bürokratik, oligarşi senin önüne mevzuatı koyar e sende bunun altından kalkamazsın. Hele bir de korkak siyasetçiysen yanmışsın, bu iş başarılmaz. Geçtiğimiz yıl 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında bu konuda bedelini hala ödediğimiz bir tereddüt yaşandı mı? Yaşandı. Her taraf kan gölüne döndü mü, döndü. Niye, işte açık ortada. Koalisyon zemini ortaya çıktı, bunu fırsat bilen yamyamlar ülkemizi kan gölüne döndürdü. Başkanlık Sistemi sağladığı mutlak istikrar ortamı ile Türkiye’yi bu tür sıkıntılardan, risklerden koruyabilme özelliğine sahiptir. Onun sigorta sistemleri çok daha güçlüdür. Milletin seçtiği başkanın görev süresi boyunca ne hükümet krizi, ne seçim, ne de benzeri ani makas değişikliği söz konusu olmayacağı için orta ve uzun vadeli programların kararlılıkla uygulanması kolaylaşacaktır. Tamamen, başkanın sorumluluğunda işleyecek yürütmenin, özellikle bu yürütmenin yükünden kurtulacak yasama ve yargı organları da kendi görevlerini çok daha titizlikle yerine getirme imkanına kavuşacaklardır" diye konuştu.
YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI
"Yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmaları birtakım kesimler tarafından kasıtlı olarak üniter yapımızla, ülke bütünlüğümüzle, milli birliğimizle ilişkili hale getirilmeye çalışılıyor" diyen Erdoğan, "Halbuki biz ne diyoruz ’tek millet’ diyoruz. Hangi kökenden ve meşrepten olursa olsun, şu anda 79 milyona nüfusumuz yaklaştı, tek millet. Ardından ne diyoruz, tek bayrak. Rengini şehidimizin kanından alan bayrağımızdan başka bir bayrak asla bu semalarda dalgalanamaz diyoruz. Üçüncüsü ne diyoruz, tek vatan. 780 bin kilometre vatan toprağı üzerinde herhangi bir operasyona, ameliyata asla göz yumamayız diyoruz. Dördüncüsü ne diyoruz, tek devlet. Adı ve söylemi ne olursa olsun, hiçbir devlet paralel devlet veya paralel yapı bunlara izin vermeyiz, veremeyiz. Nasıl sözde cemaat adı altında devlet içinde paralel yapı oluşturmak isteyenlere dünyayı dar ediyorsak, özerklik adı altında özyönetim adı altında devlet içinde devlet kurmaya çalışanların da dünyayı başlarına yıkarız. Biz bu şeklide, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet derken meseleyi bölünme parçalanma edebiyatıyla ele alanlar açık söylüyorum, kesinlikle artniyetlidir hatta bölücünün başta gidenidir. Biz, ’birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır’ diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Biz, sadece ülkemizi daha büyütmenin, milletimizi daha güçlendirmenin çabası içinde olabiliriz. Bugüne kadar da bu şekilde hareket ettiğimizin şahidi milletimiz yani sizlerdir. Bu topraklarda milli ve yerli olan kim ve ne varsa hepsinin başımızın üzerinde yeri vardır. Ülkemizin ve milletimizin karşısında kim ve ne varsa onunla mücadele etmek de bizim namus borcumuzdur. Çünkü, bu memleket sahipsiz değil, bu devlet köksüz değil. Bu millet, balık hafızalı değil. Emanetçisi olduğumuz değerlerin kıymetini çok iyi biliyoruz. Arif Nihat Asya ne diyor; ’Şehitler tepesi boş değil, toprağını kahramanlar bekliyor, bir bayrak dalgalanmak için rüzgar bekliyor. Destanı öksüz, sukutu derin meçhul askerin türbesi yakışmış bu kutlu tepeye, yattığı toprak belli, tuttuğu bayrak belli kim demiş meçhul asker diye? Bizim ecdadımızın yattığı toprak belli, tuttuğumuz bayrak belli. Allah’ın izniyle dalgalanmak için bekleyen bayrağımızı rüzgarsız bırakmayacağız. şehitlerimizin Gazilerimizin hakkını verecek, ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştıracağız" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, "Yeni anayasa için ortak değeri insan onuru, ortak hedefi güçlü ve büyük Türkiye olan herkesi, yaptığınız çağrılara milyonların karşılık vereceğine inanıyorum" dedi.
(İHA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ATO Congresium’da Türkiye Anayasa Platformu tarafından düzenlenen ’Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte’ temalı programa katıldı. Yeni anayasa çalışmalarında üzerinde en çok tartışılacak hususlardan birisinin güçler ayrılığı meselesi olacağını belirten Erdoğan, "Esasen yasama organı olan Meclisimiz gazi bir meclistir, kurucu bir meclistir. Yasama organı olan Meclis’in asli alanına yoğunlaşmasını sağlamalıyız. Dolayısıyla, bu hususta çok fazla bir sıkıntı yaşayacağımızı sanmıyorum. Hukukun üstünlüğü konusunda da hiçbirimizin itirazı olamaz. Kanunların üstünlüğü derseniz orada itirazlar olur, onu söyleyeyim ama hukukun üstünlüğünde kimsenin itirazı olamaz. Yargı organlarıyla, yasama ve yürütme arasında eskiden beri süregelen sıkıntıların temelinde mevcut anayasanın güçlerin uyumunu değil, çatışmasını esas alan anlayışı vardır. Yeni anayasanın ruhu, çatışma yerine uyum ve denge birbirlerini yıpratma yerine birbirlerini destekleme mantığıyla oluşturulduğunda bu sıkıntı kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Yürütme meselesi sanıyorum yeni anayasa çalışmalarının düğüm noktasını teşkil edecektir. Biz parlamenter sistemin ülkemizde miladını doldurduğuna inanıyoruz. Yeni Türkiye’nin inşası sürecinde yeni anayasaya ve onunla birlikte hayata geçirilecek başkanlık sistemine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şu yanlışı peşinen düzeltmek istiyorum, başkanlık sistemi Tayyip Erdoğan’ın kişisel meselesi değildir, bunu böyle bilelim. Bu sistemi Cumhurbaşkanlığı’nda da konuştum, Başbakanlığımda da konuştum, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum zaman da konuştum. Buna yeni başlamadım, biz dersimizi iyi çalışıyoruz. Benim bu konuyu gündeme getirmem, Türkiye’nin hedeflerine ulaşabilmesi için böyle bir yönetim sistemine sahip olması gerektiğine olan samimi inancımdan kaynaklanıyor. Başkanlık sistemi tartışmasını akıl süzgecinden geçirmek yerine şahsıma indirgeyen, bu basitliğe düşen herkes ülkemize ve milletimize karşı büyük vebale girer. Konu şahıs değil, ülkenin geleceği meselesidir. Türkiye’nin geleceği için başkanlık sistemi doğru bir tercih olacaksa hiçbir komplekse, önyargıya kapılmadan bunun tartışılması ve hayata geçirilmesi gerekir" dedi.
Türkiye’de başkanlık sistemi tartışmalarının yeni olmadığına dikkati çeken Erdoğan, "93 yıla yaklaşan Cumhuriyetimizin her döneminde bu mesele konuşulmuş, tartışılmış, çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Darbe anayasalarının gölgesinde geçen son 56 yılımızda da bu tartışma hiç eksik olmamıştır. Turgut Özal başta olmak üzere hepsini de rahmetle andığımız siyasi liderlerimizin hemen tamamı Süleyman Demirel, merhum Erbakan, Merhum Türkeş hepsi başkanlık sistemi konusunda olumlu görüş bildirmişlerdir. Şimdi onların arkasından gelenler tamamen onlara ters uygulama veya ifade beyanında bulunuyorlar. Türkiye tarihinde ilk defa olağanüstü bir dönemin dayatması olarak değil, milletin kendi talebi olarak yeni anayasasını ve yönetim biçimi olarak da başkanlık sistemini tartışabilmektedir. Bu bizim için en büyük avantajdır. Sadece bu iklim bile ülkemiz için başlı başına bir kazançtır. Yapmamız gereken nedir, birincisi halkımızın yeni anayasa veya başkanlık sistemi ile ilgili daha da bilgilendirilmesi. İkincisi, televizyonlarda, gazetelerde bunun anlatımı ve bu konuda milletimizin bir an önce bilgilendirilmesi büyük önem arzediyor. İşte, STK’lar şu anda bu adımı atmış durumdalar. Bununla kalmayacak, üniversitelerimizin başta hukuk fakülteleri olmak üzere uluslararası ilişkiler, ekonomi, iktisat fakültelerinde artık bunlar tartışılır hale geldi, oralarda da paneller, sempozyumlar başlıyor, başlayacak" şeklinde konuştu.
Başkanlık sistemi konusundaki en önemli avantajın 10 Ağustos 2014 tarihi itibarıyla cumhurbaşkanının doğrudan millet tarafından seçilmeye başlanmış olması olduğunu anlatan Erdoğan, "Adım atıldı bu iş yürüyor. Ülkemizde bu sistemle seçilen hiçbir cumhurbaşkanının siyasi gündemden tecrit edilmiş bir şekilde, sadece sembolik konumda bulunması düşünülemez. Aslına bakılırsa Meclis’in seçtiği cumhurbaşkanlarının tümüyle siyasi gündemin dışında kaldığını, yetkilerini tarafsızlık içinde kullandığını söylememiz de mümkün değildir. Kendimizi aldatmayalım, böyle bir şey olamaz. Bu gerçeği bizzat kendimiz 2003-2007 yılları arasında tecrübe ettik. Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesiyle bu fiili durumunda ilerisine geçen yeni ve önemli bir gerçekle karşı karşıyayız. Bu gerçek artık cumhurbaşkanlarının siyasi bir güç olarak görevlerini yürütecek olmasıdır. Seçim sürecinde iç ve dış politika alanlarında pek çok değerlendirme yaparak taahhütte bulunarak göreve gelen cumhurbaşkanı hiç kimse kusura bakmasın sözlerinin arkasında durmak zorundadır" diye konuştu.
"YARIM KALAN HAMLEYİ TAMAMLAYACAK OLAN ’BAŞKANLIK SİSTEMİ’NE GEÇMEMİZDİR"
Erdoğan, "Sandıktan çıkan cumhurbaşkanının bir kenarda oturmasını bekleyen, bu milleti tanımıyor siyaseti de bilmiyor demektir. İşin aslı bu. Türkiye’nin cumhurbaşkanının seçim sistemi konusunda geriye gidişi kesinlikle söz konusu olamaz. Böyle bir duruma en başta milletimiz izin vermez. Benim tanıdığım bu millet izin vermez. İleriye doğru atılmış bu önemli ancak yarım kalan hamleyi tamamlayacak olan ’başkanlık sistemi’ne geçmemizdir’. Mevcut sistemimiz, bir anormallik halidir. Hem seçilmiş Başbakan hem seçilmiş Cumhurbaşkanı ile bu sistemin yürümesi fevkalade güçtür. Bugün biz aynı siyasi gelenekten gelen uzun yıllar mesai arkadaşlığı yapmış Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak uyum içinde çalışıyoruz ama aynı siyasi gelenekten gelmemiş bir cumhurbaşkanı ile de ben çalıştım. Ne getirdiğini, ne götürdüğünü biliyorum yahu. Damdan düştü. Biliyorum. Aynısı yarın cumhurbaşkanı farklı, başbakan farklı önceliklere sahip değişik siyasi anlayışlardan olursa bu iş nasıl yürüyecek? Bunu biz rahmetli Özal’la rahmetli Demirel’de görmedik mi? Nasıl birbirlerine saldırılar olduğunu görmedik mi, gördük. Biz, bunlardan ders çıkarmayacak mıyız? Çıkarmamız lazım. Geçmiş dönemlerde Meclis’in seçtiği cumhurbaşkanlarının dahi bu tür durumlarda hükümetlere nasıl güçlük çıkardığını milletimiz gayet iyi biliyor. Sandıktan çıkan cumhurbaşkanları bundan sonra her konuda çok daha etkin olacak, çok daha cesur davranacaktır. Öyleyse yapmamız gereken, bu kriz halini ortaya çıkmasını, yaşanmasını beklemeden bugünden tedbir almak, yarım kalan işi tamamlamaktır, yani Başkanlık Sistemi’ne geçmektir" ifadelerini kullandı.
"BENİM TEKLİFİM, ’KARARIN MİLLETİMİZE BIRAKILMASIDIR"
"Yeni anayasanın bu anlayışla hazırlanması en doğrusudur" diyen Erdoğan, "Bu ihtiyacı tümden dışlayan bir yeni anayasa sürecinin sakat doğacağı da açıktır. Benim teklifim, kararın ’milletimize bırakılmasıdır’. Hem parlamento bu noktada karar vermelidir ama parlamento kararı arkasında da millete gidilmelidir. Nihai kararı vekiller değil, asil olan millet vermelidir. Başkanlık sisteminin ne olduğu, nasıl uygulanacak meselesi çok geniş bir tartışma alanıdır. Dünyada bu sistemin çok farklı uygulamaları var. Bunların hepsini de inceleyip, kendi ihtiyaçlarımıza, kültürümüze uygun mevcut birikimlerimizden de azami düzeyde faydalanarak yeni ve gerçekçi bir sistem oluşturmalıyız. Tabii, bu durum mahalle yönetiminden ülke yönetimine kadar tüm sistemin yeniden yapılandırılmasını gerektirir. Türkiye’nin bu yeniden yapılanma ihtiyacı zaten hat safhadadır. Halkın seçtiği ve halka hesap veren yöneticilerin egemen olduğu bir sistemin 40 yıllık siyasi tecrübeme dayanarak milletimin talebi olduğunu görüyorum. Bunu başaracak birikime ve ferasete sahip olduğumuza da inanıyorum" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti:
"At sahibine göre kişner’ diye güzel bir atasözümüz var. Hiç şüphesiz her sistemi işletecek olan orada sorumluluk üstlenecek kişilerdir. İyi bir yönetici vasat bir sistemle de güzel işler başarabilir ama iyi bir sistem vasat yöneticilerle de işlerin belirli bir düzeyin altına düşmeden yürümesini sağlayabilir. Bizde ki mevcut sistem maalesef dalgalanmalara, istikrarsızlıklara krizlere çok açıktır. Bunun bedelini fert fert ve toplum olarak ödüyoruz. Bakınız, 1994 ve 2001 krizleri dünyada sorun yaşanmadığı dönemlerde ülkemizin kendi iç dinamikleri sebebiyle ortaya çıkan krizlerdir. Buna karşılık 2008 yılında dünyada başlayan finansal gelişmiş ülkeler dahil pek çok devleti hala etkisi altında tutuyor. Aynı kriz Türkiye’yi ise benim deyimimle teğet geçti, çünkü Türkiye istikrar ve güven ortamının hakim olduğu bir ülkeydi. Eğer, güçlü bir tek parti hükümetine sahip olmasaydık küresel finans krizinin bizi nasıl bir duruma düşüreceğini düşünmek dahi istemiyorum. Türkiye, geçmişten beri maruz kaldığı siyasi istikrarsızların bedelini ekonomik ve sosyal krizlere maruz kalarak ödemiştir. Yine Türkiye, 2002 yılı Kasım ayından bugüne kadar geçen 13 yılda Cumhuriyet döneminin daha önceki 79 yılına denk onları kat be kat aşan hizmetlere kavuşmuştur."
İstikrar ve güven ortamının kesintisiz bir şekilde sürdürüldüğüne dikkati çeken Erdoğan, "Eğer, mevzuat amcayla bu işi yürütmeye kalksaydık biz yanmıştık. Onu kendimize uydurduğumuz için bu işi başardık. Acaba bu bana ne getirir veya beni nereye götürür diye düşünmediğimiz için bu işi başardık. Birileri, bürokratik, oligarşi senin önüne mevzuatı koyar e sende bunun altından kalkamazsın. Hele bir de korkak siyasetçiysen yanmışsın, bu iş başarılmaz. Geçtiğimiz yıl 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında bu konuda bedelini hala ödediğimiz bir tereddüt yaşandı mı? Yaşandı. Her taraf kan gölüne döndü mü, döndü. Niye, işte açık ortada. Koalisyon zemini ortaya çıktı, bunu fırsat bilen yamyamlar ülkemizi kan gölüne döndürdü. Başkanlık Sistemi sağladığı mutlak istikrar ortamı ile Türkiye’yi bu tür sıkıntılardan, risklerden koruyabilme özelliğine sahiptir. Onun sigorta sistemleri çok daha güçlüdür. Milletin seçtiği başkanın görev süresi boyunca ne hükümet krizi, ne seçim, ne de benzeri ani makas değişikliği söz konusu olmayacağı için orta ve uzun vadeli programların kararlılıkla uygulanması kolaylaşacaktır. Tamamen, başkanın sorumluluğunda işleyecek yürütmenin, özellikle bu yürütmenin yükünden kurtulacak yasama ve yargı organları da kendi görevlerini çok daha titizlikle yerine getirme imkanına kavuşacaklardır" diye konuştu.
YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI
"Yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmaları birtakım kesimler tarafından kasıtlı olarak üniter yapımızla, ülke bütünlüğümüzle, milli birliğimizle ilişkili hale getirilmeye çalışılıyor" diyen Erdoğan, "Halbuki biz ne diyoruz ’tek millet’ diyoruz. Hangi kökenden ve meşrepten olursa olsun, şu anda 79 milyona nüfusumuz yaklaştı, tek millet. Ardından ne diyoruz, tek bayrak. Rengini şehidimizin kanından alan bayrağımızdan başka bir bayrak asla bu semalarda dalgalanamaz diyoruz. Üçüncüsü ne diyoruz, tek vatan. 780 bin kilometre vatan toprağı üzerinde herhangi bir operasyona, ameliyata asla göz yumamayız diyoruz. Dördüncüsü ne diyoruz, tek devlet. Adı ve söylemi ne olursa olsun, hiçbir devlet paralel devlet veya paralel yapı bunlara izin vermeyiz, veremeyiz. Nasıl sözde cemaat adı altında devlet içinde paralel yapı oluşturmak isteyenlere dünyayı dar ediyorsak, özerklik adı altında özyönetim adı altında devlet içinde devlet kurmaya çalışanların da dünyayı başlarına yıkarız. Biz bu şeklide, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet derken meseleyi bölünme parçalanma edebiyatıyla ele alanlar açık söylüyorum, kesinlikle artniyetlidir hatta bölücünün başta gidenidir. Biz, ’birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır’ diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Biz, sadece ülkemizi daha büyütmenin, milletimizi daha güçlendirmenin çabası içinde olabiliriz. Bugüne kadar da bu şekilde hareket ettiğimizin şahidi milletimiz yani sizlerdir. Bu topraklarda milli ve yerli olan kim ve ne varsa hepsinin başımızın üzerinde yeri vardır. Ülkemizin ve milletimizin karşısında kim ve ne varsa onunla mücadele etmek de bizim namus borcumuzdur. Çünkü, bu memleket sahipsiz değil, bu devlet köksüz değil. Bu millet, balık hafızalı değil. Emanetçisi olduğumuz değerlerin kıymetini çok iyi biliyoruz. Arif Nihat Asya ne diyor; ’Şehitler tepesi boş değil, toprağını kahramanlar bekliyor, bir bayrak dalgalanmak için rüzgar bekliyor. Destanı öksüz, sukutu derin meçhul askerin türbesi yakışmış bu kutlu tepeye, yattığı toprak belli, tuttuğu bayrak belli kim demiş meçhul asker diye? Bizim ecdadımızın yattığı toprak belli, tuttuğumuz bayrak belli. Allah’ın izniyle dalgalanmak için bekleyen bayrağımızı rüzgarsız bırakmayacağız. şehitlerimizin Gazilerimizin hakkını verecek, ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştıracağız" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, "Yeni anayasa için ortak değeri insan onuru, ortak hedefi güçlü ve büyük Türkiye olan herkesi, yaptığınız çağrılara milyonların karşılık vereceğine inanıyorum" dedi.
(İHA)