TEKİRDAĞ - Süleyman Coşkun Bozyel
Çalıştığı sevgi evinde tanıştığı ve aralarında kopmaz bir bağ oluşan yüzde 70 zihinsel engelli Sıla'ya "koruyucu anne" olan Suzan Kadak, daha sonra iki çocuğu olmasına rağmen Sıla'yı diğer evlatlarından ayırmadı.
Suzan Kadak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2011 yılında eşinin işi nedeniyle Çorlu'ya yerleştiklerini, kendisininde bu süreçte huzurevinde çalışmak üzere iş başvurusunda bulunduğunu söyledi.
Kısa bir süre sonra iş başvurusunun kabul edildiğini ifade eden Kadak, ''İş başvurum kabul edildi ancak çocuk bakım sevgi evlerindeki bir pozisyona daha uygun gördüklerini söylediler. Çorlu'daki bir sevgi evinde göreve başladım. İlk günümde iş arkadaşlarımla beraber çocukların gelmesini bekliyorduk. Bu arada servisten Sıla'nın indiğini gördüm. Beni gördüğünde birkaç dakika gözlerime baktı ve 'annem gelmiş' diye kucağıma atladı. Zaten ilk elektriği o anda birbirimizden aldık ve Sıla beni kendine bağladı'' dedi.
Kadak, o dönemde Sıla'nın 6 yaşında olduğunu anlatarak, "Sıla'nın zihinsel anlamda biraz geriliği, sıkıntıları vardı ve diğer çocuklardan o anlamda ayrılıyordu" diye konuştu.
Sıla'nın o dönemlerde kendisini tam olarak ifade edemediğini, tuvalet alışkanlığı konusunda da sıkıntılar yaşadığını vurgulayan Kadak, ''Sıla'nın biraz sıkıntıları vardı. Bu anlamda diğer çocuklardan ayrılıyordu. Bu durum beni gerçekten derinden yaralıyordu. Doğar doğmaz terk edildiği için annelik ya da aile duyguları yoktu. Akşamları çocuklar yattıklarında Sıla beni de yanına çağırarak, 'Anneler çocuklarını nasıl uyuturlar bana da göstersene' derdi. 6 yaşında falandı ama kucağımda sallayarak onu uyuturdum'' ifadelerini kullandı.
"Senin karnında kardeşim var"Suzan Kadak, yaşanan süreçte Sıla ile aralarında manevi bir bağın oluştuğunu kaydederek, şunları ifade etti:
''Sıla bir gün bana 'senin karnında benim kardeşim var' diyerek hamile olduğum konusunda söylemlerde bulundu. Doktora gittiğimde gebe olduğumu öğrendim. Aradan bir kaç ay geçti, işten ayrılmam gerekiyordu ama içimdeki annelik duygusu geliştikçe Sıla'ya karşı bağlılığım arttı, ondan ayrılmak istemedim. Kurum ile eşimden habersiz görüşme yaptım. Hamile olduğum ve yeni evli olduğum için Sıla'yı bana veremeyeceklerini söylediler. Kısa bir süre daha bekledim ve sonra eşimle paylaştım. Eşim zaten artık Sıla'nın ilerleyen yıllarda ne olacağı konusunda kaygılarımdan ızdırap çektiğimi görüyordu.
Eşimi Sıla'nın bizimle beraber olmasına ikna ettim ama onun kaygıları vardı. Kendi çocuğumuz olduğunda Sıla'ya karşı tutumumun değişebileceğinden korkuyordu. Kurumla bir kaç kere daha iletişime geçtim ama kendince haklı sebeplerinden dolayı vermekten yana değillerdi. Kurumda çalışan bir idareciyi arayıp ağlayarak durumumu anlattım. Sıla'dan ayrı yaşayamadığımı, vicdan azabı çektiğimi ve o çocuğu koruyup kollamam gerektiğini söyledim."
Çok ısrar etmesi üzerine, yetkililerin doğum yapana kadar Sıla'yı "misafir aile" gibi kendilerine verebileceklerini ilettiklerini anlatan Kadak, şöyle devam etti:
"O zaman kurum yöneticilerinin, 'Kendi çocuğun olduğunda Sıla'yı istemeyebilir, geri bırakabilirsin' gibi söylemleri oldu. Kendi duygularımdan emin olduğum için böyle bir şeyi asla düşünmedim. Çocuğum doğmasına rağmen Sıla'ya olan bağlılığım hiçbir şekilde azalmadı. Sonra kurumdan gelerek incelemelerde bulundular. Niyetimin ne olduğunu anladılar ve Sıla'nın koruyucu ailesi olmamız için gerekli resmi işlemleri başlattılar. Okula kaydını yaptırdık, yeni bebeğim olduğu için çok zor dönemler yaşadım ama Sıla'yı sevmekten hiç vazgeçmedim. Bence anormal ya da garip olan şey, bu çocuklara sahip çıkarak koruyucu aile, evlatlık alıp anne baba gibi gönüllü aile olması değil. Bence anormal olan şey dünyada bu kadar anne baba ve aile varken, bu kadar çocuğun annesiz ve babası bir yerlerde kalması.''
Kadak, aile ortamı içinde sevgi içinde büyüyen Sıla'nın bale, yüzme, koro ve gitar kursu gibi aktivitilere katıldığını, zihinsel engelinin de yüzde 70'ten yüzde 19'a gerilediğini aktararak, "Artık yalnız olmadığını ve bir ailesinin olduğunu biliyor. Eşim, onun ailesi ve benim ailem de Sıla'yı almama çok destek oldu. Ben de bundan sonra çok daha rahatım. Bize bir şey olsa Sıla'nın bir ailesi var ve ona her anlamda sahip çıkar.'' değerlendirmesinde bulundu.
Sıla'nın özel durumu nedeniyle derslerinde çok başarılı olmasının değil, bakkala gidip iki ekmek ve 1 süt alabilmesinin kendilerini çok mutlu ettiğinin altını çizen Kadak, sevgiyle her türlü engelin aşılabileceğine inandıklarını ve Sıla'yı 5-10 yıl sonra çok farklı bir noktada gördüklerini aktardı.
"Sıla keşke daha az annesiz uyusaydı"Sıla'dan sonra bir kız bir de erkek çocuklarının olduğunu belirten Kadak, çocukları arasında hiç sorun yaşanmadığını söyledi.
Kendisinin de Sıla'yı aldığı günden bu yana diğer iki çocuğundan ayırmadığını dile getiren Kadak, ''Çocuklar çok daha küçük yaşlarda kurumlardan alınmalı. 0-6 yaş dönemindeki sevginin eksikliği, çocuklarda kapatmak çok zor. Keşke daha erken tanısaydım ve evime alsaydım. Sıla keşke daha az annesiz uyusaydı. Onun ilk yürüdüğü anlara tanık olmayı ve 'koş kucağıma gel' demeyi isterdim. Nasıl ki insanın kendi çocuğuna yaptıkları yük gelmiyorsa, benim de Sıla için yaptığım hiçbir şey bana yük gelmiyor. Bizim bu çocuklara karşı borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Onlara soframızda bir tabak ve evimizde bir yatak açmalıyız. Çünkü, o kurumlardan çıkacak olan bu çocuklar, bizim çocuklarımızın karşısına çıkacak. Biz şimdi bir şey yapmazsak, ileride onlara davranışları için hesap soramayacağız'' ifadelerini kullandı.
Kadak, devletin koruyucu aile kavramına büyük önem verdiğini, koruyucu ailelere maddi ve manevi çok büyük imkanlar sunduğunu sözlerine ekledi.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com