Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözlerini eleştirerek, Kılıçdaroğlu’nun rejim meselesi ile sistem meselesini birbirine karıştırdığını ifade ederek, “Demokratik bir düzende kandan bahsetmek çok çok çirkin, cahilce bir şey” dedi.
Bakan Işık, TGRT Haber ekranlarında yayınlanan “Neler Oluyor” programına konuk oldu. İhlas Haber Ajansı ve TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın sorularını cevaplayan Işık, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ‘Kan dökmeden başkanlık gelemez” sözlerini Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Işık şöyle değerlendirdi:
“Bu ifade çok cahilce bir ifade, onu net olarak söylemek durumundayız. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bilmediği nokta şu; rejim meselesi ile sistem meselesini Kılıçdaroğlu birbirine karıştırıyor. Türkiye’nin bir rejim problemi yok. Türkiye’nin bir sistem problemi var. Rejimden kastımız ne? Türkiye bir cumhuriyettir. Başkenti Ankara’dır, resmi dili Türkçedir, bayrağı ay yıldızlı bayraktır. Bununla ilgili Türkiye’de hiçbir tartışma yok. Ama sistem rejim devletle ilgili. Cumhuriyetin de temel ilkeleri anayasamızda böyledir. Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Şimdi, bir devletin bir rejimi belli cumhuriyet bununla ilgili hiç kimsenin bir tereddüdü yok. İki devletin nitelikleri de anayasada sınırlanmış bununla da ilgili hiçbir problem yok. Peki, problem ne, problem hükümet etme şeklidir. Hükümet etme şekli her zaman her ülkede tartışılır. Bunun için ‘kan dökmek’ bunlar cahilce sözler. Türkiye hiçbir zaman rejim değişikliğini aklına getirmedi, getirmez de. Türkiye yolunu belirlemiştir. 1920’te TBMM açılmıştır. 1923’te cumhuriyet ilan edilmiştir. O günden bugüne Türkiye’nin rejimi bellidir. Türkiye ne bir mutlakıyete gider, ne bir monarşiye gider ne de bir meşrutiyete gider. Türkiye’nin sistemi cumhuriyettir. Rejimi cumhuriyettir. Bununla ilgili hiçbir tartışma yok.”
"KILIÇDAROĞLU’NUN CEHALETİ, REJİM TARTIŞMASIYLA SİSTEM TARTIŞMASINI KARIŞTIRMASI"
“Kılıçdaroğlu’nun cehaleti, rejim tartışmasıyla sistem tartışmasını karıştırması. Sistem tartışmasını rejim tartışması gibi sunması” diyen Bakan Işık, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sistem tartışmasında nedir? Bunu daha önce bu programda konuştuk. 2007’de cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle birlikte Türkiye fiilen başkanlık sistemine geçti. Bunu bugün söylemiyoruz, son yaşanan olaylardan dolayı da söylemiyoruz. Türkiye fiilen başkanlık sistemine geçti. ‘Neden geçti’ derseniz Türkiye’de halk seçtiği insana yetki verir, yetkisiz bırakmaz. Ama aynı zamanda sorumluluk da verir. Şimdi cumhurbaşkanı halk seçecek ama cumhurbaşkanının halka verdiği sözü tutması için hiçbir şey yaptırmayacaksınız, elini kolunu bağlayacaksınız. Bu kesinlikle doğru bir anlayış olmaz. Türkiye’nin yapması gereken neydi? 2007’den hemen sonra madem cumhurbaşkanını halkın seçmesi, halkın yüzde 70 oyuyla kabul edildi. O zaman ‘gelin sistemi buna göre bir adaptasyona tabi tutalım sistemi buna göre ayarlayalım ve Türkiye’de yarın problem çıkmasın’. Ama bunlar ne yaptılar. Belki şöyle bir açılım yapmakta da fayda var bakın. Türkiye parlamenter sistemde iyi kötü gidiyordu. Bize göre gitmiyor ama sonuçta 367 garabetine kadar, saçmalığına kadar Türkiye’de cumhurbaşkanını meclis seçiyordu. Ve bu Meclis’in seçtiği cumhurbaşkanı anayasaya göre çok yetkili olsa bile sembolik oluyordu. Şimdi siz AK Parti’ye 366 milletvekili ile cumhurbaşkanını seçtirmemek için dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir saçmalığı getireceksiniz. Meclis’e de toplantı yeter sayısı diye koyacaksınız Arkasından Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir karar alması için her türlü baskıyı uygulayacaksınız, her türlü girişimi yapacaksınız ve Anayasa Mahkemesi kendi tarihinin bile en utanç verici kararlarından birini alacak ve siz cumhurbaşkanı seçimini engelleyeceksiniz. O zaman iktidarın ve milletin önünde tek alternatif kalıyor, cumhurbaşkanını halkın seçmesi. Cumhurbaşkanını da 21 Ekim 2007’de referandumda halk seçti. Bütün bu tartışmalar rejim tartışması değildir. Bütün bu tartışmalar sistem tartışmasıdır.”
"HALKIN SEÇTİĞİ SORUMSUZ OLAMAZ"
“Fiili durum açısından da 2007’deki referandumla ortaya çıktı. Halk seçtiği cumhurbaşkanını yetkilendirdi. Sorumlu da tutar” ifadesini kullanan Bakan Işık, “Yapılması gereken neydi? Cumhurbaşkanı o yetkilerini kullanmadığında halk der ki ‘Seni seçtik. Anayasal da yetkin var.’ Sorumsuz cumhurbaşkanından sorumlu cumhurbaşkanına geçtik. Halkın seçtiği sorumsuz olamaz. Şimdi ne yapılması gerekiyordu? Madem bu halk yüzde 70 oyla bu referandumla halkın cumhurbaşkanını doğrudan seçme hakkını aldı. Yapılması gereken neydi? Anayasamızdaki değişiklikleri de yapıp cumhurbaşkanlığından başkanlık sistemine geçilmesi. En makul yol buydu ama ne oldu ne yapıldı? Bu referandumdan, 2007’den 6 ay sonra tuttu 14 mart 2008’de iktidar partisine kapatma davası açıldı ve maalesef o dönemki CHP yönetimi buna alkış tuttu. CHP siz ne yapıyorsunuz? Bir demokratik ülkede halkın yüzde 46,5 oyuyla seçilen bir partiye kapatma davası açılamaz diye tavır koymak ve ondan sonraki süreçte nelerin yaşandığını hepimiz biliyoruz. Ondan sonraki süreçte ne oldu? Referandum süreci yaşandı, 2010 referandumu” diye konuştu.
"TÜRKİYE KAYGISI İLE DEĞİL PARTİ KAYGISI VE KOLTUK KAYGISIYLA HAR"
2011 seçimlerinden sonra Türkiye yeni bir sıçrama yapacak diye beklerken önce MİT Müsteşarlığı’na yapılan operasyon, arkasından Gezi olayları, arkasından paralel ihanet şebekesinin darbe girişimi olduğunu belirten Bakan Işık şunları söyledi:
“Şimdi ne oldu? Sayın Cumhurbaşkanımız cumhurbaşkanlığına aday olunca, halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı olarak seçilince ortaya bir güçlü bir cumhurbaşkanı çıktı. Yüzde 52 oyla seçilmiş bir cumhurbaşkanı var ve bir taraftan da güçlü bir başbakan var. Daha önce bu programda konuştuğumuzu hatırlıyorum. ‘Türkiye güçlü cumhurbaşkanı, güçlü başbakan formülünü bir deneyecek’ dedik. Denedik olmadı. Şimdi behemehal yapmamız gereken şey nedir? Yapmamız gereken şey cumhurbaşkanlığı sistemini başkanlık sistemine çevirecek anayasal ve yasal düzenlemeleri bir an önce yapmak. Bir gövdede iki baş olmuyor. Bu bizim tarihi gerçeğimiz. Ama Türkiye’de TBMM maalesef bu konuları görüşüp tartışıp bir karara bağlama imkanına sahip olamadı. Sürekli Türkiye bir takım badirelerle uğraştı. Allah’a şükürler olsun bütün badireleri atlattık; ama şunu görmemiz lazım bu sistem sürdürülebilir değil. Sayın Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçerken çok ciddi bir iddia ile geçti. Biliyorsunuz çok fazla güç vehmettiler. ‘Kılıçdaroğlu şöyle yapacak. Gandi geliyor’ gibi. Aradan 6 seçim geçti, 6 seçimin de mağlubu oldu ve parti içinde çok ciddi tartışmalar var. O tartışmalara bizim girmemiz çok uygun değil. Ama asıl problem şu; ‘CHP başkanlık sisteminin B’sini duymak istemiyor.’ Çünkü Türkiye’de milletin genelinin değerleri ile uyuşmayan bir kişinin cumhurbaşkanı seçilme imkanı yok. Aynı şey HDP için de geçerli, Türkiye’de siz bir solcunun cumhurbaşkanı olacağını tahmin edebiliyor musunuz? Geleneksel olarak 65’e 35’tir. Hatta 70’e 30. Yüze 30’un üzerine çıkma ihtimali olmayan bir yapının başkanlık sisteminden bahsetmesi akla ziyan bir şey. Kılıçdaroğlu’nu bu kadar agresif yapan birincisi parti içi meseleleri, ikincisi de CHP’li hiç kimsenin cumhurbaşkanı, daha doğrusu başkan seçilemeyeceği. Türkiye kaygısı ile değil, parti kaygısı ve koltuk kaygısıyla hareket ediliyor."
"CAHİLCE SÖYLENEN BİR CÜMLE AMA ÇOK VAHİM BİR CÜMLE"
Kılıçdaroğlu’nun sözleri için "Temenni ederiz ki o an ağzında çıkan bir söz olsun. Aksi halde çok vahim bir cümle. Cahilce söylenen bir cümle ama çok vahim bir cümle" diyen Bakan Işık, "Demokrasi ile şiddet hiçbir şekilde yan yana gelemez. Demokrasi ve demokratik kurumların mensuplarının hiçbirisi şiddeti övemez. Şiddeti akla getirecek ifadeler kullanamaz. Bunlar demokratik bir düzenin kesinlikle kabul edemeyeceği, reddedeceği ifadelerdir. Kılıçdaroğlu, ümit ederim ki rastgele söylenmiş bir cümle olarak düzeltir. Bırakın özür dilemeyi, kastını kesinlikle net bir şekilde ortaya koymalı, yoksa hakikaten demokratik bir düzende kandan bahsetmek çok çok çirkin, cahilce bir şey. CHP’nin tabanının da çok önemli bir kısmı bu cümleyi en hafif tabiri ile kınar” diye konuştu.
"DENGE MEKANİZMALARI İYİ KURGULANMIŞ BİR BAŞKANLIK SİTEMİ TÜRKİYE İÇİN DAHA FAYDALIDIR"
“Ben parti sözcüsü değilim, partimizin yaptığı temaslarla ilgili de çok fazla bilgim yok” ifadesini kullanan Bakan Işık, “Partinin yürüttüğü çalışmalar farklı bizim Bakanlar Kurulu’nda bakanlarla yaptığımız çalışmalar farklı. Partinin hangi düzeyde hangi çalışmaları yaptığı konusunda bilgim yok. Fikri Işık olarak şahsi fikirlerimi söyleyeyim. Benim açımdan birinci öncelik tam başkanlık sistemidir. Halkın doğrudan sandıkta seçtiği ve vatana ihanetin dışında 4 yıl boyunca, 5 yıl boyunca süre ne kadar olur tartışılır. Herhangi bir gensoruya herhangi bir güven oylamasına muhatap olmayan halktan aldığı yetkiyi halka hesap verecek şekilde kullanan bir yapı tam başkanlık. Başkanlık sisteminde eyalet olan yerler var mı, var. Başkanlık sistemi olup da üniter devlet yapısı olan yerler de var. Mesela Şili gibi ülkeler var. Hem başkanlık sistemi hem üniter yapı var. ‘Başkanlık sistemi illa eyalet sistemidir’ diye bir şey yok. Parlamenter sistemde eyalet sistemi var mı, var. Almanya mesela. Kesinlikle doğru değil. Kesinlikle bu bir dezenformasyon ve kesinlikle ciddi bir manipülasyon. Başkanlık sistemine olan ilgiyi azaltmak için bu bir korku bariyeridir. Türkiye üniter yapısını koruyarak başkanlık sitemine geçer. Denge mekanizmaları iyi kurgulanmış bir başkanlık sitemi Türkiye için daha faydalıdır. Eğer parlamentonun güçlü olmasını istiyorsak başkanlık sistemine ‘evet’ demeliyiz. Eğer parlamentonun denetim yetkisini çok güçlü bir şekilde kullanmasını istiyorsak başkanlık sistemine ‘evet’ demeliyiz. En azından AK Parti bunun gayretinde. Ha bu olmadı o zaman partili cumhurbaşkanı formülü üzerinde çalışırız” şeklinde konuştu.
"HERKES HEYBESİNDE NE VARSA ETEĞİNDE NE VARSA DÖKSÜN"
Bakan Işık sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gelin bunları tartışalım, şu zemini oluşturalım ve herkes heybesinde ne varsa eteğinde ne varsa döksün başkanlık sistemi nedir ne değildir, yarı başkanlık sistemi nedir ne değildir, partili cumhurbaşkanı nedir ne değildir, güçlendirilmiş parlamenter sistem nedir ne değildir. Bunların hepsini oturup kendi zemininde, siyasi zemininde tartışalım. Birileri bu tartışmalar açılınca hemen olayı bir kavga noktasına çekiyor ve bunun tartışmasını engelliyor. Bugün Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi. Kandan bahsedilir mi, bir demokratik ülkede ana muhalefet lideri kandan bahsedebilir mi? Türkiye demokratik olgunluğa erişmiş bir ülkedir. Hiçbir şeyin işaret fişeği bir şeye yaramaz. Türkiye kendi sisteminin nasıl değişeceğini değiştirileceğini tartışma olgunluğuna gelmiş bir ülkedir. Demokratik sistem bu noktada güçlüdür. Ana muhalefetin ve muhalefetin yapması gereken burada sağlıklı tartışma zemininin oluşmasını sağlamaktır. CHP’nin korkusu var. ‘Evet bu başkanlık sisteminde benim görüşüm hiçbir zaman iktidara gelemez’ diye. O zaman siz de Avrupa’daki diğer sosyal demokrat partiler gibi halkın değerlerine yaklaşın halkın dini duyguları noktasında daha hassas olun. Daha evrensel bir yaklaşım sergileyin. O zaman belki sizden de birisi cumhurbaşkanı veya başkan seçilebilir. CHP bu zor meşakkatli yolu dememek yerine ‘ben bu işi baştan bloke edeyim, bunu bir kavga fırsatı olarak değerlendireyim ve bu işi baştan bitireyim’ havasında. Bu doğru değil bu Türkiye’ye iyilik değil. Bu Türkiye’ye kötülüktür. Türkiye 2007’de fiilen başkanlık sistemine geçmiştir. Bunun hukuki altyapısını Türkiye oluşturmak zorundadır. Bu noktada her geçen gün Türkiye açısında kayıptır. 7 Haziran sonrasını bir düşünün, şöyle bir tahayyül edelim; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, CHP, MHP, HDP tuttu bir koalisyon kurdu. 10 ay önce yüzde 52 oy almış bir cumhurbaşkanı var. 10 ay sonra yüzde 55 veya yüzde 60’a yakın oy oranıyla bir iktidar var. Böyle bir senaryo düşünün, bir felaket senaryosu Türkiye için. Niye, cumhurbaşkanı anayasadan kaynaklanan yetkisini kullanacak. Diyecek ki gelin külliyede Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık edeceğim. Milletimiz bunu gördüğü için 1 Kasım seçimlerinde AK Parti’yi tekrar çok güçlü bir şekilde iktidar yaptı. Bunun sürdürülemez olduğunu muhalefetin anlaması lazım.”
"GÜÇLÜ CUMHURBAŞKANI GÜÇLÜ BAŞBAKAN MODELİNİN YÜRÜMEDİĞİ ORTADA"
“Güçlü cumhurbaşkanı güçlü başbakan modelinin yürümediği ortada” diyen Bakan Işık, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Burada önemli olan cumhurbaşkanımız ile uyumlu çalışacak hükümetin koordinasyonu çok güçlü tutacak bir genel başkan adayının belirlenmesi büyük kongre de genel kurulda tasvip alması, onay alması ondan sonra da başbakanlık göreviyle de normal şartlar altında görevlendirilmesi. Burada hem başbakanın cumhurbaşkanımızla çok güçlü bir uyum ortaya koyması, aynı zamanda Bakanlar Kurulu’yla koordinasyonu da yani başbakanlık görevini de en iyi şekilde ifa etmesi. Böyle bir formül şu anda geçiş dönemiyle ilgili en iyi seçenek. Ama yine söylüyoruz bu sistem sürdürülemez bir sistem. Bu sistemde ısrar edilmesinin Türkiye’ye faydası yok. Sistem değişikliğini, bakın rejim demiyorum sistem değişikliğini geciktirmenin Türkiye’ye sağladığı en küçük bir çıkar menfaat yok. Bu açıdan bir geçiş dönemi yaşayacağımızı düşünüyorum ben.”
İyimser insanların her krizi fırsata dönüştüreceğini vurgulayan Bakan Işık, “Şu anda Türkiye bir sistem krizi yaşıyor, bu krizi fırsata dönüştürüp bu noktada Türkiye için ideal olarak benim şahsi görüşüm başkanlık sistemine geçmek. Bu yapılamazsa, bu noktada şartlar uymazsa o zaman partili cumhurbaşkanlığını düşünmek lazım. Asıl bizim odaklanmamız gereken, zaman kaybetmeden hayata geçirmemiz gereken tam başkanlık sistemidir. Bu krizi fırsata dönüştürüp Türkiye’nin tam başkanlık sistemine geçmesi önemli. Yakın zamanda hem 7 Haziran tecrübesini yaşadık hem de geçtiğimiz günlerde bu tecrübeyi.”
“Düşük profilli Başbakan” ifadesi ile ilgili ise Bakan Işık, şunları söyledi:
“O ifadenin sehven kullanıldığını veya kasti aşan bir ifade olduğunu düşünüyorum. Düşük profil ifadesi biraz incitici. AK Parti istişare kültürüne önem verir. Bu istişareler yapılır, en iyi isim değil en uygun isim, siyasette en iyi değil en uygun vardır. Benim siyasette gördüğüm en iyi isim farklıdır, en uygun isim farklıdır. Bütün istişarelerin sonucunda en uygun isim belirlenir.”
"PARTİMİZİN MKYK’SININ BU İSMİ AÇIKLAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM"
AK Parti Genel Başkan adayının isminin ne zaman açıklanacağı konusunda ise Bakan Işık, “Ben de medyadan gördüğüm, takip edebildiğim kadarıyla biliyorum. Benim özel bir bilgim yok. Cumhurbaşkanımızın bugüne kadarki iş görme tarzından kongreye çok uzun süre kala açıklamayacağını düşünüyorum. Kongreye yakın bir zamanda bu istişareleri tamamlayıp en azından partimizin MKYK’sının bu ismi açıklayacağını düşünüyorum” ifadesini kullandı.
"ŞU ANDA HELİKOPTERİMİZDE KULLANDIĞIMIZ, F-16’LARDA KULLANDIĞIMIZ BİR SİSTEM. BİZ BUNU OTOMOBİLE UYARLIYORUZ"
Milli otomobil projesindeki son durum ile ilgili ise Bakan Işık şu bilgileri verdi:
“Bunu özellikle bugün ifade ettim, biz bu projeye 1 buçuk yılı aşkın bir süredir çalışıyoruz. Bu projeye çalışırken bu defa milletimiz bir hayal kırıklığı yaşamasın diye çok ince eleyip sık dokuyoruz. Her şeyi çok ciddi çalışarak, olgunlaştırarak açıklamaya gayret ediyoruz. Yoksa bu konuda biz bir şey yapıyormuş olmak için yapıyor durumunda değiliz. Burada çok dikkatli davranıyoruz. Evet Türkiye bir otomobil yapacak. Bunu yapmak için her türlü birikime de sahiptir. Bugün Tesla’nın bir şirket olarak sahip olduğu imkanların çok daha fazlasına Türkiye sahiptir. Çok iddialı bir söz söyledim; ‘Bu araba, Türk otomobili adeta dört tekerlekli yürüyen bir bilgisayardır’ dedim. Özellikle Türkiye’nin savunma sanayinde ciddi bir birikimi var. Bu teknolojileri otomobile aktaracağız. Yani otomobilin yazılımı ile ilgili tüm kontrol sistemini yürütecek sistem. Yani elektronik beynin yazılımı. Donanım değil yazılım. Bilgisayar sistemi gibi yani işte Microsoft gibi bir işletim sistemi. Bu işletim sistemi yüzde yüz milli ve yerli ve çok gelişmiş bir işletim sistemi. Şu anda helikopterimizde kullandığımız, F-16’larda kullandığımız bir sistem. Biz bunu otomobile uyarlıyoruz. Biz bunu otomobile uyarladığımız zaman Tesla’dan güçlü bir işletim sistemi oluyor. Kaldı ki diğer teknolojileri de buna uyarladığımızda bizim aracımız Tesla’dan daha güçlü bir işletim sistemi olacak. Benim anlamadığım nokta ne biliyor musunuz? Ben bunu söyleyince ‘Dalga mı geçiyorsun Tesla’dan güçlü nasıl araba yapacak Türkiye’ diyorlar. Bu kompleks, yani bu aşağılık kompleksi. Bir şirketin yaptığını bir ülke niye yapamasın. Türkiye Cumhuriyeti Afrika’da bir muz cumhuriyeti mi? Hiç birikimi, tecrübesi olmayan bir ülke mi Türkiye? Var olan teknolojilerimizi adapte ediyoruz şimdi."
"DEVRİM OTOMOBİLİNE HÜKÜMET SAHİP ÇIKSAYDI BUGÜN TÜRKİYE’NİN EN AZ DÜNYA ÇAPINDA YÜZLERCE MARKASI OLURDU"
Devrim otomobiline hükümet sahip çıksaydı bugün Türkiye’nin dünya çapında yüzlerce markası olabileceğini söyleyen Bakan Işık, "Zor bir şey değil ama çok iddialı çalışıyoruz. Bugüne kadar Türkiye yapmadı mı, yaptı. Vecihi Hürkuş uçağı yaptı, Nuri Demirağ uçağı yaptı. 1961’de Devrim otomobili yapıldı. Bugünkünden farkı neydi? O günkü iktidarlar özellikle Gazi Mustafa Kemal’in vefatından sonra bırakın destek olmayı, o zamanki iktidarlar Nuri Demirağ milli kahraman olacak diye adamı batırdılar. Akamete uğrattılar projesini. Devrim otomobiline hükümet sahip çıksaydı bugün Türkiye’nin en az dünya çapında yüzlerce markası olurdu. Ve biz bugün marka derdi ile uğraşmazdık. Yapılamamasının sebebi Türk halkının yeteneksizliği, Türkiye’nin birikiminin olmaması değil. Türkiye’de hükümetlerin bu projelerin arkasında durmaması” dedi.
Proje ile ilgili dikkat ettikleri hususları ise Bakanı Işık şöyle açıkladı:
“Bir bu proje duraksamayacak. Kendi takviminde ilerleyecek. Bu takvimin bazı köşe başlarını sizlerle paylaşayım. Bu yılın sonuna kadar 30-40 araçlık bir filo üretimi yapmak istiyoruz. Bunlar her türlü arazi iklim şartlarında test edilecek. Toroslar’ın tepesinde de olacak, Ankara’nın merkezinde de olacak. Belki çöl sıcağında da olacak bu testler. 2017’nin haziranına kadar aracın dizaynı da geliştiriyoruz ki geçen gün gazetecilerle bazı yeni dizaynları paylaştık. Ama fotoğraf çekilmesine müsaade etmedik ticari strateji açısından. 2017’nin haziranına kadar dizayn çalışmalarımız sürecek. İnanıyorum ki çok güzel bir dizayn çıkacak. Şu anda gösterilen prototipten farklı, çok daha estetik bir dizayn çıkıyor. Şu anda dünyada isim yapmış Türk dizaynırlarla, tasarımcılarla çalışıyoruz. Hiçbir işimizi inanın rastgele yapmıyoruz. Ve hiçbir işimize de tesadüfler bırakmıyoruz. Burada çok ince eleyip sık dokuyoruz ve çok ciddi üzerinde yoğunlaşıyoruz. 2017’nin haziranında bu tasarımı dondurmak istiyoruz. Ondan sonra 2018’in haziranına kadar bu dondurulan tasarımla ilgili teknolojinin geliştirme sürecini tamamlıyoruz. 2018’in haziranında inşallah bir aksilik olmazsa aracın tanıtımını yapmak istiyoruz. 2019’un sonuna kadar da aracın seri üretimini yapmak istiyoruz.”
Patent kanununun komisyon görüşmelerini tamamladıklarını vurgulayan Bakan Işık, ”Üretim reform paketini de olgunlaştırdık. Bakanlıkta çalışmalarımızı da tamamladık, şimdiden kısa sürede Ekonomi Koordinasyon toplantısına getireceğiz, muhtemelen 26’sından sonraya kaldı. Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda görüştükten sonra kamuoyunun görüşlerine son halini açacağız. Daha önce tüm görüşleri almıştık ama paketin son halini kamuoyu görüşlerine açacağız. 1 ay o tartışılacak, oradan gelen görüşler doğrultusunda tekrar düzenleyip Bakanlar Kurulu’na taşıyacağız. Şu dönem biraz geciktirebilir ama bu yasama dönemi bitmeden TBMM’ye sevk etmeyi hedefliyorum” diye konuştu.
(İHA)
Bakan Işık, TGRT Haber ekranlarında yayınlanan “Neler Oluyor” programına konuk oldu. İhlas Haber Ajansı ve TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın sorularını cevaplayan Işık, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ‘Kan dökmeden başkanlık gelemez” sözlerini Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Işık şöyle değerlendirdi:
“Bu ifade çok cahilce bir ifade, onu net olarak söylemek durumundayız. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bilmediği nokta şu; rejim meselesi ile sistem meselesini Kılıçdaroğlu birbirine karıştırıyor. Türkiye’nin bir rejim problemi yok. Türkiye’nin bir sistem problemi var. Rejimden kastımız ne? Türkiye bir cumhuriyettir. Başkenti Ankara’dır, resmi dili Türkçedir, bayrağı ay yıldızlı bayraktır. Bununla ilgili Türkiye’de hiçbir tartışma yok. Ama sistem rejim devletle ilgili. Cumhuriyetin de temel ilkeleri anayasamızda böyledir. Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Şimdi, bir devletin bir rejimi belli cumhuriyet bununla ilgili hiç kimsenin bir tereddüdü yok. İki devletin nitelikleri de anayasada sınırlanmış bununla da ilgili hiçbir problem yok. Peki, problem ne, problem hükümet etme şeklidir. Hükümet etme şekli her zaman her ülkede tartışılır. Bunun için ‘kan dökmek’ bunlar cahilce sözler. Türkiye hiçbir zaman rejim değişikliğini aklına getirmedi, getirmez de. Türkiye yolunu belirlemiştir. 1920’te TBMM açılmıştır. 1923’te cumhuriyet ilan edilmiştir. O günden bugüne Türkiye’nin rejimi bellidir. Türkiye ne bir mutlakıyete gider, ne bir monarşiye gider ne de bir meşrutiyete gider. Türkiye’nin sistemi cumhuriyettir. Rejimi cumhuriyettir. Bununla ilgili hiçbir tartışma yok.”
"KILIÇDAROĞLU’NUN CEHALETİ, REJİM TARTIŞMASIYLA SİSTEM TARTIŞMASINI KARIŞTIRMASI"
“Kılıçdaroğlu’nun cehaleti, rejim tartışmasıyla sistem tartışmasını karıştırması. Sistem tartışmasını rejim tartışması gibi sunması” diyen Bakan Işık, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sistem tartışmasında nedir? Bunu daha önce bu programda konuştuk. 2007’de cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle birlikte Türkiye fiilen başkanlık sistemine geçti. Bunu bugün söylemiyoruz, son yaşanan olaylardan dolayı da söylemiyoruz. Türkiye fiilen başkanlık sistemine geçti. ‘Neden geçti’ derseniz Türkiye’de halk seçtiği insana yetki verir, yetkisiz bırakmaz. Ama aynı zamanda sorumluluk da verir. Şimdi cumhurbaşkanı halk seçecek ama cumhurbaşkanının halka verdiği sözü tutması için hiçbir şey yaptırmayacaksınız, elini kolunu bağlayacaksınız. Bu kesinlikle doğru bir anlayış olmaz. Türkiye’nin yapması gereken neydi? 2007’den hemen sonra madem cumhurbaşkanını halkın seçmesi, halkın yüzde 70 oyuyla kabul edildi. O zaman ‘gelin sistemi buna göre bir adaptasyona tabi tutalım sistemi buna göre ayarlayalım ve Türkiye’de yarın problem çıkmasın’. Ama bunlar ne yaptılar. Belki şöyle bir açılım yapmakta da fayda var bakın. Türkiye parlamenter sistemde iyi kötü gidiyordu. Bize göre gitmiyor ama sonuçta 367 garabetine kadar, saçmalığına kadar Türkiye’de cumhurbaşkanını meclis seçiyordu. Ve bu Meclis’in seçtiği cumhurbaşkanı anayasaya göre çok yetkili olsa bile sembolik oluyordu. Şimdi siz AK Parti’ye 366 milletvekili ile cumhurbaşkanını seçtirmemek için dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir saçmalığı getireceksiniz. Meclis’e de toplantı yeter sayısı diye koyacaksınız Arkasından Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir karar alması için her türlü baskıyı uygulayacaksınız, her türlü girişimi yapacaksınız ve Anayasa Mahkemesi kendi tarihinin bile en utanç verici kararlarından birini alacak ve siz cumhurbaşkanı seçimini engelleyeceksiniz. O zaman iktidarın ve milletin önünde tek alternatif kalıyor, cumhurbaşkanını halkın seçmesi. Cumhurbaşkanını da 21 Ekim 2007’de referandumda halk seçti. Bütün bu tartışmalar rejim tartışması değildir. Bütün bu tartışmalar sistem tartışmasıdır.”
"HALKIN SEÇTİĞİ SORUMSUZ OLAMAZ"
“Fiili durum açısından da 2007’deki referandumla ortaya çıktı. Halk seçtiği cumhurbaşkanını yetkilendirdi. Sorumlu da tutar” ifadesini kullanan Bakan Işık, “Yapılması gereken neydi? Cumhurbaşkanı o yetkilerini kullanmadığında halk der ki ‘Seni seçtik. Anayasal da yetkin var.’ Sorumsuz cumhurbaşkanından sorumlu cumhurbaşkanına geçtik. Halkın seçtiği sorumsuz olamaz. Şimdi ne yapılması gerekiyordu? Madem bu halk yüzde 70 oyla bu referandumla halkın cumhurbaşkanını doğrudan seçme hakkını aldı. Yapılması gereken neydi? Anayasamızdaki değişiklikleri de yapıp cumhurbaşkanlığından başkanlık sistemine geçilmesi. En makul yol buydu ama ne oldu ne yapıldı? Bu referandumdan, 2007’den 6 ay sonra tuttu 14 mart 2008’de iktidar partisine kapatma davası açıldı ve maalesef o dönemki CHP yönetimi buna alkış tuttu. CHP siz ne yapıyorsunuz? Bir demokratik ülkede halkın yüzde 46,5 oyuyla seçilen bir partiye kapatma davası açılamaz diye tavır koymak ve ondan sonraki süreçte nelerin yaşandığını hepimiz biliyoruz. Ondan sonraki süreçte ne oldu? Referandum süreci yaşandı, 2010 referandumu” diye konuştu.
"TÜRKİYE KAYGISI İLE DEĞİL PARTİ KAYGISI VE KOLTUK KAYGISIYLA HAR"
2011 seçimlerinden sonra Türkiye yeni bir sıçrama yapacak diye beklerken önce MİT Müsteşarlığı’na yapılan operasyon, arkasından Gezi olayları, arkasından paralel ihanet şebekesinin darbe girişimi olduğunu belirten Bakan Işık şunları söyledi:
“Şimdi ne oldu? Sayın Cumhurbaşkanımız cumhurbaşkanlığına aday olunca, halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı olarak seçilince ortaya bir güçlü bir cumhurbaşkanı çıktı. Yüzde 52 oyla seçilmiş bir cumhurbaşkanı var ve bir taraftan da güçlü bir başbakan var. Daha önce bu programda konuştuğumuzu hatırlıyorum. ‘Türkiye güçlü cumhurbaşkanı, güçlü başbakan formülünü bir deneyecek’ dedik. Denedik olmadı. Şimdi behemehal yapmamız gereken şey nedir? Yapmamız gereken şey cumhurbaşkanlığı sistemini başkanlık sistemine çevirecek anayasal ve yasal düzenlemeleri bir an önce yapmak. Bir gövdede iki baş olmuyor. Bu bizim tarihi gerçeğimiz. Ama Türkiye’de TBMM maalesef bu konuları görüşüp tartışıp bir karara bağlama imkanına sahip olamadı. Sürekli Türkiye bir takım badirelerle uğraştı. Allah’a şükürler olsun bütün badireleri atlattık; ama şunu görmemiz lazım bu sistem sürdürülebilir değil. Sayın Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçerken çok ciddi bir iddia ile geçti. Biliyorsunuz çok fazla güç vehmettiler. ‘Kılıçdaroğlu şöyle yapacak. Gandi geliyor’ gibi. Aradan 6 seçim geçti, 6 seçimin de mağlubu oldu ve parti içinde çok ciddi tartışmalar var. O tartışmalara bizim girmemiz çok uygun değil. Ama asıl problem şu; ‘CHP başkanlık sisteminin B’sini duymak istemiyor.’ Çünkü Türkiye’de milletin genelinin değerleri ile uyuşmayan bir kişinin cumhurbaşkanı seçilme imkanı yok. Aynı şey HDP için de geçerli, Türkiye’de siz bir solcunun cumhurbaşkanı olacağını tahmin edebiliyor musunuz? Geleneksel olarak 65’e 35’tir. Hatta 70’e 30. Yüze 30’un üzerine çıkma ihtimali olmayan bir yapının başkanlık sisteminden bahsetmesi akla ziyan bir şey. Kılıçdaroğlu’nu bu kadar agresif yapan birincisi parti içi meseleleri, ikincisi de CHP’li hiç kimsenin cumhurbaşkanı, daha doğrusu başkan seçilemeyeceği. Türkiye kaygısı ile değil, parti kaygısı ve koltuk kaygısıyla hareket ediliyor."
"CAHİLCE SÖYLENEN BİR CÜMLE AMA ÇOK VAHİM BİR CÜMLE"
Kılıçdaroğlu’nun sözleri için "Temenni ederiz ki o an ağzında çıkan bir söz olsun. Aksi halde çok vahim bir cümle. Cahilce söylenen bir cümle ama çok vahim bir cümle" diyen Bakan Işık, "Demokrasi ile şiddet hiçbir şekilde yan yana gelemez. Demokrasi ve demokratik kurumların mensuplarının hiçbirisi şiddeti övemez. Şiddeti akla getirecek ifadeler kullanamaz. Bunlar demokratik bir düzenin kesinlikle kabul edemeyeceği, reddedeceği ifadelerdir. Kılıçdaroğlu, ümit ederim ki rastgele söylenmiş bir cümle olarak düzeltir. Bırakın özür dilemeyi, kastını kesinlikle net bir şekilde ortaya koymalı, yoksa hakikaten demokratik bir düzende kandan bahsetmek çok çok çirkin, cahilce bir şey. CHP’nin tabanının da çok önemli bir kısmı bu cümleyi en hafif tabiri ile kınar” diye konuştu.
"DENGE MEKANİZMALARI İYİ KURGULANMIŞ BİR BAŞKANLIK SİTEMİ TÜRKİYE İÇİN DAHA FAYDALIDIR"
“Ben parti sözcüsü değilim, partimizin yaptığı temaslarla ilgili de çok fazla bilgim yok” ifadesini kullanan Bakan Işık, “Partinin yürüttüğü çalışmalar farklı bizim Bakanlar Kurulu’nda bakanlarla yaptığımız çalışmalar farklı. Partinin hangi düzeyde hangi çalışmaları yaptığı konusunda bilgim yok. Fikri Işık olarak şahsi fikirlerimi söyleyeyim. Benim açımdan birinci öncelik tam başkanlık sistemidir. Halkın doğrudan sandıkta seçtiği ve vatana ihanetin dışında 4 yıl boyunca, 5 yıl boyunca süre ne kadar olur tartışılır. Herhangi bir gensoruya herhangi bir güven oylamasına muhatap olmayan halktan aldığı yetkiyi halka hesap verecek şekilde kullanan bir yapı tam başkanlık. Başkanlık sisteminde eyalet olan yerler var mı, var. Başkanlık sistemi olup da üniter devlet yapısı olan yerler de var. Mesela Şili gibi ülkeler var. Hem başkanlık sistemi hem üniter yapı var. ‘Başkanlık sistemi illa eyalet sistemidir’ diye bir şey yok. Parlamenter sistemde eyalet sistemi var mı, var. Almanya mesela. Kesinlikle doğru değil. Kesinlikle bu bir dezenformasyon ve kesinlikle ciddi bir manipülasyon. Başkanlık sistemine olan ilgiyi azaltmak için bu bir korku bariyeridir. Türkiye üniter yapısını koruyarak başkanlık sitemine geçer. Denge mekanizmaları iyi kurgulanmış bir başkanlık sitemi Türkiye için daha faydalıdır. Eğer parlamentonun güçlü olmasını istiyorsak başkanlık sistemine ‘evet’ demeliyiz. Eğer parlamentonun denetim yetkisini çok güçlü bir şekilde kullanmasını istiyorsak başkanlık sistemine ‘evet’ demeliyiz. En azından AK Parti bunun gayretinde. Ha bu olmadı o zaman partili cumhurbaşkanı formülü üzerinde çalışırız” şeklinde konuştu.
"HERKES HEYBESİNDE NE VARSA ETEĞİNDE NE VARSA DÖKSÜN"
Bakan Işık sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gelin bunları tartışalım, şu zemini oluşturalım ve herkes heybesinde ne varsa eteğinde ne varsa döksün başkanlık sistemi nedir ne değildir, yarı başkanlık sistemi nedir ne değildir, partili cumhurbaşkanı nedir ne değildir, güçlendirilmiş parlamenter sistem nedir ne değildir. Bunların hepsini oturup kendi zemininde, siyasi zemininde tartışalım. Birileri bu tartışmalar açılınca hemen olayı bir kavga noktasına çekiyor ve bunun tartışmasını engelliyor. Bugün Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi. Kandan bahsedilir mi, bir demokratik ülkede ana muhalefet lideri kandan bahsedebilir mi? Türkiye demokratik olgunluğa erişmiş bir ülkedir. Hiçbir şeyin işaret fişeği bir şeye yaramaz. Türkiye kendi sisteminin nasıl değişeceğini değiştirileceğini tartışma olgunluğuna gelmiş bir ülkedir. Demokratik sistem bu noktada güçlüdür. Ana muhalefetin ve muhalefetin yapması gereken burada sağlıklı tartışma zemininin oluşmasını sağlamaktır. CHP’nin korkusu var. ‘Evet bu başkanlık sisteminde benim görüşüm hiçbir zaman iktidara gelemez’ diye. O zaman siz de Avrupa’daki diğer sosyal demokrat partiler gibi halkın değerlerine yaklaşın halkın dini duyguları noktasında daha hassas olun. Daha evrensel bir yaklaşım sergileyin. O zaman belki sizden de birisi cumhurbaşkanı veya başkan seçilebilir. CHP bu zor meşakkatli yolu dememek yerine ‘ben bu işi baştan bloke edeyim, bunu bir kavga fırsatı olarak değerlendireyim ve bu işi baştan bitireyim’ havasında. Bu doğru değil bu Türkiye’ye iyilik değil. Bu Türkiye’ye kötülüktür. Türkiye 2007’de fiilen başkanlık sistemine geçmiştir. Bunun hukuki altyapısını Türkiye oluşturmak zorundadır. Bu noktada her geçen gün Türkiye açısında kayıptır. 7 Haziran sonrasını bir düşünün, şöyle bir tahayyül edelim; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, CHP, MHP, HDP tuttu bir koalisyon kurdu. 10 ay önce yüzde 52 oy almış bir cumhurbaşkanı var. 10 ay sonra yüzde 55 veya yüzde 60’a yakın oy oranıyla bir iktidar var. Böyle bir senaryo düşünün, bir felaket senaryosu Türkiye için. Niye, cumhurbaşkanı anayasadan kaynaklanan yetkisini kullanacak. Diyecek ki gelin külliyede Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık edeceğim. Milletimiz bunu gördüğü için 1 Kasım seçimlerinde AK Parti’yi tekrar çok güçlü bir şekilde iktidar yaptı. Bunun sürdürülemez olduğunu muhalefetin anlaması lazım.”
"GÜÇLÜ CUMHURBAŞKANI GÜÇLÜ BAŞBAKAN MODELİNİN YÜRÜMEDİĞİ ORTADA"
“Güçlü cumhurbaşkanı güçlü başbakan modelinin yürümediği ortada” diyen Bakan Işık, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Burada önemli olan cumhurbaşkanımız ile uyumlu çalışacak hükümetin koordinasyonu çok güçlü tutacak bir genel başkan adayının belirlenmesi büyük kongre de genel kurulda tasvip alması, onay alması ondan sonra da başbakanlık göreviyle de normal şartlar altında görevlendirilmesi. Burada hem başbakanın cumhurbaşkanımızla çok güçlü bir uyum ortaya koyması, aynı zamanda Bakanlar Kurulu’yla koordinasyonu da yani başbakanlık görevini de en iyi şekilde ifa etmesi. Böyle bir formül şu anda geçiş dönemiyle ilgili en iyi seçenek. Ama yine söylüyoruz bu sistem sürdürülemez bir sistem. Bu sistemde ısrar edilmesinin Türkiye’ye faydası yok. Sistem değişikliğini, bakın rejim demiyorum sistem değişikliğini geciktirmenin Türkiye’ye sağladığı en küçük bir çıkar menfaat yok. Bu açıdan bir geçiş dönemi yaşayacağımızı düşünüyorum ben.”
İyimser insanların her krizi fırsata dönüştüreceğini vurgulayan Bakan Işık, “Şu anda Türkiye bir sistem krizi yaşıyor, bu krizi fırsata dönüştürüp bu noktada Türkiye için ideal olarak benim şahsi görüşüm başkanlık sistemine geçmek. Bu yapılamazsa, bu noktada şartlar uymazsa o zaman partili cumhurbaşkanlığını düşünmek lazım. Asıl bizim odaklanmamız gereken, zaman kaybetmeden hayata geçirmemiz gereken tam başkanlık sistemidir. Bu krizi fırsata dönüştürüp Türkiye’nin tam başkanlık sistemine geçmesi önemli. Yakın zamanda hem 7 Haziran tecrübesini yaşadık hem de geçtiğimiz günlerde bu tecrübeyi.”
“Düşük profilli Başbakan” ifadesi ile ilgili ise Bakan Işık, şunları söyledi:
“O ifadenin sehven kullanıldığını veya kasti aşan bir ifade olduğunu düşünüyorum. Düşük profil ifadesi biraz incitici. AK Parti istişare kültürüne önem verir. Bu istişareler yapılır, en iyi isim değil en uygun isim, siyasette en iyi değil en uygun vardır. Benim siyasette gördüğüm en iyi isim farklıdır, en uygun isim farklıdır. Bütün istişarelerin sonucunda en uygun isim belirlenir.”
"PARTİMİZİN MKYK’SININ BU İSMİ AÇIKLAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM"
AK Parti Genel Başkan adayının isminin ne zaman açıklanacağı konusunda ise Bakan Işık, “Ben de medyadan gördüğüm, takip edebildiğim kadarıyla biliyorum. Benim özel bir bilgim yok. Cumhurbaşkanımızın bugüne kadarki iş görme tarzından kongreye çok uzun süre kala açıklamayacağını düşünüyorum. Kongreye yakın bir zamanda bu istişareleri tamamlayıp en azından partimizin MKYK’sının bu ismi açıklayacağını düşünüyorum” ifadesini kullandı.
"ŞU ANDA HELİKOPTERİMİZDE KULLANDIĞIMIZ, F-16’LARDA KULLANDIĞIMIZ BİR SİSTEM. BİZ BUNU OTOMOBİLE UYARLIYORUZ"
Milli otomobil projesindeki son durum ile ilgili ise Bakan Işık şu bilgileri verdi:
“Bunu özellikle bugün ifade ettim, biz bu projeye 1 buçuk yılı aşkın bir süredir çalışıyoruz. Bu projeye çalışırken bu defa milletimiz bir hayal kırıklığı yaşamasın diye çok ince eleyip sık dokuyoruz. Her şeyi çok ciddi çalışarak, olgunlaştırarak açıklamaya gayret ediyoruz. Yoksa bu konuda biz bir şey yapıyormuş olmak için yapıyor durumunda değiliz. Burada çok dikkatli davranıyoruz. Evet Türkiye bir otomobil yapacak. Bunu yapmak için her türlü birikime de sahiptir. Bugün Tesla’nın bir şirket olarak sahip olduğu imkanların çok daha fazlasına Türkiye sahiptir. Çok iddialı bir söz söyledim; ‘Bu araba, Türk otomobili adeta dört tekerlekli yürüyen bir bilgisayardır’ dedim. Özellikle Türkiye’nin savunma sanayinde ciddi bir birikimi var. Bu teknolojileri otomobile aktaracağız. Yani otomobilin yazılımı ile ilgili tüm kontrol sistemini yürütecek sistem. Yani elektronik beynin yazılımı. Donanım değil yazılım. Bilgisayar sistemi gibi yani işte Microsoft gibi bir işletim sistemi. Bu işletim sistemi yüzde yüz milli ve yerli ve çok gelişmiş bir işletim sistemi. Şu anda helikopterimizde kullandığımız, F-16’larda kullandığımız bir sistem. Biz bunu otomobile uyarlıyoruz. Biz bunu otomobile uyarladığımız zaman Tesla’dan güçlü bir işletim sistemi oluyor. Kaldı ki diğer teknolojileri de buna uyarladığımızda bizim aracımız Tesla’dan daha güçlü bir işletim sistemi olacak. Benim anlamadığım nokta ne biliyor musunuz? Ben bunu söyleyince ‘Dalga mı geçiyorsun Tesla’dan güçlü nasıl araba yapacak Türkiye’ diyorlar. Bu kompleks, yani bu aşağılık kompleksi. Bir şirketin yaptığını bir ülke niye yapamasın. Türkiye Cumhuriyeti Afrika’da bir muz cumhuriyeti mi? Hiç birikimi, tecrübesi olmayan bir ülke mi Türkiye? Var olan teknolojilerimizi adapte ediyoruz şimdi."
"DEVRİM OTOMOBİLİNE HÜKÜMET SAHİP ÇIKSAYDI BUGÜN TÜRKİYE’NİN EN AZ DÜNYA ÇAPINDA YÜZLERCE MARKASI OLURDU"
Devrim otomobiline hükümet sahip çıksaydı bugün Türkiye’nin dünya çapında yüzlerce markası olabileceğini söyleyen Bakan Işık, "Zor bir şey değil ama çok iddialı çalışıyoruz. Bugüne kadar Türkiye yapmadı mı, yaptı. Vecihi Hürkuş uçağı yaptı, Nuri Demirağ uçağı yaptı. 1961’de Devrim otomobili yapıldı. Bugünkünden farkı neydi? O günkü iktidarlar özellikle Gazi Mustafa Kemal’in vefatından sonra bırakın destek olmayı, o zamanki iktidarlar Nuri Demirağ milli kahraman olacak diye adamı batırdılar. Akamete uğrattılar projesini. Devrim otomobiline hükümet sahip çıksaydı bugün Türkiye’nin en az dünya çapında yüzlerce markası olurdu. Ve biz bugün marka derdi ile uğraşmazdık. Yapılamamasının sebebi Türk halkının yeteneksizliği, Türkiye’nin birikiminin olmaması değil. Türkiye’de hükümetlerin bu projelerin arkasında durmaması” dedi.
Proje ile ilgili dikkat ettikleri hususları ise Bakanı Işık şöyle açıkladı:
“Bir bu proje duraksamayacak. Kendi takviminde ilerleyecek. Bu takvimin bazı köşe başlarını sizlerle paylaşayım. Bu yılın sonuna kadar 30-40 araçlık bir filo üretimi yapmak istiyoruz. Bunlar her türlü arazi iklim şartlarında test edilecek. Toroslar’ın tepesinde de olacak, Ankara’nın merkezinde de olacak. Belki çöl sıcağında da olacak bu testler. 2017’nin haziranına kadar aracın dizaynı da geliştiriyoruz ki geçen gün gazetecilerle bazı yeni dizaynları paylaştık. Ama fotoğraf çekilmesine müsaade etmedik ticari strateji açısından. 2017’nin haziranına kadar dizayn çalışmalarımız sürecek. İnanıyorum ki çok güzel bir dizayn çıkacak. Şu anda gösterilen prototipten farklı, çok daha estetik bir dizayn çıkıyor. Şu anda dünyada isim yapmış Türk dizaynırlarla, tasarımcılarla çalışıyoruz. Hiçbir işimizi inanın rastgele yapmıyoruz. Ve hiçbir işimize de tesadüfler bırakmıyoruz. Burada çok ince eleyip sık dokuyoruz ve çok ciddi üzerinde yoğunlaşıyoruz. 2017’nin haziranında bu tasarımı dondurmak istiyoruz. Ondan sonra 2018’in haziranına kadar bu dondurulan tasarımla ilgili teknolojinin geliştirme sürecini tamamlıyoruz. 2018’in haziranında inşallah bir aksilik olmazsa aracın tanıtımını yapmak istiyoruz. 2019’un sonuna kadar da aracın seri üretimini yapmak istiyoruz.”
Patent kanununun komisyon görüşmelerini tamamladıklarını vurgulayan Bakan Işık, ”Üretim reform paketini de olgunlaştırdık. Bakanlıkta çalışmalarımızı da tamamladık, şimdiden kısa sürede Ekonomi Koordinasyon toplantısına getireceğiz, muhtemelen 26’sından sonraya kaldı. Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda görüştükten sonra kamuoyunun görüşlerine son halini açacağız. Daha önce tüm görüşleri almıştık ama paketin son halini kamuoyu görüşlerine açacağız. 1 ay o tartışılacak, oradan gelen görüşler doğrultusunda tekrar düzenleyip Bakanlar Kurulu’na taşıyacağız. Şu dönem biraz geciktirebilir ama bu yasama dönemi bitmeden TBMM’ye sevk etmeyi hedefliyorum” diye konuştu.
(İHA)