Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Bütün baskılara rağmen Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımları doğru bulmadık. Şimdi Rusya’nın Türkiye’ye karşı bir takım yaptırım kararları alması çelişkili bir durumdur" dedi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Türk askerinin Musul’daki nöbet değişimine ilişkin, "DAİŞ’le mücadele bağlamında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Peşmerge güçlerine, ’Halk Güçleri’ diye bilinen ’Haşdi Şabi’ denen gruplara verdiği eğitimle ilgili bir trafik yaşandı. Bu yeni bir olay değil aslında. 2014 yılından beri Türk Silahlı Kuvvetleri orada DAİŞ’le mücadele kapsamında Irak güçlerine eğitim vermektedir. Fakat son dönemde yapılan bir takım tahkimat, özellikle DAİŞ’le ilgili güvenlik sorunlarından dolayı basına da biraz abartılı bir şekilde yansıtıldı. Burada bununla ilgili Sayın Başbakanımızın bildiği gibi mevkidaşı Irak Başbakanı Sayın İbadi ile bir teması oldu, kendisine bir mektup gönderdi bu konuların hepsini, detaylarını içeren. Dışişleri Bakanlarımız, Savunma Bakanlarımız görüştüler, ilgili birimlerimiz bu konuyu takip ediyorlar. Bizim Irak’ın toprak bütünlüğü ve egemenliği konusundaki hassasiyetimiz son derece nettir. Yani ’Irak’ı üçe bölelim, parçalayalım’ diye tartışmaların yapıldığı dönemlerde Türkiye her zaman Irak’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini savunmuştur. Irak halkının iradesinin yansıtılmasını savunmuştur. Bu nedenle temel mesele DAİŞ’le mücadele konusunda kararlı bir tavır sergilenmesi ve Iraklı kardeşlerimize de özellikle Musul’un kurtarılması noktasında gerekli desteğin verilmesidir" ifadelerini kullandı.
"BİZ HİÇBİR ZAMAN GERİLİM, KUTUPLAŞMASI SİYASETİNDEN YANA OLMADIK"
Rusya’nın 1 Ocak’tan itibaren Türkiye’ye uygulamayı planladığı yaptırımları değerlendiren Kalın, "Biz hiçbir zaman gerilim siyasetinden, kutuplaşma siyasetinden yana olmadık. Mesela Rusya söz konusu olduğunda üzerimizdeki bütün baskılara rağmen Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımları doğru bulmadık, uygulamadık. O dönemde de Rusya ile ilişkilerimizi iyi tuttuk. Bütün bunlardan sonra şimdi Rusya’nın Türkiye’ye karşı bir takım yaptırım kararları alması çelişkili bir durumdur" dedi.
Aynı şeyin İran için de geçerli olduğunu söyleyen Kalın, "Zaman zaman İran’dan da bir takım açıklamalar geldiğini görüyoruz. Burada da şunun altını çizelim; barışçıl nükleer enerjiye ulaşma konusunda biz her zaman İran’ın yanında olduk. Bunun onun bir hakkı olduğunu ifade ettik. Ama tabii ki nükleer silah yapma konusunda, bölgenin bütün nükleer silahlardan arındırılması konusunda ilkesel bir duruşumuz var. Aynı şekilde İran’a karşı da herhangi bir yaptırım süreci içerisinde olmadık. Tam tersi İran’la ilişkilerimizi siyasi, ekonomik, kültürel boyutlarda güçlenmesi için elimizden geleni yaptık. Aynı şekilde gene en zor zamanlarda biz her zaman Irak halkının, Irak devletinin yanında olduk. Gerek mültecileri kabul, gerek insani yardımların ulaştırılması, gerek askeri eğitim verilmesi konusunda. Bütün bu alanlarda biz her zaman Irak’ın, Iraklı kardeşlerimizin yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz" şeklinde konuştu.
BATI’DA İSLAM KARŞITLIĞI
Özellikle Paris saldırılarının ardından Batı’da yükselişe geçen İslam ve Müslüman karşıtı ırkçı eğitimlerin endişe verici noktalara ulaştığını vurgulayan Kalın, "İslam’ın terörle bir ilgisi olmadığının" altını çizdi. "İslam’ın adını kullanarak terör yaptığını söyleyenler bildiğiniz düpedüz terörlerdir, teröristlerdir, terör örgütleridir" diyen Kalın, şunları söyledi:
"Bunları İslam’la, Müslümanlar’ın inancı, tarihi, medeniyeti ve kültürüyle ilişkilendirmek tarihi gerçeklerle uyuşmadığı gibi siyasi anlamda da bugün sadece gerilimleri artırmaktan başka bir işe yaramaz. Başka dinler adına terör eylemi yapanlar, başka inançlar adına terörist saldırılarda bulunanlar olduğunda o dinle terör bir araya getirilmezken İslam ve terör kelimelerinin bu kadar rahatça, sorumsuzca bir araya getirilmesi elbette kabul edilemez. Bu noktada nasıl Avrupa’da antisemitizme bir insanlık suçu olarak karşı çıkılıyorsa aynı şekilde İslam ve Müslüman karşıtı, ırkçı eğilimlere de açık ve net bir tavır sergilenmelidir. Çünkü ikisi de insanlık suçudur. İkisi de bir grup insanı sadece dini inancından dolayı, milliyeti, kültürü, tarihinden dolayı töhmet altında bırakmakta, bir takım tehditlerle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu konuda da net bir tavır sergilenmesi siyasi liderlerden dini liderlere kadar bütün görevlilerin üzerine düşen vazifeyi yerine getirmesi büyük önem arz etmektedir. Bu süreç içerisinde birçok Batılı müttefikimiz, Avrupalı dostlarımız da sorumluluk sahibi açıklamalar yaptılar. Ama bunların daha da güçlendirilmesi önem arz ediyor."
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN PROGRAMI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Paris ve Katar ziyaretlerinin ardından Türkmenistan ziyareti olacağını belirten Kalın, "Türkmenis’ta tarafsızlık anlaşmasının yıl dönümü nedeniyle dost ve kardeş ülke Türkmenistan’a bir ziyaretimiz olacak. Ayrıca bu tören ziyaretimiz vesilesiyle Türkmenistan’da bulunan çeşitli liderlerle de Sayın Cumhurbaşkanımızın ikili görüşmeleri olacak" dedi.
Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diplomasi trafiğinin önümüzdeki süreçte de devam edeceğini vurgulayarak, "Önümüzdeki aylarda özellikle Afrika açılımını devam ettirmek bağlamında Cumhurbaşkanımızın Afrika ülkelerine de yapacağı ziyaretler olacak. Tabii aynı şekilde Avrupa Birliği (AB) ile ivme kazanan ilişkilerimizin daha da güçlendirilmesi için gerek Sayın Cumhurbaşkanımızın, gerek hükümetin, Başbakanımızın, bakanlarımızın çalışmaları yoğun bir şekilde devam edecek. 2016’nın da biz bu vesileyle Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir canlanma, yeni bir hız kazanma dönemi olmasını temenni ediyoruz" ifadelerini kullandı.
SURİYE SORUNU
Kalın, Suriye krizinin bölgede büyük bir kanayan yara olmaya devam ettiğini belirterek, "Bizim Suriye konusunda baştan beri çözümle ilgili ortaya koyduğumuz çerçeve bellidir, gerek Cenevre 1-2, gerekse iki tane yapılan Viyana toplantılarında ortaya konulan çerçeveyi de biz benimsemiş durumdayız. Suriye’de bir siyasi geçiş sürecinin sağlanması, bunun için şartların olgunlaştırılması esastır. Burada nihai söz sahibi Suriye halkının kendisidir. Fakat, devam eden ve son derece kanlı, kriminal savaş içerisinde Suriye halkının iradesini nasıl ifade edeceği konusu temel meselelerden birisi olarak önümüzde durmaktadır. Milyonlarca insanın mülteci haline geldiği, 370 binden fazla insanın hayatını kaybettiği, yakın tarihin en büyük insanlık dramlarından birinin yaşandığı Suriye krizinden bahsediyoruz. Burada gerek bölge ülkeleri, gerekse uluslararası toplumla birlikte hareket eden Türkiye, geçiş sürecinin sağlanması için gerekli çalışmaları ve koordinasyonu yapmak için müttefiklerimizle çalışmaya devam etmektedir" dedi.
Türkiye, ABD, Rusya ve Suudi Arabistan koordinasyonunda başlayan Viyana toplantılarının da siyasi geçiş sürecinin şartlarını oluşturma noktasında önemli bir platform görevi gördüğüne dikkati çeken Kalın, "Biz, diğer birçok müttefikimizin ABD, Suudi Arabistan, Fransa gibi müttefiklerimizin de ifade ettiği gibi ’Suriye’nin geleceğinde Esed’in yerinin olmadığı’ inancını koruyoruz. Bu ilkeden vazgeçmediğimizi de ifade etmek isteriz" şeklinde konuştu.
"Suriye muhalefeti ile ilgili yürütülen faaliyetlerin de içinde olduğumuzu ifade etmek isterim" diyen Kalın, "Özellikle şuanda Suudi Arabistan’da yapılan Suriye muhaliflerinin biraraya gelme toplantısını Suudi Arabistanlı yetkililerle yakın bir şekilde koordine ettik, iyi bir netice çıkmasını bekliyoruz. Çünkü, Suriye muhalefetinin birlik beraberlik içerisinde olması, Viyana 1-2 süreçlerinin başarıya ulaşması açısından da ayrı bir önem arzediyor. Buradaki temel sorun, Suriye DAİŞ kaynaklı terör meselesi gerekse Avrupa’nın kapılarına dayanan ve artık küresel gündem meselesine gelen mülteci meselesi. Suriye krizi sona erdirilmeden ortadan kalkmayacaktır. Eğer, DAİŞ ve El Kaide gibi benzeri terör örgütlerinin ortadan kalkmasını istiyorsak öncelikle bu bataklığı ortadan kaldırmamız lazım. O bataklık da şu anda Suriye’de devam eden savaştır. İkinci olarak mültecilerle ilgili yaşanan Suriye’de yaşanan dram da doğrudan Suriye’de yaşanan süreçle ilgilidir" ifadelerini kullandı.
RUS ASKERİ UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİ
24 Kasım günü Rus savaş uçağının Türkiye’nin hava sahasını ihlal etmesiyle ortaya çıkan durumun da aslında yaşanan Suriye krizinin son maliyetlerinden birisi olarak görülmesi gerektiğine işaret eden Kalın, "Biz, gerilim siyasetinden yana değiliz. Rusya ile ilişkileri düzeltmek ve bu savaş uçağı meselesini çözmek için de elimizde diplomatik imkanlar ve kaynaklar, kanallar bulunmaktadır. Bunların devreye sokulması büyük önem arzetmektedir" dedi.
Kalın, birtakım açıklamaların, psikolojik dozu yüksek tepkilerin Türk-Rus ilişkilerine katkı sunmayacağının ortada olduğunu belirterek, "Türkiye elbette hava sahası ihlal edilmiş bir ülke olarak bu konuda kendi ilke ve prensipleri konusunda da net bir duruşa sahiptir. Suriye’de özellikle Rus savaş uçaklarının yaptığı bombardımanların son haftalarda DAİŞ’le mücadele bahanesi adı altında aslında ılımlı muhalifleri de hedef aldığı bilinen bir gerçektir. Şu ana kadar Rus saldırılarının yüzde 90’dan fazlası ılımlı Suriyeli muhalifleri ve sivilleri hedef almıştır gerek Bayırbucak, gerekse diğer bölgelerde olsun. Ancak 9-10 kadarı direkt DAİŞ hedeflerini vurmuştur. Bizim, Rusya’nın Suriye’de DAİŞ hedeflerini vurmasıyla ilgili herhangi bir sorunumuz yoktur. Ancak Türkiye DAİŞ’le mücadelede uluslararası koalisyonun parçasıdır" şeklinde konuştu.
YABANCI SAVAŞÇILAR
Hava sahasının uluslararası koalisyona açıldığını ve İncirlik Üssü’nün bu çerçevede kullanıldığını anlatan Kalın, "DAİŞ’le mücadele konusunda Türkiye’nin üstlendiği rolün altını bir kez daha çizmek isterim. Zaman zaman ülkemize yönelik son derece haksız, yersiz, gerçeklerle ilgisi olmayan ithamlar ortaya atılmaktadır. Suriye’ye giden yabancı terörist savaşçılar konusunda Türkiye’nin aldığı son derece kapsamlı tedbirler bulunmaktadır. Suriye, Irak bağlamında bin 300 kilometreden fazla sınırımızın olduğu ve güvenlik zaaflarının, savaşın yaşandığı coğrafyadan bahsediyoruz. Bu zor şartlar içinde Türkiye gerek kendi sınır güvenliğini sağlamak, gerekse de dünyanın başka ülkelerinden gelen yabancı savaşçılara karşı mücadele konusunda son derece etkin tedbirler almıştır, almaya devam etmektedir" dedi.
"IRAK VE SURİYE’DE DAİŞ SAFLARINDA 25 BİN YABANCI SAVAŞÇININ OLDUĞU TAHMİN EDİLMEKTEDİR"
Kalın, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"BM Güvenlik Konseyi’nin elindeki bilgilere göre, Irak ve Suriye’de DAİŞ saflarında 100’den fazla ülkeden 25 bin civarında yabancı savaşçının olduğu tahmin edilmektedir. Suriye ve Iraklı militanları da eklediğiniz zaman bu sayının 40-50 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Önemli olan nokta, yabancı savaşçıların önemli bir bölümü Avrupa ülkelerinden gelmektedir, zaten Avrupalı liderlerin kendileri de bunları ifade etmektedirler. Buralardan gelen yabancı savaşçıların DAİŞ saflarında savaştığını biliyoruz. Küresel bir sorun olan terörizmle mücadele küresel bir işbirliğini de gerektirmektedir. DAİŞ meselesi, yabancı savaşçılar meselesi olsun, sınır güvenliği olsun bu ne tek başına Türkiye’nin sorumluluğudur ne de tek başına Türkiye ya da başka bir ülkenin altından kalkabileceği bir mesele değildir. Mutlaka burada uluslararası bir eşgüdüme ihtiyaç vardır."
"BİN 200’E YAKIN DAİŞ TERÖR ÖRGÜTÜ İLE BAĞLANTILI OLDUĞU ŞÜPHE EDİLEN KİŞİ GÖZALTINA ALINMIŞTIR"
DAİŞ’e karşı alınan tedbirler çerçevesinde 110 ülkeden yaklaşık 27 bin kişiye ülkeye giriş tahdidi koyulduğunu anlatan Kalın, yaklaşık 2 bin 700 kişinin DAİŞ’le irtibatlı olduğu şüphesiyle sınır dışı edildiğini ifade etti. Türkiye’de yürütülen operasyonlar çerçevesinde bin 200’e yakın DAİŞ terör örgütü ile bağlantılı olduğu şüphe edilen kişinin gözaltına alındığını anlatan Kalın, bunların önemli bir bölümünün şu anda mahkemelerde yargılandığını ifade etti.
"BURADA SORULMASI GEREKEN SORU"
Kalın, "Burada sorulması gereken soru, ’Kaynak ülkeler acaba bu yabancı savaşçıların Suriye, Irak veya başka bölgelere gitmesi konusunda ne tür tedbirler almaktadırlar? Kaç kişiyi tutuklamışlardır? Kaç kişiye tahdid getirmişlerdir? Kaç kişi hakkında bilgi paylaşımı yapmışlardır? Paris saldırılarından sonra Avrupa ülkelerinin de ciddi bir güvenlik yaklaşımı sergilediğini görüyoruz. Burada işbirliği, istihbarat paylaşımı ne kadar artırılırsa gerek DAİŞ’e katılan yabancı savaşçılar, gerekse diğer terör örgütleriyle mücadele elbette daha başarılı olacaktır. Burada kaynak ülkelerin sorunu kaynağında tespit edip, engellemeleri büyük önem arzetmektedir" şeklinde konuştu.
"50 BİNE YAKIN GÜVENLİK GÖREVLİMİZ SINIR GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAK İÇİN ŞU ANDA GÖREV YAPMAKTADIR"
"Geçişe izin veriyorsunuz, tedbir almıyorsunuz’ tarzı ithamlar elbette kabul edilemez" diyen Kalın, "Sınır güvenliği ile ilgili olarak yapılan açıklamalar var. Uzun sınır bölgesinde Türkiye’nin aldığı birtakım ilave tedbirler de söz konusu. Biz, öncelikle bunu kendi ulusal güvenliğimiz için yapıyoruz ama terör aynı zamanda bölgesel ve küresel bir nitelik arz ettiği için bunu Uluslar arası ortaklarımızla, müttefiklerimizle de işbirliği içinde yapıyoruz. Şu anda Türkiye’nin bütün sınır bölgelerinde 50 bine yakın güvenlik görevlimiz sınır güvenliğini sağlamak için şu anda görev yapmaktadır. Özellikle Suriye sınırına da ilave birtakım güçler gönderildi, bunun amacı da özellikle sınır güvenliğine, insan kaçakçılığı, petrol kaçakçılığı olur bunlara karşı ortak mücadele yürütülmektedir" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı yöneltilen ’DAİŞ petrolünün alındığı ve Türkiye üzerinden götürüldüğü’ şeklindeki ithamlara ilişkin konuşan Kalın, "Bu iddiaların hiçbirisinin gerçeklerle ilgili olmadığı açıkça ortaya çıktı. Burada maalesef, merkezinde DAİŞ’in olduğu bir propaganda savaşlarıyla karşı karşıyayız. Gerek AB, gerekse ABD’nin açıkladığı yaptırımlar listesine baktığımızda kimlerin DAİŞ’ten petrol alıp Esed rejimiyle iş tuttuğunu, oraya açık parasal imkan sağladığını açık bir şekilde görüyoruz. Suriye ve Rus vatandaşlarının da içinde olduğu kişi ve şirketler bu yaptırım listelerinde açıklanmışlardır" dedi.
"Bu trafiğin Esed rejimiyle yürütüldüğü açıktır" diyen Kalın, Türkiye’ye yapılan bu tür ithamların aslının olmadığının bütün belgelerle ortaya konduğuna dikkati çekti.
TERÖRLE MÜCADELE
Terörle mücadele konusuna değinen Kalın, "Biz, DAİŞ’le mücadele konusunda gösterdiğimiz hassasiyeti, kararlığının aynısını PKK ile mücadele konusunda da dünya kamuoyundan bekliyoruz. Sürekli DAİŞ’le ilgili yapılan yayınların yanında, bizim aynı zamanda PKK ile yürüttüğümüz bir mücadelemiz de var. Terör örgütü ülkemizde onlarca güvenlik gücüne saldırmış, onları şehit etmiştir. PKK’nın vatandaşlarımıza yönelik saldırıları var, işi cami yakmaya kadar vardırdılar. Burada haklı olarak dünyanın tepkisi nerede, bu terör değil mi?" diye konuştu.
(İHA)
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Türk askerinin Musul’daki nöbet değişimine ilişkin, "DAİŞ’le mücadele bağlamında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Peşmerge güçlerine, ’Halk Güçleri’ diye bilinen ’Haşdi Şabi’ denen gruplara verdiği eğitimle ilgili bir trafik yaşandı. Bu yeni bir olay değil aslında. 2014 yılından beri Türk Silahlı Kuvvetleri orada DAİŞ’le mücadele kapsamında Irak güçlerine eğitim vermektedir. Fakat son dönemde yapılan bir takım tahkimat, özellikle DAİŞ’le ilgili güvenlik sorunlarından dolayı basına da biraz abartılı bir şekilde yansıtıldı. Burada bununla ilgili Sayın Başbakanımızın bildiği gibi mevkidaşı Irak Başbakanı Sayın İbadi ile bir teması oldu, kendisine bir mektup gönderdi bu konuların hepsini, detaylarını içeren. Dışişleri Bakanlarımız, Savunma Bakanlarımız görüştüler, ilgili birimlerimiz bu konuyu takip ediyorlar. Bizim Irak’ın toprak bütünlüğü ve egemenliği konusundaki hassasiyetimiz son derece nettir. Yani ’Irak’ı üçe bölelim, parçalayalım’ diye tartışmaların yapıldığı dönemlerde Türkiye her zaman Irak’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini savunmuştur. Irak halkının iradesinin yansıtılmasını savunmuştur. Bu nedenle temel mesele DAİŞ’le mücadele konusunda kararlı bir tavır sergilenmesi ve Iraklı kardeşlerimize de özellikle Musul’un kurtarılması noktasında gerekli desteğin verilmesidir" ifadelerini kullandı.
"BİZ HİÇBİR ZAMAN GERİLİM, KUTUPLAŞMASI SİYASETİNDEN YANA OLMADIK"
Rusya’nın 1 Ocak’tan itibaren Türkiye’ye uygulamayı planladığı yaptırımları değerlendiren Kalın, "Biz hiçbir zaman gerilim siyasetinden, kutuplaşma siyasetinden yana olmadık. Mesela Rusya söz konusu olduğunda üzerimizdeki bütün baskılara rağmen Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımları doğru bulmadık, uygulamadık. O dönemde de Rusya ile ilişkilerimizi iyi tuttuk. Bütün bunlardan sonra şimdi Rusya’nın Türkiye’ye karşı bir takım yaptırım kararları alması çelişkili bir durumdur" dedi.
Aynı şeyin İran için de geçerli olduğunu söyleyen Kalın, "Zaman zaman İran’dan da bir takım açıklamalar geldiğini görüyoruz. Burada da şunun altını çizelim; barışçıl nükleer enerjiye ulaşma konusunda biz her zaman İran’ın yanında olduk. Bunun onun bir hakkı olduğunu ifade ettik. Ama tabii ki nükleer silah yapma konusunda, bölgenin bütün nükleer silahlardan arındırılması konusunda ilkesel bir duruşumuz var. Aynı şekilde İran’a karşı da herhangi bir yaptırım süreci içerisinde olmadık. Tam tersi İran’la ilişkilerimizi siyasi, ekonomik, kültürel boyutlarda güçlenmesi için elimizden geleni yaptık. Aynı şekilde gene en zor zamanlarda biz her zaman Irak halkının, Irak devletinin yanında olduk. Gerek mültecileri kabul, gerek insani yardımların ulaştırılması, gerek askeri eğitim verilmesi konusunda. Bütün bu alanlarda biz her zaman Irak’ın, Iraklı kardeşlerimizin yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz" şeklinde konuştu.
BATI’DA İSLAM KARŞITLIĞI
Özellikle Paris saldırılarının ardından Batı’da yükselişe geçen İslam ve Müslüman karşıtı ırkçı eğitimlerin endişe verici noktalara ulaştığını vurgulayan Kalın, "İslam’ın terörle bir ilgisi olmadığının" altını çizdi. "İslam’ın adını kullanarak terör yaptığını söyleyenler bildiğiniz düpedüz terörlerdir, teröristlerdir, terör örgütleridir" diyen Kalın, şunları söyledi:
"Bunları İslam’la, Müslümanlar’ın inancı, tarihi, medeniyeti ve kültürüyle ilişkilendirmek tarihi gerçeklerle uyuşmadığı gibi siyasi anlamda da bugün sadece gerilimleri artırmaktan başka bir işe yaramaz. Başka dinler adına terör eylemi yapanlar, başka inançlar adına terörist saldırılarda bulunanlar olduğunda o dinle terör bir araya getirilmezken İslam ve terör kelimelerinin bu kadar rahatça, sorumsuzca bir araya getirilmesi elbette kabul edilemez. Bu noktada nasıl Avrupa’da antisemitizme bir insanlık suçu olarak karşı çıkılıyorsa aynı şekilde İslam ve Müslüman karşıtı, ırkçı eğilimlere de açık ve net bir tavır sergilenmelidir. Çünkü ikisi de insanlık suçudur. İkisi de bir grup insanı sadece dini inancından dolayı, milliyeti, kültürü, tarihinden dolayı töhmet altında bırakmakta, bir takım tehditlerle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu konuda da net bir tavır sergilenmesi siyasi liderlerden dini liderlere kadar bütün görevlilerin üzerine düşen vazifeyi yerine getirmesi büyük önem arz etmektedir. Bu süreç içerisinde birçok Batılı müttefikimiz, Avrupalı dostlarımız da sorumluluk sahibi açıklamalar yaptılar. Ama bunların daha da güçlendirilmesi önem arz ediyor."
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN PROGRAMI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Paris ve Katar ziyaretlerinin ardından Türkmenistan ziyareti olacağını belirten Kalın, "Türkmenis’ta tarafsızlık anlaşmasının yıl dönümü nedeniyle dost ve kardeş ülke Türkmenistan’a bir ziyaretimiz olacak. Ayrıca bu tören ziyaretimiz vesilesiyle Türkmenistan’da bulunan çeşitli liderlerle de Sayın Cumhurbaşkanımızın ikili görüşmeleri olacak" dedi.
Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diplomasi trafiğinin önümüzdeki süreçte de devam edeceğini vurgulayarak, "Önümüzdeki aylarda özellikle Afrika açılımını devam ettirmek bağlamında Cumhurbaşkanımızın Afrika ülkelerine de yapacağı ziyaretler olacak. Tabii aynı şekilde Avrupa Birliği (AB) ile ivme kazanan ilişkilerimizin daha da güçlendirilmesi için gerek Sayın Cumhurbaşkanımızın, gerek hükümetin, Başbakanımızın, bakanlarımızın çalışmaları yoğun bir şekilde devam edecek. 2016’nın da biz bu vesileyle Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir canlanma, yeni bir hız kazanma dönemi olmasını temenni ediyoruz" ifadelerini kullandı.
SURİYE SORUNU
Kalın, Suriye krizinin bölgede büyük bir kanayan yara olmaya devam ettiğini belirterek, "Bizim Suriye konusunda baştan beri çözümle ilgili ortaya koyduğumuz çerçeve bellidir, gerek Cenevre 1-2, gerekse iki tane yapılan Viyana toplantılarında ortaya konulan çerçeveyi de biz benimsemiş durumdayız. Suriye’de bir siyasi geçiş sürecinin sağlanması, bunun için şartların olgunlaştırılması esastır. Burada nihai söz sahibi Suriye halkının kendisidir. Fakat, devam eden ve son derece kanlı, kriminal savaş içerisinde Suriye halkının iradesini nasıl ifade edeceği konusu temel meselelerden birisi olarak önümüzde durmaktadır. Milyonlarca insanın mülteci haline geldiği, 370 binden fazla insanın hayatını kaybettiği, yakın tarihin en büyük insanlık dramlarından birinin yaşandığı Suriye krizinden bahsediyoruz. Burada gerek bölge ülkeleri, gerekse uluslararası toplumla birlikte hareket eden Türkiye, geçiş sürecinin sağlanması için gerekli çalışmaları ve koordinasyonu yapmak için müttefiklerimizle çalışmaya devam etmektedir" dedi.
Türkiye, ABD, Rusya ve Suudi Arabistan koordinasyonunda başlayan Viyana toplantılarının da siyasi geçiş sürecinin şartlarını oluşturma noktasında önemli bir platform görevi gördüğüne dikkati çeken Kalın, "Biz, diğer birçok müttefikimizin ABD, Suudi Arabistan, Fransa gibi müttefiklerimizin de ifade ettiği gibi ’Suriye’nin geleceğinde Esed’in yerinin olmadığı’ inancını koruyoruz. Bu ilkeden vazgeçmediğimizi de ifade etmek isteriz" şeklinde konuştu.
"Suriye muhalefeti ile ilgili yürütülen faaliyetlerin de içinde olduğumuzu ifade etmek isterim" diyen Kalın, "Özellikle şuanda Suudi Arabistan’da yapılan Suriye muhaliflerinin biraraya gelme toplantısını Suudi Arabistanlı yetkililerle yakın bir şekilde koordine ettik, iyi bir netice çıkmasını bekliyoruz. Çünkü, Suriye muhalefetinin birlik beraberlik içerisinde olması, Viyana 1-2 süreçlerinin başarıya ulaşması açısından da ayrı bir önem arzediyor. Buradaki temel sorun, Suriye DAİŞ kaynaklı terör meselesi gerekse Avrupa’nın kapılarına dayanan ve artık küresel gündem meselesine gelen mülteci meselesi. Suriye krizi sona erdirilmeden ortadan kalkmayacaktır. Eğer, DAİŞ ve El Kaide gibi benzeri terör örgütlerinin ortadan kalkmasını istiyorsak öncelikle bu bataklığı ortadan kaldırmamız lazım. O bataklık da şu anda Suriye’de devam eden savaştır. İkinci olarak mültecilerle ilgili yaşanan Suriye’de yaşanan dram da doğrudan Suriye’de yaşanan süreçle ilgilidir" ifadelerini kullandı.
RUS ASKERİ UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİ
24 Kasım günü Rus savaş uçağının Türkiye’nin hava sahasını ihlal etmesiyle ortaya çıkan durumun da aslında yaşanan Suriye krizinin son maliyetlerinden birisi olarak görülmesi gerektiğine işaret eden Kalın, "Biz, gerilim siyasetinden yana değiliz. Rusya ile ilişkileri düzeltmek ve bu savaş uçağı meselesini çözmek için de elimizde diplomatik imkanlar ve kaynaklar, kanallar bulunmaktadır. Bunların devreye sokulması büyük önem arzetmektedir" dedi.
Kalın, birtakım açıklamaların, psikolojik dozu yüksek tepkilerin Türk-Rus ilişkilerine katkı sunmayacağının ortada olduğunu belirterek, "Türkiye elbette hava sahası ihlal edilmiş bir ülke olarak bu konuda kendi ilke ve prensipleri konusunda da net bir duruşa sahiptir. Suriye’de özellikle Rus savaş uçaklarının yaptığı bombardımanların son haftalarda DAİŞ’le mücadele bahanesi adı altında aslında ılımlı muhalifleri de hedef aldığı bilinen bir gerçektir. Şu ana kadar Rus saldırılarının yüzde 90’dan fazlası ılımlı Suriyeli muhalifleri ve sivilleri hedef almıştır gerek Bayırbucak, gerekse diğer bölgelerde olsun. Ancak 9-10 kadarı direkt DAİŞ hedeflerini vurmuştur. Bizim, Rusya’nın Suriye’de DAİŞ hedeflerini vurmasıyla ilgili herhangi bir sorunumuz yoktur. Ancak Türkiye DAİŞ’le mücadelede uluslararası koalisyonun parçasıdır" şeklinde konuştu.
YABANCI SAVAŞÇILAR
Hava sahasının uluslararası koalisyona açıldığını ve İncirlik Üssü’nün bu çerçevede kullanıldığını anlatan Kalın, "DAİŞ’le mücadele konusunda Türkiye’nin üstlendiği rolün altını bir kez daha çizmek isterim. Zaman zaman ülkemize yönelik son derece haksız, yersiz, gerçeklerle ilgisi olmayan ithamlar ortaya atılmaktadır. Suriye’ye giden yabancı terörist savaşçılar konusunda Türkiye’nin aldığı son derece kapsamlı tedbirler bulunmaktadır. Suriye, Irak bağlamında bin 300 kilometreden fazla sınırımızın olduğu ve güvenlik zaaflarının, savaşın yaşandığı coğrafyadan bahsediyoruz. Bu zor şartlar içinde Türkiye gerek kendi sınır güvenliğini sağlamak, gerekse de dünyanın başka ülkelerinden gelen yabancı savaşçılara karşı mücadele konusunda son derece etkin tedbirler almıştır, almaya devam etmektedir" dedi.
"IRAK VE SURİYE’DE DAİŞ SAFLARINDA 25 BİN YABANCI SAVAŞÇININ OLDUĞU TAHMİN EDİLMEKTEDİR"
Kalın, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"BM Güvenlik Konseyi’nin elindeki bilgilere göre, Irak ve Suriye’de DAİŞ saflarında 100’den fazla ülkeden 25 bin civarında yabancı savaşçının olduğu tahmin edilmektedir. Suriye ve Iraklı militanları da eklediğiniz zaman bu sayının 40-50 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Önemli olan nokta, yabancı savaşçıların önemli bir bölümü Avrupa ülkelerinden gelmektedir, zaten Avrupalı liderlerin kendileri de bunları ifade etmektedirler. Buralardan gelen yabancı savaşçıların DAİŞ saflarında savaştığını biliyoruz. Küresel bir sorun olan terörizmle mücadele küresel bir işbirliğini de gerektirmektedir. DAİŞ meselesi, yabancı savaşçılar meselesi olsun, sınır güvenliği olsun bu ne tek başına Türkiye’nin sorumluluğudur ne de tek başına Türkiye ya da başka bir ülkenin altından kalkabileceği bir mesele değildir. Mutlaka burada uluslararası bir eşgüdüme ihtiyaç vardır."
"BİN 200’E YAKIN DAİŞ TERÖR ÖRGÜTÜ İLE BAĞLANTILI OLDUĞU ŞÜPHE EDİLEN KİŞİ GÖZALTINA ALINMIŞTIR"
DAİŞ’e karşı alınan tedbirler çerçevesinde 110 ülkeden yaklaşık 27 bin kişiye ülkeye giriş tahdidi koyulduğunu anlatan Kalın, yaklaşık 2 bin 700 kişinin DAİŞ’le irtibatlı olduğu şüphesiyle sınır dışı edildiğini ifade etti. Türkiye’de yürütülen operasyonlar çerçevesinde bin 200’e yakın DAİŞ terör örgütü ile bağlantılı olduğu şüphe edilen kişinin gözaltına alındığını anlatan Kalın, bunların önemli bir bölümünün şu anda mahkemelerde yargılandığını ifade etti.
"BURADA SORULMASI GEREKEN SORU"
Kalın, "Burada sorulması gereken soru, ’Kaynak ülkeler acaba bu yabancı savaşçıların Suriye, Irak veya başka bölgelere gitmesi konusunda ne tür tedbirler almaktadırlar? Kaç kişiyi tutuklamışlardır? Kaç kişiye tahdid getirmişlerdir? Kaç kişi hakkında bilgi paylaşımı yapmışlardır? Paris saldırılarından sonra Avrupa ülkelerinin de ciddi bir güvenlik yaklaşımı sergilediğini görüyoruz. Burada işbirliği, istihbarat paylaşımı ne kadar artırılırsa gerek DAİŞ’e katılan yabancı savaşçılar, gerekse diğer terör örgütleriyle mücadele elbette daha başarılı olacaktır. Burada kaynak ülkelerin sorunu kaynağında tespit edip, engellemeleri büyük önem arzetmektedir" şeklinde konuştu.
"50 BİNE YAKIN GÜVENLİK GÖREVLİMİZ SINIR GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAK İÇİN ŞU ANDA GÖREV YAPMAKTADIR"
"Geçişe izin veriyorsunuz, tedbir almıyorsunuz’ tarzı ithamlar elbette kabul edilemez" diyen Kalın, "Sınır güvenliği ile ilgili olarak yapılan açıklamalar var. Uzun sınır bölgesinde Türkiye’nin aldığı birtakım ilave tedbirler de söz konusu. Biz, öncelikle bunu kendi ulusal güvenliğimiz için yapıyoruz ama terör aynı zamanda bölgesel ve küresel bir nitelik arz ettiği için bunu Uluslar arası ortaklarımızla, müttefiklerimizle de işbirliği içinde yapıyoruz. Şu anda Türkiye’nin bütün sınır bölgelerinde 50 bine yakın güvenlik görevlimiz sınır güvenliğini sağlamak için şu anda görev yapmaktadır. Özellikle Suriye sınırına da ilave birtakım güçler gönderildi, bunun amacı da özellikle sınır güvenliğine, insan kaçakçılığı, petrol kaçakçılığı olur bunlara karşı ortak mücadele yürütülmektedir" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı yöneltilen ’DAİŞ petrolünün alındığı ve Türkiye üzerinden götürüldüğü’ şeklindeki ithamlara ilişkin konuşan Kalın, "Bu iddiaların hiçbirisinin gerçeklerle ilgili olmadığı açıkça ortaya çıktı. Burada maalesef, merkezinde DAİŞ’in olduğu bir propaganda savaşlarıyla karşı karşıyayız. Gerek AB, gerekse ABD’nin açıkladığı yaptırımlar listesine baktığımızda kimlerin DAİŞ’ten petrol alıp Esed rejimiyle iş tuttuğunu, oraya açık parasal imkan sağladığını açık bir şekilde görüyoruz. Suriye ve Rus vatandaşlarının da içinde olduğu kişi ve şirketler bu yaptırım listelerinde açıklanmışlardır" dedi.
"Bu trafiğin Esed rejimiyle yürütüldüğü açıktır" diyen Kalın, Türkiye’ye yapılan bu tür ithamların aslının olmadığının bütün belgelerle ortaya konduğuna dikkati çekti.
TERÖRLE MÜCADELE
Terörle mücadele konusuna değinen Kalın, "Biz, DAİŞ’le mücadele konusunda gösterdiğimiz hassasiyeti, kararlığının aynısını PKK ile mücadele konusunda da dünya kamuoyundan bekliyoruz. Sürekli DAİŞ’le ilgili yapılan yayınların yanında, bizim aynı zamanda PKK ile yürüttüğümüz bir mücadelemiz de var. Terör örgütü ülkemizde onlarca güvenlik gücüne saldırmış, onları şehit etmiştir. PKK’nın vatandaşlarımıza yönelik saldırıları var, işi cami yakmaya kadar vardırdılar. Burada haklı olarak dünyanın tepkisi nerede, bu terör değil mi?" diye konuştu.
(İHA)