Koç, verdiği röportajında en büyük lüksünün evde ayağını uzatıp oturmak olduğunu söyledi. Öğle saatinde bir saat uyuduğunu söyleyen ünü iş adamı telefon kullanmayıp numaraları deftere kaydettiğini ve küçük notlar aldığını da belirtti. Koç, akşam yazıhaneden çıkmadan önce bir kilometre yüzdüğünü ve gece 24.00'ten önce uyumaya çalıştığını söyledi.
İşte milyarder iş adamı Rahmi Koç'un 2012 yılındaki röportajının tamamı:
Yoğun bir işadamı olarak güne saat kaçta başlıyorsunuz?
07.00'de başlarım. Yarım saat sabah hazırlığım sürer, 08.00 gibi kahvaltıya otururum. Kahvaltıdan sonra evdeki yardımcımla yapılacak işleri planlarız. Daha sonra o günkü programa göre hazırlanıp 09.00'da otomobile biner, şirkete giderim. Akşam yazıhaneden çıkmadan önce 18.00-20.00 arası bir kilometre yüzerim. Gece 24.00'ten önce de uyumaya çalışırım. Sabaha karşı 02.30 ile 03.00 gibi kalkar bir saat idman yaparım ve tekrar yatarım.
ÖĞLENLERİ UYURUM
Gün arasında bir saat uyuduğunuz söyleniyor, doğru mu?
Benim buna alışmam yedi ay sürdü. Vehbi Koç bunu İsmet Paşa'dan, İsmet Paşa ise Churchill'den öğrenmiş. Vehbi Bey, Mösyö Burla'ya öğretmiş, ben de Mösyö Burla'dan öğrendim. Dolayısıyla iki elim kanda da olsa öğlenleri bir saat uyurum. Böylelikle günü ikiye böleriz ve tekrar kalktığınızda sanki güne yeni başlamış gibi kendinizi taze hissedersiniz. İnsan vücudu da makine gibidir; hor kullanılırsa ileride cezası çekilir. Unutmayalım ki en büyük kapitalimiz, sağlığımızdır.
Beslenmenize dikkat ediyor musunuz?
Rahmi Koç her şeyi yer. Diyet yapmam, şunu, bunu yemem demem. Vücudun her türlü gıdaya ihtiyacı var ama ölçülü olmak kaydıyla. Hiçbir zaman mideyi tıka basa doldurmamak ve imkan olursa akşam 20.00'den sonra yemek yememek lazım.
TELEFON TAŞIMAM
Bu kadar yoğun iş temposunda insanların acı veya tatlı anlarından nasıl haberdar oluyorsunuz?Eş, dost çevremiz, bayi ağımız çok geniş olduğu için her gelişmeden anında haberdar oluruz. Beni hemen bulurlar, ilgili haberi verirler ve benden talimat beklerler. Ben de ne yapılması lazım geldiğine karar veririm. Geri kalanını şirketlerimiz, müdürlerimiz, yahut dostlarımız yaparlar. Bir işi sıcağı sıcağına, anında yapmazsanız altından kalkamazsınız. Mesela, Amerikan Hastanesi'ne gelen her hastadan, Koç Üniversitesi'ne yazılan talebelerin, kimlerin çocuğu olduğundan haberim olur.
Her şeyi not alırmışsınız...
Doğru; her şeyi hafızada tutmak zor, kafayı lüzumsuz şeylerle meşgul etmemek lazım. Şimdi herkes telefon taşıyor ama ben telefon taşımadığım için numaraları deftere kaydederim. Ayrıca küçük notlar alırım, sabah bunları sekreterlerime veririm. Onlar da takip eder ve o işleri o gün hallederler.
Sosyal hayatınızda yapmayı en çok sevdiğiniz şey nedir?
Hazzetmediğim davetlerden ve yemeklerden bir an önce kurtulup eve gidip yatmak. Henry Ford'a "Hayatta en özlediğin nedir?" diye sormuşlar, o da "Kapıyı kendim açmamdır" demiş. (Kahkahalar)Son yıllarda davetler çoğaldı sanki; eskiden de bu kadar çok davet oluyor muydu?
Davetler her zaman olurdu ama bu kadar hayhuylu davetler olmadı hiç... Davet dediğiniz zaman aileniz, akraba-i taallukat, yakın dostlarınız, iş arkadaşlarınız ve yurt dışından gelen misafirler var. İstanbul'da mukim oturan yabancılar ve de kordiplomatikler var. Her gün birinden birinde bir davet, ziyafet, toplantı vs. oluyor. İşin enteresan tarafı, bana sorarak gün alıyorlar. Öyle olduğu zaman da gitmek mecburiyeti hasıl oluyor. Benim için en büyük lüks, evde ayağımı uzatıp Boğaz'a karşı bir yemek yemek. Mesela, seyahate çıkacağım günlerin bir önceki akşamı davet kabul etmiyorum.
YATIM NAZENİN İLE ALASKA'YA GİDEMEDİK
Yatınız 'Nazenin 5' ile ilgili yeni projeleriniz var mı?
'Nazenin' ile Alaska'ya gidecektik ama Japonya'da olan nükleer santral patlamasından sonra gerek deniz akıntıları, gerek hava cereyanları radyasyon getirmiş. O yüzden Alaska'ya gidemedik. Ama gelecek sene uçakla da olsa gidip oraları görmek, bir tekne kiralayıp balık tutmak istiyorum.
ANKARALI OLDUĞUMUZ İÇİN İFTİHAR EDİYORUZ
Ankara'ya ve Ankaralılar'a özel bir ilginiz olduğunu biliyorum; bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Ankaralılar, tabiri caizse çok farklı insanlar. İstanbul'da bir Ankaralılar Kulübü var. Biz babamızın zamanından beri oranın üyesiyiz. Her yıl düzenli olarak bir davet verirlerdi, bir araya gelmek için oraya giderdik. Ama kendi içinde bazı sorunlar yaşandı, bazı sıkıntılar oldu, dolayısıyla İstanbul'daki Ankaralılar hiçbir zaman arzu edildiği gibi birbirlerine kenetlenemediler ve bir güç oluşturamadılar. Adres değişikliklerini dahi kulübe bildirmeye üşenirlerdi. Ankaralılar'ın hepsi bire bir görüşmelerde iyi, sevecen, tatlı ve görüşülmesi rahat insanlardır ama bir araya geldikleri zaman ne hikmetse bir güç, bir yumruk, bir kuvvet olamıyorlar. Bu duruma ben de çok üzülüyorum. Ankaralı ve Keçiörenli olduğumuz için hepimiz iftihar ediyoruz.
dikGAZETE