USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Kültür Sanat

'İstanbul'daki hayatı ele alan filmler görmek istiyorum'

4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali kapsamında seminer verecek olan Hollywood senaristlerinin "el kitabı"nın yazarı McKee, İstanbul, Ankara gibi kozmopolit kültür merkezlerindeki hayatı ele alan filmler görmek istediğini söyledi.

'İstanbul'daki hayatı ele alan filmler görmek istiyorum'
07-11-2016 17:47
Google News

Hollywood senaristlerinin "el kitabı"nın yazarı Robert McKee, terör örgütü DEAŞ'ın herkes için sorun olduğunu belirterek, "Ama küçük bir tehdit. Fakat ne görüyoruz, medya bunu alıyor ve dev, uluslararası bir soruna dönüştüyor. Dünyanın sonu her an gelebilecekmiş, gökler üzerimize yıkılacakmış gibi bir paranoya yaratılıyor." dedi.

1984'ten beri 100 binin üzerinde öğrenciye ders veren, öğrencileri arasında 60 Oscar ödülü sahibi bulunan, senaristlerin kutsal kitabı olarak adlandırılan "Story" (“Hikaye”) kitabının ABD'li yazarı McKee, Londra’daki evinde AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

Hikaye anlatmanın medeniyetin temeli olduğunu belirten McKee, "Hayat bize onu nasıl yaşamamız gerektiğini öğretmez. Hikayeler, tecrübelerimizi masallardan Tolstoy’un Savaş ve Barış romanına uzanan geniş bir yelpazede komik, trajik gibi kategorilere göre örgütler. Hayatın ne olduğunu, seçimlerimizin ve eylemlerimizin sonuçlarının ne olabileceğini hikayelerden öğreniriz." diye konuştu.

"İnsan beyni bir hikaye makinesidir." ifadesini kullanan McKee, "Biz, gerçekliği hikayeleştirerek algılarız. İnsanlar, hikayeleştirilmiş bir dünyada yaşar. Sohbete başladığımızda, birbirimize hikayeler anlatırız. Aile fertleri, arkadaşlar bir masanın çevresinde bir araya geldi mi, hikaye anlatmaya başlarlar. Herkes hikaye anlatır ama sadece bazılarımız hikayeleri profesyonel olarak anlatır." görüşünü dile getirdi.

"Büyük hikayecilere ihtiyacımız var"

"İnsanlığın karanlık doğasına, toplumun karanlık köşelerine ışık tutacak büyük hikaye anlatıcılarına ihtiyacımız var, aksi takdirde yalanlar tarafından eziliriz." diyen McKee, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hikaye anlatıcıların insanlığı kurtaracağını söylemiyorum. Ancak dünyadaki yalanları dengeleyecek kadar hakikate ihtiyacımız var. Yalanlar değişmez biçimde hayatımızda. İnsan doğası yarı şeytan, yarı melek. Şeytanları dengeleyecek kadar meleklere ihtiyacımız var. Zaten dünyada umabileceğimiz en fazla bir dengedir. Yazarlardan bizi daha önce ayak basmadığımız yerlere götürmelerini beklemiyorum. Bu, onlardan çok fazla şey istemek olur. Ancak yazarlar şu anda yapmakta olduğumuz şeyleri ve geçmişte yaptıklarımızı aydınlatabilir."

Siyasetin reklamın bir dalı haline geldiği bir dünyada yaşadığımızı belirten McKee, şunları söyledi:

"Bugün benim ülkem ABD’de markalar, iş dünyası ve siyaset arasındaki sınırlar muğlaklaşmış durumda. Parçaları birbirini etkileyen devasa bir mekanizma var. Siyasetin iş dünyasını, iş dünyasının siyaseti ne kadar etkilediği belirsiz. Derin, kültürel, karanlık eğilimler var her şeyin temelinde ve bunlar hikayeleşiyor. Eskiden sınırlar netti. Kapitalizm, iş dünyası, hükümet, din, bunlar birbirinden net bir şekilde ayrıydı. Bugün, daha önce hiç olmadığı kadar kaotik bir dünyadayız. Her zamankinden daha fazla bütün bunları anlamlandıracak hikaye anlatıcılarına ihtiyacımız var."

"Paranoyak bir dünyadayız"

Hollywood yapımı bazı filmlerde ve televizyon dizilerinde son yıllarda Müslümanların "kötü adam" karakteri olarak seçilmesiyle ilgili değerlendirmelerde de bulunan McKee, bunun bir paranoyanın ifadesi olduğunu dile getirdi.

"Pek çok bakımdan paranoyak bir bir dünyadayız." ifadesini kullanan McKee, "Avrupa tarihinin Sezar’dan bu yana geride bıraktığı 2 bin yıllık tarihi bilen birisi olarak bugün dünyada her zamankinden daha az şiddet olduğunu söyleyebilirim. Geride kalan 2 bin yıl uzun, kesintisiz bir savaştan ibaretti. Ancak bugün medya sürmekte olan küçük bir savaşı alıp büyütüyor." diye konuştu.

McKee, "Söz gelimi DEAŞ herkes için bir sorun, tamam ama küçük bir tehdit. Fakat ne görüyoruz, medya bunu alıyor ve dev, uluslararası bir soruna dönüştüyor. Dünyanın sonu her an gelebilecekmiş, gökler üzerimize yıkılacakmış gibi bir paranoya yaratılıyor." görüşünü dile getirdi.

Değişmeyen kötü adam: İngiliz

Hollywood’un bugünkü gözde kötü adamının Müslümanlar olduğunu belirten McKee, şunları söyledi:

"Ama ben gözde kötü adamımızın İtalyanlar olduğu günleri de hatırlıyorum. Daha geriye gidersek, 19. yüzyılda kötü adamlar İrlandalılardı söz gelimi. Bütün o kötü kovboylar, Billy the Kid ve benzerleri, İrlandalıydı. Ancak ABD’de 200 yıldır değişmeyen kötü adamlar İngilizdir. Ne zaman gerçekten büyük bir suçluya ihtiyacımız olsa, bir İngiliz aktör buluruz. Kendi grupları gözde uluslararası kötü adam olarak seçildiğinde herkesin duyguları inciniyor. Herkesin sırası var. Bugün için sıra Müslümanlarda görünüyor ama bu fazla uzun sürmeyecek. Başka birini bulacağız. Bu, biraz da tembellikten kaynaklanıyor. Yazarlar genellikle başarıya o kadar susuyorlar ki ortamda hangi klişe varsa ona sarılıyorlar."

Dünyada olup bitenlerin basit bir komplo teorisiyle açıklanamayacağını ifade eden McKee, “Her zaman söylerim, ipler keşke dünyanın bir yerinde bir odada oturan 12 kişinin elinde olsaydı. Çünkü gerçekten herşeyin böyle belirli bir sorumlusu olsaydı, bu beni rahatlatırdı. Böyle gizli bir örgüt yok, sadece kaos var. Sınırsız ihtiras ve iktidar mücadeleleri var. Gerçek bir merkez yok.” şeklinde konuştu.

Büyük hikayeler TV'de

Günümüz dünyasında hikaye anlatıcılığının bir “altın çağın” başlangıcında bulunduğunu dile getiren McKee, bunun televizyondaki uzun soluklu dizi filmlerle birlikte başladığını kaydetti.

"Sinema, tiyatro, roman bocalıyor." diyen McKee, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu üç dal da hala ellerinden geleni yapıyor ve zaman zaman büyük eserler ortaya koyuyor ancak ABD ve Avrupa’da uzun soluklu TV dizileri hikaye anlatıcılığını nefes kesen bir irtifaya taşıdı. Bugün 100 saatlik hikaye, yani her bölümde yeni bir şey anlatılan değil ancak süregiden diziler, romanların, tiyatronun ve sinemanın bugüne kadar ortaya koyduğu hikaye anlatıcılığının ötesinde bir karakter karmaşıklığı gerektiriyor. 19’uncu yüzyılın en büyük romanları, bugünkü uzun soluklu TV dizilerinin zaman hacmine ve karakter karmaşıklığına sahip değildi.”

"İstanbul filmi" görmek istiyor

4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali kapsamında İstanbul’da TV dizileriyle ilgili ders vereceğini anlatan McKee, Türkiye’nin TV dizileri bakımında geldiği noktayı de görmeyi umduğunu söyledi.

Türk sinemasından bugüne kadar izleme olanağı bulduğu örneklerin başta Yılmaz Güney'in "Yol" filmi olmak üzere genellikle taşrada geçen hikayeler olduğunu anlatan McKee, "Ankara, İstanbul gibi kozmopolit kültür merkezlerindeki hayatı ele alan Türk filmleri görmeyi gerçekten istiyorum. İstanbul’a gelmeden önce izleyeceğim 3 film var elimde. Umarım bunlar şehir hayatını ele alıyordur." diye konuştu.

İstanbul’daki 3 gün sürecek derslerinin 2 gününü komedi ve suç hikayelerine ayıracağını anlatan McKee, “Komedi ve suç hikayeleri genellikle şehirlerde geçer. Köylüler de komik olabilir ama genellikle onlara gülmeyiz. Özellikle de suç şehre aittir. Şehrin dışında suç işlenmez demiyorum ancak şehirdeki dedektiflik hikayesi, taşradaki dedektiflikten çok daha karmaşıktır. Ayrıca şehir suçu besler, şehirde suç için çok daha fazla vesile bulunur. Bugüne kadar izlediğim Türk filmleri maalesef ne komedi ne de suç hikayeleriydi.” şeklinde konuştu.

Ticari fimlerin genellikle şehirlerde geçen hikayeler anlattığına, “sanat filmi” tabir edilen filmlerin ise çoğunlukla taşra hikayeleri anlattığına işaret eden McKee, “Sanat fimleri genellikle dekoratif bir görsellik içerir, güzel resimler, manzaralar, ağaçlar, gök yüzü, köy yaşamı vs… Şunu söylemeliyim ki bazı istisnalar hariç, bu tür filmleri rahatsız edici buluyorum. Çünkü bunlar benim pitoresk yoksulluk dediğim şeyi kullanır. Yoksul, taşra insanına bakar çünkü entelektüeller onlara bakmaktan tıpkı hayvanat bahçesindeki hayvanlara bakıldığı gibi bakmayı sever. Ben bu taşraya gitme, yoksulları görüntüleme ve yoksul taşralının hayatını göstererek toplumsal sorumluluğu yerine getirdiğini düşünmeyi, yoksulların hayatlarını sanatsal amaçlar için istismar etmek olarak görüyorum.” ifadelerini kullandı.

McKee 4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali'nde

Senarist Robert McKee, Uluslararası Boğaziçi Sinema Derneği ve İstanbul Medya Akademisi tarafından düzenlenecek, Anadolu Ajansının global iletişim ortaklığını üstlendiği 4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali'nde 16-17-18 Kasım'da seminer verecek. 
McKee'nin, festival kapsamında "TV Dizisi", "Komedi" ve "Love Story" başlıkları altında gerçekleşecek "GENRE Semineri"ne sınırlı sayıdaki katılım için festivalin "bogazicifilmfestivali.com" internet sitesi üzerinden detaylı bilgi alınabiliyor.


75 yaşındaki McKee halen 20th Century Fox, Disney, Paramount ve MTV gibi büyük yapım şirketlerine proje danışmanlığı yapıyor, dünyanın birçok ülkesinde senaryo seminerleri veriyor.


McKee 60 Oscar, 200 Emmy, 100 WGA (Writers Guild of America), 50 DGA (Directors Guild of America) ödülü sahibine, bin Emmy, 250 WGA ve 100 DGA Ödülü adayına hocalık yaptı.

McKee'nin en ünlü öğrencileri arasında gişe rekortmeni "Yüzüklerin Efendisi" ve "Hobbit" serilerinin yönetmeni Peter Jackson, "Melekler ve Şeytanlar", "Da Vinci Şifresi", TV serisi "Fringe"in senaristi ve bütün dünyada çok ses getiren "Paranormal Activity" film serisinin yapımcısı Akiva Goldsman, "The Piano" filmiyle gönülleri fetheden feminist sinemanın önemli ismi Jane Campion, "Münih" ve "Zoraki Kral" gibi filmlerden tanınan Oscarlı oyuncu Geoffrey Rush, Golden Globe ödüllü aktris Meg Ryan da bulunuyor.

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ