USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Dünya

'İsrail, Arap baharını fırsata çevirdi'

Prof. Dr. Uysal, "Netanyahu'nun son dönemde Arap Dünyası'ndaki karışıklıklar dolayısıyla bölgede eli daha da rahatladı. Ayrıca ABD'de Trump gibi birinin başkan olması Netanyahu'nun elini daha da güçlendirdi." dedi.

'İsrail, Arap baharını fırsata çevirdi'
09-04-2019 14:37
Google News
İstanbul

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Golan Tepeleri'nin ardından Batı Şeria'daki Yahudi yerleşim birimlerini de ilhak edeceği yönündeki açıklamalarının basit bir seçim vaadi olmadığını savunan uzmanlar, İsrail'in bu politikalarına karşı duran Türkiye'ye, tüm ülkelerin güçlü destek vermesi gerektiğini bildirdi.

İsrail Başbakanı Netanyahu'nun seçimleri kazanması ve yeniden başbakan seçilmesi durumunda işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerini İsrail topraklarına katacağı açıklamasına ilişkin, AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, bu tür ifadelerin İsrail'de bugün yapılan erken seçimin kaderini belirleyecek sağ seçmene yönelik mesajlar olduğunu savundu.

Ortadoğu Stratejik Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal, Netanyahu'nun, "Bağımsız bir Filistin devleti İsrail'in varlığı için bir tehdittir. Kudüs'ü bölmeyeceğim, Yahudi yerleşim birimlerini de boşaltmayacağım." sözlerini hatırlatarak, Netanyahu'nun İsrail halkını radikal sağa yöneltmekle büyük bir değişim yarattığını söyledi.

Netanyahu'nun İsrail halkının radikalleşmesi yönünde bir siyaset stratejisi izlediğini, bunun da Orta Doğu'da yaşanan gelişmelerle orantılı olduğunu anlatan Prof. Dr. Uysal, "Arap baharından sonra Arap dünyasında yaşanan karışıklıklar Netanyahu'nun bölgede elini daha da rahatlattı. Bir anlamda İsrail Arap baharını fırsata çevirdi. Ayrıca ABD'de Donald Trump gibi birinin başkan olması Netanyahu'nun elini daha da güçlendirdi. En radikal kararlara birlikte imza atıyorlar." diye konuştu.

Trump'ın ABD'de hileli seçim tartışması yüzünden sıkıştığı için İsrail lobisine yanaştığını vurgulayan Prof. Dr. Uysal, şu ifadeleri kullandı:

"Netanyahu da resmileşen yolsuzluk suçlamalarından kurtulmak için daha da uç politikalara doğru yöneliyor. Trump'ın Kudüs ve Golan kararlarından sonra Netanyahu bir adım daha atarak Batı Şeria'yı ilhak edeceği iddialarında bulunuyor. Bunlar seçim yatırımı olma yanında, bölgede olmayan huzur ve istikrarı daha da sarsıcı açıklamalardır."

"Tepkisizlik İsrail'i daha da aymazlaştırıyor"

ORSAM Kudüs ve Nil Havzası Koordinatörü Dr. Gökhan Bozbaş da Netanyahu'nun Batı Şeria ile ilgili açıklamalarını, bir seçim vaadi şeklinde değerlendirmenin, indirgemeci bir yaklaşım olacağına dikkati çekerek bu bakış açısının özellikle son dönemlerde Trump ile birlikte atılan adımların görülmesine engel olacağını söyledi.

ABD Büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması, mültecilerin geri dönüş haklarına sınırlama getirilmesi, mülteci tanımının değiştirilmeye çalışılması ve en son Golan Tepeleri kararının, Netanyahu'nun Batı Şeria ile ifadelerinin seçim yatırımı olmadığının en somut göstergesi olduğunun altını çizen Bozbaş, "Tüm bunlar alınan son kararın gerçekliğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu karar bir seçim yatırımı değil tam tersine bir sonraki adımın Batı Şeria için atılacağına dair bir gerçeklik. Batı Şeria'nın bütününü işgal etmesi çok zor ama oradaki yerleşkeler üzerinden bir egemenlik alanı oluşturacak ve bunu genele şamil kılacak bir adım olacak." diye konuştu.

Kudüs ve Golan Tepeleri kararlarına dünyadan yeterince tepki gelmediğini, daha somut adımların atılmasının zorunluluk olduğunu, sadece Türkiye'nin bu konuda uluslararası kamuoyunu harekete geçirdiğini anlatan Dr. Bozbaş, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Arap Birliği toplandığı esnada Golan Tepeleri kararı çıktı. Arap Birliği orada çok güçlü bir ses verebilir, güçlü bir adım atabilirdi ama hiçbir şey yapmadı. Tüm bu tepkisizlik İsrail'i daha da aymazlaştırıyor. Dünyanın buna karşı daha somut adımlar atması gerekiyor. Türkiye Kudüs kararında, Golan kararında gerek İslam İşbirliği Teşkilatı'nın toplanmasına gerek ise Birleşmiş Milletlerin kınama kararı almasında ön ayak oldu ve sert adımlar atılması için çağrılarda bulundu. Bu Türkiye'nin tek başına yöneteceği veya yönlendirebileceği bir şey değil. Bu konuya Türkiye ile beraber diğer ülkelerin de destek vermesi gerekir."

"Filistin'in tek başına bir şey yapmasını beklemek yanlış"

Dr. Bozbaş, İslam coğrafyasında birçok ülkenin, istikrarsızlık içinde olduğunu, otorite boşluğu yaşadığını bu nedenle Filistin meselesinin çözümü noktasında adım atacak kapasitede olmadığını belirtti.

"Netanyahu'nun, Trump ile birlikte attığı adımlar, küresel düzenin altına dinamit döşemektir" diyen Bozbaş, şöyle devam etti:

"İkinci Dünya Savaşı ile birlikte oluşturulan dünya düzeni zaten barış ve huzur getirmedi. BM bunun için kurulmuştu. Fakat en azından bir statüko sağlamıştı. Şu anda Trump ve Netanyahu bu topal düzeni tamamen aksak bırakma çabasında. 1967 sınırları 1980'de BMGK kararı ile garanti altına alınmışken tek taraflı olarak bunları yok etme çabasına girerseniz gelecekte Rusya, başka bir coğrafyada mesela Gürcistan'da veya Fransa Mali'de, İngiltere uzak Asya'da bir yerde tek başına bir karar alarak herhangi bir toprağı ilhak edebilir. BM kararını tanımıyorum diyebilir. Çünkü önünde bir emsal oluştu.

Bu anlamda İsrail'in bu adımına hem bölge ülkeleri hem BMGK üyeleri hem de küresel güçler çok sert tepki göstermeli. Bu tepki bizatihi ABD'ye de gösterilmeli. Filistin ise hiçbir silahı hiç bir ekonomik gücü olmayan, su kaynaklarının dahi yüzde 85'i işgalcilerin kontrolünde olan adeta elleri ayakları bağlı bir topluluk. Filistin'in tek başına bir şey yapmasını beklemek zaten yanlış. Arap baharından sonra Filistin meselesi sadece Filistinlilerin meselesi oldu. Türkiye'de terörle mücadele ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi olaylar yüzünden dikkatinin çoğunu kendi güvenliğine vermek zorunda kaldı."

"Filistinliler kendi bölünmüşlüklerine son vermeli"

ORSAM Kudüs-Nil Havzası Çalışmaları Uzmanı Samir Alabdullah, Netanyahu'nun aşırı sağcıların desteğini almak için İsrail halkını, İran ile tehdit ettiğini kendisini ise bu tehdide karşı kurtarıcı olarak lanse ettiğini söyledi.

Netanyahu'nun seçilmemesi durumunda İran'ın nükleer projesinin engellenemeyeceği tehdidinde bulunduğunu da aktaran Alabdullah, şunları kaydetti:

"Netanyahu kendisini İsrail'in tek koruyucusu olarak pazarlıyor. Suriye hava saldırılarının ve solun yükselişinin İsrail için bir felaket olacağını sürekli anlatıyor. Halka, Kudüs'ün bölüneceği, Filistin devletinin kurulacağı, İsrail'in ve Batı Şeria'daki yerleşimlerin varlığının tehlike altına gireceği korkusunu salıyor. Netanyahu bunun yanında İsrail'deki Arap nüfusunu, korkutma politikasının bir parçası olarak kullanıyor. İsrail'in Yahudilere ait bir devlet olduğu yönündeki yasayı bu sebeple çıkardı.

Yüzyılın anlaşması olarak nitelendirilen anlaşmada bu kararların alınmış olma ihtimali de var. Çünkü anlaşmaya ait ayrıntıların çoğunu bilmiyoruz. Netanyahu'nun bu kararları özellikle İslam ülkelerinin kendi iç sorunlarıyla boğuştuğu bir dönemde alması da son derece düşündürücü. Bu sebeple Filistinli gruplar kendi aralarındaki bölünmüşlüğü bir an önce sonlandırmalı, İsrail'in bu zorbalıklarına karşı tüm güçleriyle mücadele etmeliler."

Kaynak: AA

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ