KUALA LUMPUR - MEHMET ÖZAY
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) dışişleri bakanları Arakan konusunu görüşmek üzere dün Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da biraraya geldi. Toplantı, 9 Ekim 2016’da başlayan ve yaklaşık iki ay süreyle Myanmar’ın Arakan Eyaleti’nin kuzeyinde, Bangladeş sınırında yaşam süren Arakanlı siviller üzerinde uygulanan şiddete bir tepkiydi.
İİT’nin bu süreçte dışişleri bakanları düzeyinde bir toplantı kararı almasında ise, 4 Aralık 2016 tarihinde Kuala Lumpur’da Başbakan Necib bin Rezak’ın da katılımıyla yapılan “Arakan’a Destek” mitinginin payını dikkate almak gerekiyor.
Arakan konusunda ikinci önemli inisiyatif
Bu miting sonrasında Malezya Dışişleri Bakanı Anifah Aman’ın girişimiyle İİT dışişleri bakanlarının Arakan özel gündemiyle toplantısı gündeme geldi. Kısa sürede planlanarak dün gerçekleştirilen toplantının 'dışişleri bakanları' düzeyinde olduğu ifade edilse de, İİT’ye üye 57 ülkeden sadece sekizi yani Malezya, Endonezya, Afganistan, Pakisan, Azerbaycan, Filistin, İran ve Maldivler bakan düzeyinde temsil edildi.
Kuala Lumpur’daki bu toplantı 9 Ekim 2016 tarihindeki gelişmeler üzerine yeniden nükseden Arakan Müslümanları sorunu çerçevesinde Myanmar Dışişleri Bakanı Su Çi’nin çağrısıyla düzenlenen ASEAN dışişleri bakanları gayriresmi toplantısından sonraki ikinci önemli inisiyatif olma özelliği taşıyor.
Sonuç bildirgesi 'eylem odaklı'
Bununla birlikte toplantı sonrasında ilân edilen sonuç bildirgesinin bazı ilklere sahne olduğu gözlemleniyor. Malezya Dışişleri Bakanı Aman'ın düzenlediği basın toplantısında da ifade ettiği üzere, genel itibarıyla bakıldığında ‘eylem odaklı’ bir sonuç bildirgesi ile karşı karşıya olunduğu görülüyor. Bu bağlamda, şu hususların öne çıktığını söylenebilir:
Gerek Başbakan Necib bin Rezak’ın açılış konuşmasında gerekse basına kapalı gerçekleştirilen ‘dışişleri bakanları’ toplantısı sonrasında açıklanan sonuç bildirgesinde Arakan Müslümanlarının maruz kaldıkları sorunun bir insani yardım sorunu olmadığının altı çizilirken, belki de en dikkat çeken husus bu gelişmenin çeşitli açılardan bölgesel bir tehdit unsuru haline geldiği ve bazı açılardan da gelme ihtimali olduğuna yapılan atıflardı.
Yeni göç dalgaları istenmiyor
Resmi rakamlara göre yaklaşık 56 bin Arakanlı Müslüman Malezya’da geçici olarak kalma hakkı elde ederken, Başbakan Rezak ve Dışişleri Bakanı Aman’ın konuşmalarında 2015 yılı Mayıs ayında yaşanan ‘tekne krizi’nin tekrarından duyulan endişe dile getirildi. Bu endişenin Malezya’yı ilgilendiren yönü, zaten ülkede mevcut on binlerce Arakanlı’ya ilâve olarak olası yeni göçmen akınının hükümeti yeni tedbirler almaya zorlayacak olmasıyla ilgili.
Malezya tarafından BM göçmen yasasının halen imzalanmamış olması, ülkede yasadışı statüyle bulunan Arakanlıların ancak bazı kurumların inisiyatifiyle varlık sürdürebildiği anlamına geliyor. Bununla birlikte, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği bir yandan Arakanlıları kayıt altına alma çalışması yürütse de, bunun Malezya resmi makamları nezdinde bazı çatışmalı süreçlere konu olmadığı söylenemez. Öte yandan, bu gelişmenin ülkenin toplum yapısında sosyo-kültürel çatışmalara kapı aralayacak bir yönü olduğunun Malezya yönetimince de artık açıkça söylenmeye başlaması dikkat çekiciydi. Kaldı ki sonuç bildirgesine de yansıtıldığı ve Myanmar hükümetine bir öneri olarak sunulduğu gibi, Malezya yönetimi, şartlar olgunlaştığında başta Malezya olmak üzere değişik ülkelerde yaşayan Arakanlı Müslümanların, ülkelerine geri dönmesi konusunda ısrarlı.
DEAŞ bölgesel bir tehdit unsuru
Arakan Müslümanları sorununun bölgesel bir tehdit unsuru haline gelebileceği yolundaki haklı endişeler Myanmar hükümetine uyarı niteliğinde bir mesaj olarak iletiliyor. Bunun temeli, Malezya Ordu Komutanı Zulkifli bin Muhammed Zin’in 5 Aralık 2016 tarihli Myanmar ziyaretinde mevkidaşıyla yaptığı görüşmede atılmıştı.
Güneydoğu Asya topraklarında Endonezya, Malezya ve Singapur yönetimlerinin Ortadoğu’daki gelişmelere paralel olarak, özellikle DEAŞ sonrası süreçte bölgeye dönecek ‘yerli teröristlerin’ yol açabileceği anarşi ortamından duydukları endişe zaten bir süredir gündemde yer alıyor.
Bu ve benzeri terör yapılarının, Arakan gibi mağduriyetten kurtulma süreçleri sürekli ertelenmiş ve çaresizliğe terk edilmiş topluluklar içinden çıkabilecek şiddet eğilimleri ise İİT toplantısı ve sonuç bildirgesinde önemli bir madde olarak yer aldı.
9 Ekim 2016 tarihinde Bangladeş’ten sınırı geçerek üç güvenlik noktasına saldırdığı ifade edilen silahlı grup, böylesi bir tehdidin ilk somut örneği oldu. Myanmar hükümetinin ve ordu ve emniyet güçlerinin bölgede giriştiği operasyonun gerekçesi olarak ortaya çıkan bu saldırı girişiminin farklı boyutlarda tezahür etmesi, hiç kuşku yok ki, bölgede halen yaşam mücadelesi veren Arakanlı sivillerin çok daha vahim bir karşılık görmelerine yol açacak.
İİT Myanmar’la ilişkilere hazırlanıyor
İİT’nin Myanmar hükümeti nezdinde karşılıklı ilişkileri geliştirmeye yönelik çaba sergileyecek olması da önemli bir husus. Buna zemin hazırlayacak şekilde sonuç bildirgesinin hemen ilk maddesinde, Myanmar’da son dönemde görülen ‘demokratikleşme’ çabalarının takdirle karşılanmasının Myanmar yönetimiyle masaya oturulmadan önce gönderilen sıcak bir mesaj niteliğinde olduğu söylenebilir.
Bununla birlikte, Myanmar gibi sadece bölge ülkeleriyle değil küresel toplumla henüz yeni yeni buluşmaya başlamış Budist geleneğin ağırlıklı olduğu bir yönetim ve toplum ile ilişkilerin İİT tarafından nasıl geliştirilebileceği meselesi başlı başına bir sorun. Bu noktada, zalim bir yönetim ve mazlum Müslümanlar karşısında “Müslümanlara zulmetmeyin” söylemi dillendirilmeden önce yapılması gereken ciddi çalışmalar olduğu bir gerçek. Ancak, bugün ne tekil üye ülkeler ne de kurumsal olarak İİT’nin böyle bir çaba sergilemiş olduğuna dair ortada ibareler ve kanıtlar var.
Bu nedenle bugün dahi, Myanmar hükümetinin Arakanlılar ve diğer etnik yapılarla olan siyasi etkileşimleriyle ilgili raporların Batılı unsurlarca hazırlanmış olduğu gözlemleniyor.
Myanmar’da diyalog bir çözüm yolu
Myanmar toplumunda Arakanlılara yönelik resmi kurumların ve aşırı Budist grupların baskıcı ve saldırgan tutumlarının önünü almaya matuf olarak İİT’nin önümüzdeki süreçte ‘çok kültürlülük’ ve ‘diyalog’ gibi kavramların yeşertilmesi konusunda bir inisiyatif geliştirme arzusunda olduğu anlaşılıyor. Sonuç bildirgesinde bu çerçevede yer alan maddede, İİT, Myanmar hükümetinin, özellikle BM ve ASEAN ile birlikte çalışmalar yürüterek, ülke genelinde çok-kültürlü ve çok-dinli bir yapıya sahip toplum kesimleri arasında bir diyalog süreci başlatmasını öngörüyor.
Konferans sırasında konuyla ilgili AA'ya değerlendirmelerde bulunan Bangkok merkezli insan hakları örgütü Fortify Rights Genel Müdürü Matthew Smith, Myanmar’da çoğunluğu Müslüman olmayan ve farklı etnik yapılara mensup yaklaşık 40 kadar sivil toplum kuruluşunun Arakan konusunda ilk defa bir girişimde bulunduklarını ifade etti. Bu gelişme bir başlangıç olarak kabul edilmeli. Myanmar gibi kapalı toplum özelliği sergileyen ve güven sorununun had safhada olduğu bir toplumsal yapı içerisinde yaşayan farklı dini ve etnik yapıların birbirlerini anlama çabasının öncelik taşıması ve bu gayeye yönelik inisiyatif alınması, sürecin sağlıklı bir şekilde işlemesinin de anahtarı olacaktır.
Temel sorun vatandaşlık hakkı
Sorunun en başında Myanmar hükümetinin Arakanlı Müslüman toplumu ülkedeki diğer etnik yapılar gibi yasal bir unsur olarak kabul etmemesi yer alıyor. 1982 yılına kadar vatandaşlık hakları olan ve bunun nimetlerinden yararlanan Arakanlıların niçin ve hangi gerekçelerle 1982 yılında kabul edilen anayasanın ilgili maddeleri gereğince artık ülkenin temel etnik yapıları arasında kabul edilmemeleri üzerinde hakkıyla durulmalı.
Bu bağlamda Başbakan Rezak'ın açılış konuşmasında bu hususa değinmesi bir başlangıç olarak değerlendirilebilir. Özellikle 1946 yılında dönemin Myanmar siyasi lideri ve bugünkü dışişleri bakanı Su Çi’nin babası Aang San’ın bir siyasi vizyon olarak ileri sürdüğü, ülkedeki Arakanlı Müslümanlar dahil tüm etnik yapıları birleştirici bir siyasi yaklaşımına dönülmesi gerektiği düşüncesi daha yüksek sesle dile getirilmeyi bekliyor.
Arakanlılar arasında siyasi birlik mümkün mü?
İşaret edilen bu temel sorundan bağımsız ele alınamayacak bir diğer husus ise, gerek Myanmar’da gerekse diasporadaki Arakan toplumunun siyasi birlik tesisi veya en azından çoğunluğu temsil kabiliyetinde bir siyasi yapı ortaya koyamamış olmasıdır. Zulme maruz kalan bir toplumsal grubun kendini ifade edecek yapısal bütünlükten yoksun olması dışardan gelecek her türlü yaklaşımlara karşın nihai sonuç alınmasının önündeki belki de en önemli engeli teşkil edecek. Bu hususun, Arakan toplumuyla ilgili çalışmalar yapma konusunda bir çaba içerisinde olduğu gözlemlenen ülke ve sivil toplum kurumlarının dikkate alması gerekiyor.
Myanmar’da ülke nüfusunun yüzde 60'ını oluşturan ve aynı zamanda ülke yönetimini elinde tutan Burma etnik çoğunluğunun ülkenin dört bir yanındaki etnik yapılarla çatışması yeni bir olgu değil. Bu çerçevede ülkenin batısında Arakan Eyaleti’ndeki Arakanlı Müslümanlara yönelik dışlama ile etnik temizlik arasında değişik düzeylerdeki şiddet ve zulüm de 2012 yılında başlamış değil.
Arakanlı Müslümanların maruz kaldığı, etnik temizlik düzeyine çıkan zulüm ve baskı ortamının sona erdirilmesi, Myanmar’ın tek başına rol alamayacağı denli karmaşık bir durum. Bununla birlikte, bölgesel ve küresel güçlerin, organizasyonların konuyu ele alırken tarihi, etnik, dini ve ekonomik boyutları ile bütüncül bir perspektiften konuya yaklaşmaları zorunluluk taşıyor.
dikGAZETE.com