İSTANBUL
Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından "Türkiye'de Kültürel İktidar" başlıklı panel düzenlendi.
SETA İstanbul'da gerçekleşen panelin moderatörü Turgay Yerlikaya, kültürel iktidarın, "Hakim sınıfın kendi ideolojisini, kendi düşünce dünyasını diğer sınıflara veya toplumsal kesimlere herhangi bir baskı uygulamaksızın kabul ettirmesi" olduğunu söyledi.
Yerlikaya, kültürel iktidar meselesinin "24. Uluslararası Adana Film Festivali" ödül töreninin sunucusu Meltem Cumbul'un, yönetmen Semih Kaplanoğlu'nun elini sıkmaması ile yeniden gündeme taşındığını belirterek, "Bu olay tarihsel süreç içerisinde birikmiş bir meselenin aslında somut dışa vurumu olarak karşımıza çıkıyor." ifadesini kullandı.
Akademisyen Celal Fedai, Amerika'nın dünyada kültürel iktidarı tek başına domine ettiğine dikkati çekerek, "Aslında Amerikan hayat tarzının dünyaya yansıtıldığı bir popüler kültürdür. Bu kültürün şu an bizim üzerimizdeki hegemonyasını düşünmeliyiz esasen." diye konuştu.
Fedai, sol kesimin AK Parti'nin kültürel iktidarda muktedir olamadığı konusunda bir düşünceye sahip olduğunu söyleyerek, şu değerlendirmede bulundu:
"Bu son derece boş bir düşünce. Çünkü Türkiye'deki kültürel hayatı şekillendiren şeylerin tamamı postmodern popülist ideolojinin bizim üzerimizde kurduğu hegemonyadır. Buna hepimiz maruzuz. Bunda 'biz iktidarız' diyen sol da fevkalade maruz. Çünkü 1980'li, 1990'lı yıllarda Türkiye'deki solun irtifasını bugün karşılaştıracak olursak, benim üniversite yıllarımda, sol yanlı arkadaşlarım Ahmet Taner Kışlalı'yı okurlardı. Bugün kimleri okuduklarına bakarsak ortaya işin vehameti çıkar. Yine Müslüman çevrelerdeki üniversite talebeleri de Tarık Buğra'nın romanlarını okurlardı. Bugün onların çocuklarının da ne okuduğuna bakacak olursak, ortadaki durumu daha iyi anlamış oluruz. Dolayısıyla hep beraber postmodern popülizmin hegemonyası altındayız."
Kültürel iktidarın başlangıcına da değinen Fedai, sözlerini şöyle sürdürdü:
"1945 yılı 2'inci paylaşım savaşından sonra Amerika, Rusya'nın kültürel iktidarı dünya çapında nasıl organize ettiğini fark eder etmez, işi CIA'ye havale ediyor. 47, CIA kurumlaştıktan sonra bugüne kadar uzanan Amerika'nın kültürel iktidar hegemonyası kurma macerası devam etmiş oluyor. Burada öyle çarpıcı manzaralar var ki 'Kültürel Özgürlük Kongresi' diye bir oluşum var CIA içerisinde. Bu oluşum 35 ülkede ofisler açıyor, onlarca insan çalıştıyor, dergiler, yayınlar çıkarıyor, sergiler düzenliyor ve bir kültürel soğuk savaşı Rusya'ya karşı yürütüyor. Hem kendi içerisinde hem de başta Avrupa olmak üzere Türkiye'de yürütüyor."
"Batıcı bir sistem kuruldu"Yazar Cengiz Alğan ise Türkiye'de kültürel iktidarın Cumhuriyet'in kuruluşu döneminde başladığını belirterek, "Yukarıdan aşağıya batıcı bir sistem kuruldu. Bu da belli bir sınıfın üstüne yüklendi. Zaman içinde bu İstanbul sermayesi olarak şekillendi. Onun etrafında bütün yaşam alanlarımız kuruldu. Tabii ki buna kültür ve sanatın yanı sıra kültürel iktidar içinde eğitim dünyasını katmak istiyorum. Böyle bir zümre ve onun etrafında oluşan bir yapı ortaya çıktı." dedi.
Alğan, Türkiye'nin geçmişinde zorla dayatılan bir kültürel iktidarın olduğunu savunarak, şu görüşleri paylaştı:
"Çok basit bir örnek verirsek, 1934 senesinde o sıralarda sadece radyo vardı. Türkiye radyolarından Türk musikisi yasaklanmıştı. Yaklaşık 2 yıl sürmüştü bu. Üstelik sadece Atatürk'ün bir konser sırasında konseri verenlerin kıyafetleri beğenmemesinden kaynaklı 'kaldırın bunu' demesiyle, 2 yıl boyunca Türk müziğinin, musikisinin radyolarda çalınması yasaklanmıştır. Bundan daha zorla yapılmış bir şey olabilir mi ?"
Yaklaşık 2 saat süren etkinlikte ayrıca toplum ve medya araştırmacısı Ali Aslan da bir konuşma yaptı. Panel sonunda konuşmacılar dinleyicilerin sorularını yanıtladı.
Muhabir: Aişe Hümeyra Bulovalı
dikGAZETE.com