Eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, "17 ve 25 Aralık aceleye gelmeseydi Hükümet devrilmişti. Dönemin Başbakanı ve ailesi ile bakan ve büroktarlar ile çocukları tutuklanmıştı. Ülke kaosa girmiş, gerilemişti" dedi.
Eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, TGRT Haber’de çarpıcı açıklamalar yaptı. Avcı, "17 ve 25 Aralık bir yalandır, toplumu aldatmaktır. Cemaat, emniyette 2005’ten 2010 kadar süren etkin döneminde hiçbir yolsuzluk iddiasının üzerine gitmemiştir. 17 ve 25 Aralık aceleye gelmeseydi; Hükümet devrilmişti. Dönemin Başbakanı ve ailesi ile bakan ve büroktarlar ile çocukları tutuklanmıştı. Ülke kaosa girmiş, gerilemişti" ifadelerini kullandı.
"CEMAAT-HÜKÜMET ARASI, KIRILMA NOKTASI 2011"
Hanefi Avcı, "17 ve 25 Aralık operasyonu sonrası cemaatin ölçüsüz, hukuku aşan akıl almaz faaliyetleri ortaya çıktı" dedi; ’ama’ vurgusuyla, cemaat ile Hükümet’in arasının açıldığı sinir uçlarını şöyle özetledi: "Olayın tarafları açısından ’kırılma noktası’ aslında; 17 ve 25 Aralık değildir. 2011’de Başbakanlık Ofisi’ne ’böcek’ konulmasıyla başlayan olaylar zincirinde, Sayın Erdoğan sorumluların kim olduğunu biliyor, tahmin ediyor, yorum yapıyor ve mantıki temele zaten oturtuyordu. Akabinde 2012’de MİT’e yönelik operasyon, sadece MİT’e ve MİT Başkanı’na yönelik bir girişim değil; aslında Hükümet’e ve Hükümet’in politikalarını hedef alan kalkışmaydı. Yine bu süreçte, Hükümet’in yürüyen soruşturmalarla ilgili ’beğenmediği, aksadığını’ hissettiği cemaat müdahaleleri de söz konusuydu. İktidar’dakilerin, davalardaki hukuka aykırılıklar ve aşırılılıkları frenlemek için çıkardığı yasaların ’uygulanmaması’ da cemaat ile Hükümet’in arasının açılmasına yol açtı. Ancak cemaat, hiçbir yenilik teşebbüsleri ciddiye almıyor; yasa da çıksa, kanun da düzenlense, bildiğini okuyordu. Hükümet ile cemaat arasında zaten hep bir gerginlik vardı. Son noktada; cemaat kendisini o kadar güçlü gördü ki, Hükümet’i bile önünde engel belirleyerek, o iradeyi ortadan kaldırmayı planladı. Cemaat talep eden değil; her şeye sahip olmak isteyen bir yere oturdu. ’Her şeye sahip olan, her şeyi yapan, Türkiye’yi dizayn eden benim, ülkeyi de benim yönetmem lazım’ iddiasına geçti."
"MESELE ’CEMAAT-HÜKÜMET’ KADAR BASİT DEĞİL"
Meselenin, ’cemaat ile Hükümet arasında’ bir olay olmadığına dikkat çeken Avcı, "Aslında cemaat ile bütün devlet, cemaat ile tüm millet arasında bir mesele var. Cemaat düne kadar Hükümet’in yanındaydı; bu sorun yine vardı, hem de bütün şiddetiyle vardı. 2007’den başlayan dinlemeler, belgeleri mevcut. Cemaat sadece birkaç kişiyi değil; toplumun bütün kilit noktalarını dinliyor. Basın mensuplarını, işadamlarını, Türkiye’deki bütün dini grupları, tüm askeri kişileri, Hükümet’in bütün bakanlarını dinliyor. Bunlar öyle küçük şeyler değil. Cemaat; dinlemeleri, tuzak kurmak, kumpas kurmak yoluyla önce rakiplerini bertaraf etmek üzere değerlendirdi. Sonra illegal dinlemeler üzerinden topladığı bilgileri gerektiği gibi yorumladı. Böylece tüm toplumu düşündüğü şekilde yönetmeyi, yönlendirmeyi amaçladı. Mesele ’Hükümet, cemaat meselesi’ kadar basit bir dövüş, kavga, kısır döngü değil" ifadelerini kullandı.
"HİLKAT GARİBESİ ÖRGÜTÜN DÜNYADA BENZERİ YOK"
’Hilkat garibesi bu örgütün, dünyada benzeri, örneği yok’ diyen Avcı, "Bir takım kurum, kuruluş ve örgütler vardır. Bunların kimisi siyasi oluşumlardır; partiler, dernekler, sendikalar vb. Kimileri ticari faaliyet gösteren ekonomik kuruluşlardır, kimileri de sosyal örgütlerdir. Ama bizim karşımızdaki cemaate bakıyorsunuz; basın organı var, ekonomik şirketleri var, eğitim ve sosyal yapı var. Bütün bunların üzerinde de sistemi yöneten bir cemaat var. Ticari, ekonomik, siyasi ve sosyal faaliyet değil. Ne olduğu belli değil. Hiçbir sistemi kabul etmeyen bir hilkat garibesi gibi bir şey... Sanki hukuk dışı, kayıt dışı bir şey... Böyle bir şirket olabilir mi? Bir taraftan siyasi faaliyet gösterecek, bir yandan medya ile uğraşacak, diğer taraftan devlet içine sızarak yargıyı yönetecek vs... Siyasi, ekonomik, sosyal faaliyet değil; o zaman nedir bu? Hukuk düzeninin kabul etmediği bir şey var karşımızda... Biz bu anormal varlığı, uzun süre içinde kaldığımız için normalleştirmişiz. Nedir cemaat; Hükümet’i rakip görecek, siyasi partilere tuzak kuracak, orduya kumpas hazırlayacak, yargıyı alt üst edecek, emniyeti emniyetsizleştirecek, kendi sistemine aykırı gördüğü devlet memurlarını görevden alacak; böyle kuralsız bir cemaat olabilir mi? Dini yapı olarak kalkıp da siyasi sınırlara müdahale edemez, ekonomik faaliyet içinde bulunamazsınız. Bu illegal bir yapıdır, hukuk düzeni de bu tür oluşumları kabul etmez, edemez. Bu yapı, her yere giren, her renge giren; hiçbir sistemi kabul etmeyen, denetimsiz bir yapıdır" değerlendirmesinde bulundu.
"CEMAAT, HÜKÜMET’İ ÇOK AŞAN ŞEYLER YAPIP HÜKÜMET’İN ÜZERİNE BIRAKTI"
Ulusal güvenliği tehdit eden ve kırmızı kitapa girmiş bu yapı, "Cemaatin 2008’den sonraki her türlü faaliyeti artık suça doğru giriyor. Evveliyatı var; ancak belgeleri olan tarih 2008’i gösteriyor şimdilik... Ülkede belki de; çoğu insan, ’Bu kadarı olmaz, cemaat de bu kadar aktif olamaz’ diyor. ’Hükümet desteklemese, bunlar olmazdı’ iddiası da doğru değil. Cemaat, Hükümet muhalefetine rağmen bile birçok şey yaptı. Hükümet bu konuda çok masum kalır. Cemaat, Hükümet’i çok aşan şeyler yaparak, Hükümet’in kucağına bıraktı. Bugün bile hiç geri atmaksızın faaliyetlerine devam ediyor. Hükümet’in desteğini aldıkları doğrudur belki; ancak yüzde 90 oranında cemaatin zoruyla hukuksuzluklar baş göstermiştir. Hükümet sadece destek vermiştir; ancak cemaat, çığrından çıkmıştır. Topluma, devlete çok pahalıya mâl olan işler yaptılar. Artık sınırları aştılar" diye konuştu.
"SUÇLADIKLARI İDDİALAR KENDİLERİNİ VURDU"
Avcı, cemaat ile ilgili ibretlik sözler ederken; "Geçmişte mazur olan cemaat, bir gün mağrurlaştı ve kötülük yapmaya başladı. Düne kadar önüne geleni ölçüsüzce suçlayan, herkese casus diyen, ülkeyi yıkacak, devleti devirecek gibi ağır ithamlarda bulunan yapı, bütün iddia ettikleri ile kendisi suçlandı. Bu çok ibretlik bir olaydır. 2010 ve 2011’deki bütün iddiaları dönüp kendilerini vurdu. Kendi yaşattıklarını, kendileri yaşadılar" ifadelerini kullandı.
"17-25 ARALIK YALANDIR, TOPLUMU ALDATMAKTIR"
’Cemaatin hiçbir zaman yolsuzluğu önlemek ve bu yönde görev almak gibi bir hedefi olmadı’ diyen eski emniyet müdürü, "Yolsuzluk iddiaları aslında bir yalan, şu 17-25 Aralık teşebbüsleri toplumu aldatmaya yönelik, taraftar toplama hamleleri... Biz bu tahkikatları berabar yapmayı daha evvel çok teklif ettik. O zaman bize çok kısıtlı yetki verdiler; sonra da bunu ortadan kaldırdılar aynı cemaat. İstanbul Emniyeti de buna katkı sağlamadı. 2008-2009’da yaptığımız olayı, bunun başlangıcı gibi gösteriyorlar; bu aldatmaca ve yalandır. Bunların onlarla hiçbir ilgisi yoktur. Emniyet istihbaratı, cemaatin elindeydi. Daha sonra kaçakçılık, organize suçlar ve terörle mücadele birimlerinde de etkili oldular. 2008-2010 arası cemaat, emniyette çok etkin görünüyor. O tarihte, dünya kadar yolsuzluk olayı var. Bunların hiçbirine cemaat eğilmediği gibi, onların böyle bir operasyon yapma gibi bir iddiası ve gayreti de yok. Peki; iktidar partisi bürokratları ve görevlilerinin bu kadar çok olayı içinde neden yer almadınız? Size şikayet de olay da var; ama hiçbirine girişmemişsiniz... Hatta; 2005’te, 2006’da bizim emniyet müdürü olarak yaptığımız operasyonlarda, cemaat engeli yaşadık. Ne zaman ki; Hükümet’i hedef aldılar, arka arkaya operasyon başladı. Burada Hükümet ile bir hesaplaşma, Hükümet’i devirmeye yönelik bir girişim var. Amaçları yolsuzluğu ortaya çıkarmak değildir; bu çok açık... Bu ülkede yolsuzluk her dönem oldu. Geçmişte de olmuştur, gelecekte de olabilir" dedi.
"EFKAN ÂLÂ, OPERASYONLARI ÇEVİRDİ"
17-25 Aralık darbe teşebbüslerinin aceleye geldiğini ileri süren Avcı, "Cemaatin emniyetteki mensuplarının yer değiştirilmesi, tayin kararlarının verilmesi iddiası ortaya atılınca, paralel memurlar panikleyip ’Bizi görevden alacaklar’ diye rapor ediyor ve böylece operasyonlar tam hazırlanılmadan öne çekiliyor. Aslında kimsenin kimseyi değiştirme niyeti yok, öyle bir operasyon da yok; fakat emniyet içindeki bu dedikodularla, gece dosyalar hemen savcılığa taşınıyor ve düğmeye basılıyor. Aslında 17 ve 25 Aralık operasyonları daha geniş dönemlerle yapılacaktı. Gerçekten planlandığı gibi olsa, ikisi birden belirli bir zaman aralığında başlamış olsa, daha ileride yapılmış olsaydı Hükümet’in devrilmemesi, dik durması zor görünüyor. İkisi aynı anda başlayınca; Hükümet aleyhine tahribatı daha güçlü olamadı. ’Kader mi’ diyelim; 17 Aralık bir dosya, ’memur suçları’ ve normal usûle tabii, diğeri, 27 Aralık dosyası, özel bir dosya, terörle suçlar dairesine tabii... 17 Aralık’la ilgili hakim ve savcıları cemaat ayarlamış, istedikleri kararları aldırdılar. Fakat diğer davada, 25 Aralık’ta 4 bakanın suçlandığı dosyada karar alacak hakimler, cemaatten değil ve istedikleri de olmadı. O suçlamalara baktığınızda hakikaten Hükümet ayakta kalamazdı... İçişleri Bakanı Efkan Âlâ’nın tavrıyla işler ters döndü" açıklamalarında bulundu.
"ÇÖZÜM’DE TEHLİKE, MİT’TEKİ CEMAAT"
Hanefi Avcı, MİT tırları ile ilgili de konuşurken; MİT’in alt kademesinde ve teknik yapıdaki yerlerinde çok sayıda cemaat mensubu var. Bunlar uzun zamandır MİT’i ele geçirmeye çalışıyorlar. Hükümet’in barış politikası, Çözüm Süreci’ni de bunlar etkiliyor. Çünkü emniyetteki istihbarat, cemaat elinde... Yani MİT’in alt kademesine hakim olan cemaat, üst yönetimde söz hakkı yok. Burada da MİT’i ele geçirme çabası var. Aslında Güney Doğu’da cemaat, Hükümet’i etkisizleştirip kendi politikalarını uygulamak istiyordu. Dikkat ederseniz; MİT’in her türlü uygulamasını suç olarak lanse ediyorlar" dedi.
(İHA)