“Fırat Kalkanı Harekâtı açık bir zorunluluğun sonucu olarak gerçekleşti” diyen Prof. Dr. Hacısalihoğlu, “Gaziantep’te DAEŞ’in yaptığı son saldırıdan sonra Türkiye’nin sınırında 98 km’lik hattın DAEŞ’ten temizlenmesi gerekiyordu. Türkiye terör örgütleri arasında fark gözetmediğini ortaya koyuyordu. Fırat Kalkanı Harekâtı’nın böyle bir özelliği vardı. Sınır güvenliği ülke güvenliğidir. Bir ayağı DAEŞ ise diğer ayağı PKK, PYD’dir. İkisinin de sınırda Türkiye’yi hedef alacak şekilde konumlandıklarını görüyoruz. Üçüncüsü de bu terör örgütlerini zaman zaman destekleyen Esat rejimi. Türkiye her zaman şunu söylemiştir; ‘bir terör örgütüyle mücadeleyi başka bir terör örgütü ile yapamazsınız.’ Türkiye uluslararası hukuku dikkate alarak meşru müdafaa hakkını korumak için Fırat Kalkanı Operasyonunu hukuk zemininde başlatmış oldu” dedi.
“Suriye’yi terör örgütlerinin coğrafyası olmaktan çıkartmak gerekiyor”
Suriye güvenliğinin Türkiye’nin güvenliğine dönüştüğünü söyleyen Hacısalihoğlu, Suriye’nin terör coğrafyasına dönüştürülmüş ülke haline getirildiğini, buna Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın da koltuğunu korumak adına terör örgütleri arasında ayrım yaparak destek olduğunu belirtti. Prof. Dr. Hacısalihoğlu, “Türkiye’nin çabaladığı şey, Suriye’nin artık terör örgütlerinin bir coğrafyası olmaktan çıkartılması ve bu ölüm üretiminin durdurulması. Bu harekâtın bir de böyle bir özelliği var” ifadesini kullandı.
“Fırat kalkanı harekâtı aynı zamanda Suriye’nin güvenliğine ve darmadağın olmuş yapısına kısmen katkı sağlıyor” diyen Hacısalihoğlu, “Dolayısıyla bu, Suriye’nin güvenliğinin sağlanması açısından da son derece önemli bir harekât. Bunun en belirgin örneği Cerablus örneği. Cerablus, DAEŞ’in elinden kurtarıldıktan sonra manzaraları gördük. O evlerin, sokakların gerçek sahipleri yurtlarına döndüler, özgürleştiler. PYD ve DAEŞ birbirine çok benzeyen terör örgütleri. İkisi de alan hâkimiyeti sağlamak için savaşıyor. Birbirinden ayrılan tek farkları; PYD’nin meşrulaştırılarak daha kalıcı bir niteliğe dönüştürülme çabasında olduklarını görüyoruz. DAEŞ’in ise daha geçici işgaller yaptığını görüyoruz. Fırat Kalkanı Harekâtı’nın bir derinlik boyutu da olması gerekiyor. 30-40 km’lik bir hattın güvenli kılınması gerekir ki Türkiye’nin meşru müdafaa hakkının gereği yapılabilsin” dedi.
“Türkiye yalnız değildir”
Türkiye NATO üyesi olduğu için NATO ülkelerine, en başta da Amerika’ya ‘gelin bu mücadelenin yanında olun birlikte yapalım’ dendiğini belirten Hacısalihoğlu, sözlerine şöyle devam etti;
“Türkiye ve Rusya ilişkisinde yeni bir döneme geçiliyor ve bu yeni dönem de bir öncedeki dönemden biriktirdiklerini tazeleyerek başlıyor. Ama başka bir şey daha oluyor, bir yeni Suriye ajandası oluşturuyorlar, oluşturmaları da gerekiyor zaten. Çünkü bu iki ülke arasındaki ilişkiyi belirleyecek en önemli şey; Suriye konusunda aldıkları pozisyon. Bu ajandanın en önemli konusu hiç kuşkusuz terör, terör örgütleri, PKK, PYD ve DAEŞ’e karşı pozisyonları. En önemli konu ise PYD meselesi. Rusya PYD meselesine nasıl baktığı önemli. Bir büro açtırdılar, Moskova temasları oldu. Akla ‘acaba yapısal bir ilişki mi var? Yoksa konjonktürel bir şey miydi?’ sorusu geliyor. Bunun cevabını Rusya verecek. Bütün bunların kodları daha da netleşecek alt başlıkları oluşacak. O zaman bu Kalkanı Harekâtı’nın bundan sonrası için daha belirgin hatlarla konuşmaya başlayacağız. Ama bu haliyle bile 40. güne kadar geçen süreçte de zaten istişare edilerek yürüyor”
dikGAZETE.com