ANKARA ÖZEL - Haber/ Yorum/ Analiz
Bahçeli darbeleri sevmez. Hatta Yassıada’ya hasta hali ile giderek Başbuğ’a atılan iftirayı temizlemek adına meşakkatli bir yolculuk yaptı. CHP vekillerinin darbe imasına bile bilindiğinin dışına çıkarak çok sert açıklamalar ile cevap vermişti.
Süleyman Soylu üzerinden MHP’ye operasyon çekmeyi düşünenlere yine usta bir manevra yaparak Soylu’nun istifasının kabul edilmemesi gerektiğini söyleyerek hem Cumhurbaşkanı’nın elini kuvvetlendirmiş ve hem de Soylu üzerinden MHP’ye çekilmeye çalışılan ayak oyunlarını bozmuştu.
Kadife eldiven içerisinde demir yumruk
Birileri, Soylu’yu MHP’nin başına getirmeye çalışıyor, bunun alttan alta da hazırlığını yapıyordu. “MHP kel alinin bağı, Bahçeli sanki bahçıvanı” bunlara göre.
Oysa Bahçeli'nin “önce ülkem sonra partim” derken gösterdiği naifliği, hem parti içinde hem de parti dışında kendilerine yer bulmuş siyaset simsarlarınca mateessüf anlaşılamamıştır.
Bahçeli, rahmetli Dündar Taşer’in ifadesi ile kadife eldiven içerisinde demir yumruktur. MHP’ye yakın kaynaklardan aldığımız bilgilere göre, bir süredir parti içi siyaset kazanı içten içe kaynıyor.
Kaynaklar, normal olmayan bu durumu MHP’nin yaklaşan kongresiyle açıklıyorlar. Bu yaklaşım, oldukça masum ve olağan olsa da işin aslının tam olarak öyle olmadığını da ifade edenlerin sayısı azımsanamayacak kadar var.
Hatırlayınız MHP Lideri Devlet Bahçeli, geçtiğimiz aylarda aniden rahatsızlanmış ve bir süre hastanede kaldıktan sonra görevinin başına geri dönmüştü.
O dönemde “Twetter" üzerinden Bahçeli’nin sağlığı üzerinden bir sürü asparagas yayın yapılmış, hatta “beyin kanaması geçirdi, felç oldu, görevine devam edemeyecek” ifadeleri ortalıkta gırla döndü.
Aslında Bahçeli’nin istirahatte olduğu dönem, yaşananların özeti mahiyetindeydi.
Hafızlarımızı tazeleyelim.
Sayın Bahçeli’nin aniden kaldırıldığı ve Bülent Ecevit’in de yattığı hastanenin önünde MHP adına açıklamayı Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın yapıyor ve “Sayın Genel Başkanımızın zihni açık” diyordu.
Bu açıklama, adeta bir işaret fişeği gibi MHP kadrolarına yeni bir lider arayışında olunacağı mesajını veriyordu.
Ecevit’in durumunu hatırlayan partililerin birçoğu, hastane önünde çaresiz bir şekilde için için ağlarken başka bir grup da ellerini ovuşturmaya başlamışlardı bile.
Bu günlerde Sayın Bahçeli’nin bir daha görevine dönemeyeceği gibi bir öngörüde bulunan MHP içindeki Semih Yalçın - Ulvi Yönter, ekibi kurarak Genel Başkanlık çalışmalarına başlıyordu.
Her ne kadar Semih Yalçın, Ulvi Yönter’i sahaya sürmüş ise de arkadan başka adaylar ile görüştüğü rivayetleri fiskos halinde yayılmıyor değildi ama en hırslı ihtiraslı aday Ulvi Yönter olarak hala Genel Başkan’ın sağlıklı bir şekilde görevine devam etmesine rağmen devam ediyordu.
"Gelecek 5 yılı, gavslar belirleyecek!.."
MHP Lideri Bahçeli, görevine döndükten sonra ise evdeki hesap çarşıya uymuyor, kurgulanan senaryo hayata geçirilemiyordu.
İddia o ki “Ulvi-Semih” ikilisi, çıktıkları yolda önlerinde engel gördüğü herkesi, her yapıyı önce yıpratmak sonra itibarsızlaştırmak için her yolu denemeye başlamışlar, parti içindeki kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre.
Ramazan Bayramı, hepimizin bildiği gibi karantina altında geçti, Bayram sonu hem dostlarla bayramlaşmak hem de hızla değişen siyasi gündemin nabzını tutabilmek için siyasi kulislerde dolaşmaya karar verdiğimde ilk önce Menzil Cemaatinden yakın bir dostumuza uğradım.
Dostumuz kendinden emin; “gelecek 5 yılı kesinlikle Gavslar belirleyecek” diyor.
Türkiye’deki sufi meşrep arkadaşlar ile tartışmaya girmeme prensibimi bozdum ve uzun bir tartışmaya başladık.
Bu “Menzil sofisi”nden aldığımız bilgiler, çok iddialı ve ısrarla MHP konusunda “bekle gör” diye de kararlılığını gösterdi. Dedi ki “geçen yıllarda çok önemli bir kuruma MHP kontenjanından 2 sofi seçildi basının gözünden kaçtı, bu Gavsların himmeti ile oldu” dedi.
Hakikaten biraz arşivimi karıştırdım dediği doğru. Şaşkınlığımı gizlemeye çalıştım; “Koskoca MHP camiasında emri Gavslardan alan 2 kişiden başka kimse bulunamadı mı” diye de iç geçirdim.
“Buna Devlet Bahçeli nasıl müsaade etti” diye sorduğumda; “himmet azizim himmet” dedi.
Biz gazeteciler, çoğu zaman kaynaklarımızın bu öz güveni ve tabiri caiz ise pişkinliği karşısında küçük dilimizi yuttuğumuz oluyor; “Şimdi” diyor, “MHP Genel Başkanlığı gündeme gelecek Gavslar buna da karışacaklar.”
Dedim; “FETÖ sonrası siz mi devreye girdiniz!..”
Bozuldu ama bana söyleyeceği bombayı da patlatmaktan vazgeçmedi.
“Cumhurbaşkanlığından bir dosya Sayın Devlet Bahçeli’nin önüne koyuluyor, dosyada Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş ve MHP Ankara İl Başkanı Turgay Baştuğ ile ilgili çeşitli iddialarla bu iki ismin görevden uzaklaştırılması isteniyor.”
İlk ismi hemen görevden alan Bahçeli, ikinci ismi almakta tereddüt ediyor ve almıyor. Dosya Cumhurbaşkanlığından dolayısı ile Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan gelince Bahçeli, kemali hürmet ile dosyayı alıp, sofinin iddiasına göre 3 kere öpüp, alnına götürüp okuyor ve şaşkınlıktan baya daralan Bahçeli, tabii ki dosyanın gereğini yapıyor.
Zira Cumhurbaşkanlığı makamı, saygıya layık bir makamdır, Bahçeli, Devlet adamıdır, bunu da not etmiştir.
Aslında Külliye’den gönderilen dosyanın, rutin olarak her siyasi partiye vakayı adiye niteliğinde gönderilen bir dosya olduğunu anlıyoruz sofinin iddiasına göre.
Yani Külliye’den dosya, vakayı adiye rutin şekli ile çıkıyor ya Külliye’deki sofi uzantıları ya da Ulvi Yönter ekibi tarafından hazırlanıp Külliye’den gelen dosyanın arasına resmi evrakmış gibi sıkıştırılıp Bahçeli’ye iletildiği de iddialar arasında.
Dediğimiz gibi, sayın Bahçeli, kemali hürmet ile dosyanın gereğini yapıyor.
Kimin aklına gelir böyle bir şeytanlık!..
Bahçeli’nin de Cumhurbaşkanımıza; “böyle bir dosya geldi aslı astarı var mı” diye soracak hali yok ya! Olan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’e, daha doğrusu Ülkücülere oluyor.
Sinan Ateş, Ülkü Ocakları’nda bir “Fark” yakalamış, 1 milyon çocuk ve gence birebir ulaşmış ve deistleşen, ateistleşen ve Cumhur İttifakı’ndan uzaklaşan gençlere ulaşma başarısı göstermişti.
Hem Bahçeli hem Erdoğan'a karşı yapılan hareket!..
Şimdi CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’nın öne geçtiği bir ortamda “Menzil sofileri ve gavsları” böyle bir operasyon yaparak Sinan Ateş’i görevden aldırtırlarsa bu hem Bahçeli’ye ve hem de Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a bir darbe değil de nedir?
Boşuna Bahçeli ve Erdoğan, “Yassıada Demokrasi ve Özgürlük Adası” açılışına gidiyorlar. Zira en büyük ve sinsi darbeyi en yakınlarından yemişler.
Sinan Ateş ve Turgay Baştuğ'un ortak özelliği ise birlikte hareket etmeleri ve Bahçeli’ye en üst düzeyde sadık olmaları yani olası bir kongre hareketinde Bahçeli’nin yanında yer alacak olmaları.
Bahçeli’nin Baştuğ hamlesi ise tüm hesapları al üst ediyor, kavga burada nihayetlenmiyordu. Semih Yalçın, evladının yasını tutamadan karıştığı parti için dalaveralarda ilk önceleri Sinan’ı, görevden Ulvi ile birlikte aldırdığını söylerken şimdi daha temkinli davranıyormuş.
Sinan Ateş’in beklendiği gibi isyankâr davranmaması, sürekli “Bahçeli’nin emrindeyim” demesi, hatta her hafta MHP Genel Merkezi’ne gidip bağlılığını bildirmesinin, Bahçeli sonrası için hesap yapanları çılgına çevirdiği iddia edilmektedir.
Bahçeli’ye karşı hastane önünde başlayan kalkışma hareketi, sosyal medya üzerinden müthiş bir şekilde devam ediyor.
Tabir caizse “herkes diğer tarafın kirli çamaşırlarını ortaya döküyor”, sosyal medya adeta bir panayır yerine dönüyor.
Genel Başkan Adayı olduğu iddia edilen Ulvi Yönter’in ilişkileri bir tarafta bahse konu olurken diğer taraftan da başka hesaplar Turgay Baştuğ ve Sinan Ateş’in ilişkilerini konu ediyordu.
MHP içerisindeki “kavga”, kongreye kadar sürecek gibi görünüyor. Kongrede ise henüz “Genel Başkan Adaylığı”nı açıklayan isim yok.
Fakat bu “sofilerin ve gavsların planladığı” Erdoğan’a ve Bahçeli’ye karşı gerçekleşen “külliye darbesi” tarihe geçecek bir iddiadır.
Hem Bahçeli ve hem de Erdoğan bu “sofu zırvası” zannı altında kalmamalı konu etraflıca araştırılmalıdır.
.
A. Fethi Yalçın,
dikGAZETE.com
Sadi ÖZGÜL 5 yıl önce
Kürşatlar ölmez 5 yıl önce