İSTANBUL (AA) - Sağlık Bilimleri Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Banu Açıkalın, göz tansiyonu olarak da bilinen glokomun, teşhisinin genellikle rastlantısal olarak ortaya konulduğunu belirterek, "Buna engel olmak için özellikle risk taşıyan kişilerin belirli aralıklarla göz muayenesi yaptırmaları gerekmektedir. Hastalığın sinsi seyretmesinden dolayı genellikle bulgu vermemesi de tanıyı güçleştirmekte ve geciktirmektedir." dedi.
Prof. Dr. Açıkalın, glokomun, körlüğe kadar ilerleyebilen, sinsi ve yavaş ilerleyici bir göz hastalığı olduğunu belirtti.
Genellikle göz içi basıncının yükselmesiyle hastalığın oluştuğunu ancak göz içi basıncının normal olduğu glokom tiplerinin de bulunduğunu aktaran Açıkalın, hastalığın hiçbir bulgu göstermeyeceği gibi nadir de olsa göz içi basıncının çok yükselmesine bağlı olarak da glokom krizi şeklinde gözde kızarıklık, ağrı, bulanık görme, bulantı, kusma gibi şikayetlere de sebep olabileceğini söyledi.
Açıkalın, bu durumun acilen müdahale gerektirdiğine işaret ederek, "Bilinenin aksine glokom hastalarının çok büyük çoğunluğunda ağrı şikayeti olmaz. Glokom hastalarında sürekli olarak normalden yüksek seyreden göz içi basıncı değerleri, zaman içerisinde görme sinirinde hücre ölümüne sebep olarak körlüğe kadar ilerleyebilmektedir. Görme sinirindeki hasar ile başlangıçta hastaların çevre görüşleri azalmakta ve hasta bu durumu fark etmemektedir. Zamanla merkezi görme de bozulur. Hastalar görme azalması şikayetiyle başvurduklarında hastalık büyük oranda ilerlemiş ve iş işten geçmiş olmaktadır. Tüm bunlardan dolayı erken tanı ve tedavi çok önemlidir." değerlendirmesinde bulundu.
"Herhangi bir hastalığı olmayan insanlarda da glokom görülebilir"
Prof. Dr. Banu Açıkalın, herhangi bir hastalığı olmayan insanlarda da glokom görülebileceğini, bazı durumlarda ise riskin arttığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"İleri yaş, ailede glokom hastalığı olan birey olması, sigara, şeker hastalığı, yüksek ya da düşük kan basıncı, miyopi, uzun süreli kortizon tedavisi, glokom için başlıca risk faktörleridir. Maalesef glokom teşhisi genellikle rastlantısal olarak ortaya konmaktadır. Buna engel olmak için özellikle risk taşıyan kişilerin belirli aralıklarla göz muayenesi yaptırmaları gerekmektedir. Hastalığın sinsi seyretmesinden dolayı genellikle bulgu vermemesi de tanıyı güçleştirmekte ve geciktirmektedir. Özellikle 40 yaşından sonra yıllık göz muayenesiyle glokom tanısının gecikmesi önlenebilmektedir."
Glokom tedavisine ilişkin de bilgi veren Açıkalın, hastalığa ilişkin birçok tedavi seçeneğinin bulunduğunu ifade ederek, "Gözde glokoma bağlı herhangi bir hasar yoksa ve göz içi basınçları normal sınırlar içerisinde ise hasta risk grubunda olsa bile takip edilebilmektedir." dedi.
"Tedavi her geçen gün daha başarıyla uygulanmaktadır"
Açıkalın, genellikle ilk tedavi seçeneği olarak göz damlalarının kullanıldığını belirterek, her geçen gün daha etkili, kullanımı daha kolay ve yan etkisi daha az olan damlaların piyasaya çıktığını aktardı.
Eğer ilaçla göz içi basıncı kontrol altına alınamazsa, ek olarak lazer tedavilerinin de uygulanabildiğine işaret eden Açıkalın, şunları kaydetti:
"Bu şekilde de kontrol edilemezse glokom ameliyatları da çok başarılı şekilde yapılmaktadır. Göz içi basıncı bu şekildeki tedavilerle kontrol altına alınarak, hastalığın uzun süreli olası hasarlarının önüne geçilebilmektedir. Glokom tedavisi, her geçen gün daha başarıyla uygulanmaktadır. Bu nedenle erken tanı ve tedavi önemlidir. Risk taşıyan bireyler özellikle ailede glokom öyküsü varsa, 40 yaşından sonra göz kontrollerini aksatmamalıdır. Glokom teşhisi konan kişiler tedavilerini aksatmamalı ve kontrollerinin mutlaka doktorunun önerisi doğrultusunda yaptırmalıdır."
Muhabir: Hatice Şenses Kurukız