İstanbul
SSCB’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan Tacikistan, 1994’te bir anayasa değişikliğiyle cumhuriyet yönetimini ve başkanlık sistemini benimsemişti. 1992 yılında devlet başkanı olan İmamali Rahman, kayıtlı seçmenlerin yüzde 85’inin katılımıyla gerçekleşen seçimleri yüzde 90,92’lik bir oranla kazanarak önümüzdeki 7 yıl için Tacikistan cumhurbaşkanlığına yeniden seçildi.
Yabancı basın tarafından halkla yapılan röportajlarda, halkın çoğunluğu Rahman’a oy vereceğini söylerken, diğer adayların ismini dahi bilmeyenlerin olmasının, ülke muhalefetinin durumuna ilişkin önemli bir gösterge olduğunu söylemek mümkün.Tacikistan SSCB’den ayrıldıktan sonra, 1991 yılında başkanlık koltuğuna, farklı muhalif grupların da içinde bulunduğu bir hükümetle, hem milliyetçi hem de İslamcıların oylarını alarak yüzde 59’luk bir oy oranıyla Rahman Nabiyev oturmuştu. Yeni hükümetin ülkedeki etnik, dini ve ekonomik sorunlara çözüm getirmesi beklenmiş, fakat bu beklentiler karşılanamamıştı. 1992 yılında ülkede artan şiddet olayları 5 yıllık bir iç savaşın fitilini ateşlemiş ve Nabiyev görevi bırakmıştı. Takip eden süreçte Kulyablılardan oluşan Halk Cephesi lideri İmamali Rahman devlet başkanlığını ele geçirmişti.
Uzun yıllardır devam eden otoriter rejimine rağmen İmamali Rahman’ın ülkesine kazandırdığı en önemli şey ülke içi etnik, dini ve siyasi çatışmaları minimize etmiş olmasıdırİmamali Rahman’ın devlet başkanlığına gelmesinin ardından, Tacikistan’da iç savaşın ülkede meydana getirdiği sorunların boyutu iyice derinleşmiş ve sorunlar uluslararası bir hal almıştı. Bu sürecin sonunda, 1997 yılında muhalif kesimlerle barış anlaşması imzalanmış ve iç savaş sona ermişti. 1999 yılında ise yüzde 98’i aşan katılım oranıyla gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimlerini yüzde 97 gibi modern demokrasilerde örneğine pek rastlanmayan bir oy oranıyla kazanan İmamali Rahman iktidarını sürdürmüştü. Başkanlık süresi dolan Rahman, 2003 yılında yapılan referandum sonucunda, 7 yıl üzerinden iki kere daha görev süresini uzatma yoluna başvurmuş ve başarılı olmuştu. 2006 yılında tekrar aday olan Rahman, seçime katılanların yüzde 79’unun oyunu almayı başarmıştı. Böyle yüksek bir oy oranının ortaya çıkmasında, bazı partilerin seçimi boykot etmesi, bazı partilerin ise kendi içlerinde yaşadıkları problemler dolayısıyla seçimlere girememesi de önemli rol oynamamıştır. Aynı zamanda, yapılan seçimlerin adil olmadığına dair, özellikle Batı menşeli raporlar yayınlanmış ve çeşitli yayınlar da yapılmıştı.
2013 yılında gerçekleşen seçimlerde ise ülkedeki en büyük muhalefet birliği olan Tacikistan İslami Uyanış Partisi (IRTP) ve Sosyal Demokrat Partisi yeterli imza toplanamamasından dolayı seçimlere katılamamıştı. Muhalefet adayı Aynihal Babanazarova imza toplayan destekçilerinin gözaltına alındığını ileri sürmüştü. Beş zayıf partinin katıldığı seçimleri İmamali Rahman yüzde 83,92’lik bir oy oranıyla kazanmıştı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru Tacikistan
Ülkedeki en etkili muhalefet partisi olan IRTP’nin -ki bu parti 2015 yılına kadar Orta Asya’da yasal olarak isminde “İslam” kelimesini barındırarabilen tek partidir- kapatılması ve hatta terör örgütü ilan edilmesinden sonra, Rahman merkezde gücü daha fazla toplama imkânı elde etmiş, aynı yıl kendisine “Barış ve Milli Birliğin Kurucusu Milletin Lideri” unvanını vermişti. Gücün tek elde bu kadar toplanması ve kalan muhalefetin zayıflığı göz önünde bulundurulduğunda, 2020 seçimlerinde zaten İmamali Rahman dışında bir kişinin cumhurbaşkanı seçilmesinin epey düşük bir ihtimal olduğu ortadaydı. Bu çerçevede, Nazarbayev Üniversitesi öğretim görevlisi Helene Thibault’un gerçekleşecek seçimleri şöyle tarif ediyordu: “Maskeli bir balo olsa da, yapılması gereken sembolik bir meşruiyet unsuru”.
Rahman’ın bu seçimleri kazanacağına ilişkin kamuoyu görüşü de Agence France-Presse (AFP) tarafından halkla yapılan röportajlarda çok net bir şekilde görülmüştür. Halkın çoğunluğu Rahman’a oy vereceğini söylerken, diğer adayların ismini dahi bilmeyenlerin olmasının, ülke muhalefetinin durumuna ilişkin önemli bir gösterge olduğunu söylemek mümkün.
Tüm ülkede güçlü bir otoriteye sahip olan Rahman’ın, oğlunu cumhurbaşkanlığından sonra en yetkili makam olan Milli Meclis başkanlığı görevine getirmesi, iktidarın oğul Rahman’a hazırlandığını akıllara getirmiştir. Öte yandan Tacik anayasasına göre, cumhurbaşkanı görevden ayrıldığı zaman yerine Milli Meclis başkanı geçmektedir. Bu durumun ardıl bir iktidar oluşumuna sebep olabileceği iddiaları bulunmaktadır.
Tacikistan bağımsızlığını kazandığından beri kasım ayında gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimleri, bu sene 1 ay geriye çekilerek ekim ayına alındı. Hükümet yetkilileri buna gerekçe olarak yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) ileride daha da kontrol edilemez hale gelmesinden korktuklarını gösterseler de, bu durumun arkasında ekonomik sebepler olduğunu söylemek mümkün. Hâlihazırda dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Tacikistan’ın ekonomisi salgından da epey kötü şekilde etkilendi. Ayrıca gayrisafi milli hâsılası yaklaşık 8 milyar dolar olan ülkenin önemli bir gelir kaynağı da Rusya’da çalışan vatandaşlarının gönderdiği paralardır ve pandemi önlemleri dolayısıyla Tacikistan bu kaynaktan da yoksun kalmıştır. Rusya’dan gönderilen paranın yıllık ortalama 3-4 milyar dolar olduğu göz önünde bulundurulursa, Kovid-19 sürecinde ülkenin nasıl bir ekonomik dar boğaza girdiği daha da iyi anlaşılacaktır. Topraklarının çok ciddi bir kısmı deniz seviyesinin 3 bin metre üstünde olan ülkede, elektrik dağıtımı ve ısınma sorunu da halkın önemli problemlerindendir ve kasım ayı soğukları gelmeden seçimlerin yapılmasının bir sebebi de bu olabilir.
Uzun yıllardır devam eden otoriter rejimine rağmen Rahman’ın ülkesine kazandırdığı en önemli şey ülke içi etnik, dini ve siyasi çatışmaları minimize etmiş olmasıdır.
Seçimlerden sonra Tacikistan’ı ne bekliyor?
Siraceddin Talipov ülkede Rahman iktidarının dışarıdan gelecek bir kuvvetle değil, ancak kendi çevresinde oluşacak bir kuvvetle sarsılabileceğini veya devrilebileceğini ifade etmiştir. Ülke içindeki seçkinleri manipüle edebilen ve üzerlerinde baskısını hissettirebilen Rahman’ın kazandığı seçim sonrasında yapacağı ilk iş, farklı güçlü ekonomik grupların bulunduğu ailesi içindeki iktidarını korumak olacaktır.
Belarus’ta cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında başlayıp iki aydan uzun süredir devam eden gösteriler ve Kırgızistan’da 4 Ekim’de gerçekleştirilen genel seçim sonrasında başlayan protestolar, akıllara bu tip karışıklıkların Tacikistan’daki seçimlerin ardından da ortaya çıkıp çıkmayacağı sorusunu getirmiştir. Belirtmek gerekir ki Tacikistan bu bağlamda Belarus ve Kırgızistan’dan oldukça farklıdır. Belarus ve Kırgızistan’da Rusya’daki “Oligark” benzeri güçlü gruplar varken Tacikistan’da güç bu kadar parçalı bir yapıda değildir. Öte yandan 1992-1997 yılları arasında yaşanan ve ülke ekonomisini ve sosyal yapıyı derinden etkileyen iç savaş tecrübesi hafızalardaki sıcaklığını koruduğu için, halk bu tip büyük ölçekli protesto eylemlerinde bulunmaktan çekinmektedir.
28 yıldır ülkeyi gittikçe daha da otoriter şekilde yöneten Rahman’ın, önündeki 7 yıllık görev süresinde de bu yönetim biçiminden vazgeçmesi pek muhtemel görünmemektedir. Ülke içi siyasi muhalefetin de hâlâ çok zayıf olması sebebiyle, ülkede demokratikleşme veya ekonomik problemlerin düzelme potansiyeli bulunmamaktadır. Bağımsızlığını kazandığından beri dış politikada, ekonomik ve askeri alanlarda Rusya’ya bağımlı bir çizgide ilerleyen Tacikistan’ın, Rahman’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte farklı bir politikaya yönelmesi olası görünmemektedir.
[İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi mezunu olan Osman Mican Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ASSAM) araştırmacı olarak çalışmaktadır]
[Türk-Alman Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olan Sedat B. Çifciler Rusya dış politikası, Rusya-AB ilişkileri üzerine çalışmaktadır]
“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com