AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Almanya temasları kapsamında bugün Körber Vakfınca düzenlenen basına kapalı bir toplantıya katıldı.
Toplantının ardından basın mensuplarına, dün Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanları toplantısında Türkiye'ye ilişkin alınan kararı değerlendiren Çelik, Türkiye’nin hafta sonu karşı karşıya kaldığı terör saldırısından sonra Avrupa'daki önemli siyasetçilerden terörü kınayan ve dayanışma ifadesi içerisinde olan yaklaşımları daha önceki bazı yaklaşımlara göre daha dengeli ve olumlu bulduğunu ve bu yüzden terörle mücadele ile ilgili yapılan bu açıklamları olumlu karşıladığını söyledi.
"Ama sadece açıklama yetmez. Bir de pratiğe bakmamız lazım. Bu çerçevede değerlendirdiğimizde pratikte daha güçlü adımların atılması PKK terör örgütü, DEAŞ terör örgütü, DHKP-C gibi örgütlerin ve özellikle Fetullahçı Terör Örgütü'nün AB içindeki faaliyetlerine karşı daha güçlü adımların atılmasını bekliyoruz." diyen Bakan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Terörle mücadele sadece retorikle yapılmaz. Eylem gerektirir. Bu eylemleri bekliyoruz. Tabii bu çerçevede son zamanlarda özellikle Türkiye’nin karşı karşıya olduğu bu tehditlere rağmen özgürlük güvenlik dengesini, güvenlik demokrasi dengesini son derece sağlık bir biçimde götürmeye çalışmasının Avrupa’da doğru anlaşılması konusunda belli bir mesafe kaydedildiğini ifade edebilirim. Bu bakımdan daha dengeli yaklaşımlarla karşı karşıyız.”
Dün Brüksel’de yapılan toplantıda, Avusturya’nın Türkiye'nin AB katılım müzakerelerinin dondurulmasından yana olan tutumuyla ilişkin Bakan Çelik, "Avusturya'nın yaklaşımında herhangi bir şekilde ciddiye alınacak bir tarafı yok. Çünkü herhangi bir yerde sorun olduğunu düşünüyorsanız, bu sorunu istismar etmek değil de, çözmek gibi bir niyetiniz varsa, o zaman yapacağınız şey şudur: Daha çok konuşmak. Daha çok ilerlemek. Türkiye ile müzakereler kesilsin demek, aslında AB projesini sabote etmektir. Çünkü nerede Türkiye ile müzakereler kesilsin diye bir siyasi akım başlıyorsa orada Avrupa Birliği değerlerine uyumlu siyasi hareketler güçlenmiyor, aşırı sağ, ırkçı, faşist hareketler, İslamofobik hareketler güçleniyor. O da aslında Avrupa’nın değerler manzumesini yıprattığı gibi, aynı zamanda AB kurumlarının gücünü zayıflatıyor. Bunu net bir şekilde görmek lazım." değerlendirmesinde bulundu.
Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz'un tutumunun ciddiye alınmaması gerektiğini vurgulayan Çelik, sözlerine şöyle devam etti:
“Herhangi bir yerdeki ırkçı bir parti ile Avusturya Dışişleri Bakanı’nın söylemleri arasında herhangi bir fark yok. Bu açıdan baktığınızda bunların ciddiye alınabilir bir tarafı da yok. Belki kendisine bazıları böyle Türkiye karşıtlığı üzerine politik kariyer arıyor olabilir. Fakat tarihin bir tecellisi, nerede Türkiye karşıtlığını çok yükselten bir siyasetçi varsa, siyasi hayati sona eriyor, son zamanlarda. Bu da iyi bir şey. Çünkü Avrupa’nın kendi değerlerini güncellemesi bakımından önümüzde karşı karşıya olduğumuz tehditlerle mücadele bakımından yeni bir değerler birlikteliği değerler konusunda daha güçlü bir dayanışmanın ortaya çıkması lazım. Bu da terörle mücadele ederken, demokrasi, demokrasi güvenlik dengisini, özgürlük güvenlik dengesini koruma konusunda tarihi bir tecrübeye sahip olan ancak Türkiye ile olabilir. Bundan sonrasında sadece göç ve mülteci konuları değil, diğer konularda da Türkiye ile işbirliğinin güçlenmesi lazım."
Kurz’un açıklamasının iç politikaya malzeme olarak kullanıp kullanılmadığına ilişkin soruya Bakan Çelik şu cevabı verdi:
“İç politika malzemesi yapılıyor bazı yerlerde. Avusturya Dışişleri Bakanı'nın tutumu iç politika malzemesi sıfatını hak etmeyebilecek kadar vizyonsuz bir tutum. Yani birçok yerde yapılıyor. Burada da şimdi, sayın (Almanya Başbakanı Angela) Merkel’in bir sözünün altını çizdim. Türkiye ve AB hakkında, 'birbirimiz hakkında konuşmayalım birbirimizle konuşalım' demişlerdi. Türkiye ile gerçekçi bir konuşma öz güvene dayalı, eşitlikçi bir konuşma yapılmak isteniyorsa her şey konuşulabilir. İçeride de bana istediğiniz soru sorabilirsiniz. Ama şimdi şöyle bir tablo söz konusu, mesela Almanya’da bazı milletvekilleri HDP milletvekilleri ile dayanışma için toplantı yapmışlar, dün fotoğraflarını gördüm. Kimin kiminle dayanıştığı Almanya’da beni ilgilendirmez. Ama burada şu var, şunun da gösterilmesi lazım. Bir dayanışmanın ilkeli ve tutarlı olmasına bakarım. Türkiye Cumhuriyeti’nin TBMM zamanında savaş uçaklarınca bombalandığında biz söz konusu kişilerden dayanışma görmedik. İkincisi şunun da unutulmaması gerekir. Tutuklu milletvekilleri ya da tutuklu gazeteciler gibi üst başlık yok. Bu tek tip bir şey değil. Her dosyaya kendi içinde bakmak lazım. Yani bir milletvekilinin 'terör örgütüne arkamızı dayadık ondan güç alıyoruz' demesi bir başka milletvekilinin de terör örgütüne mühimmat sağlayan bir işe aracılık etmesi gibi şeyler dünyanın hiçbir yerinde meşru değildir. Türkiye'de de meşru değildir. O zaman şu soruyu sorarlar: 'Terör örgütünü destekleyen ve insanların canını yakan birtakım eylemlerin arkasında olduğunu söyleyen bu insanlarla da dayanışma halinde misiniz? Bu insanların canını yaktığı, hayatını aldığı çocukların annelerine söyleyecek bir şeyiniz yok mu? Dolayısıyla dayanışma kelimesini de hiç bu kadar ucuzlatmamak lazım. Bugün dayanışma içerisinde olunması gereken yer hain darbe girişimine karşı savaş uçaklarının bombalamasına karşı kahramanca direnmiş olan, gece açık kalan TBMM'dir.”
AB'de bazı üye ülkelerin "işbirliğimiz olsun ama fasıllar açılmasın" yaklaşımında olduğunu anımsatan Bakan Çelik, "Fasıllar açılmasın demek 'konuşmayalım' demektir. Bu da bir özgüvensizlik işaretidir.” ifadesini kullandı.
Nihayetinde fasıllar açıldıktan sonra eğer kriterlerle uyum konusunda eksik bir durum olduğunda fasılların kapatılmadığına işaret eden Çelik, “Son zamanlarda bunu sık sık söylüyorlar. Bazı siyasetçiler, Türkiye AB’den Avrupa değerlerinden uzaklaşıyor, diyor. Halbuki en olumsuz ilerleme raporlarında bile 33 faslın 30’unda uyum seviyesinin iyi olduğunun altı çiziliyor. Üstelik uyum seviyesinin iyi olduğunu sağlayan dönem Türkiye’nin 3 milyon mülteciyi misafir ettiği, Irak ve Suriye’deki bin 295 kilometrelik sınırında terörle mücadele ettiği ve FETÖ terör örgütü tarafından darbe girişimine uğradığı bir zaman dilimin içerisinde gerçekleşiyor. Türkiye kendi güneyindeki topraklardan kaynaklanan güvenlik problemleriyle, Avrupa toprakları içerisinden yükselen aşırı sağcı ve ırkçı akımların kara propagandaları arasında bu güçlü duruşunu sürdürmeye devam ediyor. Avusturya’nın bu konuda marjinal kalması, yalnız kalması Türkiye-AB ilişkileri için iyidir. Ama burada asıl altı çizilmesi gereken nokta bu, AB’nin geleceği için de iyidir. Eğer Avusturya gibi marjinal yaklaşımlara sahip bir hükümet Avrupa içerisinde farklı destekler bulabilseydi o zaman AB’nin geleceği konusunda son derece yüksek kaygılar paylaşmak gerekirdi.” şeklinde konuştu.
Baken Çelik, gelecek dönemde Avrupa’da 5 ülkede önemli seçimlerin yapılacağını, Brexit sürecinin başlayacağını, ayrıca ABD’nin yeni seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın AB, transatlantik ve NATO-AB ilişkileri konusunda farklı açıklamaları bulunduğuna işaret ederek, "Dolayısıyla yeni bir dünyanın 2017 yılı içinde nasıl şekillendiğini, bunun ipuçlarını göreceğiz. Bu noktada Türkiye’nin önemini daha çok ortaya çıkacaktır. Türkiye’nin öneminin daha çok çizilecektir.” dedi.
"Hangi Avrupa?"AB'nin Türkiye'deki gelişmelerde endişeli olduğunu açıklayıp müzakereleri genişletmeyeceğini duyurmasına da değinen Ömer Çelik, “Türkiye'ye hiçbir şey olmaz. Türkiye AB'ye tam üyelik perspektifini koruyor. Ancak burada problem şu: Hangi Avrupa? Avusturya hükümetinin açıkladığı gibi bir Avrupa projesi olacaksa Türkiye burada zaten olmak istemez. Ya da Fransa'daki Le Pen'in İtalya'daki 5 Yıldız hareketinin, ırkçı partilerin, sağcı partilerin ya da bunların güdümünde giden ana akım siyasilerin kafasındaki Avrupa olacaksa biz zaten bunun içinde olmayı hiçbir şekilde istemiyoruz. Biz gerçek değerlere dayanan bir Avrupa projesi içerisindeki tam üyelik perspektifimizi koruyoruz." dedi.
Avrupa’daki bazı siyasetçilerin endişeli oldukları yönünde açıklamaları olduğuna işaret eden Bakan Çelik, "Endişeliyiz deniyor. Peki endişeyi gidermenin yolu nedir? Oturup konuşmaktır. Oturup konuşacağız işbirliği yapacağız, çalışacağız. Çünkü aynı kişiler Trump'tan da, Macaristan'dan da, Polonya'dan da, İngiltere'den de endişeliler. Peki İngiltere ile ne yapacaklar, oturup konuşacaklar. Veya Macaristan ile Polonya ile endişeleri olduğunda ne yapacaklar, üyelikten mi çıkaracaklar? Hayır oturacak konuşacaklar. Ya da ABD Başkanı ve hükümetini tanımıyoruz mu diyecekler. Öyle demiyorlar tam tersi işbirliği yolları arıyorlar. Aynı şey Türkiye için de söz konusudur. Fasıllar açılmayıp fasılların içerikleriyle ilgili akıl vermeye devam etmek fasılları da, Türkiye ile olan ilişkileri de istismar etmektir. Fasıl açmıyorsanız herhangi bir şekilde bu konuda endişe dile getirmeyeceksiniz.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin reform iradesini koruduğunu vurgulayan Çelik, “Bu önemli bir şeydir. Açılmayan fasıllarda bile 33 faslın 30'unda Türkiye'nin uyum sürecinin son derece iyi olduğu ifade ediliyor. Bu ne demektir? Türkiye demek ki AB fasılları açmasa bile bu konuda reform iradesini sürdürüyor, uyum standartlarını yükseltiyor demektir. Zaten biz AB projesine niçin bakıyoruz? Hayali veya romantik bir proje diye değil Türkiye'nin milli çıkarları için bakıyoruz. Milli çıkarlar için bu perspektifi koruyoruz. Bu milli çıkarların en önemli taraflarından bir tanesi Türkiye'nin yüksek kriterlere uyumunun sağlanmasıdır. Bu fasıllar açılmadığı halde 33 faslın 30'unda uyum seviyesi iyiyse demek ki Türkiye reform iradesini sürdürüyor demektir.” ifadesini kullandı.
Şimdiye kadar 16 faslın açıldığını ve bir tanesinin kapandığına işaret eden Bakan Çelik, "Diğerleri tamamen siyasi sebeplerle bloke ediliyor. Güney Kıbrıs'ın Fransa'nın blokajı var. Yani burada da trajediyle komedi arası bir durum var. Türkiye ile bu konularda konuşmak için masaya bile oturmuyorsunuz. Masaya oturmadığınız konuların içeriğiyle ilgili endişeliyiz diyorsunuz. Bu bile başlı başına çelişkidir. Fasıl açmamak demek, bu endişelerimiz var dediğiniz konuların gerçekçi olmadığını, bunların istismar konusu olduğunu gösterir. Bir de koskoca bir AB'nin bir büyük, bir stratejik ülke olan Türkiye ile, büyük bir Avrupa devleti olan Türkiye ile, büyük bir Avrupa demokrasisi olan Türkiye ile ilişkisini Güney Kıbrıs'ın ideolojik ve siyasi kaprislerine mahkum etmesi ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konu.” diye konuştu.
Bakan Çelik, bunu düş kırıklığına sebep olup olmadığına ilişkin soruya da "Biz Türkiye Cumhuriyeti'yiz. Biz büyük bir devletiz. Daha iyi olsun isteriz tabii ki bu ilişkiler. Hiçbir konuda düş kırıklığı yok. İstikametimiz bellidir, İrademiz ortadadır. Kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz. Düş kırıklığı bize yakışmaz." cevabını verdi.
dikGAZETE.com