ANKARA (AA) - Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Avrupa'dan gelen bir vatandaşta, yapılan tetkikler sonucunda koronavirüs tespit edildiğini belirterek, genel sağlık durumu iyi olan bu vatandaşın tedavisinin sürdüğünü, ailesi ve yakın çevresinin de izlemeye alındığını söyledi.
Tüm dünyayı kasıp kavuran bu hastalığın Türkiye'ye sirayet etmemesi için gereken her türlü önlemi vakitlice aldıklarını ifade eden Erdoğan, "Ancak biz, hangi tedbiri alırsak alalım, yakın çevremizde bu kadar yaygınlaşmış bir virüsten tamamen korunmak maalesef mümkün olamadı. Ülkemizdeki vaka, Avrupa kaynaklı şimdilik tek bir örnekten ibarettir." bilgisini verdi.
Sağlık Bakanlığının, diğer bakanlıklar ve kurumlarla iş birliği halinde korunma tedbirlerini sıkı bir şekilde uygulamayı sürdüreceğini kaydeden Erdoğan, yarın da kendisinin başkanlığında bakanlar ve ilgili kurumlarla dar çerçeveli bir toplantı yapacaklarını bildirdi.
Vatandaşlardan sağlık personelinin ikazlarına uymalarını isteyen Erdoğan, "Bu virüsten korunmanın ilk şartı temizliktir. Temizliği imandan sayan bir inancın mensupları sıfatıyla bu da milletimiz açısından işin en kolay tarafı olmalıdır." dedi.
Sadece Türkiye'de değil yurt dışında da geçen cuma gününden beri tokalaşmayı, kucaklaşmayı kesip uzaktan selamlaşma yöntemine geçerek, bu çerçevede üzerlerine düşenleri yerine getirmenin gayreti içinde olduklarını dile getiren Erdoğan şöyle devam etti:
"Türkiye inşallah bu sıkıntıyı herhangi bir kayıp vermeden atlatacaktır, temennimiz budur. Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden daha güçlü değildir. Her hastalık gibi bu virüse karşı da bireyler olarak göstereceğimiz dikkat ve alacağımız tedbirler en etkili korunma yöntemi olacaktır. Özellikle yaşlılarımızın ve bünyesi zayıf vatandaşlarımızın en azından bir müddet kalabalık yerlerden uzak durmaları gerekiyor. Milletimiz nice saldırıları, dertleri göğüslemeyi başarmıştır. Allah'ın izniyle bunun da üstesinden gelecektir. Rabb'im yar ve yardımcımız olsun"
"Türkiye'nin yeniden bir kısır döngünün içine düşürülmesine izin vermeyeceğiz"
Erdoğan, Suriye'deki gelişmelere yer verdi. Rusya ile İdlib'de yaşanan krizi, ateşkesin de dahil olduğu bir dizi önlemle en azından bir süre için engelleyen bir sonuçla Moskova'dan döndüklerini anlatan Erdoğan, Türkiye'nin İdlib'de bir ay boyunca fiilen yürüttüğü operasyonlar ve başlattığı Bahar Kalkanı Harekatı'nın, sınırlara dayanan tehditlerin önüne geçme kararlılıklarının bir ifadesi olduğunu belirtti. Erdoğan, harekata katılan tüm askerlerin alınlarından öptüğünü söyleyerek şehitlere Allah'tan rahmet diledi. Gaziliğin, şehadetin kendileri için çok yüksek mertebeler olduğunu dile getiren Erdoğan, "Suriye'de bulunma amacımız ne bu ülkenin topraklarını işgal ve ilhak etmektir ne de bölgedeki güçlerle bilek güreşine tutuşmak, kapışmaktır." diye konuştu.
Erdoğan, Suriye topraklarında attıkları her adım gibi İdlib'deki mücadelenin de Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlamayı ve katliam tehdidi altındaki milyonlarca insanın hayatını kurtarmayı hedef aldığını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, Suriye'de özellikle vermekten geri durduğu her mücadeleyi, kısa bir süre sonra kendi topraklarında yürütmek zorunda kalacağı gerçeğinin asla akıllardan çıkarılmamasını istedi. Terörle mücadelede binlerce güvenlik görevlisini, on binlerce vatandaşını kaybeden Türkiye'nin, yeniden benzer bir kısır döngünün içine düşürülmesine izin vermeyeceklerini belirten Erdoğan, "Suriye ile 911 kilometrelik sınır hattımızın her karışını hem terör örgütlerini hem de mezhepçi rejim güçlerini uzak tutacak şekilde güvenlik altına almakta kararlıyız. Cereblus'ta ne yaptıysak, Afrin'de ne yaptıysak, Tel Abyad, Resulayn'da ne yaptıysak, İdlib'de de aynısını yaptık, aynısını yapıyoruz." dedi.
"Bu işin öyle kolay olmadığını görmüştür"
Erdoğan, sınır hatlarının diğer kısımlarını da bu güvenlik çemberine dahil etmeyi sürdüreceklerini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:
"İdlib'de gerçekleştirdiğimiz harekat, diğerlerinden farklı olarak sadece terör örgütüne değil aynı zamanda çok daha donanımlı bir güce karşıydı. Bu süreçte ülkemizin, ordumuzun, kamusu ve özel sektörüyle savunma sanayimizin kabiliyetlerini görme, tartma imkanı bulduk. Hamdolsun, çok daha büyük mücadelelere hazır olduğumuzu gördük. Aksaklıkları gidererek, eksikleri tamamlayarak, koordinasyonu güçlendirerek, projelerimizi hızlandırarak Türkiye'yi bölgesinde ve tüm dünyada etkin güç haline getirme kararlılığımızı bu vesileyle teyit ettik. İdlib'deki masumları bombalayarak katleden rejim, ülkemizin gücü ve askerlerimizin kahramanlığı karşısında Suriye krizinin başından beri en ağır kayıpları vererek, bu işin öyle kolay olmadığını görmüştür. Ateşkes kararının akabinde İdlib halkı uzun bir aranın ardından ilk kez rahat nefes almıştır. Elbette henüz İdlib'de kalıcı bir çözüm bulunabilmiş değildir. Rejimin ve onunla birlikte çalışan mezhepçi milislerin ateşkese ne kadar bağlı kalacakları belirsizdir. Daha şimdiden ufak tefek de olsa ateşkes ihlalleri yaşanmaya başlamıştır. Rusya tarafıyla vardığımız anlaşmaya uygun şekilde bu gelişmeleri paylaşıyor ve tedbir alınmasını bekliyoruz. Rejimin ve onu destekleyen milislerin, ateşkes hattına yaptıkları yığınakları da yakından takip ediyoruz. Biz verdiğimiz söze, karşı taraf da aynı hassasiyeti gösterdiği sürece sonuna kadar bağlı kalırız ama karşımızdakiler sözlerini tutmazsa, bir öncekinden daha ağır şekilde üzerlerine gitmekten de asla kaçınmayız. Gözlem noktalarımızın güvenliği önceliklerimizin en başında yer alıyor. Buralara yapılacak en küçük bir saldırıda sadece karşılık vermekle kalmayacak, çok daha ağır mukabelede bulunacağız."
"Dersini bir çalış"
Erdoğan'ın, "Bay Kemal, kaç tane gözlem noktası olduğunu dahi bilmiyor." sözleri üzerine salonda bulunanlar, "Yuh" çekti. Yuha gerek olmadığını söyleyen Erdoğan, "Bunlara bedeli, sandıkta ödettiğiniz sürece neyin ne olduğunu anlayacaklar." dedi.
Bir şeyi çok iyi kavramaları gerektiğini vurgulayan Erdoğan, AK Parti davasının sıradan bir dava olmadığını belirtti. Erdoğan, icraatla ortada olduklarını dile getirerek "17-18 yıldır lafla mı yürüdük, icraatla mı yürüdük?" diye sordu.
"Dersini bir çalış. Burada kaç tane gözlem kulesi olduğundan haberin yok. Bay Kemal, 12 gözlem noktası var." diyen Erdoğan, harita üzerinden gözlem kulelerini gösterdi.
"Akıl hocaları farklı"
Erdoğan, 12 gözlem noktasında, Türkiye'yi Suriye askerlerinin korumadığını, Suriye askerlerinin, verilen söze, yapılan mutabakata uymadığını ifade etti. Uymadığı için de uyarılar yaptıklarını belirten Erdoğan, 12 gözlem noktasında çalışmalarını kararlılıkla sürdürdüklerini söyledi. Erdoğan,"12 gözlem noktamız şu anda var. Bay Kemal, bunu da öğren. Eğer arzu edersen seni de oraya gönderebiliriz. Ama gidemez. Son Moskova seyahatinde yaptığımız anlaşmanın içeriğinden de bunun haberi yok. Ne yaptılar, ne konuştular inanın haberi yok. Takip etmiyor çünkü bunun akıl hocaları çok çok farklı." diye konuştu.
Erdoğan, Tel Rıfat bölgesindeki bölücü terör örgütü mensuplarının saldırı teşebbüslerinin de giderek arttığını, buradaki teröristleri buldukları yerde etkisiz hale getirerek Türkiye'ye yönelik tehditleri bertaraf ettiklerini söyledi.
Erdoğan'ın konuşmasının bu bölümünden sonra Suriye'deki gelişmelere yönelik bir sinevizyon gösterisi sunuldu. Ekrana yansıyan Agne Kampı'nda, on binlerce kişi bulunduğuna işaret eden Erdoğan, bu insanların yaşam koşullarının insani olmaktan çok uzak olduğunu belirtti. Erdoğan, herhangi bir desteğin olmadığının altını çizerek şöyle devam etti:
"Bay Kemal, 'Bizim gözlem kulelerini Suriye askerleri koruyor' diyor. Eline, diline dursun. Ne Suriye askeri? Suriye askeri kendini korumaktan aciz. Kendi vatandaşlarını acımasızca katleden Suriye askerini savunuyor. Hale bak. Bizim askerimizi koruyormuş. Türk askeri, bu milletin evlatları, hiçbir zaman zalim Esed'in korumasına muhtaç değildir. Bunu böyle bil Bay Kemal. Sen kendin korunmaya muhtaç olabilirsin ama bu milletin evlatları asla. Bugüne kadar El Bab, Cerablus, Afrin'de nasıl dimdik durduysak, ardından en son İdlib'de nasıl dimdik durduysak, bundan sonra da aynı şekilde dimdik durmaya devam edeceğiz."
Erdoğan, Suriye'deki duruma dikkati çekerek, "İşte tüm bu fotoğraf içinde bize düşen sükunetin devamı için her türlü gayreti gösterirken aynı zamanda rejimin ve terör örgütlerinin saldırılarına karşı da hazırlıklı olmaktır. Bu hazırlıklarımız var. Oradaki bütün en ileri teknolojiye sahip olan silahlara, hava savunma sistemlerine karşı hamdolsun bizler bu mücadeleyi verdik, bunun neticesinde de buradan geçici ateşkesi Moskova'da imzaladık." diye konuştu.
Şimdi meselenin, bu geçici ateşkesi "kalıcı ateşkes haline dönüştürmek" olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Hızla şu anda onun peşindeyiz. Onu da bitirdiğimiz andan itibaren işimiz çok daha kolay olacaktır." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin bu geçici ateşkesi ve buna bağlı anlaşmaları, rejime veya terör örgütlerine gücü yetmediği için değil İdlib'deki krize tüm taraflar açısından makul, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir çözüm yolu bulunabilmesi için yaptığının altını çizdi.
İdlib'in kuzeyinde, Türkiye'nin sınırlarından güneye doğru 25-30 kilometre derinliğinde, o bölgede briket barakalar yapmaya başladıklarını bildiren Erdoğan, "Şu an itibarıyla 1500-2000 civarında yapılmış vaziyette. Bunları hızla devam ettiriyoruz. İstiyoruz ki oradaki mültecileri daha konforlu barınaklara yerleştirelim. Şu kış mevsiminde, şu soğukta onları çadılardan kurtaralım. İçinde ufak tuvaleti, banyosu olan bu tür briket barakaları yapmak ve zeminine de tahta döşemek suretiyle böyle bir adımı şu anda attık. Orada 10, 20 bin kadar bu tür briket baraka yapma çalışmalarını sürdürüyoruz. Bunları yine Kızılay'ımız, AFAD'ımız vasıtasıyla sürdürüyoruz. Hızla bunu bitirmenin de gayreti içindeyiz." değerlendirmesini yaptı.
"Uluslararası toplumu daha çok gayret göstermeye davet ediyoruz"
Suriye krizine kalıcı bir çözümün, bu ülkenin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği temelinde atılacak adımlardan geçtiğinin altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ülkenin üçte birin, bölücü terör örgütünün kontrolü altındayken böyle bir çözüme ulaşılabilmesi mümkün değildir. PKK'ya, YPG veya SDG etiketi yapıştırmakla gerçekler ortadan kalkmıyor, hakikatlerin üzeri örtülmüyor. Suriye rejimi ve onu destekleyenlere çağrımız: Önce ülkenin üçte birini bölücü terör örgütünün işgalinden kurtarmalarıdır. Bunu sağladıklarında İdlib'de ve diğer bölgelerdeki sorunların çözümü çok daha kolay olacaktır.
Yeni anayasa, özgür ve adil seçimler ile halkın desteğine sahip bir yönetimle Suriye'nin çok kısa sürede istikrara kavuşacağına inanıyorum. Bu doğrultuda atılan ve atılacak olan her adıma Türkiye olarak tüm gücümüzle ve samimiyetimizle destek vermeyi sürdüreceğiz. Ancak diğer yerlerdeki sorunlar devam ederken ısrarla ülkemizin ve kontrolümüz altındaki bölgelerde huzur içinde yaşayan halkın taciz edilmesine de izin veremeyiz. Uluslararası toplumu daha çok gayret göstermeye, ülkemizin çabalarına destek vermeye davet ediyoruz."
"Türkiye'nin asıl gücü..."
Türkiye'nin, Suriye'de yaşanan krizin de bunun sınırlarda yol açtığı sorunların da üstesinden bir şekilde geleceğini belirten Erdoğan, asıl sorunun, birlik ve beraberliğe yönelik içerideki sabotajların önüne geçebilmek olduğunu dile getirdi.
Erdoğan, "Türkiye'nin asıl gücü; milletin bir olma, iri olma, diri olma, kardeş olma, hep birlikte Türkiye olma iradesidir. Bu iradeyi kırmayı hedef alan her saldırı, bizim için terör örgütlerinin ve diğer tüm güçlerin saldırılarından çok daha tehlikelidir." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Milletimizin birlik ve beraberlik iradesini, ülkemizin mücadele azmini kırmaya yönelik saldırıların koçbaşlığını ise CHP'nin başındaki zat yapmaktadır. Bu şahıs dün yine Moskova'daki görüşmemiz üzerinden akılla ve izanla asla bağdaşmayacak değerlendirmelerde bulunmuş. Bu kişi, hayatında liderler düzeyinde uluslararası hiçbir toplantıya katılmamıştır. Böyle bir toplantıya nasıl girilir, nasıl çıkılır, nasıl oturulur, nasıl konuşulur, nasıl müzakere edilir, nasıl anlaşılır bilmiyor. Baş başa görüşme nedir, heyetler arası görüşme nedir haberi yok.
CHP kürsüsünden sorumsuzca konuşmakla devlet yönetimini birbirine karıştıran sadece cahil değil aynı zamanda densiz bir zatla karşı karşıyayız. Sen bir kaset kumpasıyla, bir CD kumpasıyla CHP'nin başına getirildin. O günden bugüne izlediğin tek bir siyaset var; o da ülkemizin ve milletimizin taraf olduğu her meselede sadece bizim değil Türkiye'nin de karşısında yer almaktır. Yaptığın iş bu. Gidersin Avrupa'ya bizi şikayet edersin. Onlara bizi şikayet ettiğin zaman burada terfi mi alacaksın? Burada da çukura batacaksın. Kendisinden özellikle bunun dışında hiçbir siyaset ışığı, feraset ışığı, sağduyu ışığı göremedik."
"Husumet çizgisinde yürümekle ısrarcı"
Cumhur İttifakı çatısı altında MHP ile siyasi tarihe altın harflerle yazılacak derecede önemli ve örnek bir işbirliği zemini oluşturduklarını dile getiren Erdoğan, diğer partilerin bir kısmıyla anlaşamadıkları hususlar olsa da ülkenin ve milletin temel çıkarları doğrultusunda asgari bir zeminde buluşmaya gayret ettiklerini söyledi.
"Sadece Kılıçdaroğlu ve bölücü terör örgütünün güdümündeki parti, her hal ve şart altında ülkemize ve milletimize husumet çizgisinde yürümekle ısrarcıdır." diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Türkiye, vesayet zincirlerinden kurtulmak için çalışır, CHP vesayetin sözcülüğüne ve avukatlığına soyunur. Türkiye, PKK ile mücadele eder, CHP 'arkadaşlar' diyerek teröristlerden yana olur. Hatta bazı milletvekilleri de bu teröristlerin cenaze merasimlerine katılıp, tabuta omuz verir. Türkiye, FETÖ ile mücadele eder, darbecilerin karşısına dikilir, CHP 'kontrollü darbe' diyerek işi sulandırmaya çalışır. Türkiye, DEAŞ'ın başını ezdiğimiz Fırat Kalkanı Harekatı'nı yapar, CHP bundan rahatsız olur. Türkiye, sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridorunu kırmak için Zeytin Dalı Harekatı'nı yapar, CHP var gücüyle karşı çıkar. Türkiye, aynı amaçla Barış Pınarı Harekatı'nı yapar, CHP yine feveran eder. Türkiye, İdlib bölgesindeki insani krizi önlemek ve rejimin ülkemize yönelik saldırılarını durdurmak için Bahar Kalkanı Harekatı'nı başlatır, CHP her zamanki gibi yine ülkesinin değil eli kanlı rejimin safında yer alır. Türkiye'nin Suriye'de birlikte çalıştığı insanları 'terörist' sıfatıyla yaftalayan bir Esed var bir de CHP'nin başındaki zat var. Bu kişi, rejimin 34 şehit verdiğimiz saldırısını, o mübarek Regaib Gecesi'nde, 'Esed'in askerleri bizim askerleri koruyor' diyebilecek kadar zıvanadan çıkabilmiştir."
"Gözü var görmez, kulağı var duymaz"
Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'ndaki konuşmasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu eleştirerek "Bizim askerlerimizi Esed'in askerinin koruduğunu söyleyecek kadar zavallı. O kadar alçalmış ve 12 gözlem kulesini bilmiyor. Orada '7 gözlem kulesi var.' diyor. Ne anlatırsan anlat maalesef anlayacak irade yok. Gözü var görmez, kulağı var duymaz, kalbi var hakikati anlamaz." diye konuştu.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de suç olan istihbarat mensuplarının ifşa edilmesi eylemini işleyenleri en hararetle savunanın yine CHP olduğunu söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu partinin ülkemize çağ atlatan dev projeleri engellemek için gösterdiği çabaları saymıyorum. Bu zatın, kasetle CHP'nin başına getirildiği günden beri bilinçli şekilde yürüttüğü kampanyaların hepsi de açık bir beşinci kol faaliyetidir. Beşinci kol faaliyetinin en önemli özelliği, tam da CHP'nin başındaki kişinin yapmaya çalıştığı gibi, uygulandığı ülkenin mücadele gücünü örselemek ve mümkün olursa da yıkmaktır. Halbuki bu iş öyle hiçbir sorumluluk sahibi olmadan, hiçbir bilgi sahibi olmadan, milli bakış açısına sahip olmadan, kürsüden esip gürleyerek olmaz. Kötü olmak, hain olmak, kin ve nefret kusmak çok kolaydır. Siyaseti bu şekilde yapmak özel hiçbir vasıf, hiçbir gayret, hiçbir maharet gerektirmez. Sizi insan yapan, sizi diğer varlıklardan ayıran bariyerleri yıktığınızda, bunların hepsi de zaten kendiliğinden ağzınızdan ve tavrınızdan dökülür. Zor olan, milyonlarca mazlumun hakkını korumak, milletinizin ve devletinizin çıkarlarını savunmak, gelecek nesillere gururla sahiplenecekleri bir ülke bırakmak için çalışmak, çözümler üretmek, mücadele etmek, gerektiğinde fedakarlıkta bulunmaktır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun, fıtratı, tıyneti ve meşrebine uygun şekilde kolay olanı seçtiğini belirterek "Ancak biz, tüm hayatını ülkesine ve milletine adamış bir kadro olarak, ellerimiz çizilse, ayaklarımız kanasa, yüreğimiz yansa da zor olanın peşinde gitmekte kararlıyız." dedi.
"Bizim işimiz inşa ve ihya"
Bu sırada kadın partililerin, Şair Abdurrahim Karakoç'un "Aydınlık" şiirini okuması üzerine Erdoğan, "Gençler tebrik ediyorum. Bir sabah hiç unutmayalım kardan aydınlık." karşılığını verdi.
Milli Şair Mehmet Akif Ersoy'un "Gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen iki kazma kürek. İki de ırgat yeter. Hadi gel yapalım geri şunu desen, bir Sinan gerek bir de Süleyman." dizelerini okuyan Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunlar sadece yıkmayı bilir. Bizim işimiz ise inşa ve ihyadır. Suriye meselesinde ve diğer tüm konularda, her ne kadar somut ve tutarlı bir teklifini bugüne kadar duymamış olsak da şayet Kılıçdaroğlu gerçekten bir şey yapmak istiyorsa bunun yolu bellidir. Kendisinin, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi için şimdiden adaylığını ilan etmesi gerekiyor. Seçim tarihine kadar hangi konuda ne yapacağını milletimize anlatır, sandıkta teveccüh görürse gelir söylediklerini yapar. Bunun dışında milletimizin bu kişiden tek beklentisi, milli güvenliğimizi ilgilendiren hususlarda ya devletimize destek vermesi ya da sürekli fitne ve fesat saçmaktan uzak durmasıdır."
"Zannettiler ki şaka yapıyorum"
Erdoğan, Suriye kriziyle birlikte gelişen bir başka önemli konunun, Avrupa'ya gitmek üzere Türkiye'nin batı sınırlarına yönelen sığınmacı meselesi olduğunu belirtti. Mehmetçiğe yönelik saldırıların artmasının ardından, Avrupa'ya gitmek isteyen sığınmacılara engel olmama kararı aldıklarını hatırlatan Erdoğan, "Bu, cebri değil. Gitmek istiyor. 9 yıldır yedirdik, içirdik, giydirdik. Her şeyi yaptık. Şimdi Avrupa'ya gitmek istiyorlar. Biz de önlerini zorla kapamıyoruz. Aylar önce Batı'ya 'Bakın, eğer adil yük paylaşımına yaklaşmazsanız kapıları açacağız.' dedim. Bunları kendilerine söyledim ama bunlar zannettiler ki ben şaka yapıyorum. Ve kapıyı açtık. Şimdi misafirlerimiz gidiyor. Zaten kimseyi ülkemizde zorla tutma gibi bir sorumluluğumuz da yok." diye konuştu.
Bu kararın ardından 150 bin civarında sığınmacının Yunanistan sınırına yığıldığına işaret eden Erdoğan, "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Cenevre Sözleşmesi gereği, bu kişilerin Yunanistan'a ve oradan da diledikleri ülkelere geçişlerine müsaade edilmesi gerekiyordu. Ancak hem uluslararası anlaşmaları hem de insani tüm duyarlılıkları bir kenara bırakan Yunanistan, sığınmacıları şiddet uygulayarak durdurmaya ve geri göndermeye çalıştı." değerlendirmelerinde bulundu.
"Batı'nın ücretli lejyonerleri"
Yunanistan'ın, sığınmacılara yönelik müdahalelerini yansıtan videoyu izleten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Önde Yunan hücum botu, arkada bizimki. O kaçıyor, biz kovalıyoruz. Bundan sonra öyle olacak. Nazilerin yaptıklarıyla Yunanistan sınırındaki görüntüler arasında hiçbir fark yok. Onlar ne yaptıysa Nazi kamplarında, işte gördünüz. Yunanlılar da Batı adına, Batı'nın adeta maaşlı memurları olarak şu görüntüleri görüyorsunuz, şu sırtını görüyorsunuz ve öldürdükleri de var. Bunlar Batı'nın ücretli lejyonerleri. Bunları yaptılar. Peki Batı bunları duyuyor mu? İşte son Brüksel seyahatinde kendilerine bunları anlattık. Dedim ki 'Bakın, eğer arzu ederseniz iPad'i getirelim, iPad'de bunu gösterelim. Arkadaşlarımız iPad'leri içeri sokamadılar. Elektrik elektronik, bu tür malzemeler sokulmuyormuş. Her zaman mantık, anlayış bu."
Erdoğan, yıllar boyunca kapısına gelen her mazluma kucak açan, 4 milyon insanı her türlü insani yardımı ve desteği sağlayarak topraklarında yaşatan bir ülke olarak bu tablo karşısında üzüntü duyduklarını vurguladı.
"Sen de aç kapıyı"
Hayatlarını kurtarma ve çocuklarına daha iyi bir gelecek kurma dışında amacı olmayan masumların üzerine ateş açılmasının ve gaz bombasından kaynar suya kadar her türlü insanlık dışı muameleye maruz bırakılmasının kelimenin tam anlamıyla barbarlık olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Biz Yunan mezalimini tarihten biliriz. Şimdi gelenler de aynısını yapıyorlar. Bunlar sende durmayacak ki. Sen de aç kapıyı. Batı'nın o zengin memleketlerine; avro zengini, dolar zengini memleketlerine senin üzerinden gitsinler. Niye bu kadar engelliyor da bunlara bu Nazi işkencelerini yapıyorsun? Göçmenleri iç çamaşırlarına kadar soyup üzerlerindeki tüm paraya, telefonlarına, pasaportlarına el koyduktan sonra döverek geri göndererek insanlık suçu işleyen Yunanistan'a, maalesef kimse ses çıkarmıyor. Niye? Avrupa Birliği üyesi. Onun için. Hangi uluslararası toplantı olursa olsun her zaman bu tablolar bizim dilimizde olacak. Biz bunu görüştüğümüz bütün liderlere de anlatacağız. Çünkü bu bizim görevimiz."
Erdoğan, sağlık ekiplerinin, bu şekilde saldırıya uğrayan bine yakın göçmene ilk yardım hizmeti verdiğini, 4 kişinin hayatını kaybettiğinin tespit edildiğini bildirdi.
Türkiye'nin, İdlib'den yönelen 1,5 milyonluk yeni göç dalgasının önüne geçmeye çalıştığı bir dönemde, Avrupa'nın birkaç yüz bin sığınmacıya dahi tahammül edemediğini söyleyen Erdoğan, "Lafa gelince demokrasi ve insan haklarını kimseye bırakmayanlar, katıksız bir faşist olduklarını tüm dünyaya göstermiştir." dedi.
"Avrupa'nın gerçek yüzünün en açık yansıması"
Erdoğan, Yunanistan güvenlik güçlerinin sığınmacılara yönelik tavrını eleştirdi.
TBMM İnsan Hakları Komisyonu'nun Yunanistan sınırına giderek durumu tespit ettiğini ve rapora bağladığını anlatan Erdoğan, Yunanistan sınırında yaşanan görüntüleri, Avrupa'nın gerçek yüzünün en açık yansıması olarak nitelendirdi. Sığınmacılara karşı bu tavrın yeni olmadığına işaret eden Erdoğan, Suriye krizinin tırmanmasının ardından AB ile 18 Mart 2016'da yapılan antlaşmayı anımsattı.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Buna göre biz ülkemiz üzerinden Avrupa'ya yönelen düzensiz göçmenleri geri kabul edecektik. Buna karşılık Avrupa Birliği de her iade edilen göçmene karşılık bir kişinin üye ülkelerde iskanını sağlayacaktı. Ayrıca ülkemizdeki sığınmacılarının ihtiyaçlarının karşılanması için Türkiye'ye mali yardım yapılacaktı. Avrupa Birliği'ne tam üyeliğimiz kapsamında serbest dolaşımından fasılların açılmasına kadar daha pek çok husus da bu anlaşmada yer alıyordu. Biz üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık.
Bugüne kadar sayıları milyonlara varan düzensiz göçmenin Avrupa'ya geçişini engelledik. Ege'den geçişler günlük 7 binlerden 70'lere kadar düştü. Avrupa'ya geçişler ise yüzde 92 azaldı. Suriye dışındaki yerlerden gelen yüz binlerce düzensiz göçmeni ülkelerine geri gönderdik. Buna karşılık Avrupa Birliği, üye ülkelerin iç çekişmelerini bahane ederek yükümlülüklerini yerine getirmedi. Ülkemize söz verilen mali yardım da ya hiç yapılmadı ya da çok dolaylı yollar kullanılarak önemli bir kısmının hebasıyla ancak gelebildi. Ayrıca ne serbest dolaşımla ne de fasılların açılmasıyla ne de diğer hususlarla ilgili kayda değer hiç bir adım atılmadı."
"Avrupa'dan doğru dürüst bir destek görmedik"
"İdlib'deki gelişmeler üzerine ülkemizin aldığı sınırlarından düzensiz göçmen akışına engel olmama kararıyla birlikte Avrupa yeniden alarma geçti." diyen Erdoğan, son iki haftadır pek çok Avrupa ülkesinin liderleriyle telefonla, Türkiye'yi ziyarete gelen AB yetkilileriyle de yüz yüze bu meseleleri konuştuklarını söyledi.
Önceki gün de Brüksel'e giderek hem NATO hem de AB yetkilileriyle Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu güvenlik tehditlerini bir kez daha ele aldıklarını belirten Erdoğan, "Lafa gelince ülkemizin haklılığını herkes kabul ediyor. Ancak Avrupa Birliği'nin ve orada asıl söz sahibi ülkelerin, anlık krizlerin önüne geçmek dışında soruna kalıcı çözümler bulma yönünde kararlı bir duruşlarını henüz görmedik. Halbuki Avrupa'nın düzensiz göçmen sorunu yanında enerji koridorlarından terörle mücadeleye kadar geniş bir alanda ülkemize ihtiyacı var. Avrupa Birliğinin önümüzdeki günlerde ortaya koyacağı tavır, bir irade ve liderlik testi olacaktır. Yunanistan'a sadece 100 bin mülteci için 2,3 milyar avroyu şartsız şekilde aktaranlar, Türkiye'ye milyonlarca sığınmacı için çok komik rakamlar taahhüt edip bunu bile göndermemişlerdir. Aynı şekilde 18 Mart mutabakatıyla bize taahhüt edilen 6 milyar avronun bile yarısı fiilen elimize ulaşmamıştır." değerlendirmesini yaptı.
İdlib'de büyük bedeller ödeyerek barışı tesis etmeye ve sığınmacı krizinin önüne geçmeye çalışırken de Avrupa'dan doğru dürüst bir destek görmediklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Karşımızdaki bu iki yüzlü tutumu Avrupa'nın kendileriyle kendi değerlerini yıkması ve kendi sonunu hazırlaması anlamına gelmektedir. Buna rağmen oluşturduğumuz heyetler vasıtasıyla 26 Mart'taki AB liderler zirvesine kadar bir çalışma yapıp muhataplarımıza ileteceğiz. Amacımız hem ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönüşlerine imkan sağlayacak hem de Suriye'deki halkın yerlerinde kalmalarını temin edecek projeleri hayata geçirmektir. Bu adımları AB'den yardım gelse de gelmese de atmakta kararlıyız.
Türkiye'nin serbest dolaşım, fasılların açılması, Gümrük Birliğinin güncellenmesi ve mali yardım dahil tüm beklentileri somut olarak karşılanana kadar sınırlarımızdaki mevcut uygulamayı sürdüreceğiz. Havaların ısınmasıyla birlikte Avrupa'ya yönelen düzensiz göçmen akını Yunanistan'la sınırlı kalmayacak, Akdeniz'in tamamına yayılarak artacaktır. Biz kimseden ihale istemiyoruz. Kimseye de de el açmıyoruz. Tek talebimiz, ülkemize verilen sözlerin yerine getirilmesi ve anlaşmalara sadık kalınmasıdır. Bu yerine gelene kadar da kendi hareket tarzımıza göre yolumuza devam edeceğiz, varsın gerisini Avrupalılar düşünsün."
Erdoğan, yarın Mehmet Akif Ersoy'un kalemiyle değil kalbiyle yazdığı İstiklal Marşı'nın Meclis tarafından kabulünün 99. yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, İstiklal Marşı yazarı Mehmet Akif Ersoy'u rahmet ve hürmetle andı.
Erdoğan, "İstiklal Marşı'nın her satırı, her kıtası Türk milletinin son iki asırdaki verdiği ve halen devam eden mücadelesini yansıtan bir destanın yansımasıdır. Bayrağa, hilale, istiklale, toprağa, şühedaya, ezan ve millete yapılan her atıfla İstiklal Marşımız yüreklerimizi titretiyor, şevkimizi kamçılıyor." dedi.
"Geçmişim bilmeyen, acısıyla tatlısıyla geçmişine sahip çıkmayanın geleceği de olmaz." diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bunun için her evladımızın İstiklal Marşımızın sadece ilk iki kıtasını değil, 10 kıtasının her kelimesinin, her satırını lafzıyla ve ruhuyla zihnine ve kalbine kazıması lazımdır. Bestesinin karışıklığı sebebiyle İstiklal Marşımızın ilk iki kıtasındaki mesajların dahi çocuklarımıza yeteri kadar anlatamadığımıza inanıyorum. Bu ülkenin okullarının kapısından İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını sözleriyle ve manasıyla öğrenmemiş hiç bir evladımızın dışarı çıkamaması lazımdır. Türkiye'nin de varlığının birliğinin, özgürlüğünün sembolü olan marşımızı ne kadar yüceltirsek geleceğimize de o derece güvenle bakabiliriz, İstiklal Marşı'nda verilen mesajlardan rahatsız olanları da milletimize havale ediyoruz."
İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını da okuyan Erdoğan, "Hakka tapan milletimizin hakkı olan istiklalini korumak için gerekirse kanımızın son damlasına kadar mücadele etmeyi sürdüreceğiz." sözleriyle konuşmasını tamamladı.
Tüm dünyayı kasıp kavuran bu hastalığın Türkiye'ye sirayet etmemesi için gereken her türlü önlemi vakitlice aldıklarını ifade eden Erdoğan, "Ancak biz, hangi tedbiri alırsak alalım, yakın çevremizde bu kadar yaygınlaşmış bir virüsten tamamen korunmak maalesef mümkün olamadı. Ülkemizdeki vaka, Avrupa kaynaklı şimdilik tek bir örnekten ibarettir." bilgisini verdi.
Sağlık Bakanlığının, diğer bakanlıklar ve kurumlarla iş birliği halinde korunma tedbirlerini sıkı bir şekilde uygulamayı sürdüreceğini kaydeden Erdoğan, yarın da kendisinin başkanlığında bakanlar ve ilgili kurumlarla dar çerçeveli bir toplantı yapacaklarını bildirdi.
Vatandaşlardan sağlık personelinin ikazlarına uymalarını isteyen Erdoğan, "Bu virüsten korunmanın ilk şartı temizliktir. Temizliği imandan sayan bir inancın mensupları sıfatıyla bu da milletimiz açısından işin en kolay tarafı olmalıdır." dedi.
Sadece Türkiye'de değil yurt dışında da geçen cuma gününden beri tokalaşmayı, kucaklaşmayı kesip uzaktan selamlaşma yöntemine geçerek, bu çerçevede üzerlerine düşenleri yerine getirmenin gayreti içinde olduklarını dile getiren Erdoğan şöyle devam etti:
"Türkiye inşallah bu sıkıntıyı herhangi bir kayıp vermeden atlatacaktır, temennimiz budur. Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden daha güçlü değildir. Her hastalık gibi bu virüse karşı da bireyler olarak göstereceğimiz dikkat ve alacağımız tedbirler en etkili korunma yöntemi olacaktır. Özellikle yaşlılarımızın ve bünyesi zayıf vatandaşlarımızın en azından bir müddet kalabalık yerlerden uzak durmaları gerekiyor. Milletimiz nice saldırıları, dertleri göğüslemeyi başarmıştır. Allah'ın izniyle bunun da üstesinden gelecektir. Rabb'im yar ve yardımcımız olsun"
"Türkiye'nin yeniden bir kısır döngünün içine düşürülmesine izin vermeyeceğiz"
Erdoğan, Suriye'deki gelişmelere yer verdi. Rusya ile İdlib'de yaşanan krizi, ateşkesin de dahil olduğu bir dizi önlemle en azından bir süre için engelleyen bir sonuçla Moskova'dan döndüklerini anlatan Erdoğan, Türkiye'nin İdlib'de bir ay boyunca fiilen yürüttüğü operasyonlar ve başlattığı Bahar Kalkanı Harekatı'nın, sınırlara dayanan tehditlerin önüne geçme kararlılıklarının bir ifadesi olduğunu belirtti. Erdoğan, harekata katılan tüm askerlerin alınlarından öptüğünü söyleyerek şehitlere Allah'tan rahmet diledi. Gaziliğin, şehadetin kendileri için çok yüksek mertebeler olduğunu dile getiren Erdoğan, "Suriye'de bulunma amacımız ne bu ülkenin topraklarını işgal ve ilhak etmektir ne de bölgedeki güçlerle bilek güreşine tutuşmak, kapışmaktır." diye konuştu.
Erdoğan, Suriye topraklarında attıkları her adım gibi İdlib'deki mücadelenin de Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlamayı ve katliam tehdidi altındaki milyonlarca insanın hayatını kurtarmayı hedef aldığını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, Suriye'de özellikle vermekten geri durduğu her mücadeleyi, kısa bir süre sonra kendi topraklarında yürütmek zorunda kalacağı gerçeğinin asla akıllardan çıkarılmamasını istedi. Terörle mücadelede binlerce güvenlik görevlisini, on binlerce vatandaşını kaybeden Türkiye'nin, yeniden benzer bir kısır döngünün içine düşürülmesine izin vermeyeceklerini belirten Erdoğan, "Suriye ile 911 kilometrelik sınır hattımızın her karışını hem terör örgütlerini hem de mezhepçi rejim güçlerini uzak tutacak şekilde güvenlik altına almakta kararlıyız. Cereblus'ta ne yaptıysak, Afrin'de ne yaptıysak, Tel Abyad, Resulayn'da ne yaptıysak, İdlib'de de aynısını yaptık, aynısını yapıyoruz." dedi.
"Bu işin öyle kolay olmadığını görmüştür"
Erdoğan, sınır hatlarının diğer kısımlarını da bu güvenlik çemberine dahil etmeyi sürdüreceklerini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:
"İdlib'de gerçekleştirdiğimiz harekat, diğerlerinden farklı olarak sadece terör örgütüne değil aynı zamanda çok daha donanımlı bir güce karşıydı. Bu süreçte ülkemizin, ordumuzun, kamusu ve özel sektörüyle savunma sanayimizin kabiliyetlerini görme, tartma imkanı bulduk. Hamdolsun, çok daha büyük mücadelelere hazır olduğumuzu gördük. Aksaklıkları gidererek, eksikleri tamamlayarak, koordinasyonu güçlendirerek, projelerimizi hızlandırarak Türkiye'yi bölgesinde ve tüm dünyada etkin güç haline getirme kararlılığımızı bu vesileyle teyit ettik. İdlib'deki masumları bombalayarak katleden rejim, ülkemizin gücü ve askerlerimizin kahramanlığı karşısında Suriye krizinin başından beri en ağır kayıpları vererek, bu işin öyle kolay olmadığını görmüştür. Ateşkes kararının akabinde İdlib halkı uzun bir aranın ardından ilk kez rahat nefes almıştır. Elbette henüz İdlib'de kalıcı bir çözüm bulunabilmiş değildir. Rejimin ve onunla birlikte çalışan mezhepçi milislerin ateşkese ne kadar bağlı kalacakları belirsizdir. Daha şimdiden ufak tefek de olsa ateşkes ihlalleri yaşanmaya başlamıştır. Rusya tarafıyla vardığımız anlaşmaya uygun şekilde bu gelişmeleri paylaşıyor ve tedbir alınmasını bekliyoruz. Rejimin ve onu destekleyen milislerin, ateşkes hattına yaptıkları yığınakları da yakından takip ediyoruz. Biz verdiğimiz söze, karşı taraf da aynı hassasiyeti gösterdiği sürece sonuna kadar bağlı kalırız ama karşımızdakiler sözlerini tutmazsa, bir öncekinden daha ağır şekilde üzerlerine gitmekten de asla kaçınmayız. Gözlem noktalarımızın güvenliği önceliklerimizin en başında yer alıyor. Buralara yapılacak en küçük bir saldırıda sadece karşılık vermekle kalmayacak, çok daha ağır mukabelede bulunacağız."
"Dersini bir çalış"
Erdoğan'ın, "Bay Kemal, kaç tane gözlem noktası olduğunu dahi bilmiyor." sözleri üzerine salonda bulunanlar, "Yuh" çekti. Yuha gerek olmadığını söyleyen Erdoğan, "Bunlara bedeli, sandıkta ödettiğiniz sürece neyin ne olduğunu anlayacaklar." dedi.
Bir şeyi çok iyi kavramaları gerektiğini vurgulayan Erdoğan, AK Parti davasının sıradan bir dava olmadığını belirtti. Erdoğan, icraatla ortada olduklarını dile getirerek "17-18 yıldır lafla mı yürüdük, icraatla mı yürüdük?" diye sordu.
"Dersini bir çalış. Burada kaç tane gözlem kulesi olduğundan haberin yok. Bay Kemal, 12 gözlem noktası var." diyen Erdoğan, harita üzerinden gözlem kulelerini gösterdi.
"Akıl hocaları farklı"
Erdoğan, 12 gözlem noktasında, Türkiye'yi Suriye askerlerinin korumadığını, Suriye askerlerinin, verilen söze, yapılan mutabakata uymadığını ifade etti. Uymadığı için de uyarılar yaptıklarını belirten Erdoğan, 12 gözlem noktasında çalışmalarını kararlılıkla sürdürdüklerini söyledi. Erdoğan,"12 gözlem noktamız şu anda var. Bay Kemal, bunu da öğren. Eğer arzu edersen seni de oraya gönderebiliriz. Ama gidemez. Son Moskova seyahatinde yaptığımız anlaşmanın içeriğinden de bunun haberi yok. Ne yaptılar, ne konuştular inanın haberi yok. Takip etmiyor çünkü bunun akıl hocaları çok çok farklı." diye konuştu.
Erdoğan, Tel Rıfat bölgesindeki bölücü terör örgütü mensuplarının saldırı teşebbüslerinin de giderek arttığını, buradaki teröristleri buldukları yerde etkisiz hale getirerek Türkiye'ye yönelik tehditleri bertaraf ettiklerini söyledi.
Erdoğan'ın konuşmasının bu bölümünden sonra Suriye'deki gelişmelere yönelik bir sinevizyon gösterisi sunuldu. Ekrana yansıyan Agne Kampı'nda, on binlerce kişi bulunduğuna işaret eden Erdoğan, bu insanların yaşam koşullarının insani olmaktan çok uzak olduğunu belirtti. Erdoğan, herhangi bir desteğin olmadığının altını çizerek şöyle devam etti:
"Bay Kemal, 'Bizim gözlem kulelerini Suriye askerleri koruyor' diyor. Eline, diline dursun. Ne Suriye askeri? Suriye askeri kendini korumaktan aciz. Kendi vatandaşlarını acımasızca katleden Suriye askerini savunuyor. Hale bak. Bizim askerimizi koruyormuş. Türk askeri, bu milletin evlatları, hiçbir zaman zalim Esed'in korumasına muhtaç değildir. Bunu böyle bil Bay Kemal. Sen kendin korunmaya muhtaç olabilirsin ama bu milletin evlatları asla. Bugüne kadar El Bab, Cerablus, Afrin'de nasıl dimdik durduysak, ardından en son İdlib'de nasıl dimdik durduysak, bundan sonra da aynı şekilde dimdik durmaya devam edeceğiz."
Erdoğan, Suriye'deki duruma dikkati çekerek, "İşte tüm bu fotoğraf içinde bize düşen sükunetin devamı için her türlü gayreti gösterirken aynı zamanda rejimin ve terör örgütlerinin saldırılarına karşı da hazırlıklı olmaktır. Bu hazırlıklarımız var. Oradaki bütün en ileri teknolojiye sahip olan silahlara, hava savunma sistemlerine karşı hamdolsun bizler bu mücadeleyi verdik, bunun neticesinde de buradan geçici ateşkesi Moskova'da imzaladık." diye konuştu.
Şimdi meselenin, bu geçici ateşkesi "kalıcı ateşkes haline dönüştürmek" olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Hızla şu anda onun peşindeyiz. Onu da bitirdiğimiz andan itibaren işimiz çok daha kolay olacaktır." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin bu geçici ateşkesi ve buna bağlı anlaşmaları, rejime veya terör örgütlerine gücü yetmediği için değil İdlib'deki krize tüm taraflar açısından makul, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir çözüm yolu bulunabilmesi için yaptığının altını çizdi.
İdlib'in kuzeyinde, Türkiye'nin sınırlarından güneye doğru 25-30 kilometre derinliğinde, o bölgede briket barakalar yapmaya başladıklarını bildiren Erdoğan, "Şu an itibarıyla 1500-2000 civarında yapılmış vaziyette. Bunları hızla devam ettiriyoruz. İstiyoruz ki oradaki mültecileri daha konforlu barınaklara yerleştirelim. Şu kış mevsiminde, şu soğukta onları çadılardan kurtaralım. İçinde ufak tuvaleti, banyosu olan bu tür briket barakaları yapmak ve zeminine de tahta döşemek suretiyle böyle bir adımı şu anda attık. Orada 10, 20 bin kadar bu tür briket baraka yapma çalışmalarını sürdürüyoruz. Bunları yine Kızılay'ımız, AFAD'ımız vasıtasıyla sürdürüyoruz. Hızla bunu bitirmenin de gayreti içindeyiz." değerlendirmesini yaptı.
"Uluslararası toplumu daha çok gayret göstermeye davet ediyoruz"
Suriye krizine kalıcı bir çözümün, bu ülkenin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği temelinde atılacak adımlardan geçtiğinin altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ülkenin üçte birin, bölücü terör örgütünün kontrolü altındayken böyle bir çözüme ulaşılabilmesi mümkün değildir. PKK'ya, YPG veya SDG etiketi yapıştırmakla gerçekler ortadan kalkmıyor, hakikatlerin üzeri örtülmüyor. Suriye rejimi ve onu destekleyenlere çağrımız: Önce ülkenin üçte birini bölücü terör örgütünün işgalinden kurtarmalarıdır. Bunu sağladıklarında İdlib'de ve diğer bölgelerdeki sorunların çözümü çok daha kolay olacaktır.
Yeni anayasa, özgür ve adil seçimler ile halkın desteğine sahip bir yönetimle Suriye'nin çok kısa sürede istikrara kavuşacağına inanıyorum. Bu doğrultuda atılan ve atılacak olan her adıma Türkiye olarak tüm gücümüzle ve samimiyetimizle destek vermeyi sürdüreceğiz. Ancak diğer yerlerdeki sorunlar devam ederken ısrarla ülkemizin ve kontrolümüz altındaki bölgelerde huzur içinde yaşayan halkın taciz edilmesine de izin veremeyiz. Uluslararası toplumu daha çok gayret göstermeye, ülkemizin çabalarına destek vermeye davet ediyoruz."
"Türkiye'nin asıl gücü..."
Türkiye'nin, Suriye'de yaşanan krizin de bunun sınırlarda yol açtığı sorunların da üstesinden bir şekilde geleceğini belirten Erdoğan, asıl sorunun, birlik ve beraberliğe yönelik içerideki sabotajların önüne geçebilmek olduğunu dile getirdi.
Erdoğan, "Türkiye'nin asıl gücü; milletin bir olma, iri olma, diri olma, kardeş olma, hep birlikte Türkiye olma iradesidir. Bu iradeyi kırmayı hedef alan her saldırı, bizim için terör örgütlerinin ve diğer tüm güçlerin saldırılarından çok daha tehlikelidir." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Milletimizin birlik ve beraberlik iradesini, ülkemizin mücadele azmini kırmaya yönelik saldırıların koçbaşlığını ise CHP'nin başındaki zat yapmaktadır. Bu şahıs dün yine Moskova'daki görüşmemiz üzerinden akılla ve izanla asla bağdaşmayacak değerlendirmelerde bulunmuş. Bu kişi, hayatında liderler düzeyinde uluslararası hiçbir toplantıya katılmamıştır. Böyle bir toplantıya nasıl girilir, nasıl çıkılır, nasıl oturulur, nasıl konuşulur, nasıl müzakere edilir, nasıl anlaşılır bilmiyor. Baş başa görüşme nedir, heyetler arası görüşme nedir haberi yok.
CHP kürsüsünden sorumsuzca konuşmakla devlet yönetimini birbirine karıştıran sadece cahil değil aynı zamanda densiz bir zatla karşı karşıyayız. Sen bir kaset kumpasıyla, bir CD kumpasıyla CHP'nin başına getirildin. O günden bugüne izlediğin tek bir siyaset var; o da ülkemizin ve milletimizin taraf olduğu her meselede sadece bizim değil Türkiye'nin de karşısında yer almaktır. Yaptığın iş bu. Gidersin Avrupa'ya bizi şikayet edersin. Onlara bizi şikayet ettiğin zaman burada terfi mi alacaksın? Burada da çukura batacaksın. Kendisinden özellikle bunun dışında hiçbir siyaset ışığı, feraset ışığı, sağduyu ışığı göremedik."
"Husumet çizgisinde yürümekle ısrarcı"
Cumhur İttifakı çatısı altında MHP ile siyasi tarihe altın harflerle yazılacak derecede önemli ve örnek bir işbirliği zemini oluşturduklarını dile getiren Erdoğan, diğer partilerin bir kısmıyla anlaşamadıkları hususlar olsa da ülkenin ve milletin temel çıkarları doğrultusunda asgari bir zeminde buluşmaya gayret ettiklerini söyledi.
"Sadece Kılıçdaroğlu ve bölücü terör örgütünün güdümündeki parti, her hal ve şart altında ülkemize ve milletimize husumet çizgisinde yürümekle ısrarcıdır." diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Türkiye, vesayet zincirlerinden kurtulmak için çalışır, CHP vesayetin sözcülüğüne ve avukatlığına soyunur. Türkiye, PKK ile mücadele eder, CHP 'arkadaşlar' diyerek teröristlerden yana olur. Hatta bazı milletvekilleri de bu teröristlerin cenaze merasimlerine katılıp, tabuta omuz verir. Türkiye, FETÖ ile mücadele eder, darbecilerin karşısına dikilir, CHP 'kontrollü darbe' diyerek işi sulandırmaya çalışır. Türkiye, DEAŞ'ın başını ezdiğimiz Fırat Kalkanı Harekatı'nı yapar, CHP bundan rahatsız olur. Türkiye, sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridorunu kırmak için Zeytin Dalı Harekatı'nı yapar, CHP var gücüyle karşı çıkar. Türkiye, aynı amaçla Barış Pınarı Harekatı'nı yapar, CHP yine feveran eder. Türkiye, İdlib bölgesindeki insani krizi önlemek ve rejimin ülkemize yönelik saldırılarını durdurmak için Bahar Kalkanı Harekatı'nı başlatır, CHP her zamanki gibi yine ülkesinin değil eli kanlı rejimin safında yer alır. Türkiye'nin Suriye'de birlikte çalıştığı insanları 'terörist' sıfatıyla yaftalayan bir Esed var bir de CHP'nin başındaki zat var. Bu kişi, rejimin 34 şehit verdiğimiz saldırısını, o mübarek Regaib Gecesi'nde, 'Esed'in askerleri bizim askerleri koruyor' diyebilecek kadar zıvanadan çıkabilmiştir."
"Gözü var görmez, kulağı var duymaz"
Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'ndaki konuşmasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu eleştirerek "Bizim askerlerimizi Esed'in askerinin koruduğunu söyleyecek kadar zavallı. O kadar alçalmış ve 12 gözlem kulesini bilmiyor. Orada '7 gözlem kulesi var.' diyor. Ne anlatırsan anlat maalesef anlayacak irade yok. Gözü var görmez, kulağı var duymaz, kalbi var hakikati anlamaz." diye konuştu.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de suç olan istihbarat mensuplarının ifşa edilmesi eylemini işleyenleri en hararetle savunanın yine CHP olduğunu söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu partinin ülkemize çağ atlatan dev projeleri engellemek için gösterdiği çabaları saymıyorum. Bu zatın, kasetle CHP'nin başına getirildiği günden beri bilinçli şekilde yürüttüğü kampanyaların hepsi de açık bir beşinci kol faaliyetidir. Beşinci kol faaliyetinin en önemli özelliği, tam da CHP'nin başındaki kişinin yapmaya çalıştığı gibi, uygulandığı ülkenin mücadele gücünü örselemek ve mümkün olursa da yıkmaktır. Halbuki bu iş öyle hiçbir sorumluluk sahibi olmadan, hiçbir bilgi sahibi olmadan, milli bakış açısına sahip olmadan, kürsüden esip gürleyerek olmaz. Kötü olmak, hain olmak, kin ve nefret kusmak çok kolaydır. Siyaseti bu şekilde yapmak özel hiçbir vasıf, hiçbir gayret, hiçbir maharet gerektirmez. Sizi insan yapan, sizi diğer varlıklardan ayıran bariyerleri yıktığınızda, bunların hepsi de zaten kendiliğinden ağzınızdan ve tavrınızdan dökülür. Zor olan, milyonlarca mazlumun hakkını korumak, milletinizin ve devletinizin çıkarlarını savunmak, gelecek nesillere gururla sahiplenecekleri bir ülke bırakmak için çalışmak, çözümler üretmek, mücadele etmek, gerektiğinde fedakarlıkta bulunmaktır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun, fıtratı, tıyneti ve meşrebine uygun şekilde kolay olanı seçtiğini belirterek "Ancak biz, tüm hayatını ülkesine ve milletine adamış bir kadro olarak, ellerimiz çizilse, ayaklarımız kanasa, yüreğimiz yansa da zor olanın peşinde gitmekte kararlıyız." dedi.
"Bizim işimiz inşa ve ihya"
Bu sırada kadın partililerin, Şair Abdurrahim Karakoç'un "Aydınlık" şiirini okuması üzerine Erdoğan, "Gençler tebrik ediyorum. Bir sabah hiç unutmayalım kardan aydınlık." karşılığını verdi.
Milli Şair Mehmet Akif Ersoy'un "Gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen iki kazma kürek. İki de ırgat yeter. Hadi gel yapalım geri şunu desen, bir Sinan gerek bir de Süleyman." dizelerini okuyan Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunlar sadece yıkmayı bilir. Bizim işimiz ise inşa ve ihyadır. Suriye meselesinde ve diğer tüm konularda, her ne kadar somut ve tutarlı bir teklifini bugüne kadar duymamış olsak da şayet Kılıçdaroğlu gerçekten bir şey yapmak istiyorsa bunun yolu bellidir. Kendisinin, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi için şimdiden adaylığını ilan etmesi gerekiyor. Seçim tarihine kadar hangi konuda ne yapacağını milletimize anlatır, sandıkta teveccüh görürse gelir söylediklerini yapar. Bunun dışında milletimizin bu kişiden tek beklentisi, milli güvenliğimizi ilgilendiren hususlarda ya devletimize destek vermesi ya da sürekli fitne ve fesat saçmaktan uzak durmasıdır."
"Zannettiler ki şaka yapıyorum"
Erdoğan, Suriye kriziyle birlikte gelişen bir başka önemli konunun, Avrupa'ya gitmek üzere Türkiye'nin batı sınırlarına yönelen sığınmacı meselesi olduğunu belirtti. Mehmetçiğe yönelik saldırıların artmasının ardından, Avrupa'ya gitmek isteyen sığınmacılara engel olmama kararı aldıklarını hatırlatan Erdoğan, "Bu, cebri değil. Gitmek istiyor. 9 yıldır yedirdik, içirdik, giydirdik. Her şeyi yaptık. Şimdi Avrupa'ya gitmek istiyorlar. Biz de önlerini zorla kapamıyoruz. Aylar önce Batı'ya 'Bakın, eğer adil yük paylaşımına yaklaşmazsanız kapıları açacağız.' dedim. Bunları kendilerine söyledim ama bunlar zannettiler ki ben şaka yapıyorum. Ve kapıyı açtık. Şimdi misafirlerimiz gidiyor. Zaten kimseyi ülkemizde zorla tutma gibi bir sorumluluğumuz da yok." diye konuştu.
Bu kararın ardından 150 bin civarında sığınmacının Yunanistan sınırına yığıldığına işaret eden Erdoğan, "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Cenevre Sözleşmesi gereği, bu kişilerin Yunanistan'a ve oradan da diledikleri ülkelere geçişlerine müsaade edilmesi gerekiyordu. Ancak hem uluslararası anlaşmaları hem de insani tüm duyarlılıkları bir kenara bırakan Yunanistan, sığınmacıları şiddet uygulayarak durdurmaya ve geri göndermeye çalıştı." değerlendirmelerinde bulundu.
"Batı'nın ücretli lejyonerleri"
Yunanistan'ın, sığınmacılara yönelik müdahalelerini yansıtan videoyu izleten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Önde Yunan hücum botu, arkada bizimki. O kaçıyor, biz kovalıyoruz. Bundan sonra öyle olacak. Nazilerin yaptıklarıyla Yunanistan sınırındaki görüntüler arasında hiçbir fark yok. Onlar ne yaptıysa Nazi kamplarında, işte gördünüz. Yunanlılar da Batı adına, Batı'nın adeta maaşlı memurları olarak şu görüntüleri görüyorsunuz, şu sırtını görüyorsunuz ve öldürdükleri de var. Bunlar Batı'nın ücretli lejyonerleri. Bunları yaptılar. Peki Batı bunları duyuyor mu? İşte son Brüksel seyahatinde kendilerine bunları anlattık. Dedim ki 'Bakın, eğer arzu ederseniz iPad'i getirelim, iPad'de bunu gösterelim. Arkadaşlarımız iPad'leri içeri sokamadılar. Elektrik elektronik, bu tür malzemeler sokulmuyormuş. Her zaman mantık, anlayış bu."
Erdoğan, yıllar boyunca kapısına gelen her mazluma kucak açan, 4 milyon insanı her türlü insani yardımı ve desteği sağlayarak topraklarında yaşatan bir ülke olarak bu tablo karşısında üzüntü duyduklarını vurguladı.
"Sen de aç kapıyı"
Hayatlarını kurtarma ve çocuklarına daha iyi bir gelecek kurma dışında amacı olmayan masumların üzerine ateş açılmasının ve gaz bombasından kaynar suya kadar her türlü insanlık dışı muameleye maruz bırakılmasının kelimenin tam anlamıyla barbarlık olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Biz Yunan mezalimini tarihten biliriz. Şimdi gelenler de aynısını yapıyorlar. Bunlar sende durmayacak ki. Sen de aç kapıyı. Batı'nın o zengin memleketlerine; avro zengini, dolar zengini memleketlerine senin üzerinden gitsinler. Niye bu kadar engelliyor da bunlara bu Nazi işkencelerini yapıyorsun? Göçmenleri iç çamaşırlarına kadar soyup üzerlerindeki tüm paraya, telefonlarına, pasaportlarına el koyduktan sonra döverek geri göndererek insanlık suçu işleyen Yunanistan'a, maalesef kimse ses çıkarmıyor. Niye? Avrupa Birliği üyesi. Onun için. Hangi uluslararası toplantı olursa olsun her zaman bu tablolar bizim dilimizde olacak. Biz bunu görüştüğümüz bütün liderlere de anlatacağız. Çünkü bu bizim görevimiz."
Erdoğan, sağlık ekiplerinin, bu şekilde saldırıya uğrayan bine yakın göçmene ilk yardım hizmeti verdiğini, 4 kişinin hayatını kaybettiğinin tespit edildiğini bildirdi.
Türkiye'nin, İdlib'den yönelen 1,5 milyonluk yeni göç dalgasının önüne geçmeye çalıştığı bir dönemde, Avrupa'nın birkaç yüz bin sığınmacıya dahi tahammül edemediğini söyleyen Erdoğan, "Lafa gelince demokrasi ve insan haklarını kimseye bırakmayanlar, katıksız bir faşist olduklarını tüm dünyaya göstermiştir." dedi.
"Avrupa'nın gerçek yüzünün en açık yansıması"
Erdoğan, Yunanistan güvenlik güçlerinin sığınmacılara yönelik tavrını eleştirdi.
TBMM İnsan Hakları Komisyonu'nun Yunanistan sınırına giderek durumu tespit ettiğini ve rapora bağladığını anlatan Erdoğan, Yunanistan sınırında yaşanan görüntüleri, Avrupa'nın gerçek yüzünün en açık yansıması olarak nitelendirdi. Sığınmacılara karşı bu tavrın yeni olmadığına işaret eden Erdoğan, Suriye krizinin tırmanmasının ardından AB ile 18 Mart 2016'da yapılan antlaşmayı anımsattı.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Buna göre biz ülkemiz üzerinden Avrupa'ya yönelen düzensiz göçmenleri geri kabul edecektik. Buna karşılık Avrupa Birliği de her iade edilen göçmene karşılık bir kişinin üye ülkelerde iskanını sağlayacaktı. Ayrıca ülkemizdeki sığınmacılarının ihtiyaçlarının karşılanması için Türkiye'ye mali yardım yapılacaktı. Avrupa Birliği'ne tam üyeliğimiz kapsamında serbest dolaşımından fasılların açılmasına kadar daha pek çok husus da bu anlaşmada yer alıyordu. Biz üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık.
Bugüne kadar sayıları milyonlara varan düzensiz göçmenin Avrupa'ya geçişini engelledik. Ege'den geçişler günlük 7 binlerden 70'lere kadar düştü. Avrupa'ya geçişler ise yüzde 92 azaldı. Suriye dışındaki yerlerden gelen yüz binlerce düzensiz göçmeni ülkelerine geri gönderdik. Buna karşılık Avrupa Birliği, üye ülkelerin iç çekişmelerini bahane ederek yükümlülüklerini yerine getirmedi. Ülkemize söz verilen mali yardım da ya hiç yapılmadı ya da çok dolaylı yollar kullanılarak önemli bir kısmının hebasıyla ancak gelebildi. Ayrıca ne serbest dolaşımla ne de fasılların açılmasıyla ne de diğer hususlarla ilgili kayda değer hiç bir adım atılmadı."
"Avrupa'dan doğru dürüst bir destek görmedik"
"İdlib'deki gelişmeler üzerine ülkemizin aldığı sınırlarından düzensiz göçmen akışına engel olmama kararıyla birlikte Avrupa yeniden alarma geçti." diyen Erdoğan, son iki haftadır pek çok Avrupa ülkesinin liderleriyle telefonla, Türkiye'yi ziyarete gelen AB yetkilileriyle de yüz yüze bu meseleleri konuştuklarını söyledi.
Önceki gün de Brüksel'e giderek hem NATO hem de AB yetkilileriyle Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu güvenlik tehditlerini bir kez daha ele aldıklarını belirten Erdoğan, "Lafa gelince ülkemizin haklılığını herkes kabul ediyor. Ancak Avrupa Birliği'nin ve orada asıl söz sahibi ülkelerin, anlık krizlerin önüne geçmek dışında soruna kalıcı çözümler bulma yönünde kararlı bir duruşlarını henüz görmedik. Halbuki Avrupa'nın düzensiz göçmen sorunu yanında enerji koridorlarından terörle mücadeleye kadar geniş bir alanda ülkemize ihtiyacı var. Avrupa Birliğinin önümüzdeki günlerde ortaya koyacağı tavır, bir irade ve liderlik testi olacaktır. Yunanistan'a sadece 100 bin mülteci için 2,3 milyar avroyu şartsız şekilde aktaranlar, Türkiye'ye milyonlarca sığınmacı için çok komik rakamlar taahhüt edip bunu bile göndermemişlerdir. Aynı şekilde 18 Mart mutabakatıyla bize taahhüt edilen 6 milyar avronun bile yarısı fiilen elimize ulaşmamıştır." değerlendirmesini yaptı.
İdlib'de büyük bedeller ödeyerek barışı tesis etmeye ve sığınmacı krizinin önüne geçmeye çalışırken de Avrupa'dan doğru dürüst bir destek görmediklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Karşımızdaki bu iki yüzlü tutumu Avrupa'nın kendileriyle kendi değerlerini yıkması ve kendi sonunu hazırlaması anlamına gelmektedir. Buna rağmen oluşturduğumuz heyetler vasıtasıyla 26 Mart'taki AB liderler zirvesine kadar bir çalışma yapıp muhataplarımıza ileteceğiz. Amacımız hem ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönüşlerine imkan sağlayacak hem de Suriye'deki halkın yerlerinde kalmalarını temin edecek projeleri hayata geçirmektir. Bu adımları AB'den yardım gelse de gelmese de atmakta kararlıyız.
Türkiye'nin serbest dolaşım, fasılların açılması, Gümrük Birliğinin güncellenmesi ve mali yardım dahil tüm beklentileri somut olarak karşılanana kadar sınırlarımızdaki mevcut uygulamayı sürdüreceğiz. Havaların ısınmasıyla birlikte Avrupa'ya yönelen düzensiz göçmen akını Yunanistan'la sınırlı kalmayacak, Akdeniz'in tamamına yayılarak artacaktır. Biz kimseden ihale istemiyoruz. Kimseye de de el açmıyoruz. Tek talebimiz, ülkemize verilen sözlerin yerine getirilmesi ve anlaşmalara sadık kalınmasıdır. Bu yerine gelene kadar da kendi hareket tarzımıza göre yolumuza devam edeceğiz, varsın gerisini Avrupalılar düşünsün."
Erdoğan, yarın Mehmet Akif Ersoy'un kalemiyle değil kalbiyle yazdığı İstiklal Marşı'nın Meclis tarafından kabulünün 99. yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, İstiklal Marşı yazarı Mehmet Akif Ersoy'u rahmet ve hürmetle andı.
Erdoğan, "İstiklal Marşı'nın her satırı, her kıtası Türk milletinin son iki asırdaki verdiği ve halen devam eden mücadelesini yansıtan bir destanın yansımasıdır. Bayrağa, hilale, istiklale, toprağa, şühedaya, ezan ve millete yapılan her atıfla İstiklal Marşımız yüreklerimizi titretiyor, şevkimizi kamçılıyor." dedi.
"Geçmişim bilmeyen, acısıyla tatlısıyla geçmişine sahip çıkmayanın geleceği de olmaz." diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bunun için her evladımızın İstiklal Marşımızın sadece ilk iki kıtasını değil, 10 kıtasının her kelimesinin, her satırını lafzıyla ve ruhuyla zihnine ve kalbine kazıması lazımdır. Bestesinin karışıklığı sebebiyle İstiklal Marşımızın ilk iki kıtasındaki mesajların dahi çocuklarımıza yeteri kadar anlatamadığımıza inanıyorum. Bu ülkenin okullarının kapısından İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını sözleriyle ve manasıyla öğrenmemiş hiç bir evladımızın dışarı çıkamaması lazımdır. Türkiye'nin de varlığının birliğinin, özgürlüğünün sembolü olan marşımızı ne kadar yüceltirsek geleceğimize de o derece güvenle bakabiliriz, İstiklal Marşı'nda verilen mesajlardan rahatsız olanları da milletimize havale ediyoruz."
İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını da okuyan Erdoğan, "Hakka tapan milletimizin hakkı olan istiklalini korumak için gerekirse kanımızın son damlasına kadar mücadele etmeyi sürdüreceğiz." sözleriyle konuşmasını tamamladı.