56 yaşındaki Mehmet Şirinoğulları, kitabının yüzde 90’ını depremi yaşayanları dinleyerek yazdığını belirterek, sadece yüzde 10’unun kurgu olduğunu dile getirdi. Romanlarda önsüz olmadığını ancak kendisinin hikayelerin gerçek olması nedeniyle birkaç satır yazdığını anlatan Şirinoğulları, “1971 Bingöl depreminde öksüz kalan kardeşlerimden Cevdet 2010 yılında vefat etti, Mirbey emekli, Mehmet Zeki ve Abdülkerim ise halen resmi kurumlarda çalışmaktadırlar. Nihat ve İbrahim yurt dışında iş hayatlarına devam ediyor.
Bize Allah böyle bir imkan ve fırsat verdi ki romanı bölüm bölüm oluşturduk. Üç bölümden oluşuyor. Her bölümün alt başlıkları var. Bir nevi bir dizi gibi acaba bu olay oldu da bundan sonra ne oldu diye biraz daha çekici olması adına bu şekilde yazdım. Deprem öncesi, sonrası bir de o arada geçen bölüm var. Kitapta deprem olduktan sonraki kısım önemli. Yani deprem sonrası hayatta olanların mücadelesinin anlatıldığı bölüm. Depremden sonra Bingöl’e gittiğimiz zaman, orada yani insanların içinde bulunmuş oldukları o dramatik durum gerçekten etkileyiciydi. İnsan o drama bakamazken biz yazdık. Bu nedenle de yazarken bile çok zorlandım. Onları yazarken duygusal durumlardan dolayı zorlandım” dedi.
“İKİNCİSİNİ DE YAZACAĞIM”
Okurlarının yoğun isteği ve yaşanmış hikayelerin devamını merak ettikleri için “Zelzele ve Yeşeren Umutlar” adlı kitabının ikincisini yazmaya başladığını söyleyen Şirinoğulları, “Tabi bu ustalık kitabımız olacak, ilk kitap bir nevi kalfalıktı. Hani ilk kitapta beklediğim tek şey hayır duamdır. Anne ve babaya ithafen yazıldı. Şu an ikincisi olacak bir kitap daha hazırlıyorum. Tahminimce 2016 yılı içerisinde tamamlayıp okuyucularımla buluşturacağım” diye konuştu.
“100’E YAKIN KAYNAĞA ULAŞTIK”
Yüksek lisans tezi olarak başladığı ‘Memluk-Haçlı mücadelesi’ konusunu da kitap haline getirdiğini belirten Şirinoğulları, “Mısır ve Suriye'de çok ciddi mücadeleleri olan Memlukluları araştırmam istendi. Okunup, hiç aydınlanılmamış, hiç konuşulmamış, hiç araştırılmamış bir konu olduğu söyledi. Bu konuda araştırma yaparken hayıflandığım durum tarih kitaplarına ulaşamamak oldu. Ben kaynaklar için Ankara ve İstanbul’a gittim. Malatya Tarih İhtisas Kütüphanesi'nden çok istifade ettim. Burada hemen hemen bütün yabancı kaynakları, yerli kaynakları orijinal olarak bulmak mümkündü. Elazığ’a yakın olduğu için gidip dönerdim. Fırat Üniversitesi'nde dilediğimiz kaynaklara ulaşamadık. En çok milli kütüphaneden istifade ettim. Araştırmalar için TBMM kütüphanesine de gittim. Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi gibi daha birçok kütüphaneden de istifade ettim. Kitabı yazmak için yüze yakın kaynağa ulaştık” dedi.
dikgazete.com