USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Gündem

DHKP/C'nin 'terör için' kültür-sanat döngüsü İçişleri Bakanlığı raporunda

İç Güvenlik Stratejileri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan "Bir Terör Örgütünün Çöküşü Ölüm Oruçları ve DHKP/C'nin Kanlı Geçmişi" raporu, "terör için kültür-sanat faaliyetleri" ile eleman temin edip propaganda yaptığını gözler önüne serdi.

DHKP/C'nin 'terör için' kültür-sanat döngüsü İçişleri Bakanlığı raporunda
04-06-2020 21:07
Google News

Ankara

İçişleri Bakanlığı İç Güvenlik Stratejileri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan "Bir Terör Örgütünün Çöküşü Ölüm Oruçları ve DHKP/C'nin Kanlı Geçmişi" raporu, Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesindeki makam odasında 31 Mart 2015'te terör örgütü DHKP/C üyelerince rehin alınarak şehit edilen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın aziz hatırasına atfedildi.

Terör ve terörizmin, Türkiye'nin uzun yıllardır mücadele ettiği önemli konular arasında yer aldığı anımsatılan raporda, son yıllarda bölücü terör örgütünün sözde öz yönetim ilanları ve özellikle 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında bu alanda önemli başarılara imza atıldığı belirtildi.

Raporda, PKK/KCK, DEAŞ, FETÖ ve aşırı sol terör örgütleriyle eş zamanlı mücadele yürüten Türkiye'nin en önemli avantajının ise kararlılık olduğu ifade edildi.

Türkiye'nin mücadele ettiği terör örgütlerinden DHKP/C'nin güvenlik güçlerinin operasyonları karşısında tükenme noktasına geldiğine dikkatin çekildiği raporda, "Kültür, sanat, hukuk ve terörizm kavramlarının yoğun bir şekilde iç içe geçtiği ve istismar edildiği, 1960'ların marjinal siyasi paradigmasına saplanıp kalmış DHKP/C terör örgütünün kırsal yapılanmasının 2016 yılında güvenlik güçlerimizce bitirilmesi, terör örgütünü insan yaşamını ve varlığını yok sayan açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerine geçmişte olduğu gibi yeniden yönlendirmiştir. Bu çalışmayla ölüm orucu eylemine gerekçe gösterilen sebeplerin anlamsızlığı ve meselenin 'konser verme' gibi basit bir konu olmadığı, tarihsel perspektif ve güncel gelişmeler ışığında ortaya konulmaktadır." denildi.

"Eli kanlı bir terör örgütü"

Örgütün kuruluş aşamaları ile yapılanmasının anlatıldığı raporda, şunlar kaydedildi:

"DHKP/C terör örgütü, kendisini bir öğrenci/gençlik hareketi ya da sanatsal faaliyetler etrafında şekillenen ve 'özgürlük' arayışında bulunan mağdur bir hareket şeklinde lanse etmeye çalışmaktadır. Ancak DHKP/C, görevlerini icra eden kamu görevlilerini şehit eden, sivil vatandaşlarımızı katleden, vatandaşlarımızın hayatını tehlikeye atacak şekilde intihar eylemi düzenlemekten geri durmayan, açlık grevinde/ölüm orucunda bulunan ve durumları kötüleşen mensuplarına tıbbi müdahale yapılmasını engellemek maksadıyla hekimleri ve diğer kamu görevlilerini hedef gösteren, yabancı devlet misyonlarına/temsilciliklerine saldıran eli kanlı bir terör örgütüdür."

Raporda, 1994'te düzenlediği kongreyle DHKP/C ismini alan terör örgütünün, bugüne kadar gerçekleştirdiği eylemlerde bir cumhuriyet savcısı ve 30 güvenlik görevlisinin şehit edildiği, 29 vatandaşın hayatını kaybettiği, 390'ı güvenlik görevlisi olmak üzere 526 kişinin yaralandığı kaydedildi.

Kamuoyunda DHKP/C'nin adını duyurduğu ilk eylemin, 29 Eylül 1994'te eski Adalet bakanlarından Mehmet Topaç'ın, Ankara'daki avukatlık bürosunda DHKP/C militanları tarafından gerçekleştirilen silahlı saldırı sonucu öldürülmesi olduğu belirtilen raporda, örgütün gerçekleştirdiği kanlı eylemlerden örnekler verildi.

İllegal faaliyetlerini legal görünümlü yapılar aracılığıyla yürütüyorlar

Legal görünümlü illegal oluşumlara değinilen raporda, örgütün, kültür-sanat alanında "İdil Kültür Merkezi" ve "Grup Yorum", hukuk alanında "Halkın Hukuk Bürosu", sivil toplum alanında "Gençlik Dernekleri Federasyonu", "Tutuklu Aileleri ile Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TAYAD)", "Temel Hak ve Özgürlükler Derneği" gibi yapılanmalar altında eleman temini ve propaganda faaliyetlerinde bulundukları aktarıldı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı kayıtlarındaki kültür merkezleri arasında bulunmayan ve tüzel kişiliği olmayan İdil Kültür Merkezinin, örgüt içi yazışmalarda "bilgisayar" olarak kodlandığı vurgulanan raporda, Grup Yorum "örgüte giriş kapısı" olarak değerlendirildiğinde merkezin de bu kapının anahtarı olduğuna değinildi.

Muhalif bir görüşü dile getirmek için kullanılan protest müziğin en bilinen örneklerinden Grup Yorum'un albümlerinde yer alacak parçaların DHKP/C'nin Merkez Komitesi tarafından belirlendiği kaydedilen raporda, komitenin demosunu gördüğü ve onay verdiği albümün satışa sunulduğu bildirildi.

Öldürülen teröristler Grup Yorum'un şarkılarında övülüyor

Örgüt içinde "efsane" olarak kodlanan Grup Yorum'un teröristleri öven birçok şarkısının olduğuna işaret edilen raporda, şu değerlendirmede bulunuldu:

"Grup Yorum tarafından 1995 yılında bestelenen 'Dersimde Doğan Güneş' isimli parça, Grup Yorum'un, örgütün propaganda mekanizması olmasının yanı sıra kitleleri müzik vasıtasıyla manipüle ederek terör örgütüne eleman temin etme aracı olduğunu da açıkça göstermektedir. Şarkıda, örgütün kırsal alan yapılanması içerisinde yer alan teröristler 'yiğitler' denilerek övülmekte ve kırsal alandan 'yiğitlerin odağı' şeklinde bahsedilerek terör örgütüne katılım teşvik edilmektedir. Ayrıca söz konusu şarkıda terörist faaliyetler 'kavga' adı altında meşrulaştırılmaya çalışılmakta ve 'on ikiler' adı altında Tunceli'de 1993 yılında etkisiz hale getirilen 12 teröristi övücü ifadeler vurgulanmaktadır.

Grup Yorum ile DHKP/C terör örgütü arasındaki organik bağa yönelik diğer bir delil ise Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ı makamında şehit eden ve ölü olarak ele geçirilen DHKP/C mensubu terörist Şafak Yayla'nın ailesinin Grup Yorum konserine telefonla katılarak, gerçekleştirilen eylemi ve terör örgütünü övücü konuşmalar yapması ve bu ifadelerin Grup Yorum üyelerince desteklenmesiyle ortaya çıkmıştır."

Raporda, Grup Yorum'a ilişkin tespitler arasında "grup üyelerinin sadece propaganda yapmadığı, aktif bir örgüt militanı olarak da görev aldığı", "örgütsel propaganda ve ajitasyon çabalarının gereği olarak yürütülen legal alan faaliyetlerinin önemli yapılanmalarından olduğu", "yurt içi ve dışında kamuoyu oluşturma, kitleselleşme ve finansman temin çalışmaları yürüttüğü", "destek gördüğü bölgelerde/illerde çeşitli faaliyetlerle örgüte yeni eleman temin ettiği", "terör örgütü adına şiddet eylemleri gerçekleştiren şahısların illegal alana geçiş sürecinde terör örgütü ile legal alanda kurulan temasın ilk basamaklarından olduğu" bilgisi de yer aldı.

DHKP/C'nin "terör için" yürüttüğü kültür-sanat faaliyetlerine ilişkin döngü ise raporda şöyle anlatıldı:

"Kültür ve sanatı kullan. Müzik, resim ve tiyatro kursları aç. Albüm yap, konser düzenle. Teröre finansman sağla. Sosyal medyada yer edin. İnsanların duygu ve düşünce dünyasını istismar et. Örgüte eleman kazandır. Korku ve tehdidi yaygınlaştır. Tehdit ve şantaja başvur. Diğer terör örgütleriyle yakınlık kur. Terör eylemi gerçekleştir. İnsanları öldür. Ölümler üzerinden propaganda yap."

Örgüt elemanlarının savunuculuğunu üstleniyorlar

Raporda, DHKP/C'nin legal görünümlü illegal oluşumlarından Halkın Hukuk Bürosunun (HHB) ise hukukun terör örgütlerinin çözülmesi sürecindeki etkisini azaltmaya çabaladığı, gerçeklerin itiraf edilmemesi için teröristleri baskıladığı, cezaevlerindeki örgüt mensuplarının örgüt yönetimi ve birbirleri arasındaki iletişimini sağladığı, avukatlık mesleğinin getirdiği yetki ve hakları örgüt faaliyetleri çerçevesinde kullandığına vurgu yapıldı.

Terör eylemlerinin sürekliliği için örgüt ve teröristler arasındaki iletişimin HHB'li avukatlar aracılığıyla sağlanmasının, avukatlık mesleğinin istismarı adına kötü ve çarpıcı bir örnek olduğuna işaret edilen raporda, şöyle denildi:

"Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit edilmesi olayında, adliyeye avukat maskesi adı altında, arama yapılmaksızın giren teröristler Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol, HHB avukatı Ebru Timtik ile görüşme talep etmiştir. Teröristlerin iletişim kurmak ve sözde taleplerini iletmek aracılığıyla HHB ve Ebru Timtik'i aracı kılmak istemeleri göz önüne alındığında, terör örgütünün avukatlık mesleğini amaçları doğrultusunda nasıl kullandığı daha rahat anlaşılabilecektir."

Sivil toplum alanının da örgüt tarafından istismar edilerek kullandığına işaret edilen raporda, DHKP/C'nin paravan sivil toplum örgütlerinin ana eylem gündemini, F tipi cezaevleri, cezaevlerinde DHKP/C mensuplarının gerçekleştirdiği ölüm orucu ve açlık grevi eylemleri, örgüte yönelik operasyonlar, etkisiz hale getirilen örgüt mensupları, Kızıldere Operasyonu, Gazi olayları ve örgüte yönelik operasyonlar sonrası mahkemelerde görülen duruşmaların oluşturduğu aktarıldı.

Raporda örgütün, gençlik dernekleri aracılığıyla yürüttüğü eleman temin çalışmaları kapsamında metropol kentlerde bulunan ve gelir düzeyi düşük alanlarda yaşayan işçi/işsiz genç kesim ile üniversite veya lisede öğrenim görmekte olan gençleri, söz konusu kitlenin diğer bireylerine göre "Militan Kimlik İnşa Süreci"nin hızlı ve kolay geliştiği gerekçesiyle öncelikli hedef olarak gördüğü belirtildi.

Kandırılan gençler önce legal gençlik yapılanmasında, sonra silahlı kanatta kullanılıyor

Örgütün legal görünümlü gençlik yapılanmalarına seçilen genç kişilerin, yine örgütün farklı gençlik alanlarında "sorumlu" olarak ya da örgütün silahlı kanadı olan "Silahlı Propaganda Birlikleri"nde (SPB) kullanıldığı belirtilen raporda, bu duruma örnek olarak Gençlik Dernekleri Federasyonu aracılığıyla örgüt üyesi olan Hasan Selim Gönen ile Sultan Işıklı'nın daha sonra SPB'ye geçişleri ve aralarında bir polisin şehit edilmesinin de bulunduğu birçok terör eylemini gerçekleştirmeleri gösterildi.

Terör örgütünün, tutuklu ya da hükümlü mensuplarına destek vermek amacıyla açlık grevi eylemleri yaptığı belirtilen raporda, örgüt mensuplarının bu eylemlere örgütün sözde üst yönetimince zorlandığı, açlık grevlerinin daha sonra süresiz açlık grevi ve ölüm orucuna dönüştürülebildiği bildirildi.

Ölüm oruçları

Raporda, güvenlik güçlerinin operasyonları sonucu kırsal alanda eylem gerçekleştirme gücünü yitiren, silahlı propaganda eylemi gerçekleştirme imkanı da büyük ölçüde azalan örgütün, açlık grevi ve ölüm orucu gibi eylemlerle varlık alanını korumayı, bünyesindeki az sayıda militanla varlığını sürdürmeye çalıştığı kaydedildi.

Ölüm orucunun, insan hayatını her zamanki gibi hiçe sayması dışında bir şey olmadığına vurgu yapılan raporda, ölen militanlarını "devrim şehidi" olarak niteleyen DHKP/C'nin, şehitlik kavramına sarılarak eylemlerine kutsallık atfettiği ifade edildi.

Raporda, ölüm orucu eylemlerine ilişkin kısır döngü şöyle özetlendi:

"DHKP/C gibi örgütlerde, örgütün amaç ve hedefleri uğruna ölenlerin sayısı arttıkça örgüt militanlarının birbirine olan bağının arttığına inanılmaktadır. Zira artık örgütün amaç ve hedefleri uğruna yaşamını kaybedenler vardır ve bir insanın yaşamını kaybetmesine sebep olan hedef ve amaç tartışma konusu dahi yapılamaz. İşte bu nedenle DHKP/C terör örgütü için ölümler, örgüt var olduğu sürece sürmek zorundadır."

Hayata Dönüş Operasyonları

Adalet Bakanlığınca 2000'in sonlarında cezaevlerinde "F tipi" olarak bilinen tek kişilik veya 3 kişilik odalardan oluşan sistemin hayata geçirilmek istendiği kaydedilen raporda, cezaevlerindeki hakimiyetlerini kaybetmek istemeyen terör örgütlerinin, "F tipi" cezaevlerine geçilmesini engellemek ve kamuoyu oluşturmak amacıyla ülke genelinde 48 cezaevinde ölüm orucu ve açlık grevi eylemine başlattığı anımsatıldı.

Raporda, "F tipi" cezaevlerine karşı gerçekleştirilen eylemleri sona erdirmek, ölüm orucundakileri terör örgütlerinin baskısından kurtarmak ve tedavilerini yaptırmak amacıyla 19 Aralık 2000'de 20 cezaevine yapılan müdahale sonucu ölüm orucundaki 206, açlık grevindeki 775 mahkumun kurtarıldığı aktarıldı.

DHKP/C'nin, bu operasyonları kendi propagandası için bir araç olarak kullanmak istediğine işaret edilen raporda, örgütün, cezaevlerindeki mensuplarına operasyonlar sırasında yangın çıkarma, şiddete başvurma ve "feda eylemi" adı altında kendini yakma talimatı verdiği bildirildi.

Terör örgütü, daha önce 1984, 1996 ve 2000-2007 tarihlerinde ölüm orucu eylemleri gerçekleştirdiği hatırlatılan raporda, terör örgütü mensuplarından Aytaç Ünsal'ın 3 Nisan 2020, Ebru Timtik'in 5 Nisan 2020, Didem Akman'ın 19 Şubat 2020 ve Özgür Karakaya'nın 19 Şubat 2020 tarihi itibarıyla tutuklu bulundukları cezaevlerinde ölüm orucunda olduğu bilgisi paylaşıldı.

Ölüm orucundakilere ilk destek diğer terör örgütlerinden geliyor

Örgütün, sosyal medyada ölüm oruçlarıyla ilgili ajitasyon ya da provokasyon içerikli paylaşımlarla kamuoyunun her kesiminden destek sağlamaya çalıştığına işaret edilen raporda, şu bilgiler dile getirildi:

"Terör örgütünün bu yöndeki girişimlerine ise kendi tabanı dışındaki ilk destekler yine diğer terör örgütlerinden gelmiştir. Ölüm orucu üzerinden meydana getirilen mağduriyet söylemi ve bunun üzerinden kazanç devşirme güdüsü, terör, açlık grevi ve ölüm orucunu bir yöntem olarak benimseyen PKK/KCK terör örgütü ve müzahir yapıları ile FETÖ'yü destek olma konusunda harekete geçirmiştir."

Raporda, DHKP/C'nin, ölüm orucundakilerin sağlık durumunu iyileştirmeye dönük her girişimi, propagandası önünde engel kabul ettiğinden, yurt içi ve dışındaki yapılarınca sağlık çalışanlarına yönelik internet ve sosyal medya platformlarında propaganda ve tehdit içerikli paylaşımlar yaptırdığı ve doktorları hedef gösterdiği vurgulandı.

Kaynak: AA

dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ