KONYA (AA) - Konya'da dedesinden öğrendiği keçeciliği 50 yılı aşkın zamandır sürdüren Mehmet Girgiç, sanatının inceliklerini çocukları ve torunlarına aktarıyor.
Selçuklu Türkleri ile Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen ve bugün unutulmaya yüz tutmuş keçeciliğin merkezlerinden sayılan Konya'da yaşayan Mehmet Girgiç (65), çocukluğunu dedesinin keçe atölyesinde geçirdi.
Gönlünü verdiği bu sanatta 50 yılı geride bırakan Girgiç, UNESCO tarafından 2012'de "Türkiye'nin Yaşayan İnsan Hazinesi Listesi"ne alındı.
Keçeciliği atölyesinde çocuklarına ve torunlarına da öğreten Girgiç, burayı "çalışan bir galeriye" dönüştürmeyi amaçlıyor. Usta sanatçının rengarenk keçelerle donanmış aile atölyesinin bir köşesinde eşi halı dokurken, çocukları ve torunları da şapkalar, şallar, kıyafetler ve süs eşyaları yapıyor.
Küçük yaşta bu sanata dört elle sarıldığını dile getiren Girgiç, "Babamla amcam da yanımızdaydı ama fazla çalışmayı sevmezlerdi. İkindi ezanı okundu mu, gideceklerken ben engellerdim. Bu da dedemin hoşuna giderdi. Böyle başlayıp 25 yıl geleneksel keçecilik, nakış döşeme, yayma, tepme, yün yayma, hamama gitme, pişirme şeklinde her aşamasında çalıştım." diye konuştu.
Akademisyen turistlerin dikkatini çekti
İstanbul'da 18 ay lastik tamirciliği yaptıktan sonra amcasının gelip Konya'ya dönmesi için kendisini ikna ettiğini dile getiren Girgiç, şöyle devam etti:
"O dönem makine halı ve kilimler yaygınlaşmaya başladı. İnsanlar keçeden vazgeçme eşiğindeydi. Bir dönem sadece Mevlevi sikkesi ve arakiyeler (ince külah) yaptım. Keçe eskisi kadar rağbet görmeyince kendi geliştirdiğim teknikle halı yapmayı öğrendim. Keçeyi bırakmadım ama 9 yıl mesaimin yüzde 15'i keçeyse, yüzde 85'i el işi halı oldu. Çalışmak, ekmek parası kazanmak lazımdı. O küçük dükkanda çalışırken İngiltere'den bir grup geldi. Aralarında akademisyenler olduğunu sonradan öğrendim. O zaman daha İngilizcem yoktu. Bir halıcı yardımcı oldu ve burada onlara geleneksel usül bir keçe yaptık. Aradan 7-8 ay geçince Oxford beni İngiltere'ye davet etti. Üç günlük uluslararası el sanatları festivali vardı. Oraya çağrıldım. 2 yıl üst üste o festivale gittim. Ondan sonra Almanlar buldu beni. Tabii artık sosyal medyaya düşünce bir şekilde bulunuyorsun. Almanya'ya, ondan sonra Amerika'ya gittim. Amerika, Avustralya, Hollanda derken tanındım, uluslararası bir keçeci oldum."
"Altın bileziği takacaklar"
Tekstilin ilk örneklerinden keçenin yeni nesillere aktarılması için gayret gösterdiğini belirten Girgiç, "Keçeciliğin ekmeğiyle yetiştim. Bu benim canım, hayatım, gelişimim. Para kazanmanın dışında, kanımda keçe var, onunla, yün sanatıyla yetiştim. Halı ve kilimi de severim ama keçeciliğin yeri başka. Hem ailem daha çok bu işin içinde hem de keçede hürriyet var. Yünü eline aldığın zaman, becerebiliyorsan, ne istiyorsan yapma hürriyeti veriyor. Yünün bir karakteri var. Yünü bilmezsen, istediğini yapamazsın." dedi.
Bugüne kadar keçe sanatını öğrenmek isteyenlere elinden geldiğince ders verdiğini anlatan Girgiç, şunları kaydetti:
"Keçecilik bir aile mesleği. Çocuklar ve torunlar, hepsi hevesli. Yetişkin torunlarım da küçük torunlarım da var, atölyeye geliyorlar. Onlar bir şey yaptıkları zaman harçlıklarını veriyorum. Kimi gelip ortalığı karıştırdığında bazen sıkılıp göndersem de tabii çocuklar böyle oynaya oynaya bir yere gelecekler, altın bileziği takacaklar. Torunlarımdan önce de çocuklarıma öğrettim. İlkokul mezunu olduğum için bazı akademisyenlerce eleştirilsem de 50 yıldır atölyede bu işle uğraşıyorum. Sadece okulla olmaz. Bu işin okuması, işte bu atölye. Çocuklar burada okuyorlar, yani keçeciliğin birinci sınıfındalar, en aşağıdan başlıyorlar. 12 torunum var. Çok küçük olanlar gelemiyor ama gelebilenler burada gelir, çalışır. Baskı yapmam, yavaş yavaş öğrenecekler. 9 yaşındaki Ayşe yuvarlama tekniğini bilir, yaymada biraz problem var, gayet normal ama çok sürmez yakında çözer. Benim yaptığım işi yapmak istiyorlar da daha el uymuyor, yakında uyacak."
Muhabir: Melike Kınacı