İstanbul
Halk arasında "cüzzam" ismiyle bilinen, tıpta "Lepra" ya da onu keşfeden Norveçli bilim insanı Gerhard Armauer'in soyadı "Hansen" olarak tanımlanan hastalığa, mycobacterium leprae adlı bir mikroorganizma sebep oluyor.
Her yaştan insanı etkileyebilen, solunum yoluyla bulaşan bu kronik enfeksiyon hastalığı, cilt, çevresel sinirler, üst solunum yolu mukozası ve gözlerde tahribata, el-ayak gibi bazı organlarda da fonksiyon kayıplarına yol açabiliyor.
Geçmişte bilgi eksikliği nedeniyle korkulan bir rahatsızlık olan, sosyal statü kaybına, toplumda dışlanmalara ve damgalanmalara neden olan cüzzam, günümüzde erken tanıyla tamamen tedavi edilebiliyor.
Açık ya da kırmızı lekelerle belirti veriyor
Prof. Dr. Ayşe Yüksel, hastalığa ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, solunum yoluyla bulaşan bu bakterinin toplumun yüzde 95'inde bağışıklık sistemince yok edildiğini ancak çoğunluğu çocuklar olmak üzere toplumun yüzde 5'inde ise yok edilemeyerek, sinirlere yerleştiğini ve çoğaldığını anlattı.
Kuluçka süresi 2 ila 5 yıl arasında değişen hastalığın kollar, bacaklar, sırt ve yüz gibi bölgelerde çıkan açık ya da kırmızı lekeler halinde belirti verdiğini aktaran Yüksel, birçok cilt hastalığı ile benzerlik taşıyan bu lekelere cüzzam diyebilmek için hissizlik olması gerektiğini, ayrıca leke altından alınacak sıvının mikroskopta incelenmesi sırasında kırmızı çomaklar şeklinde mikroorganizmalara rastlanacağını ifade etti.
Yüksel, cüzzamın kaş ve kirpiklerde döküntü, burun tıkanıklığı gibi belirtilerle de seyredebildiğini ancak hastaların daha çok vücutlarındaki lekeler nedeniyle cildiye uzmanlarına başvurduklarına değinerek, "Erken tanı ve tedavi çok önemli. Hemen teşhis edip, tedaviye başladığımız hastalarda bu lekeler kaybolur. Tedavi sonrası hasta sağlıklı bir insan olarak ömrünün sonuna kadar yaşar." dedi.
Brezilya, Hindistan ve Çin'de yaygın görülüyor
Prof. Dr. Ayşe Yüksel, geçmişte cüzzam hastalığına yönelik toplumda bir damgalama olduğunu ancak bugün Türkiye'de cüzzam çok görülmediği için yeni nesillerin hastalık hakkında bilgi sahibi olmadıklarını ifade etti.
Cüzzam hastalığının Brezilya, Hindistan ve Çin gibi ülkelerde hala sık görüldüğünü vurgulayan Yüksel, bu ülkelerde damgalamanın devam ettiğini, Hindistan'ın yasal kanunlarında bu hastalar için ayrımcılık olduğunu anlattı.
Yüksel, Türkiye'de 2008'de düzenledikleri bir çalıştayda cüzzama karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması için bildirge hazırladıklarını, bunun Türkan Saylan tarafından Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Ayrımcılık Departmanına gönderildiğini ve oradan gelen cevapla da 2009'da uluslararası bir çalıştay düzenlediklerini dile getirdi.
Bu çalıştay sonucunda, BM'nin ülkelere "Lepra hastalığına karşı ayrımcılık taşıyan kanunlar varsa bunları kaldırıp, iyileştirin" dediğini aktaran Yüksel, ülkelerin şimdi bunu yapmak için uğraştıklarını ifade etti.
"2022'de Türkiye'de 2 kişi lepra tanısı aldı"
Prof. Dr. Ayşe Yüksel, DSÖ verilerine göre, dünyada tedavi olan 148 bin lepralı olduğunu belirterek, "Türkiye'de ise lepradan etkilenmiş kişiler var. 2022 yılında 1'i kadın 1'i erkek, 2 yeni hastaya tanı kondu. Ondan önceki yıl da yine 2 kişiye tanı konuldu." bilgisini verdi.
Yüksel, ilaçla tedavisi bitenlerin artık lepralı değil "lepradan etkilenmiş kişiler" olarak anıldığına değinerek, şöyle devam etti:
"Türkiye'de 600 ila 1000 arasında lepradan etkilenmiş kişi var. Bunların yaş ortalaması yüksek. Kimi çocukken hastalığa yakalanmış, şimdi 70 yaşında, belki de 50-60 yıldır hasta. Periferik sinirlerde harabiyet olmadan önce teşhis edersek hastaya bir şey olmuyor ama çoğuna olduktan sonra teşhis konulmuş. Bu ne demektir? Avuç içlerinde, ayak tabanlarında duyu kaybı var. Bir kadın düşünün ki elleri hissetmiyor, yemek yapıyor, ateş yakıyor, soba yakıyor, eli yansa da hissetmiyor. Hissetmediği için oradaki yarayı, yanık izini görürse anlıyor. O küçücük yanık, açık yaraya dönüşebiliyor. Açık yaradan giren mikroplar, mikroorganizmalar orada iltihap yapıyor. İltihap kemiğe kadar ilerleyebiliyor. O zaman kemik ya cerrahi olarak alınıyor ya da kendiliğinden düşüyor."
His kaybı nedeniyle hastaların ayakkabılarının rahatsız olduğunu anlayamadıklarını ve ayaklarında yaralar oluşabildiğini vurgulayan Yüksel, bu hastalıktan etkilenmiş bazı kişilerin ayaklarında şekil bozuklukları meydana geldiği için ortopedik ayakkabı giymelerinin önemli olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Ayşe Yüksel, Türkan Saylan'ın 1980'li yıllarda kendisini ortopedik ayakkabı eğitimi için ABD'ye yolladığını anlatarak, aldığı o eğitimle ayağında duyu kaybı olanlara koruyucu, şekil bozukluğu olanlara da ortopedik ayakkabılar ürettikleri bir atölye açtıklarını anlattı.
"Devletimizden istediğimiz, lepradan etkilenenlerin sosyoekonomik ve tıbbi koşullarının tam olarak sağlanması"
Son 10 yıldır bu ayakkabı atölyesinin kapatıldığını belirten Yüksel, lepra hastaları adına taleplerini şöyle dile getirdi:
"Hastalar telefon ediyor, 'Ne olur, bana ortopedik ayakkabı... O ayakkabı olmadığı zaman ayağa kalkamıyorum, evin içinde bile yürüyemiyorum.' diyorlar. Bir kişinin bile böyle bir ayakkabıya ihtiyacı varsa Sağlık Bakanlığı onu sağlamalı. Var olan ortopedik ayakkabı atölyeleriyle bu hastalarımıza ortopedik ayakkabıları ücretsiz sağlamalıyız. Onun dışında, hastalarımızın yaşlı ve sakatlık maaşları var ama bunların her hastaya düzenli olarak ödenmesi gerekiyor. Bazı hastalarda o hakların, yeni istenen sağlık raporlarıyla sakatlığın seviyesi yükseltildiği için kesildiğini duyuyoruz. Devletimizden, devletimizin yöneticilerinden istediğimiz, çok az sayıda olan lepradan etkilenmiş kişilerin sosyoekonomik ve tıbbi koşullarının tam olarak sağlanması. İstanbul Lepra Hastanesi kağıt üzerinde Dr. Sadi Konuk Devlet Hastanesine bağlandı. Hastalar orada kalıyorlar ama geçmişteki bu çok yönlü, bütüncül yaklaşım anlamındaki gereksinimleri maalesef tam sağlanamıyor. O nedenle bu konuda destek çok önemli."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com