ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi tarafından Sheraton Otel'de düzenlenen "Uluslararası Bilim ve Teknoloji Konferansı"nın açılışına katıldı.
2002 yılında araştırma ve geliştirme harcamalarının milli gelir içindeki payının sadece binde 5 olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz bu oranı önce yüzde 1 seviyesine çıkarmayı başardık. Aslında hedefimiz ilk etapta 2002'de bunu yüzde 2'ye çıkarmaktı. 2023 yılına kadar milli gelirden Ar-Ge'ye ayrılan payı yüzde 3'e çıkarmayı planlıyoruz. Hedef bu." dedi.
Bu oranın yüzde 4'e çıkarılması talebine ilişkin, "Tabii ki nurun ala nur olur." ifadesini kullanan Erdoğan, "Amacımız, orta ve yüksek teknolojili ürünlerin ihracatımız içindeki payını iki katına çıkartarak, yüzde 50'nin üzerine taşımaktır. Türkiye'nin 500 milyar dolar ihracat hedefine ancak bu şekilde ulaşabileceğini biliyoruz. İnovasyon kültürünü hem kurumsal hem de bireysel alanda köklü bir şekilde yerleştirmek mecburiyetindeyiz. Geçtiğimiz 13 yılda teknoparklarımızın sayısını 2'den 63'e çıkardık. İki tane teknoparkta ne olur? Burada teknoparklarla üniversiteyle bir defa bütün üretimi iç içe koymak suretiyle burada bir sıçramayı meydana meydana getiriyor." değerlendirmesini yaptı.
"Sağ olsun bu komşular bizi mal sahibi yaptı"
Araştırma geliştirme merkezlerinin sayısının 243'e çıkarıldığını ancak bunun hedeflenilen sayıda olmadığını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin ilk etapta, dünya çapında tanınan en az 10 küresel markaya sahip olması gerektiğini vurguladı.
Erdoğan, dünyanın en iyi üniversitelerine, en başarılı bilim insanlarına, en yenilikçi şirketlerine, en üretken araştırma geliştirme merkezlerine sahip olmadan bunun sağlanamayacağına işaret ederek, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bizler bir basit tüfek yapamıyorduk. Bu durumdaydık. Şu anda bu halloldu. MİLGEM halloldu, kendi gemilerimizi üretiyoruz ama eksiğimiz var. Artık Türkiye insansız hava aracını mühimmatlı olarak üretir hale geldi. Bunu başardık. Yani uluslararası camiadan, Amerika'dan bir insansız hava aracı istiyorsun, paranla alıyorsun. Amerika'dan aldığımız cevap, kongreden geçmedi. Hep bununla karşılaştık. Bu bir değil iki değil. Ya biz stratejik ortak değil miyiz? Biz en son İsrail'den almıştık 10 tane. Arıza yapar, tamirini yaptıramazsın. Bunları hep yaşadık. Ama sağ olsun bu komşular bizi mal sahibi yaptı. Şimdi biz kendimiz, hem de devlet olarak değil özel sektör olarak, şu anda insansız hava aracımızı mühimmatlı olarak kullanmak üzere inşa ettik ve testler geçti. Bırakın testleri bunlar operasyonlarda şu anda iş görüyor. Bu noktaya geldik."
'Bunlar söz verirler ama yerine getirmezler'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda 3 milyon sığınmacının Türkiye'de olduğunu anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İşte daha kısa bir süre önce Amerika'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaydım ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yine bu mülteci sorunu gündeme geldi. Bakıyorsunuz, doğru dürüst Türkiye'deki bu sahiplenmeyi gündeme getiren yok gibi, görmüyorlar, unutturmak istiyorlar. İşte Avrupa Birliği, söylüyorum sonra bazıları kızıyor, söz verdiler '3 milyar avro' dediler, hala 3 milyar avro'dan Türkiye'ye gelen, bu da bize gelmiyor, mültecilere geliyor, 179 milyon avro. Söz verilen, 3 milyar avro. Süre geçti, yıl bitiyor. Güya ikinci bir 3 milyar avro daha vereceklerdi. Bunlar söz verirler ama yerine getirmezler. Biz ne aldatan olacağız ne aldanan olacağız. Verseler de vermeseler de biz, bu bombalardan kaçan insanlara insani, vicdani, İslami görevimizi yerine getireceğiz. Çünkü bu da bu Türk milletinin, bu asil milletin tarih boyunca nerede konumlandığını göstermesi bakımından çok önemli."
"Yeni nesil bir terör eylemi"
Aynı kayıtsızlığın, ikircikli tavrın terör örgütleriyle mücadele konusunda da geçerli olduğunu dile getiren Erdoğan, bu süreçte terörün de biçim değiştirdiğine, yeni metotlar, örgütlenme modelleri geliştirdiğine dikkat çekti.
Erdoğan, Türkiye'nin 15 Temmuz 2016 gecesi maruz kaldığı darbe girişiminin, aynı zamanda yeni nesil bir terör eylemi olduğunu vurgulayarak, devletin çeşitli birimlerine sızmış Fetullahçı Terör Örgütü üyelerinin son yıllarda yürüttüğü saldırıların, 15 Temmuz'da bir grup asker elbisesi giymiş teröristin giriştiği darbe girişimi ile zirveye ulaştığını söyledi.
Bu girişimin, milletin büyük bir cesaret ve fedakarlıkla darbecilerin karşısına dikilmesiyle başarısızlığa uğradığını anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ben, milletimle iftihar ediyorum, gurur duyuyorum. Bu millet ne asil, ne mübarek bir millet ama bu teröristler zannediyorlardı ki F-16'ları ancak F-16'lar durdurur. Dün Kazan'da da söyledim, o ateş, bomba kusan helikopterleri ancak helikopterler, tankları tanklar durdurur, öyle zannediyorlardı. Ama, insanın büyük bir güç olduğunu, Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğunu bilmiyorlardı. Hiç F-16'lar onları korkutmadı. Onlar, F-16'ların da helikopterlerin de karşısında durdu, gerektiğinde tankların altına kendilerini attılar ve bu eylemi, darbe girişimini püskürttüler. Bunun dünyada örneği var mı? Yok. İşte bu da bir tarihtir. Kayıtlara bu da böyle girecektir."
"17 yıldır 400 dönüm arazide saltanat sürüyor"
Fetullahçı Terör Örgütü'nün sadece Türkiye için değil, farklı kılıflar altında varlık gösterdiği her bir ülke için güvenlik tehdidi olduğuna dikkat çeken Erdoğan, bunu devlet ve hükümet başkanlarına söylediğini ancak hala bunun farkında olmayanların bulunduğunu söyledi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Başta Amerika, 'Mahkemeler karar verecekmiş'. 85 koli dosya gönderdik, şimdi yeni dosyalar da ayrıca gidecek. Amerika bizden terörist istediği zaman biz hemen paketleyip gönderiyoruz, 'mahkeme kararı, şu, bu' demiyoruz. Terörist mi? Terörist, 'Tamam gönder.' gönderiyoruz ama biz aynı karşılığı stratejik ortağımızdan göremedik. Konuştuğumuz zaman da 'Bunu medya üzerinden yapmayalım.' Eyvallah medya üzerinden yapmayalım. Önce biz, büyükelçilerimiz vesaire onlar vasıtasıyla bizzat kendimiz, telefonlarla görüşmek suretiyle, dışişleri bakanlarımız görüşmek suretiyle, devlet başkanları olarak görüşmek suretiyle zaten bunu sizlerle paylaşıyoruz. Ama bir terörist hala 17 yıldır 400 dönüm arazide saltanat sürüyor, bize teslim etmiyorsunuz. Bunu her yerde söylediğim için burada da rahat rahat söylüyorum çünkü gıyapta konuşmak bize yakışmaz. Biz konuşulması gereken neyse bunu konuşuruz. Kendi içimizde bile bazıları diyorlar ki 'Ya bizim Cumhurbaşkanımız da her şeyi, her zaman bakıyorsunuz böyle çok dik konuşuyor.' Ya olduğun gibi görüneceksin, ya göründüğün gibi olacaksın. Bunu saklamaya, gizlemeye gerek yok."
Benzer terör eylemlerine karşı tüm dünyanın teyakkuz halinde bulunmasında fayda gördüklerini belirten Erdoğan, "Ne diyor, '170 ülkede biz bu faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.' Biz de o 170 ülkeye diyoruz, uyanık olun. Yarın bu aynı şey sizin de başınıza gelir." dedi.
"Bunlar orada Müslümanların haklarını savunur mu"
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından oluşturulan Birleşmiş Milletler'de, karar mekanizmasının daimi 5 üyenin iki dudağı arasında çalıştırıldığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, " 5'i de bir arada değil, bir tanesi 'evet' dese 'evet', 'hayır' dese 'hayır', yürümez" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şimdi diyorum ki 'hadi gelin şunu değiştirelim.' Ben de diyorum ki 20 üye mi, 20 üye. 20 üyenin 20'si de daimi olsun. 193 ülke iki yılda bir bunlar 10 üye, iki yılda bir değişsin ki devamlı kan tazelensin ama 20 üyeden orası oluşsun, hepsi de bunların daimi üye olsun. Geçici üye diye bir mekanizma kalmasın. Fakat 193 ülkeye de burada sıra gelsin, hepsi de Birleşmiş Milletler de daimi üye olarak görev yapsın. Eğer adaleti tesis edeceksek, orada hem kıtalar temsil edilsin hem inanç grupları temsil edilsin. Şimdi bu 5 üyenin içerisinde tüm kıtalar var mı? Yok. Üç Avrupa'dan, bir Asya, bir Amerika. İnanç grupları olarak orada halkı Müslüman olan bir ülke var mı? Yok. 1 milyar 700 milyonu temsil eden, halkı Müslüman bir tane ülke yok. Bu nasıl adalet ya? Bunlar orada Müslümanların haklarını savunur mu? Şu anda Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de, Mısır'da, Libya'da, Tunus'ta niçin bir çözüm yoluna girilemiyor? Çünkü adalet yok."
"Birleşmiş Milletler reformu..."
"Bu sürdürülemez küresel işleyişi en kısa sürede değiştirmek mecburiyetindeyiz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, milyarlarca insanın kendini güvende ve umutlu hissetmediği bir dünyada kimsenin ve hiçbir yerin bu tehlikeli sürecin dışında tutulamayacağını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Suriye, Irak, Afganistan, Libya, orta Afrika ülkeleri gibi sorunlu yerler sebebiyle adeta yeni bir Kavimler Göçü dalgasının başladığını kabul etmeliyiz. Eğer bu sorunları şimdiden çözüp insanlara bulundukları yerlerde güvenli, huzurlu ve müreffeh bir hayat umudu veremezsek, taşlar yerinden oynadığında kimsenin kimseyi şikayet etmeye hakkı yoktur. Tek eksiğimiz bu yönde güçlü bir irade ortaya koymak ve gerekli mekanizmaları oluşturmaktır. Birleşmiş Milletler reformunun, özellikle Güvenlik Konseyi'nin yapısının değiştirilmesinin bu yönde atılmış önemli bir adım olacağını düşünüyorum. Dünyamızın geleceği bakımından acil ve hayırlı bir adım olacağına inandığım bu değişim sürecinin bir an önce başlatılması için bilim ve teknoloji camiasından da destek bekliyoruz. Bu çok önemli. Üniversitelerin bu konuda ayağa kalkması, tavır koyması lazım."
2002 yılında araştırma ve geliştirme harcamalarının milli gelir içindeki payının sadece binde 5 olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz bu oranı önce yüzde 1 seviyesine çıkarmayı başardık. Aslında hedefimiz ilk etapta 2002'de bunu yüzde 2'ye çıkarmaktı. 2023 yılına kadar milli gelirden Ar-Ge'ye ayrılan payı yüzde 3'e çıkarmayı planlıyoruz. Hedef bu." dedi.
Bu oranın yüzde 4'e çıkarılması talebine ilişkin, "Tabii ki nurun ala nur olur." ifadesini kullanan Erdoğan, "Amacımız, orta ve yüksek teknolojili ürünlerin ihracatımız içindeki payını iki katına çıkartarak, yüzde 50'nin üzerine taşımaktır. Türkiye'nin 500 milyar dolar ihracat hedefine ancak bu şekilde ulaşabileceğini biliyoruz. İnovasyon kültürünü hem kurumsal hem de bireysel alanda köklü bir şekilde yerleştirmek mecburiyetindeyiz. Geçtiğimiz 13 yılda teknoparklarımızın sayısını 2'den 63'e çıkardık. İki tane teknoparkta ne olur? Burada teknoparklarla üniversiteyle bir defa bütün üretimi iç içe koymak suretiyle burada bir sıçramayı meydana meydana getiriyor." değerlendirmesini yaptı.
"Sağ olsun bu komşular bizi mal sahibi yaptı"
Araştırma geliştirme merkezlerinin sayısının 243'e çıkarıldığını ancak bunun hedeflenilen sayıda olmadığını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin ilk etapta, dünya çapında tanınan en az 10 küresel markaya sahip olması gerektiğini vurguladı.
Erdoğan, dünyanın en iyi üniversitelerine, en başarılı bilim insanlarına, en yenilikçi şirketlerine, en üretken araştırma geliştirme merkezlerine sahip olmadan bunun sağlanamayacağına işaret ederek, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bizler bir basit tüfek yapamıyorduk. Bu durumdaydık. Şu anda bu halloldu. MİLGEM halloldu, kendi gemilerimizi üretiyoruz ama eksiğimiz var. Artık Türkiye insansız hava aracını mühimmatlı olarak üretir hale geldi. Bunu başardık. Yani uluslararası camiadan, Amerika'dan bir insansız hava aracı istiyorsun, paranla alıyorsun. Amerika'dan aldığımız cevap, kongreden geçmedi. Hep bununla karşılaştık. Bu bir değil iki değil. Ya biz stratejik ortak değil miyiz? Biz en son İsrail'den almıştık 10 tane. Arıza yapar, tamirini yaptıramazsın. Bunları hep yaşadık. Ama sağ olsun bu komşular bizi mal sahibi yaptı. Şimdi biz kendimiz, hem de devlet olarak değil özel sektör olarak, şu anda insansız hava aracımızı mühimmatlı olarak kullanmak üzere inşa ettik ve testler geçti. Bırakın testleri bunlar operasyonlarda şu anda iş görüyor. Bu noktaya geldik."
'Bunlar söz verirler ama yerine getirmezler'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda 3 milyon sığınmacının Türkiye'de olduğunu anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İşte daha kısa bir süre önce Amerika'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaydım ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yine bu mülteci sorunu gündeme geldi. Bakıyorsunuz, doğru dürüst Türkiye'deki bu sahiplenmeyi gündeme getiren yok gibi, görmüyorlar, unutturmak istiyorlar. İşte Avrupa Birliği, söylüyorum sonra bazıları kızıyor, söz verdiler '3 milyar avro' dediler, hala 3 milyar avro'dan Türkiye'ye gelen, bu da bize gelmiyor, mültecilere geliyor, 179 milyon avro. Söz verilen, 3 milyar avro. Süre geçti, yıl bitiyor. Güya ikinci bir 3 milyar avro daha vereceklerdi. Bunlar söz verirler ama yerine getirmezler. Biz ne aldatan olacağız ne aldanan olacağız. Verseler de vermeseler de biz, bu bombalardan kaçan insanlara insani, vicdani, İslami görevimizi yerine getireceğiz. Çünkü bu da bu Türk milletinin, bu asil milletin tarih boyunca nerede konumlandığını göstermesi bakımından çok önemli."
"Yeni nesil bir terör eylemi"
Aynı kayıtsızlığın, ikircikli tavrın terör örgütleriyle mücadele konusunda da geçerli olduğunu dile getiren Erdoğan, bu süreçte terörün de biçim değiştirdiğine, yeni metotlar, örgütlenme modelleri geliştirdiğine dikkat çekti.
Erdoğan, Türkiye'nin 15 Temmuz 2016 gecesi maruz kaldığı darbe girişiminin, aynı zamanda yeni nesil bir terör eylemi olduğunu vurgulayarak, devletin çeşitli birimlerine sızmış Fetullahçı Terör Örgütü üyelerinin son yıllarda yürüttüğü saldırıların, 15 Temmuz'da bir grup asker elbisesi giymiş teröristin giriştiği darbe girişimi ile zirveye ulaştığını söyledi.
Bu girişimin, milletin büyük bir cesaret ve fedakarlıkla darbecilerin karşısına dikilmesiyle başarısızlığa uğradığını anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ben, milletimle iftihar ediyorum, gurur duyuyorum. Bu millet ne asil, ne mübarek bir millet ama bu teröristler zannediyorlardı ki F-16'ları ancak F-16'lar durdurur. Dün Kazan'da da söyledim, o ateş, bomba kusan helikopterleri ancak helikopterler, tankları tanklar durdurur, öyle zannediyorlardı. Ama, insanın büyük bir güç olduğunu, Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğunu bilmiyorlardı. Hiç F-16'lar onları korkutmadı. Onlar, F-16'ların da helikopterlerin de karşısında durdu, gerektiğinde tankların altına kendilerini attılar ve bu eylemi, darbe girişimini püskürttüler. Bunun dünyada örneği var mı? Yok. İşte bu da bir tarihtir. Kayıtlara bu da böyle girecektir."
"17 yıldır 400 dönüm arazide saltanat sürüyor"
Fetullahçı Terör Örgütü'nün sadece Türkiye için değil, farklı kılıflar altında varlık gösterdiği her bir ülke için güvenlik tehdidi olduğuna dikkat çeken Erdoğan, bunu devlet ve hükümet başkanlarına söylediğini ancak hala bunun farkında olmayanların bulunduğunu söyledi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Başta Amerika, 'Mahkemeler karar verecekmiş'. 85 koli dosya gönderdik, şimdi yeni dosyalar da ayrıca gidecek. Amerika bizden terörist istediği zaman biz hemen paketleyip gönderiyoruz, 'mahkeme kararı, şu, bu' demiyoruz. Terörist mi? Terörist, 'Tamam gönder.' gönderiyoruz ama biz aynı karşılığı stratejik ortağımızdan göremedik. Konuştuğumuz zaman da 'Bunu medya üzerinden yapmayalım.' Eyvallah medya üzerinden yapmayalım. Önce biz, büyükelçilerimiz vesaire onlar vasıtasıyla bizzat kendimiz, telefonlarla görüşmek suretiyle, dışişleri bakanlarımız görüşmek suretiyle, devlet başkanları olarak görüşmek suretiyle zaten bunu sizlerle paylaşıyoruz. Ama bir terörist hala 17 yıldır 400 dönüm arazide saltanat sürüyor, bize teslim etmiyorsunuz. Bunu her yerde söylediğim için burada da rahat rahat söylüyorum çünkü gıyapta konuşmak bize yakışmaz. Biz konuşulması gereken neyse bunu konuşuruz. Kendi içimizde bile bazıları diyorlar ki 'Ya bizim Cumhurbaşkanımız da her şeyi, her zaman bakıyorsunuz böyle çok dik konuşuyor.' Ya olduğun gibi görüneceksin, ya göründüğün gibi olacaksın. Bunu saklamaya, gizlemeye gerek yok."
Benzer terör eylemlerine karşı tüm dünyanın teyakkuz halinde bulunmasında fayda gördüklerini belirten Erdoğan, "Ne diyor, '170 ülkede biz bu faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.' Biz de o 170 ülkeye diyoruz, uyanık olun. Yarın bu aynı şey sizin de başınıza gelir." dedi.
"Bunlar orada Müslümanların haklarını savunur mu"
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından oluşturulan Birleşmiş Milletler'de, karar mekanizmasının daimi 5 üyenin iki dudağı arasında çalıştırıldığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, " 5'i de bir arada değil, bir tanesi 'evet' dese 'evet', 'hayır' dese 'hayır', yürümez" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şimdi diyorum ki 'hadi gelin şunu değiştirelim.' Ben de diyorum ki 20 üye mi, 20 üye. 20 üyenin 20'si de daimi olsun. 193 ülke iki yılda bir bunlar 10 üye, iki yılda bir değişsin ki devamlı kan tazelensin ama 20 üyeden orası oluşsun, hepsi de bunların daimi üye olsun. Geçici üye diye bir mekanizma kalmasın. Fakat 193 ülkeye de burada sıra gelsin, hepsi de Birleşmiş Milletler de daimi üye olarak görev yapsın. Eğer adaleti tesis edeceksek, orada hem kıtalar temsil edilsin hem inanç grupları temsil edilsin. Şimdi bu 5 üyenin içerisinde tüm kıtalar var mı? Yok. Üç Avrupa'dan, bir Asya, bir Amerika. İnanç grupları olarak orada halkı Müslüman olan bir ülke var mı? Yok. 1 milyar 700 milyonu temsil eden, halkı Müslüman bir tane ülke yok. Bu nasıl adalet ya? Bunlar orada Müslümanların haklarını savunur mu? Şu anda Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de, Mısır'da, Libya'da, Tunus'ta niçin bir çözüm yoluna girilemiyor? Çünkü adalet yok."
"Birleşmiş Milletler reformu..."
"Bu sürdürülemez küresel işleyişi en kısa sürede değiştirmek mecburiyetindeyiz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, milyarlarca insanın kendini güvende ve umutlu hissetmediği bir dünyada kimsenin ve hiçbir yerin bu tehlikeli sürecin dışında tutulamayacağını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Suriye, Irak, Afganistan, Libya, orta Afrika ülkeleri gibi sorunlu yerler sebebiyle adeta yeni bir Kavimler Göçü dalgasının başladığını kabul etmeliyiz. Eğer bu sorunları şimdiden çözüp insanlara bulundukları yerlerde güvenli, huzurlu ve müreffeh bir hayat umudu veremezsek, taşlar yerinden oynadığında kimsenin kimseyi şikayet etmeye hakkı yoktur. Tek eksiğimiz bu yönde güçlü bir irade ortaya koymak ve gerekli mekanizmaları oluşturmaktır. Birleşmiş Milletler reformunun, özellikle Güvenlik Konseyi'nin yapısının değiştirilmesinin bu yönde atılmış önemli bir adım olacağını düşünüyorum. Dünyamızın geleceği bakımından acil ve hayırlı bir adım olacağına inandığım bu değişim sürecinin bir an önce başlatılması için bilim ve teknoloji camiasından da destek bekliyoruz. Bu çok önemli. Üniversitelerin bu konuda ayağa kalkması, tavır koyması lazım."