AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Rus televizyonuna Türkiye’nin aleyhine demeç veren CHP’li Eren Erdem’in ifadelerine ilişkin, "CHP milletvekilinin Rus kanalında tutup da DAİŞ’in elindeki sarin gazını Türkiye’nin verdiği şeklindeki yalan ifadesini açık bir şekilde kınıyoruz. Bu, psikopatolojik bir durum ve kesinlikle başka şekillerde ele alınması gerekiyor" dedi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin Merkez Karar Yönetim Kurulu toplantına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Çelik, "Zaman içerisinde görüldü ki terör örgütü ve onun şehirlerdeki uzantıları, şehirlerin kırsal bölgelerindeki uzantıları çözüm süreciyle elde edilecek hakları sabote edecek şekilde Kürt vatandaşlarımızın elde ettiği haklara düşmanca bir yaklaşım içinde şehirlerde, köylerde ve kırsal bölgelerde terörist faaliyetlere zemin oluşturacak yapılanmalara gitmiş. Herkesin zaman içerisinde gördüğü gibi birtakım mahkemelerin oluşturulması, birtakım oluşumların ortaya çıkması ve bölge halkı üzerinde baskı oluşturulması, geçmişte devlet içerisinde devlet görevlisi taşıyan bazı insanların çeteleşme faaliyetleri sonucunda bölge halkına yaptığı zulümler, 12 Eylül döneminde ortaya çıkan zulümler çok uzun zaman konuşuldu. Ret, inkar ve asimilasyon politikalarının hükümetlerimiz döneminde sona erdirilmesinden sonra bölgedeki silahlı unsurların, Türkiye’yi tehdit eden terör unsurlarının ülke topraklarının dışına çıkarılması için de ciddi görüşmeler yapıldı. Ama görüldü ki vatandaşlarımız üzerinde kendisini Kürt halkının temsilcisi olarak tanıtan ama hiçbir şekilde bu iddiayı sahiplenmeye hakkı olmayan birtakım unsurlar, terör faaliyetine destek vermekten ve tüm Türkiye’nin demokratik kazanımları gibi bölgedeki Kürt vatandaşlarımızın da demokratik kazanımlarını sabote edecek bir biçimde birtakım yapılanmalara gitmişler" ifadelerini kullandı."VATANDAŞ ÜZERİNDEKİ BASKIYI KALDIRACAK ŞEKİLDE KARARLI BİR MÜCADELE YÜRÜTÜLMEKTEDİR"
Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:"Kuşkusuz, demokrasimizi tehdit eden, vatandaşlarımızın demokratik haklarını tehdit eden, hukuk devleti ilkesini tehdit eden bu yapılanmalara hiçbir devlet sessiz kalamaz. Hükümetimizin de sessiz kalması düşünülemezdi. Bunun neticesinde vatandaşlarımız üzerinde baskı unsurlarının kaldırılması, terör yapılanmalarının yok edilmesi, vatandaşlarımızın demokratik kazanımlarının korunması amacıyla bu illegal oluşumlara karşı operasyonlar başlamıştır. Gelinen noktada vatandaş üzerindeki baskıyı kaldıracak şekilde kararlı bir mücadele yürütülmektedir. Terör örgütünün Türkiye’deki amacının geçmişte birtakım sebeplerle dillendirildiği gibi hiçbir şekilde belli bir hak mücadelesi olarak tanımlanması mümkün değildir. Camilerin yakılması, şehir merkezlerinin tahrip edilmesi, vatandaşlar üzerinde sözde mahkeme kurumlar adı altında faşizan baskı düzeninin kurulması karşısında gereken yapılmaktadır. Hususen Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, Cizre, Silopi ve Nusaybin’de terör örgütünün faaliyetlerinin bütün dünyanın gördüğü en vahşi terör örgütlerinden biri olan DAİŞ’in Irak’ta, Suriye’de ve dünyanın diğer yerlerinde yaptığı birtakım yıkıcı faaliyetlerle bu derece benzerlik göstermesi de herkesin dikkatini çekmektedir. Gerek bunların yurt dışındaki lojistiği Kandil başta olmak üzere aynı zamanda kış üslenmesi vasıtasıyla ülke toprakları içindeki faaliyetleri, şehirde YDG-H adı altındaki yapılanmaları tam anlamıyla demokrasimizi, bütün vatandaşlarımızı, Kürt vatandaşlarımız dahil olmak üzere bunların demokratik kazanımlarını tehdit etmektedir. Bu tehdide kimsenin boyun eğmesi mümkün değildir, bununla ilgili olarak mücadele kararlı bir şekilde sürdürülecektir. Gelinen aşamada ciddi mesafeler alınmıştır. Bu mesafeler neticesinde terör örgütünün ülke içindeki tüm yapılanmalarının son unsuruna kadar ortadan kaldırılması, demokrasiye karşı tehdit olan bu yapılanmaların tamamen dağıtılması şeklindeki mücadele bundan sonrasında da kamu düzeni tamamıyla sağlanıncaya kadar devam edecek."
HDP’Lİ BAZI SİYASİLERİN HENDEKLERİ SAVUNMASI
HDP’li bazı milletvekillerinin hendek siyasetini savunduğunu belirten Çelik, "Siyasi tarihimizde hiç olmayan bir biçimde, HDP’li bazı siyasilerden bu hendekleri savunan, şehirleri tahrip eden bu yaklaşımları savunan, bunlar için vatandaşlarımıza namlu çeviren, şehirleri hendeklerle kuşatan ilkel yaklaşımı destekleyen terörist faaliyetler karşısında birtakım siyasilerin destek çağrısında bulunmasını ibretle izliyoruz. Meşru yollarla seçilmiş, asıl amacının da her türlü silahlı gruba karşı olmak gibi tanımlanması gereken siyasi parti yetkililerinin ortaya çıkıp da hendek siyaseti peşinde koşması, camilerin yakılmasını savunması, bu hendekleri kazanlara destek çıkması meşru değildir ve asla kabul edilemez. Bütün bunlar vatandaşlarımızın gözü önünde olmaktadır. Düne kadar 7 Haziran seçimleri öncesinde liberal siyasetin bazı kavramlarını kullanarak, özgürlükçü siyaset peşinde koştuklarını söyleyenleri gelip vardıkları noktanın hendek siyasetini savunma şeklinde bir nokta olması herkesin gözü önünde gerçekleştirmektedir. Burada da hiçbir vatandaşımızın hakkını savunan, herhangi bir vatandaş toplumunun kültürel haklarını savunan yaklaşım görmek mümkün değildir. Bu başlı başına özellikle Kürt vatandaşlarımızın haklarına karşı, kendisine Kürt siyasetçi diyen bazı gruplardan yönelen açık bir tehdittir ama ne olursa olsun Türkiye’nin demokratik kazanımlarını hiç kimse geri çeviremeyektir. Terörle mücadele ile demokratik hakların ortadan kaldırılması gibi bir sonuç kesinlikle doğurmayacaktır. Terörle mücadele ile demokratik perspektifin güçlendirilmesi hakkında geçmişte kurgulanan çelişkilere Türkiye müsaade etmeyecektir. Şu anda yürütülen mücadele demokrasiyi tehdit edenlere karşı vatandaşlarımızın demokratik kazanımlarını koruyan bir mücadeledir" dedi.RUS JETİNİN DÜŞÜRÜLMESİ
Rus jetinin düşürülmesinin ardından Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin seyrine ilişkin değerlendirmede bulunan Çelik, "Öncelikle Rus uçağının düşürülmesinden sonra ortaya çıkan Sovyetik propagandanın Sayın Cumhurbaşkanımızı ve ailesini hedef alması, Türkiye’ye dönük olarak bir Sovyetik propaganda mekanizmasını hatırlatacak şekilde hiçbir şekilde gerçekle alakası olmayan, son derece yalan faaliyetine dayanan birtakım iddiaların ortada dolaştırılmasını aramızdaki büyük tarihi ilişkilere, bugün sürmekte olan enerji ve turizm olmak üzere büyük ilişkilere yakıştıramadığımızı ifade etmek isteriz. Devletler arasında bazen sıkıntılı dönemler olabilir ama bunun için diyalog mekanizmaları sonunu kadar açıktır. Bu Sovyetik propagandalara başvurmak yerine bölgedeki birtakım operasyonlara dayanak teşkil edecek şekilde kara propagandanın ortaya sürülmesi kesinlikle meşru bir faaliyet olarak değerlendirilemez. Bundan sonrasında da Türkiye-Rusya ilişkileri bir şekilde sürecektir. O sebeple de Rusya yönetiminin bu sözleri sarfederken büyük tarihi ilişkilerimizi gözönünde tutmaları, geleceğe dönük olarak geleceği lekeleyecek aşırı ifadelerde bulunmamalarını kendilerine tavsiye ediyoruz. Ama çok çeşitli kaynaklardan Türkiye’yi DAİŞ terör örgütüyle bulaştırmaya çalışan, oradaki DAİŞ terör örgütünün petrol ticaretinin parçası gibi göstermeye çalışan birtakım yaklaşımlar söz konusu oldu. Bunların hepsinin yalan olduğunu herkes biliyor, dünyada bunları kimse ciddiye almıyor. Kuşkusuz Türkiye ile Rusya ilişkileri, Rusya’daki yönetimin bu yanlış yaklaşımlarından çok daha büyüktür. Bunları aşacak tarihsel derinliğe ve gelecek perspektifine sahiptir" dedi.Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu vesileyle CHP milletvekilinin Rus kanalında tutup da DAİŞ’in elindeki sarin gazını Türkiye’nin verdiği şeklindeki yalan ifadesini açık bir şekilde kınıyoruz. Bu, psikopatolojik bir durum ve kesinlikle başka şekillerde ele alınması gerekiyor. Ne zaman Türkiye’nin bir başka devletle sorunu olsa hemen bazı kişilerin karşıdaki devletin yanında saf tutmaları ve Türkiyeyi körü körüne suçlamaları şeklindeki tutum hiç kimseye yakışmaz, TBMM üyesine kesinlikle yakışmaz, bu tutumu kınıyoruz."
TÜRKİYE’NİN IRAK’TA MUSUL’UN BAŞİKA BÖLGESİNDE YÜRÜTTÜĞÜ EĞİTİM FAALİYETİ
Türkiye’nin Irak’ta Musul’un Başika bölgesinde yürüttüğü eğitim faaliyetine ilişkin olarak ise Çelik, "Bu açık bir biçimde Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki kararlılığını gösteren, uluslararası koalisyonun DAİŞ’e karşı yürüttüğü terörle mücadeleyi Türkiye’nin desteklediğini gösteren tutum ve konuşlanmadır" dedi.Bu konudaki tartışmalara değinen Çelik, bunun ’Türkiye asker çekiyor ya da artırıyor mu’ gibi ele alınacak bir mesele olmadığını ifade etti.
SURİYE MESELESİ
Suriye meselesine ilişkin değerlendirmede bulunan Çelik, "Kuşkusuz, oradaki çözümün askeri değil siyasi olması gerektiğini ifade ediyoruz. Bu kadar insanın Suriye’den kaçmasına sebep olmuş eli kanlı bir yönetimin, Esad başta olmak üzere Suriye’nin geleceğinde yeri olmadığını ifade ediyoruz. Esad’ın kalıcı olduğu bir şemanın ortaya çıkmaması, zaten böyle bir şema ortaya çıkarsa tam tersine ülkeyi büyük kaoslara götürecek bir siyasi çözümsüzlüğün daha da katmerleşmesi anlamına gelir. Esad’ın iş başından kısa bir zaman zarfında gönderildiği geçici hükümetin kurulduğu ve Suriye’nin geleceğinin bütün halkın ortaklaşa karar vereceği bir yapının ortaya çıkmasını kesin bir şekilde destekleriz. Belli bir şekilde taslakta uzlaşacak şekilde aşamaya gelinmesi iyidir. Taslağın içinde ne olduğuna ilişkin süreç devam ediyor, biz de bu süreci gözlemlemeye devam ediyoruz" diye konuştu.TÜRKİYE İLE İSRAİL’İN ÖN ANLAŞMAYA VARDIĞI HABERLERİ
Çelik, Türkiye ile İsrail’in ön anlaşmaya vardığı yönündeki haberlere ilişkin, "Bir kesin anlaşma yok, imza atılmış bir şey söz konusu değil, bir taslak üzerinde konuşuluyor. Kuşkusuz, İsrail halkı Türkiye’nin dostudur. Bizim şimdiye kadar eleştirimiz, İsrail hükümetini aşırı davranışa dönüktür. Türkiye üç şart ileri sürmüştür ilişkilerin normalleşmesi için; özür dilenmesi, tazminat ve Gazze’den ambargonun kaldırılması. Bu şartlar yerine gelmediği takdirde sağlıklı bir süreç olmaz. Bu imzalanmış düzeye gelinceye kadar görüşmeler devam edecektir. Aranacak şart, bu üç şartın yerine gelip gelmeyeceği şeklindeki değerlendirmedir" dedi.Çelik, terörle mücadele kapsamında Suudi Arabistan’da 34 ülkenin toplanmasıyla ilgili olarak, "Bununla ilgili olarak Türkiye askeri güç oluşması çerçevesinde konuya yaklaşmadığını ifade etti. Askeri ve istihbarat alanında paylaşım ve diyaloğun güçlendirilmesi bağlamında meseleye bakıldı. Bunu bir Sünni ittifak, sadece İslam ülkelerinin ortaya koyduğu ittifak diye göstermek doğru değildir. Türkiye’nin bölgeye dönük olarak dışlayıcı, hasmane bir terörle mücadele anlayışı yoktur. Terörle mücadele kapsamında yaklaşılan konudur" dedi.
"EREN ERDEM’İN ÖZÜR DİLEMESİ GEREKİYOR"
Çelik, açıklamaları sonrası gazetecilerin sorularını cevapladı. Bir gazetecinin CHP’li Eren Erdem’in özür beklentisini sorması üzerine Çelik, "Eren Erdem’in kendisinin özür dilemesi gerekiyor. İki sebeple özür dilemesi gerekiyor. Birincisi Türkiye Cumhuriyeti’ne bir parlamento mensubu bu iftirayı attığı için. Türkiye’nin ana muhalefet partisinin mensubunun bunu yapması artık siyasetin alanına giren değil, daha çok psikolojinin alanına giren mesele olarak değerlendirilmelidir. Bunlar neye dayanıyor, hangi psikolojik saiklerle hareket ediliyor, kamuoyunun bunu değerlendirmesi lazım. Milletimizden ve bu iftirayı attığı devlet yetkililerden kendisinin özür dilemesi beklenir" dedi.HDP’li Figen Yüksekdağ’ın bölgedeki operasyonlar ve hizmet içine alınan öğretmelere dönük sözlerinin hatırlatılması üzerine Çelik, "Eş Başkan Yüksekdağ’ın Rusya uçağının düşürülmesinden sonraki açıklamaları da biraz önce bahsettiğimiz Eren Erdem’in açıklamaları bağlamında değerlendirilmesi gereken açıklamalar" dedi.