İstanbul
Erdem Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Ali Soner Demir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, salgının başladığı mart ayının sonlarında bir hastasından koronavirüs bulaştığını söyledi.
Hafif öksürük şikayetiyle hastalığının başladığını ifade eden Demir, ilk başta hastalığı mevsimsel soğuk algınlığı, üşütme veya bronşit olduğunu zannettiğini ama günden güne öksürüklerinin artması ve ateşinin çıkmasıyla koronavirüsten şüphelendiğini belirtti.
Bundan sonra evde dinlenmeye çekildiğini, bu süreçte öksürüğün her geçen gün daha fazla artması ve ateşinin 38 derecelere çıkması üzerine hastanede kan testleri yaptırdığını kaydeden Demir, akciğer tomografisi çektirdiğini söyledi.
Demir, tomografide virüsün ciğerlere yavaş yavaş indiğini gördüğünü dile getirerek, "Arkadaşlar önce 'ev tedavisi verelim', dediler. Bu şekilde ev tedavisine başladık ancak üç, dört gün sonra evdeki şikayetlerimiz iyice arttı, ateşimiz 39-40 derecelere çıkmaya başladı. Öksürüğümüz giderek şiddetlendi. Sonra ev içerisinde lavaboya giderken baktık ki nefes darlığımız oluyor, nefes nefese kalıyoruz, tıkanıyoruz, kesiliyoruz, takatimiz kalmıyor. Bu iş evde olacak gibi değil. Hastanemize geldik. Burada yatmaya karar verdik. Çünkü oksijen değerlerimiz düşmeye başladı." diye konuştu.
Hastanede yatarak tedavisine devam edildiğini anlatan Demir, bu süreçte hastalığının biraz daha ilerlediğini ve oksijen almaya başladığını ifade etti.
Kardiyoloji uzmanı Demir, "Hastaneye yattığımızda çok ciddi nefes darlığı vardı. Sırt üstü yatamıyorduk, sırt üstü yattığımız zaman öksürüğümüz çok şiddetleniyordu, nefes açlığı hissediyorduk, boğuluyormuş gibi oluyorduk. O sebeple oturarak öne doğru eğilerek sandalyede, masada kafamızı koyarak biraz daha rahat nefes aldığımızı fark ettik. Bu şekilde oturarak uyumaya gayret ediyorduk." dedi.
Koronavirüsün aynı hastanede kadın hastalıkları ve doğum bölümünde çalışan eşi Op. Dr. Funda Ayşe Demir'e de bulaştığını anlatan Demir, eşinden sonra 16 yaşındaki ikiz kızları ile 12 yaşındaki kızının da bu hastalığa yakalandığını kaydetti.
Eşinin, kendisinden birkaç gün sonra yan odaya yatarak tedavi görmeye başladığını, kızlarının ise evde kendi başlarına kaldığını ve tedavi gördüğünü aktaran Demir, "Bu süreçte birçok doktor, sağlık çalışanı, anne ve babasını maalesef kaybetti. Onlardan anne babalarına bulaştı, aileleri bu şekilde kayboldu. Ondan dolayı çocuklarımız kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kaldılar. Hem başkalarına bulaştırmasınlar, onların hayatlarını tehlikeye atmasınlar diye kendi başlarının çaresine bakmış oldular." dedi.
- "Bu hastalığı atlatacağım, yeneceğim' inancını üst seviyede tuttum"
Hastalık sürecinde gayret ettiklerini, ümitlerini her zaman koruduklarını ve morallerini yüksek tuttuklarını dile getiren Demir, "Başından beri 'ben bu hastalığı atlatacağım, yeneceğim' inancını üst seviyede tutarak, doktor arkadaşlarımın da olağanüstü gayretleriyle ve Allah'ın bize vermiş olduğu şifa ile bu hastalığı yenmeye başladık. Yaklaşık yatışımızdan bir hafta sonra nefes darlığında gerilemeler oldu, yürüme mesafelerimiz artmaya başladı, oksijene olan bağımlılığımız azalmaya başladı, ateşlerimiz düştü ve çok şükür hastalığı atlattık." değerlendirmesini yaptı.
Hastanede 10 gün yattıktan sonra taburcu olup evde de belli bir süre tedaviye devam ettiğini ifade eden Demir, toplam 31 günün sonunda iyileştiğini söyledi.
Nefes almanın önemini aktaran Demir, "Normalde biz nefes alıp verdiğimizin ya da kalbimizin attığının farkında değiliz ama kalbimiz düzensiz attığı zaman, onun orada olduğunu hissediyoruz. Aynı şekilde nefes alamadığınız, boğulacakmış gibi bir his olduğu zaman, şiddetli öksürdüğünüz zaman solunumun ne kadar kıymetli olduğunun farkına varıyorsunuz." ifadelerini kullandı.
- "Ülkemiz için tüm sağlık çalışanları canla başla mücadele ediyor"
Tedavi sürecinde bazen endişelere de kapıldığını anlatan Demir, şöyle devam etti:
"Hastalığımız ya ilerlerse ya daha da kötüleşirse, tedaviye cevap vermezse, ölebilirsek' gibi düşüncelere de kapıldık. Her canlı doğal olarak doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Ölüm de bir doğal süreç. Ölme ihtimali de aklımıza geldi. Yani hayatımızı da kaybedebiliriz, 'Buraya kadarmış' dediğimiz oldu. Biz bu hastalığa doktorlar olarak en önde savaş veren, mücadele eden ekibiz, sağlıkçılarız. O anda güvenlik güçlerimiz aklımıza geldi. Onlar teröristlerle mücadele ediyorlar, ülkemizi, vatanımızı koruyorlar. Bu uğurda şehit oluyorlar ve şehit olurken düşünmüyorlar geride kimlerle, nasıl bırakırız diye. O vatan sevgisi, aşkı her şeyin önüne geçiyor. Biz de 'Hem kendimizi hem ailemizi hem de ülkemizi bu hastalıktan kurtaracağız' diye ön saflarda mücadele ettik, bu hastalığa yakalandık, onu yendik. İşte sürekli hastalarımızı tedavi ediyoruz, savaşı devam ettiriyoruz. Ülkemiz için tüm sağlık çalışanları canla başla mücadele ediyor."
Demir, insanların koronavirüse yakalanmaması için maskeyi hiçbir zaman çıkarmaması, sosyal mesafeye uyması ve temizliğe dikkat etmesi gerektiğini vurguladı.
Ali Soner Demir, bu bulaşıcı hastalığa karşı aşının önemine dikkati çekerek, "Muhakkak herkesin aşılanması lazım. Toplumun bu hastalığı atlatması için herkesin bu aşıyı olması gerekiyor ama sadece aşı olmak yetmiyor, aşıdan sonra da maske, mesafe ve hijyen kurallarına uzun bir süre daha uymak zorundayız." şeklinde konuştu.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com