USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Çevre-Hayat

'Bizi çok konuşup az tanıyorsunuz'

“Maalesef Türkiye'deki insanlar çok konuştukları Osmanlı sultanlarını az tanıyorlar. Bunu, bana sordukları suallerden anlıyorum. Gördüm ki Avrupalılar, Osmanlı hanedanını Türklerden daha iyi biliyor”

'Bizi çok konuşup az tanıyorsunuz'
04-03-2019 11:22
Google News

Osmanlı hanedan ailesinin büyüklerinden Osman Selâheddin Osmanoğlu, nevi şahsına münhasır bir şehzade… Sürgün esnasında Mısır'da doğan Osman Selâheddin Efendi'nin soyu, baba tarafından Sultan V. Murad'a, anne tarafından ise Sultan Reşad'a uzanıyor. Yani babası bir ‘şehzade', annesi bir ‘sultan' olan Osmanlı'daki tek kişi...

İngiltere'de çeşitli müesseselerde idarecilik yaptıktan sonra Türkiye'de yaşamaya başlayan Osman Selâheddin Osmanoğlu, Timaş Yayınlarından çıkan “Osmanlı Hanedanı'nın Kayıt Defteri” isimli eserinde, dedelerine dair az bilinen hususları anlattı.

Biz de kendisiyle buluşarak; hasret, vefasızlık ve maceralarla dolu bir tarihi dinledik…

*Bir sultan ve şehzadenin oğlusunuz, bu hâlinizle teksiniz değil mi?

Evet, tarihteki ilk şehzadeyim. Ömer Faruk Efendi'nin kızları gibi böyle olan sultan var ama şehzade yok… Çünkü eskiden bir şehzadenin, bir sultan evlenmesi pek yaşanan bir hadise değilmiş. Yirminci asra kadar görülmemiş.

*Niçin bu evlilikler tercih edilmemiş?

On dokuzuncu asır ve öncesinde bir şehzadenin umumiyetle birkaç hanımı oluyordu. Sanırım bu sebeple pek tercih edilmedi. Çünkü padişah kızıyla evlenip de üstüne eş almak düşünülemezdi.

*Peki, anne ve babanız nasıl evlenmişler?

Babam Ali Vasıb Efendi ile annem Emine Mukbile Hanım, İstanbul'dayken birbirlerini tanımıyorlardı bile. Her ikisi de Osmanlı hanedanına mensup oldukları için sürgüne gönderildiler.

Hanedan mensupları, nereye gideceklerini bile düşünmeden trene bindiler. Yola çıkalım, bir yer buluruz diye düşündüler. Büyükbabam Ahmet Nihat Efendi de trenden Budapeşte'de inmiş ve oraya yerleşmiş.

Babam da ailesiyle birlikte bir müddet yaşadıktan sonra önce Fransa'nın Nice şehrine gitmiş. Annemle orada tanışmışlar.

*Orada nasıl hayatta kalmışlar?

Hanedana sürgün kararı çıkınca varlıklarını elden çıkarmaları için herkese 48 saat mühlet verilmişti. Büyükbabam akıllı bir adamdı. İstanbul'da ne mülkü varsa arkadaşlarına vermiş gibi yaptı.

Hepsi de bu emanetlere sadık kaldılar. Mesela köşkünü devralan arkadaşı mülkü kiraya verdi. Her ay kira parasını ona gönderdi. Böylece büyükbabam ve babam sürgünde muhtaç durumda düşmedi.

Hatta dedemin emanetleri böylece bana kadar ulaştı. Diğer hanedan mensupları ise sürgünde çok sıkıntı çektiler.

DİZİDEN TARİH ÖĞRENİLİR Mİ!

*Siz Mısır'da doğmuşsunuz. Neden Mısır'a gidilmiş?

Fransa hükûmeti, “İmparatorluk Prensi” diye bazı hanedan mensuplarına pasaport vermiş. 1930'larda bütün Avrupa'da savaş kapıyı çaldığı için ailem bu pasaportla Mısır'ın İskenderiye şehrine gitmiş.

Ben de Mısır'da harp esnasında doğmuşum. Hayata gözlerimi açtığımda Almanlar ve İtalyanlar İskenderiye'yi bombalıyorlarmış. Ama daha sonraki çocukluk günlerim güzel geçti.

*Peki, bir hanedan mensubu, “özel biri” olduğunuzu ne zaman öğrendiniz?

Aklım erdiği günden beri bir şehzade olduğumun idrakindeydim. Küçücük çocukken bir yere girince koca adamlar ayağa kalkardı. Mısır halkı da Müslüman olduğumuz için bizi çok severdi.

*Niçin dedelerinize dair kitap yazma ihtiyacı hissettiniz?

Otuz altı Osmanlı padişahının mensup olduğu tarikatlar, ne zaman kılıç kuşandıkları, hangi hastalıklardan öldükleri gibi insanların pek düşünmediği şeyleri araştırıyordum. Sonra “Bunlar niçin bir kitap olmasın?” diye düşündüm.

*Padişahların dizilerde hayatları anlatılıyor. Onları yeterince anladık mı dersiniz?

Osmanlı sultanlarını dizi ve filmlerle anlamak mümkün değil. Ben de bazını seyrediyorum ama bunları ciddiye alıp “Tarihte böyle olmuş” diyemezsiniz. Maalesef insanlar çok konuştukları Osmanlı sultanlarını çok az tanıyor.

Bunu bana sordukları suallerden anlıyorum. Ben Avrupa senatolarında konuşmalar yaptım. Gördüm ki Avrupalılar, Osmanlı hanedanını Türklerden daha iyi tanıyor. Burada bir prense nasıl hitap edileceği bile bilinmiyor.

Türk halkı yeterince Osmanlıyı okumamış. Zaten cumhuriyetin ilk senelerinde fazla okuması istenmemiş.

*Hanedan Vakfı kurma teşebbüsleriniz olmuştu. Niçin gerçekleşmedi?

Benim maksadım, hanedana mensup gençlerin Türk kültürünü, İslamiyeti ve Türkçeyi öğrenmeleriydi.

Bunun için Hanedan Vakfını kurmak istedim. Ama baktım ki vakfı kendi faydası için kullanmak isteyenler var, hayalimden vazgeçtim. Devletten istediğim bir talep de kabul görmedi.

BİZE REVA GÖRÜLENLER KİMSEYE YAPILMADI

Osman Selâheddin Osmanoğlu, “Osmanlı hanedanı, yaşadıkları sürgünün geçici olacağını zannetmiş. Elli sene sürgünde kalacaklarını akıllarına getirmemişler. Ben de bu durumu garip bulurum.

Türkiye Cumhuriyeti'nden başka hiçbir ülke hanedanına böyle bir muamele yapmadı. Sadece şehzadeleri sürse yine anlarım; çünkü her biri potansiyel padişah. Ama kadınlara ve çocuklarına yapılan muamele kabul edilemez.

Bütün bunlar bizim şahsi mal ve mülkümüzü elde etmek için yapıldı. Çünkü Boğaz'ın yarısı sultanların evleriyle kaplıydı. İhtimal vermek istemiyorum ama belki de hınç almak isteği de vardı”diyor.

BABAM ‘İNGİLİZ OYUNUNU GÖR' DEDİ

*Mısır'da zor günleriniz olmadı mı hiç?

Krallık kaldırılınca sıkıntı yaşamaya başladık. 1956'da Süveyş Muharebesi'nin ardından da bütün İngiliz ve Fransız vatandaşları ülkeden kovuldu. Fransız pasaportuna sahip olduğumuz için bizi de süreceklerdi.

Babam “Türkiye'den sürdüler. Bir de siz mi süreceksiniz?” deyince Osmanlı olduğumuzu anlayan yetkililer vazgeçti.

*Mısır'dan sonra İngiltere'de yüksek tahsil yapmışsınız. Niçin İngiltere?

İngiltere'de okumamı babam istedi. Annem “Sen oğlumuzu düşmana teslim ediyorsun” diye karşı çıkınca babam “Gitsin de onların pis oyunlarını öğrensin” diye cevap verdi.

Ben İngiltere'de yüksek tahsil gördüm ama İngiltere Devleti'ne hiçbir zaman sempati beslemedim. Londra'da zorlandım ama iyi bir kariyerim oldu. İyi şirketlerde idarecilik yaptım.

*Türkiye'ye dönüş maceranız nasıl oldu?

1974'te kanun çıkınca hemen dayımın oğlu Ömer Efendi ile birlikte Türkiye'ye gezmeye geldim. Hiç unutmam kontrol masasındaki polis, pasaportta “Ottoman” (Osmanlı) ibaresini görünce çok şaşırdı.

“Osmanlı diye bir şey yok” dedi. Ben de ona “Osmanlı yoksa, olmayan şeyle vaktini harcama. Ben geçeyim. Arkamda da Osmanlılar var” dedim.

Polis, Ömer Efendi'nin pasaportunu da görünce çok şaşırdı. Osmanlılar geliyor diye kulübesini kapatıp amirlerini çağırdı…

Böyle maceralı şekilde geldiğim İstanbul'u ilk görüşümde çok sevdim. Çok mutlu oldum burada. 2004 yılında da ev alıp yerleştim.

Kaynak: IHA

dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ