MUŞ
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle kentteki bir otelde düzenlenen "İl Buluşmaları" toplantısında yaptığı konuşmada, toplumda iyiliğin ve huzurun teminatı kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları, alimler ve ilim adamları olduğunu belirtti.
Çocukların ve gençlerin yetiştirilmesinde kanaat önderleri ve alimlere görev düştüğünü ifade eden Erbaş, "İlim adamları, peygamberlerin varisleridir. Peygamber Efendimiz, 'Alimin ölümü alemin ölümüdür.' diye buyurmuştur. Alimler eksildikçe ve azaldıkça, alemde huzur kalmıyor ve alem ölüyor." diye konuştu.
Bugün İslam coğrafyasında ümmetin ve insanlığın yaşadığı sorunların bulunduğuna işaret eden Erbaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu sorunlar nedir? İnancın zayıflaması. Bütün bölgelerimizde bunu yaşıyoruz. Çocukluğumdan itibaren İslam inancının en güçlü olduğu yerlerden biri Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleridir. Bunu bu bölgelerde yaşayan büyüklerimizi ve insanları dinleyerek büyüdüm. Bu inancım devam ediyor ama bu dünyevileşme denilen kavramın bütün İslam aleminde meydana getirdiği bir inanç zayıflığı durumuyla da karşı karşıyayız. İmamlarımız, kanaat önderlerimiz medrese alimlerimiz, öğretmenlerimiz ve yetkililerimiz, herkes el ele verecek, el birliği yapacak. Gençlerimize ve çocuklarımıza İslam'ı en güzel şekilde öğretmek zorundayız."
"Top bile sindiremeyecek"Hem bölgede hem de İslam aleminde açlık, yoksulluk, savaşlar, bunalımlar, birlik ve kardeşliğin zayıflaması, bencillik sorunlarının önlerinde durduğunu kaydeden Erbaş, bunların çözüme kavuşturulması gerektiğini ancak çözümün kolay olmadığını söyledi.
Sürekli çözümü engellemek için yapılan planların bulunduğunu vurgulayan Erbaş, şöyle devam etti:
"Ortadoğu ve İslam alemi daha fazla parçalansın, daha fazla kaos yaşasın diye 100 yüzyıldan bu yana ortaya atılan planlar ve teoriler var. O teoriler bir bir hayata geçiriliyor. Bundan 100 yıl önce Arapları, Türkler ile karşı karşıya getirdiler. Araplara dediler ki 'Bütün Türkler Hristiyanlaştı'. Tabii bu Arapların çok zoruna gitti. Bin yıldır Müslüman yaşayan bir toplum nasıl Hristiyan olur? Sonra Türklerin yaşadığı bölgelerde de 'Ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü'. Bunu meşhur İngiliz casusu Lawrence ve askerleri yapıyor. O zaman milletimizi kırk parçaya böldüler. O böldükleri parçaları da sömürmeye başladılar, hala sömürüyorlar. Şimdi bunları da kendi içinde parçalamaya çalışıyorlar. Her yerde kan, göz yaşı ve savaş var. İnsanların ırkçılık duygularını kabartarak, ırkları birbirlerine kışkırtıyorlar. Onunla kalmıyorlar, şimdi mezhepleri, farklı anlayışları ve tarikatları birbirlerine kışkırtıyorlar. Müslümanlar olarak mezheplerimizin hepsi muteberdir. Bunlar zenginliklerimiz. Bunu mutlaka gençlerimize anlatmak zorundayız. Eğer birbirimize karşı bir tefrika içine girersek gücümüzü kaybederiz. Bu konuda Allah'tan yardım dilemeliyiz. Hani Akif diyor ya 'Girmeden tefrika bir millete düşman giremez, toplu vurdukça sineler onu top sindiremez'. İnşallah yüreklerimiz hep toplu vuracak ve top bile sindiremeyecek."
Muhabir: Şener Toktaş
dikGAZETE.com