Istanbul
TRT'nin önemli yapımlarından "Aile Olmak" adlı belgesel filmin çekim ekibi, Esenler Belediyesi'nin düzenlenlediği, yöneticiliğini Abdulhamit Güler'in üstlendiği "Bizden Hikayeler" programına konuk oldu.
Dr. Kadir Topbaş Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen programda belgesel ekibi, bütün yıkıcı unsurlara rağmen aile kurumunu ayakta tutmak için mücadele eden annelerin, babaların ve çocukların etkileyici hikayesini ekrana getiren yapıma ilişkin açıklamalarda bulundu.
"Ekip olarak birçok şeyi Afrika'da öğrendik"
11 bölüm olarak yayınlanan belgeselin yönetmeni Emre Karapınar, hayatının bir kısmının Avrupa'da geçtiğini belirterek, üniversite döneminde İHH İnsani Yardım Vakfı'yla tanıştığını söyledi.
Karapınar, daha sonra 2011'de İHH'yla birlikte Etiyopya'ya gittiğini anlatarak, "Avrupa'da boğulmuştum. Avrupa'dan sonra Etiyopya bana can simidi gibi geldi.
Biz Avrupa'dayken varlığın içerisinde yokluğu yaşayan insanlara şahit olduk. Afrika ise yokluğun içerisinde varlığı yaşayan haysiyetli, onurlu insanların kaldığı bir yer. Aslında ekip olarak birçok şeyi orada öğrendik." dedi.
"Coğrafyanın sorumluluğu korkunç bir şekilde omuzlarımıza yük bindirdi"
Karapınar, Avrupa'da yaşadığı dönemde aile yapısına dair izleminlerini aktararak, "Biz merhametin kaynağı olarak anneyi biliriz. Bir çocuk ilk eğitimini, terbiyesini, muhabbeti, sevgiyi, paylaşmayı aileden alır.
Dolayısıyla Avrupa'da ailesinden mahrum yetişen bir toplum gördüm. Kısmen tecrübe de etmiştim. Ailesinden mahrum yetişen bir insan, merhametten ve sevgiden uzak kalıyor. İşte biz bu mahrumiyeti yaşamış insanların Afrika'da, Irak'ta, Afganistan'da neler yapabileceğine son 20 yıldır şahit olduk. Milyonlarca insan öldü, katledildi." diye konuştu.
Belgeselde küçük bir aile yapısından ziyade insanlık ailesini ele almaya çalıştıklarına dikkati çeken Emre Karapınar, projenin tohumlarının ise 2015'te Bangladeş'te atılmaya başladığı bilgisini verdi.
Karapınar, işine sadece bir yönetmen olarak bakmadığının altını çizerek, "İHH ile farklı ülkelere yaptığımız seyahatler, bizi o coğrafyalara bir şekilde hemhal kıldı.
Gidiyorsunuz, dünyanız değişiyor. Yani hayatını çektiğimiz insanlarla bir belgeselci olarak muhatap olmadık. Coğrafyaların sorumluluğu korkunç bir şekilde omuzlarımıza yük bindirdi. Saçlarımız ağardı. Artık o insanlar hayatımızda vardı ve yokmuş gibi yaşamamız mümkün değildi." dedi.
"Hiçbir zaman görüntünün hikayenin önüne geçmesini istemedik"
Görüntü yönetmeni Fatih Bacağıkırık da belgesel çekimlerinde ilk önce araştırma yaptıklarını ve arazi şartlarını incelerdiklerini belirterek, şunları anlattı:
"İnsanların hangi şartlarda nasıl yaşadıklarına şahit olduk. Mesela Afrika'da çok fazla ağlayan insan görmedim, tam tersi mutlulardı ki biz çoğu zaman onlardan güç alıyorduk.
Çekimler konusunda da ekipman olarak her türlü imkana sahiptik. Fakat araziye çıktıktan sonra mevzunun sadece teknikten ibaret olmadığını anlıyorduk.
Bakıldığı zamanda belgesele çok fazla teknik imkanlar kullanılarak, görsel şovlar yapmadık. Tamamen o insanlık duygusu aktarılmaya çalışıldı. Yani hiçbir zaman görüntünün hikayenin önüne geçmesini istemedik."
Belgeselin kurgu şefi Abdülhamit Hacıhasanoğlu ise bazen bir günde sadece 2, 3 planı kurguladıklarına işaret ederek, "Olayın, yaşanan hayatın haricinde bir şeyi öne çıkarmak istemedik.
Bazen hızlı, bazen de çok uğraştığımız zamanlar oldu kurguda. Bir de belgeselin 3 dilde kurgusunu duyguları tam olarak verebilmek adına ayrı ayrı yaptık." şeklinde konuştu.
Her bir bölümünde farklı ülkelerde aileleri için elinden geleni yapanların hayatına odaklanan belgesel, Rumman Yapım tarafından hayata geçirildi.
Metinlerini Abdullah Kibritçi'nin yazdığı, 154 kişinin destek verdiği belgeselde, İHH İnsani Yardım Vakfı, THY ve TİKA gibi kurumların da katkıları bulunuyor.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com