Geçici TBMM Başkanı Deniz Baykal, "2 milyon 200 bin mülteciye kollarını açmış bir ülke olarak zaten bu konuda en büyük fedakarlığı yapmış durumdayız. Artık ilk görevimiz Ortadoğu’daki yangının Türkiye’ye sıçramasına engel olmak" dedi.
TBMM Genel Kurulu, Geçici Başkan Deniz Baykal başkanlığında toplandı. "En yaşlı üye" sıfatıyla geçici Meclis Başkanlığı yapan CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Genel Kurul’da yaptığı açılış konuşmasında, 5 ay içinde iki ayrı milletvekili seçimini yaşayan Türkiye’de üyelerinin bir kısmı iki kez seçilen bir TBMM olarak toplandıklarını belirtti.
TBMM çatısı altında birlikte görev yapacağı milletvekillerini selamlayan Baykal, "Sayın milletvekilleri, 7 Haziran’dan sonra TBMM’de bir hükümet kurulabilmesi için partiler arasında bir uzlaşmayı gerçekleştirmek zorunluluğu vardı. Bugün ise TBMM’de hükümet kurulabilmesi için partiler arasında uzlaşma artık bir zorunluluk olmaktan çıkmış görünüyor. Bu durum bir büyük yanılgıya yol açmamalıdır. Bugün bir tek parti hükümetinin kurulabilecek olması ülkede bir büyük uzlaşma ihtiyacını ortadan kaldırmamış, tam tersine belki daha da artırmıştır. Milletin parlamentoya yansıyan siyasi iradesinin hükümet dışında kalan bölümünü yok sayma tuzağına daha kolayca düşülebilmektedir" dedi.
DİYALOG VE UZLAŞMA VURGUSU
İktidarla muhalefet arasında bir ortak anlayışın ve diyaloğun kopmasının hızla yargının ve adaletin siyasi denetim altına alınmasına, özgürlüklerin kısıtlanmasına, basının susturulmasına doğru bir sürüklenişi de beraberinde getirdiğini dile getiren Baykal, "İnanıyorum ki TBMM’nin 26. Döneminde görev yapacak milletvekilleri olarak yaşadıklarımızın, gözlem ve birikimlerimizin ışığında, siyasal kimliklerimizin de ötesinde kuvvetler ayrımının ve Meclis üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının ve adaletin, hukuk devletinin kıymetini bir kez daha kavramış insanlar olarak TBMM’yi hakkı olan saygın konuma taşımakla yükümlüyüz. Demokrasi özünde iktidar ile muhalefetin bir temel uzlaşma ve diyalog içinde çalışmasına dayanır. Diyalog ve uzlaşma da şeffaf olmayı ve hem parlamentoda hem yargıda hesap verebilmeyi göze alabilecek hükümetlerin varlığını gerektirir. Diyalog ve uzlaşmanın da şeffaf ve hesap verebilecek hükümetlerin varlığının da güvencesi TBMM’dir" ifadelerini kullandı.
"İLK GÖREVİMİZ ORTADOĞU’DAKİ YANGININ TÜRKİYE’YE SIÇRAMASINA ENGEL OLMAK"
Tarihsel bir kırılmanın yaşandığı bir dönemde görev yapacaklarını söyleyen Baykal, şunları kaydetti:
"Gözlerimizin önünde devletlerin çözülüp parçalandıklarına, yeni güç merkezlerinin şekillenmekte olduğuna tanık oluyoruz. Ortadoğu’nun siyasi haritası kanlı bir süreçle yeniden çiziliyor. Şiddet, vahşet ve terör siyasetin yeni enstrümanları haline dönüşüyor. Mazlum milletimizin büyük fedakarlıklarla gerçekleştirdiği kutsal İstiklal mücadelemizi şeref ile yöneten TBMM’nin günümüzdeki üyeleri olarak bu manzarayı derin bir acı ve hüzünle izliyoruz. Elbette çevremizdeki bu yangının söndürülmesi için uluslararası bir dayanışma sergilemek durumundayız. 2 milyon 200 bin mülteciye kollarını açmış bir ülke olarak zaten bu konuda en büyük fedakarlığı yapmış durumdayız. Artık ilk görevimiz Ortadoğu’daki yangının Türkiye’ye sıçramasına engel olmaktır."
"TBMM 1 MART 2003 TARİHİNDE ŞEREFLİ TARİHİNE YAKIŞAN BİR KARAR ALDI"
2003 yılındaki Irak’a yönelik askeri müdahalenin bugün bu malum vahşet örgütünün ortaya çıkmasına neden olduğunu, müdahale kararını alanlar tarafından itiraf etme durumuna geldiklerini hatırlatan Baykal, "Ne kadar onur vericidir ki TBMM, 1 Mart 2003’te askeri müdahale tezkeresini reddederek şerefli tarihine yakışan bir karar almıştır. Bu kararın alınmasına öncülük yapanlar ideolojik bir savaş karşıtlığının ötesinde bugünkü Ortadoğu manzarasını, cehennemini 12 yıl önce öngörerek karşı çıkmışlardır. Bunu yapan TBMM’nin önümüze gelmekte olan yeni tehditler, tehlikeler ve teklifler karşısında gene kendisine yakışanı yapacağına ve Türkiye’nin ateşe atılmasına izin vermeyeceğine inanıyorum" dedi.
"BİZİM DEVLETİMİZ KAFATASI DEVLETİ DEĞİL"
"Dinci ya da ırkçı terör karşısında ne sağlam güvence Cumhuriyetimizin temel felsefesidir" diye konuşan Baykal, şöyle devam etti:
"Bu felsefe TBMM’nin tarihinden gelen ve bugün bizlere emanet edilen en şerefli mirastır. Bu mirasın temelinde Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan herkesi din, inanç, mezhep, ırk ya da etnik kimlik ayrımı yapmadan eşit vatandaş sayan bir anlayış vardır. O nedenle bizim devletimiz bir ırk, kan ve kafatası devleti değildir. Bir siyasi bilinç devletidir. İçine dolduğumuz değil birlikte inşa ettiğimiz ve içinde olmayı seçtiğimiz bir devlettir. Herkesi ırkı, etnik kimliği, soyu onun şerefidir. Herkesin dini, mezhebi, inancı onun şerefidir. Ama siyasetimiz bir ırk, etnik kimlik, soy sop siyaseti değildir. Siyasetimiz bir din, mezhep, inanç, iman siyaseti değildir, olmamalıdır. TBMM’nin temelinde yatan bu anlayış ulusal birliğimizin, barış ve kardeşliğimizin güvencesidir. Çevremizde yaşanan çatışmalar, din, mezhep ve etnik kimlik savaşları TBMM ve Cumhuriyetimizin özünü oluşturan bu felsefenin ne kadar değerli olduğunu her gün bize hatırlatmaktadır. Irkımız, etnik kimliğimiz, soyumuz sopumuz ne olursa olsun hepimiz aynı milli siyasi kimliğin parçasıyız. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran işte o milli, siyasi kimliktir, o halktır. O halka da Türk milleti denilmektedir."
"LAİKLİĞİ ’DİNSİZLİK’ DİYE SUNUP TAHRİP ETMENİN NELERE YOL AÇTIĞINI GÖRÜYORUZ"
Laikliği "dinsizlik" diye sunup tahrip etmenin, devlet ya da cemaat eliyle din ve mezhep dayatmanın nelere yol açtığının görüldüğünü söyleyen Baykal, "Devleti cemaatleştirmenin sakıncalarını görenlerin artık devlet marifetiyle mezhep ve kin dayatmanın sakıncalarını da göreceklerini umuyorum. Anadolu’nun derin tarih, kültür ve inanç birikiminden Mevlana’dan, Hacı Bektaşı Veli’den, Yunus Emre’den yola çıkarak sürdürmekte olduğumuz medeniyet yolculuğunda bugün karşımıza çıkan tehlikeleri, dinci, mezhepçi, ırkçı terör kuşatmasını bugüne kadar Cumhuriyetimizin bu temel felsefesiyle aştık, bundan sonra da onunla aşacağız" dedi.
"GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE ŞEHİTLERİMİZE ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM"
Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:
"Başta bu Meclis’i kuran ve yöneten Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Birinci Meclis’ten başlayarak bu kutsal çatı altında görev yapmış olanları saygıyla selamlıyor, aramızdan ayrılmış olanlara Allah’tan rahmet diliyorum. Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti’ni bugünlere getiren zorlu yolculukta bazen alın teriyle, emeğiyle hatta canını vererek tarlasında, dükkanında, fabrikasında, Anadolu’nun ücra köy okullarında, hastanelerinde, üniversitelerinde ömrünü harcamış bazen hapishanelerde, sürgünlerde, gurbetlerde çile çekmiş, baskılara, haksızlıklara, zulümlere maruz kalmış bütün vatan evlatlarını saygıyla selamlıyorum. Aynı şekilde vatan uğrunda verdiğimiz şehitleri, Türkiye’de ve dünyanın her yerinde teröre kurban edilen bütün insanları saygıyla anıyorum. Cumhuriyetimizi demokrasimizle çatıştırmayı değil birleştirip bütünleştirmeyi başarırsak eğer tarihimizden husumet değil ders çıkarıp barış ve kardeşlik üretebilirsek eğer siyasetimizin temeline hukuku, bağımsız ve tarafsız yargıyı yerleştirebilirsek Türkiye’miz 21. yüzyılın en güçlü, en saygın, en parlak ülkelerinden birisi olacaktır. Bize, insanımıza ve tarihimize yakışan da budur."
(İHA)
TBMM Genel Kurulu, Geçici Başkan Deniz Baykal başkanlığında toplandı. "En yaşlı üye" sıfatıyla geçici Meclis Başkanlığı yapan CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Genel Kurul’da yaptığı açılış konuşmasında, 5 ay içinde iki ayrı milletvekili seçimini yaşayan Türkiye’de üyelerinin bir kısmı iki kez seçilen bir TBMM olarak toplandıklarını belirtti.
TBMM çatısı altında birlikte görev yapacağı milletvekillerini selamlayan Baykal, "Sayın milletvekilleri, 7 Haziran’dan sonra TBMM’de bir hükümet kurulabilmesi için partiler arasında bir uzlaşmayı gerçekleştirmek zorunluluğu vardı. Bugün ise TBMM’de hükümet kurulabilmesi için partiler arasında uzlaşma artık bir zorunluluk olmaktan çıkmış görünüyor. Bu durum bir büyük yanılgıya yol açmamalıdır. Bugün bir tek parti hükümetinin kurulabilecek olması ülkede bir büyük uzlaşma ihtiyacını ortadan kaldırmamış, tam tersine belki daha da artırmıştır. Milletin parlamentoya yansıyan siyasi iradesinin hükümet dışında kalan bölümünü yok sayma tuzağına daha kolayca düşülebilmektedir" dedi.
DİYALOG VE UZLAŞMA VURGUSU
İktidarla muhalefet arasında bir ortak anlayışın ve diyaloğun kopmasının hızla yargının ve adaletin siyasi denetim altına alınmasına, özgürlüklerin kısıtlanmasına, basının susturulmasına doğru bir sürüklenişi de beraberinde getirdiğini dile getiren Baykal, "İnanıyorum ki TBMM’nin 26. Döneminde görev yapacak milletvekilleri olarak yaşadıklarımızın, gözlem ve birikimlerimizin ışığında, siyasal kimliklerimizin de ötesinde kuvvetler ayrımının ve Meclis üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının ve adaletin, hukuk devletinin kıymetini bir kez daha kavramış insanlar olarak TBMM’yi hakkı olan saygın konuma taşımakla yükümlüyüz. Demokrasi özünde iktidar ile muhalefetin bir temel uzlaşma ve diyalog içinde çalışmasına dayanır. Diyalog ve uzlaşma da şeffaf olmayı ve hem parlamentoda hem yargıda hesap verebilmeyi göze alabilecek hükümetlerin varlığını gerektirir. Diyalog ve uzlaşmanın da şeffaf ve hesap verebilecek hükümetlerin varlığının da güvencesi TBMM’dir" ifadelerini kullandı.
"İLK GÖREVİMİZ ORTADOĞU’DAKİ YANGININ TÜRKİYE’YE SIÇRAMASINA ENGEL OLMAK"
Tarihsel bir kırılmanın yaşandığı bir dönemde görev yapacaklarını söyleyen Baykal, şunları kaydetti:
"Gözlerimizin önünde devletlerin çözülüp parçalandıklarına, yeni güç merkezlerinin şekillenmekte olduğuna tanık oluyoruz. Ortadoğu’nun siyasi haritası kanlı bir süreçle yeniden çiziliyor. Şiddet, vahşet ve terör siyasetin yeni enstrümanları haline dönüşüyor. Mazlum milletimizin büyük fedakarlıklarla gerçekleştirdiği kutsal İstiklal mücadelemizi şeref ile yöneten TBMM’nin günümüzdeki üyeleri olarak bu manzarayı derin bir acı ve hüzünle izliyoruz. Elbette çevremizdeki bu yangının söndürülmesi için uluslararası bir dayanışma sergilemek durumundayız. 2 milyon 200 bin mülteciye kollarını açmış bir ülke olarak zaten bu konuda en büyük fedakarlığı yapmış durumdayız. Artık ilk görevimiz Ortadoğu’daki yangının Türkiye’ye sıçramasına engel olmaktır."
"TBMM 1 MART 2003 TARİHİNDE ŞEREFLİ TARİHİNE YAKIŞAN BİR KARAR ALDI"
2003 yılındaki Irak’a yönelik askeri müdahalenin bugün bu malum vahşet örgütünün ortaya çıkmasına neden olduğunu, müdahale kararını alanlar tarafından itiraf etme durumuna geldiklerini hatırlatan Baykal, "Ne kadar onur vericidir ki TBMM, 1 Mart 2003’te askeri müdahale tezkeresini reddederek şerefli tarihine yakışan bir karar almıştır. Bu kararın alınmasına öncülük yapanlar ideolojik bir savaş karşıtlığının ötesinde bugünkü Ortadoğu manzarasını, cehennemini 12 yıl önce öngörerek karşı çıkmışlardır. Bunu yapan TBMM’nin önümüze gelmekte olan yeni tehditler, tehlikeler ve teklifler karşısında gene kendisine yakışanı yapacağına ve Türkiye’nin ateşe atılmasına izin vermeyeceğine inanıyorum" dedi.
"BİZİM DEVLETİMİZ KAFATASI DEVLETİ DEĞİL"
"Dinci ya da ırkçı terör karşısında ne sağlam güvence Cumhuriyetimizin temel felsefesidir" diye konuşan Baykal, şöyle devam etti:
"Bu felsefe TBMM’nin tarihinden gelen ve bugün bizlere emanet edilen en şerefli mirastır. Bu mirasın temelinde Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan herkesi din, inanç, mezhep, ırk ya da etnik kimlik ayrımı yapmadan eşit vatandaş sayan bir anlayış vardır. O nedenle bizim devletimiz bir ırk, kan ve kafatası devleti değildir. Bir siyasi bilinç devletidir. İçine dolduğumuz değil birlikte inşa ettiğimiz ve içinde olmayı seçtiğimiz bir devlettir. Herkesi ırkı, etnik kimliği, soyu onun şerefidir. Herkesin dini, mezhebi, inancı onun şerefidir. Ama siyasetimiz bir ırk, etnik kimlik, soy sop siyaseti değildir. Siyasetimiz bir din, mezhep, inanç, iman siyaseti değildir, olmamalıdır. TBMM’nin temelinde yatan bu anlayış ulusal birliğimizin, barış ve kardeşliğimizin güvencesidir. Çevremizde yaşanan çatışmalar, din, mezhep ve etnik kimlik savaşları TBMM ve Cumhuriyetimizin özünü oluşturan bu felsefenin ne kadar değerli olduğunu her gün bize hatırlatmaktadır. Irkımız, etnik kimliğimiz, soyumuz sopumuz ne olursa olsun hepimiz aynı milli siyasi kimliğin parçasıyız. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran işte o milli, siyasi kimliktir, o halktır. O halka da Türk milleti denilmektedir."
"LAİKLİĞİ ’DİNSİZLİK’ DİYE SUNUP TAHRİP ETMENİN NELERE YOL AÇTIĞINI GÖRÜYORUZ"
Laikliği "dinsizlik" diye sunup tahrip etmenin, devlet ya da cemaat eliyle din ve mezhep dayatmanın nelere yol açtığının görüldüğünü söyleyen Baykal, "Devleti cemaatleştirmenin sakıncalarını görenlerin artık devlet marifetiyle mezhep ve kin dayatmanın sakıncalarını da göreceklerini umuyorum. Anadolu’nun derin tarih, kültür ve inanç birikiminden Mevlana’dan, Hacı Bektaşı Veli’den, Yunus Emre’den yola çıkarak sürdürmekte olduğumuz medeniyet yolculuğunda bugün karşımıza çıkan tehlikeleri, dinci, mezhepçi, ırkçı terör kuşatmasını bugüne kadar Cumhuriyetimizin bu temel felsefesiyle aştık, bundan sonra da onunla aşacağız" dedi.
"GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE ŞEHİTLERİMİZE ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM"
Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:
"Başta bu Meclis’i kuran ve yöneten Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Birinci Meclis’ten başlayarak bu kutsal çatı altında görev yapmış olanları saygıyla selamlıyor, aramızdan ayrılmış olanlara Allah’tan rahmet diliyorum. Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti’ni bugünlere getiren zorlu yolculukta bazen alın teriyle, emeğiyle hatta canını vererek tarlasında, dükkanında, fabrikasında, Anadolu’nun ücra köy okullarında, hastanelerinde, üniversitelerinde ömrünü harcamış bazen hapishanelerde, sürgünlerde, gurbetlerde çile çekmiş, baskılara, haksızlıklara, zulümlere maruz kalmış bütün vatan evlatlarını saygıyla selamlıyorum. Aynı şekilde vatan uğrunda verdiğimiz şehitleri, Türkiye’de ve dünyanın her yerinde teröre kurban edilen bütün insanları saygıyla anıyorum. Cumhuriyetimizi demokrasimizle çatıştırmayı değil birleştirip bütünleştirmeyi başarırsak eğer tarihimizden husumet değil ders çıkarıp barış ve kardeşlik üretebilirsek eğer siyasetimizin temeline hukuku, bağımsız ve tarafsız yargıyı yerleştirebilirsek Türkiye’miz 21. yüzyılın en güçlü, en saygın, en parlak ülkelerinden birisi olacaktır. Bize, insanımıza ve tarihimize yakışan da budur."
(İHA)