USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Genel

Batı’ya seslendi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Biz Suriye’den ve Irak’tan 2 milyon insana ev sahipliği yaparken tüm Avrupa’da 250 bin kişi var. Ey batı kendine gel kendine” dedi.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Genç Memur-Sen tarafından Atatürk Spor Salonu’nda d

Batı’ya seslendi
13-03-2015 19:26
Google News

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Biz Suriye’den ve Irak’tan 2 milyon insana ev sahipliği yaparken tüm Avrupa’da 250 bin kişi var. Ey batı kendine gel kendine” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Genç Memur-Sen tarafından Atatürk Spor Salonu’nda düzenlenen “100. Yılında Çanakkale Ruhu ve Gençlik” adlı özel programa katıldı. Programda gençlere seslenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu yıl 18 Mart’ta Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. Yıl dönümünün kutlandığını belirterek, Çanakkale şehitlerini rahmetle, minnetle yad ederek hepsine Allah’tan rahmet dilediklerini söyledi.

“BİZLER İŞTE ORADAN ALIYORUZ ASIL GÜCÜMÜZÜ”
Onlarla birlikte tarih boyunca vatanları için, milletleri ve bayrakları için canını feda etmiş tüm şehitlere Allah’tan rahmet niyaz ettiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çanakkale savaşlarının 100. Yıl dönümünü çok farklı etkinlikler, çok farklı programlarla Mart ayı başından itibaren kutlamaya başladık. Yarın Çanakkale’deyiz. TIP Bayramı’nı inşallah orada kutlayacağız. Bu unutulacak bir şey değil. O istikbal ve istiklal mücadelesinde Yahya Kemal’in ifadesiyle o sıkıntılı günlerde ne diyordu, ‘Şu kopan fırtına Türk ordusudur yarabbi. Senin uğrunda ölen ordu budur yarabbi. Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın, Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın’ diyordu. Tüm üniversiteli gençler, liseli gençler Çanakkale’deydi. Çünkü, mermi atacak insan bulunmadığı için onlar cepheye sürülmüştü. Tıp öğrencileri, liseli öğrencileri hepsi oradaydılar. Bu farklı bir mücadeleydi. Onun için bizler işte oradan alıyoruz asıl gücümüzü. Çanakkale’de ve ülkemizin pek çok farklı yerinde çeşitli kurumlarımız, sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenen etkinliklerle bu önemli yıl dönümünü en güzel şekilde idrak etmeye çalışıyoruz. Her yıl 18 Mart’ta yapılan törenleri bu yıla kadar bizzat başbakan olarak hep katıldım. Şimdi bu yıl inşallah başbakanımız 18 Mart’ta oraya katılıyor. Bende 24 Nisan’da 100. Yıl kutlamalarına, dünya devlet başkanlarını, hükümet başkanlarını davet ettik ve öyle zannediyorum şuana kadar bize geri dönüşlere baktığımızda 30’u aşkın devlet başkanı, hükümet başkanı bizlerle beraber Çanakkale’de olacaklar” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bakanlarla, diğer temsilcilerle bu rakamın çok daha yüksek olacağını vurguladı. Genç Memur-Sen tarafından Çanakkale Zaferi’ni ve şehitleri anmak için düzenlenen bu programı da takdire şayan bir kadirşinaslık örneği olarak gördüğünü sözlerine ekledi.

"HER ZAFERİN BEDELİ VARDIR"
Kendilerine yakışanı yaparak tarihlerine ve ecdatlarına sahip çıktıklarını gösterdikleri için gençleri tebrik ettiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Esasen Çanakkale Savaşı diğer bir çok özelliğinin yanında bir genç savaşıdır. Az önce ifade ettiğim gibi ülkemizde pek çok lise, üniversite kurumu Çanakkale Savaşlarının olduğu yıllarda mezun vermemiştir. Niçin biliyor musunuz? Çünkü o okulun, o sınıfların tüm öğrencileri Çanakkale cephesine gitmiş orada kahramanca mücadele etmiş kimi şehit olarak, kimi gazi olarak bir daha okullarına dönme imkanı bulamamıştır. Biz işte böyle bir fedakarlığın, işte böyle bir ruhun, işte böyle bir azmin neticesi olarak bugünlerimize kavuşmuş bir milletiz. Her zaferin unutmayın elbette bir bedeli vardır. Evet biz Çanakkale’de kazandığımız o muhteşem zaferle bu milletin 200 yıllık makus talihini tersine çevirdik. Bu yüz binlerce gencimizin şehit olarak, gazi olarak hayatlarını baharında sönmesi pahasına elde edilen bir zaferdi. Çanakkale zaferi olmasaydı muhtemelen Kurtuluş Savaşı’nı verecek takati, azmi ve umudu kendimizde bulamayacaktık. Elbette en doğrusu Allah bilir ama şu bir gerçek ki Çanakkale zaferinin sonuçlarını ve bedelini çok iyi değerlendirmemiz, bundan çok iyi dersler çıkarmamız gerekiyor. Zaferin yüzüncü yıl etkinlerinin bu bakımdan da bizler için tefekküre vesile olmasını temenni ediyorum.”

“ÇANAKKALE’YE BAKIP ORADAN DERS ÇIKARILMASINI UMMADAN EDEMİYORUZ”
Çanakkale Savaşı’nın pek çok ayrıntılı olarak incelenmeyi, analiz edilmeyi hak eden insanlığa pek çok dersler veren bir hadise olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu savaşların sadece bir yönü üzerine durmak istediğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çünkü bugünlerde bölgemizde ve dünyada hepimizin yüreğini yakan, ruhunu inciten öyle hadiseler yaşanıyor ki Çanakkale’ye bakıp oradan ders çıkarılmasını ummadan edemiyoruz. Bakınız bu savaşta bulunmuş bir Fransız Generali hatıralarında şöyle bir olayı naklediyor, savaşta şahit olduğun bir manzarayı anlatan bu general diyor ki, ‘Yerde bir Fransız askeri yatıyor. Bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor. Kendisine tercüman aracılığıyla niçin yardım ettiğini sorduğumuz da Fransız askerinin elinde tuttuğunu kadın resmini işaret ederek bu herhalde annesi benim kimsem yok. O kurtulsun annesine yanına dönsün istedim. Üstelik bu Türk askerinin göğsünde Fransız askerinin yarasından daha derin bir yara vardı. Biraz sonra her ikisi de öldü.’ İşte böyle anlatıyor Fransız generali. Bir başka örnek, 1956 yılında Avustralya’da müsabakaya giden meşhur bizim şampiyonuz Vehbi Emre anlatıyor bunu. Güreş milli takımımızın kafile başkanı bu yaşadıklarını anlatıyor. Vehbi Emre kafile başkanı. Avustralya’ya vardıklarında orada bir aile kendilerini ısrarla evlerine davet ediyor. Biliyorsunuz Avustralya, Yeni Zelanda bunlar Çanakkale’ye gelenler. Bakınız nerelerden Çanakkale’ye gelmişler. Yemeğin sonunda orada bulunan ve Çanakkale Savaşı’nda bulunmuş bir Avustralyalı kendilerine şunları anlatıyor, ‘İngilizler 17 yaşında iken beni askere alıp Çanakkale’ye gönderdiler. Bir akşam şiddetli bir çatışmada bir Türk askeri ile karşı karşıya geldim ve süngüsünü göğsümde hissetim. Tam artık her şey bitti öldüm herhalde diye düşünürken Türk askerinin bana bağırarak geriyi arka tarafı göstererek, bizim siperleri işaret ettiğini gördüm. Hemen toparlanıp siperime geri döndüm. Oradaki tercümana Türk askerinin ne söylediğini sordum. Tercüman bana Türk askerinin be çocuk burası er meydanı senin ne işin var burada. Haydi git yerine diye bağırdığını söylüyor.’ Evet, Çanakkale’de bunlar gibi o kadar çok ibretlik hadise yaşanmıştır ki inanın anlatması, konuşması günler sürer. Hem bizim ülkemizde hem savaşa katılan diğer ülkelerin kayıtların da askeri raporlarda bunları görmek okumak mümkün” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün ise medeniyetin, insan haklarının, özgürlüklerin zirve yaptı dünyada çocukların, kadınların, yaşlıların, masum sivillerin acımasızca katledilmesini acıyla, üzüntüyle, duyduklarını ver gördüklerini söyledi.

“EY BATI KENDİNE GEL KENDİNE”
Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da ‘Esma’ların şehit olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bitmedi, Myanmar’da, Ruanda’da, Solami’de bütün bunlar oldu. Dünya ne yapıyor? Dünya seyrediyor. Biz Suriye’den ve Irak’tan 2 milyon insana ev sahipliği yaparken tüm Avrupa’da 250 bin kişi var. Bizi de gördükleri zaman ne diyorlar, ‘bütün yaptıklarınız her türlü takdirin üstündedir.’ Ey batı kendine gel kedine. Bu bizim medeniyetimizin, inancımızın gereğidir de onun için yapıyoruz. Çünkü biz Çanakkale’de de aynı ruhla bunu yaptık. Savaşında, savaşmanın da bir şerefi, bir haysiyeti, bir ahlakı vardır. Bugün Suriye’de, bugün Irak’ta bütün oları görüyorsunuz. Libya’da, Filistin’de, Afrika’da, Myanmar’da daha pek çok yerde yaşanan çatışmalarda maalesef bu asil duruşu göremiyoruz. Masum insanlar kadın, çocuk, yaşlı denmeden üzerlerine bombalar atılıyor. İsrail Gazze’de bu bombaları yağdırdı. O annesinin kucağında, plajda babasının kucağında atılan silahlara, bombalara yapacak hiçbirşey olmayan yavrunun nasıl sarıldığını anasına biliyoruz demi ve orada şehit oldu. Dünya bütün bunlara karşı ne oldu, sessiz. Uluslararası sularda Marmara gemimize nasıl saldırdıklarını gördük demi? Bütün bu olaylar ortada. Kafalarına kurşun sıkılarak, palalarla doğranarak, askeri araçlarla üzerlerinden geçilerek insanlar katlediliyor. İşte ülkemizde şimdi soruyorum, Diyarbakır’da, 5 kat yükseklikteki apartmandan atılarak üzerinden geçilen genç hakkında acaba onlar adında sokaklarda bulunanlar, o gençler bunu nasıl izah edecekler. Kalkıp da işte dün yine İstanbul’da Türkiye’nin değişik yerlerinde her tarafı kan gölüne çevirmek isteyenler acaba Yasin’le ilgili olan o tavırlarını neyle izah edecekler. Adil olmadıktan sonra hakkın ve hakikatin yanında almadıktan sonra hiçbir toplumum iflah etmesi mümkün değildir. Denizdeki balıktan gökteki kuşa, topraktaki karıncaya kadar her konuda hassas olan modern vicdan ne acıdır ki bu hadiseler karşısında adeta üç maymunu oynuyor. Bu zulümleri ne görüyor ne duyuyor ne konuşuyor. Ne zaman kadar ta ki işin ucu, ateşin sıcaklığı kendisine dayanana kadar. O zaman meseleye sadece ve sadece kendi güvenliği, kendi refahı açısından bakıyor ve yeni zulümleri, yeni acılara sebebiyet verecek bir tavır içerisine giriyor.”
Suriye’deki çatışmalardan kaçan mültecilere Avrupa, ABD kapıları tam anlamıyla duvar olduğunu sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi vatandaşlarının burnu kanadığında dünyayı ayağa kaldıranların Akdeniz’in adeta bir mülteci mezarlığı haline dönüşmesine seyirci kaldığına dikkat çekti.

“ARTIK BM’YE BİR GÜNCELLEME GEREKİYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEAŞ’ın kafa keserek, insanları topluca kurşuna dizerek, camileri, türbeleri, okulları yıkarak bir medeniyet katliamı gerçekleştirirken onlar sadece örgüte katılan üç-beş vatandaşlarının derdi olduklarının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Esed kendi halkından 350 bin kişiyi katlederken, bir ülkeyi, bir tarihi yok ederken onlar hala BM Güvenlik Konseyi’ndeki dengeleri gözetmenin çabası içindeler. İşte onun için diyorum ki, ‘Dünya 5’ten büyüktür.’ Eğer BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri bu konuda samimiyseler BM’nin reforme edilmesini artık kabul etmeleri lazım. Artık 1. Dünya Savaşı’nı yaşamıyoruz, o günün şartlarını yaşamıyoruz. 2. Dünya Savaşı’nın yaşamıyoruz, onun günün artık şartlarının çok çok dışındayız. Artık BM’ye bir güncelleme gerekiyor. Eğer samimiyseler sadece Avrupa, sadece Asya’nın, sadece Amerika’nın temsil edildiği bir BM Güvenlik Konseyi değil, tüm dünyanın temsil edildiği bir BM Güvenlik Konseyi, her dinin temsil edildiği bir BM Güvenlik Konseyi ve yok daimi üyeymiş, yok geçici üyeymiş. Böyle bir mantık olmaz. Orada 15 ülkemi olur, 20 ülkemi olur belirlenir ve hepsi de daimi olur, dönerli olur icabında bir yıl veya iki yıl süreyle görev yaparlar. Dünyada BM Güvenlik Konseyi’nde görev yapmayan hiçbir ülke kalmaz. Sürekli dönerli, adalet budur. Şuanda dünyanın kaderi 5 tane ülkenin elinde. Onların içinde bir ülkenin iki dudağı arasında. Evet derse tamam, hayır derse olmuyor. Böyle bir adalet olabilir mi? Mısır’da hem de canlı yayında tüm dünyanın gözü önünde demokrasi talebinden başka suçu olmayan sivil halk kurşunlanarak öldürülürken onlar bu masum insanların değil darbecilerin, katillerin yanında yer aldılar. Filistin’de, Myanmar’da, Türkistan’da insanlar inançlarından dolayı zulme uğrarken, en vahşi şekilde öldürülürken modern vicdan kutup ayılarının azalan sayısına odaklanmış durumda, yaptıkları bu. Bir tarafta kendisine karşı savaşmış, kendisini öldürmek için oraya gelmiş olana merhametle muamele eden bir anlayış öteki tarafta en acı manzaralar karşısında bile vicdan pusulası çalışmayan günümüz modern dünyası” dedi.

“ASIMIN NESLİ BURADA MI?”
Türk milletinin böyle olmadığını ve olmayacağını da dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz asla böyle olmadık, olmayacağız. Bizim dedelerimiz böyle olmadılar. Bizim ecdadımız, şairlerimiz böyle olmadılar ve asımın neslinde bakıyorsunuz Akif hiçbir zaman böyle nasihatte bulunmadı demi? ‘Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum, kesilir belki fakat çekmeye gelmez boynum. Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim. Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim. Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım, çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım zalim hasmıyım amma severim mazlumu.’ Asımın nesli bu… Biz insanı yaradılmışların en şereflisi gören bir inancının mensupları olarak vicdan pusulamızı asla kaybetmeyeceğiz. Asla devre dışı bırakmayacağız. Biz dünyanın en muhteşem cenklerini yapmış, en muhteşem zaferlerini kazanmış ecdadın torunları olarak atalarımızın savaşın en sıcak anında dahi ortaya koydukları o asil duruştan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu bizim zafımız değil tam tersine ayırt edici vasfımızdır. Selahattin Eyyubiler, Alparslanlar, Fatihler, Kanuniler, Çanakkale kahramanları, Gazi Mustafa Kemal işte bu şekilde tarihteki şerefli yerlerini almışlardır. 100. Yıl dönümüne ulaştığımız Çanakkale Zaferine birde bu değişle bakmak, günümüz dünyasında olup bitenleri buna göre değerlendirmek durumundayız. Bu önemli yıl dönümü vesilesiyle Çanakkale savaşlarını uzun uzun konuşacak yad edeceğiz. Bu savaşı, bu zaferi anlatmak için sözün kifayet etmediği yerde bu destanı en güzel şekilde anlatan İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a kulak verelim istiyorum. Dün İstiklal Maşımızın kabulünün 94. Yıl dönümüydü. Bu vesileyle Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle yad ediyor Allah’tan kendilerin rahmet diliyorum. Akif’in Çanakkale şehitlerine adadığı şiir başlı başına bir destandır. Başlı başına bir ibret vesikasıdır. Gençler tavsiyem şudur, safahat Mehmet Akif’in o muhteşem eseri sizin yastık altı eseriniz olsun. Onu okurken istirahata çekilin, öyle bir eser olsun. Üstelik o Akif ki ülkesine, milletine olan sevgisine bağlığına, tutkusuna rağmen uzun süre vatanın ayrı kalmak zorunda olmuştur. Ömrünün son döneminde ülkesine döndüğünde de takip edilmiş, fişlenmiş varlığı bir tehdit olarak görülmüştür. Buna rağmen milletimiz Akif’i her zaman bağrına başmış, gönlündeki müstesna yeri muhafaza etmiştir. Buradaki her bir arkadaşımın tıpkı üstat Necip Fazıl’ın Sakarya’sı gibi gençliğe hitabesi gibi Akif’in Safahat’ın tamamı ve bilhassa Çanakkale şehitlerine atfettiği bu şiirini sık sık okumasını üzerinde düşünmesini arzu ediyorum. Ne diyordu Akif, asımın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek. ‘İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek. Şüheda gövdesi bir baksana dağlar taşlar, o rüku olmasa dünyada eğilmez başlar. Vurulup tertemiz anlından uzanmış yatıyor. Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor. Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker, gökten ecdad inerek öpse o pak anlı değer, ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi, bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın, gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.’ Evet tarihe gömülmek istense bile sığmayacak, namusunu çiğnetmeyecek asımın nesli burada mı?” diye sordu.

“RÜKU DIŞINDA EĞİLMEYECEK BAŞLAR BURADA MI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Rüku dışında eğilmeyecek başlar burada mı” diye sordu. Bu sırada salonda bulunan gençler “Burada” diyerek bağırdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale şehitleri başta olmak tüm şehitler için duanın son ifadesiyle bitirmek istediğini belirterek, “Amin desin hep birden yiğitler. Allah’u eker gökten şehitler, Amin, Amin, Allah’u ekber. Allah tüm şehitlerimizden, gazilerimizden razı olsun. Rabbim onları inşallah cennetiyle, cemaliyle şereflendirsin” dedi.
Konuşmaların sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a İstiklal Marşı’nın Osmanlıca yazılı tablosu hediye edildi.
(İHA)
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ