Başbakan Davutoğlu, Fenerbahçe’nin Rusya’nın Lokomotiv Moskova takımı ile eşleşmesine ilişkin, "Orada veya Türkiye’de stadyumu dolduracak Türk ve Rus vatandaşlarda birbirinin hasmı değil. Dolayısıyla centilmenlik içerisinde güzel bir maç olur" dedi.
Ahaber’de yayınlanan "Gündem Özel" programında gündeme yönelik soruları yanıtlayan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Fenerbahçe’ye Avrupa Kupasında bir Rus takımının çıkmasının sorulması üzerine, “Bazen öyle olaylar yaşanır ki eğer iyi değerlendirilirse bir krizin çıkışı da olabilir. Son yaşanan kriz Türk Rus halkları arasında yaşanan bir kriz değildi. Hatta Türkiye ve Rusya yönetimleri arasında da bir kriz değildi. Moskova’da o gün sabah Sayın Putin uyandığında, biz Ankara’da uyandığımızda bir Türk Rus krizi olacağı ihtimalini düşünmüyorduk. Böyle bir şey gözümüzün önünden geçse de kötü bir rüya olarak görürdük onlarda bizde. Bu iki büyük devletin işbirliğinden doğacak sinerjiyi ikimizde biliyorduk. Ama oldu niye oldu bu bir kasıtlı, stratejik hesapla yapılmış bir eylem değil. Biz bunu istisna gördük. Rusya daha kalıcı görmeyi tercih etti. Fenerbahçe’ye başarılar diliyorum. Lokomotiv Moskova’da Türkiye’nin yabancısı olduğu bir takım değil. Orada oynayacak olan gençler bu sorunun parçası değil sporcularımız. Orada veya Türkiye’de stadyumu dolduracak Türk ve Rus vatandaşlarda birbirinin hasmı değil, düşmanı hiç değil. Dolayısıyla centilmenlik içerisinde güzel bir maç olur ve bu iki ülke arasındaki gerilimi düşürecek bir etki yaparsa olumsuz gibi görünen bir tablodan güzel bir netice çıkmış olur” değerlendirmesinde bulundu.
“BEN FED’İN BİZİM ÜZERİMİZDE KALICI SARSICI BİR ETKİSİ OLACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM”
Amerikan Merkez Bankası Fed’in faiz kararını açıklayacağının hatırlatılması üzerine Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki Kuzey Kore’yi kenarda tutarsak hiçbir dünya ekonomisi bir diğer ülke ekonomisinden ve genelde de dünya ekonomisinden kopuk değil. Atılan adımların her biri diğerini etkiliyor. Geçen hafta Cuma günü bizde de dalgalanmaya sebep olan oynaklığın arkasındaki en önemli faktör, Güney Afrika Cumhuriyeti Başbakanının Maliye Bakanını görevden alması, yeni bir maliye bakanı atamasaydı. Bunun Güney Afrika’da doğurduğu dalgalanma Türkiye dahil birçok gelişmekte olan piyasaları etkiledi. Bir ülkenin iç meselesi gibi görünen başka bir konu, kıtalar ötesi ülkelerde aynı etkiyi yaptı. Türkiye ile Meksika aynı şekilde etkilendi Perşembe Cuma günü. Bunu bazıları hemen fırsat bildi. Bunun bizim açıkladığımız eylem planının yeterince tatmin edici olmamasına bağladı. Hâlbuki alakası yok. Meksika’da bir eylem planı falan açıklanmamıştı. Ama o da etkilendi. Dolayısıyla Fed kararı da dünyanın en büyük ekonomisinin alacağı karar her zaman etkilidir. Fakat benim gördüğüm Fed uzunca bir zamandır, bu karar beklentisini yöneterek dünya ekonomisine şekil vermeye çalışıyor, daha doğrusu etkilemeye çalışıyor. Bir krizden çıkış için bunu araç olarak kullanmaya çalışıyor. Mesele sadece bu oranının düşmesi artması değil, bu psikolojiyi yöneterek, bazı sinyaller üzerinden bu beklenti üzerinde etkide bulunarak da diğer ekonomilere de bir etkide bulunmaya çalışıyor. Yıllardır bu karar üzerine yapılan spekülasyonlar oldu, beklentiler oluştu. Dünya ekonomisi şuanda reel olduğu kadar beklenti yönetimine dayalı bir yapıya sahip. Fed kararı piyasaların satın aldığı dediği türden bir etki yaptı. 0,25 baz puan artışı bekleniyor. Yapmaz ya da daha fazla yapar ayrı. Ama her ekonomi kendisini buna göre de değerlendirdi. Bizim ekonomimize bu açıdan bakıldığında sadece Fed kararı bağlamında söylemiyorum, güçlü ve zayıf yanlarımızı doğru okumamız lazım. Güçlü yanlarımızı görürken abartmamız, zayıf yanlarımızı da çözülemeyecek problemler gibi görmemiz lazım. Güçlü yanımız ne Fed kararı öyle veya böyle ne şekilde seyrederse seyretsin bizim üç önemli güçlü yanımız var. Mali bütçe disiplinimiz son derece sağlam. Bütçe açığı konusunda, bütçe disiplini konusunda Türkiye’den daha sağlam ikinci bir ülke yok. Buradan da bütün piyasalara Türkiye’ye yatırım yapmayı düşünen herkese de hitaben söylüyorum, bütçe disiplininden hiçbir şekilde taviz vermeyeceğiz. Vaatlerimiz kesinlikle bütçe disiplinini bozmayacak bu bir taahhüttür. Bunun hesaplarının hepsini yaptık. Makro ekonomik dengeler ve finansal yapıda son derece sağlam bir arka planımız var. Bankalarımızın hepsi krizlere, şoklara dirençli. O anlamda sıkıntı öngörmüyoruz. Yapısal reformlar bunun için aranan en önemli şey siyasi istikrardır. Bu üç şey bizim güçlü yanımızdır. Bütçe disiplini, sağlam makro ekonomik göstergeler ve yapısal reformlara zemin yapabilecek güçte bir siyasi istikrar tablosu. Bu açıdan ben Fed’in bizim üzerimizde kalıcı sarsıcı bir etkisi olacağını düşünmüyorum.”
Kırılgan noktalarında görülmesi gerektiğini anlatan Davutoğlu, “Cari açıkta da yüzde 5.2’lere kadar gayrisafi milli hasılada düşmeler var. Bizim cari açığımızda bir düşme trendi var. Cari açığımız kırılgan ama kontrol edilebilir bir düzeyde. Emtia fiyatlarının düşüşü ilk anda pozitiftir ama ikinci aşamada Türkiye’yi zorlayacak olan husus şudur; bu emtia fiyatlarından beslenen ekonomilere dönük ihracatımız ve yatırımlarımızda düşme trendi olabilir. Irak, Rusya, Suudi Arabistan’da buralarda kaynak emtiaya dayalı ekonomilerle ticari ilişkilerimizde olumsuz sonuçlar oluyor. Hükümeti kurduktan hemen sonra Brüksel’de AB Zirvesini yapmamız ve hükümeti okuyup, güvenoyu almadan Brüksel’e gitmenin arkasındaki mantıkta bu. Aylardır biz bunun için AB ile müzakere ediyoruz. Ama Sayın Merkel’e ısrarla ilişkilerimizi böyle bir zirveyle doğru zemine oturtalım görüşünü dile getirdim. O da çok etkin bir gayretle bunu sağladı. Bu haftada Brüksel’de tekrar biraraya geleceğiz” dedi.
“ÜLKE EKONOMİSİ BİR BÜTÜN OLARAK GÖRÜNMEK DURUMUNDA”
Merkez Bankasının araçsal bağımsızlığı konusuyla ilgili soruya Davutoğlu, “Ben bu tartışmanın gerçek boyutunun ötesine taşındığı kanaatindeyim. Ülke ekonomisi finansal mali reel ekonomi diye ayrılmaz. İnsanın vücudu sinirleri, kasları kemikleri diye ayırmaya kalkarsanız orada o vücudun refleksini yok edersiniz. Ülke ekonomisi bir bütün olarak görünmek durumunda. Merkez Bankası bu bütünü görerek, faaliyet gösteren bir yapıdır. Sanki Merkez Bankası bağımsızlığı ülke ekonomisinin dışında dışarıdan bağımsızlık olarak algılandığında irrasyonel ve gerçeklikten kopuk konuma gider. Bunun başka sonucu da hükümetle Merkez Bankası ilişkileri tamamıyla birbirinden kopuk yorumlanırsa kim kimden hesap soracak sorusunu da gündeme getirir. İşin bir yönü bu. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de MB belli kritik dönemlerde ve ülke ekonomisinin genel istikrarı içerisinde finansal alanda belli görevleri üstlenir ve bunu yaparken de araçsal bağımsızlığa sahiptir. Araçsal bağımsızlıktan kasıtta teknik olarak atılması gereken adımlar hususunda MB’nin herhangi bir siyasi kaygı gözetmeksizin davranabilme kabiliyetini ortaya koyması. Bizim MB ile hükümet arasındaki ilişkilere bakışımız bu kötü örneklerden hareket ederek de olmaz. Bu tecrübelerden sonra tamamıyla MB’nin araçsal bağımsızlığından taviz vererek de olmaz. İkisini bir arada yapmaya çalışıyoruz. Bu konuda herhangi bir kompleks taşımaksızın davranmak gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
“BAKANLAR KURULU’NDA ALDIĞIMIZ ORTAK KARARLARIN HAYATA GEÇİRİLMESİ İÇİN ARA KADEMELER OLUŞTURMAYI DÜŞÜNÜYORUM"
Ekonomik koordinasyon toplantılarıyla ilgili konuşan Davutoğlu, “Ben bu toplantıyı yaparken bir kere daha yapmıştım Nisan ayında belki hatırlayacaksınız bu şeklide. Şimdi ama düzenli yapacağız. Ayda bir kez ama gerektiğinde dahası. Şunu söyledim. Niye Merkez Bankası’nın yüzde 6, yüzde 5 enflasyon hedefine ulaşamadık. Çünkü gıda fiyatları yüksek çıktı yani geçen sene gibi. Demek ki gıda politikalarıyla Merkez Bankası’nın misyonu arasında bir ilişki var. Dolayısıyla o etkileşimi görmeden Merkez Bankası’nın fonksiyon icra etmesini beklemek mümkün değil. O etkileşim olacak ama Merkez Bankası dünyadaki küresel oynamaları, oynaklığı, küresel dalgalanmaları da göz önüne alıp araçsal bağımsızlık içerisinde karar verebilecek. Şimdi dolayısıyla burada biz ilgili bakanlarımız, başbakan, iki başbakan yardımcımız, ekonomi bakanımız, çalışma ve sosyal güvenlik bakanımız. Şimdi buraya maliyet girdilerini etkilemesi bağlamında talimat verdim bir sonraki toplantıya Enerji ve Gıda Bakanımızın da gelmesiyle. Çünkü onlarda üretim maliyetlerini etkileyen boyutları var. Onlarında katılımı ile Kalkınma Bakanı, Maliye Bakanı ilk ortak akıl orada üretiliyor ve Cumartesi günkü toplantı beş saatte yapılması çok başarılı oldu. Çünkü Merkez Bankası’nın alabileceği tedbirleri biz hükümet olarak görüldü, BDDK’nın finansal açıdan Türkiye’ye daha çok yatırım, finansal yatırım çekmek için alabileceği tedbirleri konuştuk. SPK’nın alabileceği tedbirleri konuştuk. Hazine müsteşarlığının ve diğer maliyenin bütçe konusunu ele aldık ve mesela orada şunu gördü Merkez Bankası, bu hükümet, FED kararı öncesinde de bunu görmesi önemli. Kesinlikle vaatlerden hareket eden bir bütçe açığı problemi doğurmayacak. Maliye Bakanımızın bütçe ile ilgili yaptığı sunumundan. Bunları, aynı şeyi yatırımlar için Türkiye’de yatırımların en doğru yerlerde yapılması ve yatırım projelerinin gözden geçirilmesi bağlamında yatırımcı bakanlıklarımızın olduğu benzer bir yapı olacak. Ulaştırma, sağlık, eğitim, enerji ve reformlarla ilgili de bu sefer Adalet ve İçişleri Bakanlarımızın da içinde olduğu. Böylece Bakanlar Kurulu’nda aldığımız ortak kararların hayata geçirilmesi için ara kademeler oluşturmayı düşünüyorum” şeklinde konuştu.
“ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE TÜRKİYE’DE YATIRIM YAPAN YABANCI ŞİRKETLERLE TOPLANTI YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUM"
“Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin tek bir ekonomi politikası vardır, tek bir ekonomi yönetimi vardır ve böyle olacaktır” ifadesini kullanan Davutoğlu, “Farklı kanaati olan masaya getirir ama dışarıda çıkıp da ‘efendim, ben şu şekilde düşünüyorum’ diye bir bakanın diğer bakana tekzip etmese bile ahenk içinde olmadığı bir tabloya izin vermem. Buna izin vermem. Bakanlarımızla, ne kurumlar, ne bakanlar Türkiye’nin genel ahengi konusunda şüphe uyandırıcı bir tutum içine giremez. En önemli husus Türkiye yatırım olmadan büyüyemez. Tasarruf olmadan yatırım olmaz. Ya içeri de tasarruf yapacağız bunun için tedbir alacaksınız ya dışarıdan içeriye tasarruf aktaracağız bunun için tedbir alacaksınız. Yatırım ortamının iyileştirilmesi bağlamında da ciddi adımlar düşünüyoruz. Yatırımcının da aradığı en önemli şey hukuk garantisidir, hukuk devleti garantisidir. Bunun için de ya yargı reformu istatistiğine baktığınız da bilirkişilikten İş Hukuku’nun yeniden gözden geçirilmesine ve Usul Kanunu’ndan efendim çalışma hayatına kadar geniş bir reform alanı var. Bir yıl içinde bunları yapacağız. İnşallah önümüzde ki günlerde de bu ay içinde Türkiye’de yatırım yapan yabancı şirketlerle bir toplantı yapmayı planlıyorum. Gelecek ay yurt dışına da yatırım yapan Türk şirketleriyle de nihayet Şubat ayında Yatırım Danışma Konseyi’yle bir toplantı yaparak Türkiye’de yatırım ortamıyla ilgili talepler ne ise onu göz önüne alacağız yasalarda ve Türkiye’ye olan güveni artırıcı etkiler yapacağız. Ayrıca Ocak ayı içinde de yurt dışındaki bazı yatırım gücü olan kurumlar, devletler ve şirketlerle de ilgili de çok yoğun bir dış temas trafiğimiz olacak” açıklamasında bulundu.
"BEN İLKESEL OLARAK TUTUKSUZ YARGILANMALI DEDİM"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye yarı açık cezaevine döndü. Hapisteki 32 gazetecinin serbest kalması lazım” açıklamalarının sorulması üzerine Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Bu ifade doğru değil. Yarı açık hapishane gibi bir ifade doğru değil. Sayın Kılıçdaroğlu bunu muhalefet yapmak için söylüyor olabilir. Orada Silivri Cezaevi’nin orada kendi bu görüşlere yakın kişileri hitaben söyleyebilir ama böyle bir husus, böyle bir şeyi bir kere kabullenmemiz mümkün değil. Türkiye son seçimi ile Allah için hangi yarı açık hapishanesinden bahsediliyor ki. Halkın yüzde 85’i seçime katılmış, yüzde 97 buçuk temsil oranına ulaşmış bu nereden bahsediliyor. Yüzde 85 seçim olması için bir ülkede önce özgürlük ortamı olması lazım. Gidin Mısır’da yapın bakalım. Mısır’da seçim oranı kaç biliyor musunuz? Yüzde 5 civarında. Zorlayarak yüzde 14’e falan hani çıkarmaya çalıştılar. Açıkhava hapishanesi olan ülkeler belli. Türkiye’de herkes görüşünü belli eder, herkes oyunu, tercihini kullanır. Ama Türkiye aynı zamanda bir hukuk devleti. Yasaların suç saydığı hususlar varsa onlarla ilgili hukuki takibat yürür. O konuda da tekrar söylüyorum. Son iki gazetecinin tutuklanmasında da öncekilerde de hiçbir şekilde bizim dahilimiz olmamıştır, olmaz. Yargı bağımsızlığı içinde kendi kararını alır. Ben ilkesel olarak tutuksuz yargılanmalı dedim. Ne zaman, kaçma tehlikesi yoksa, delil karartma yoksa. Buna da biz karar veremeyiz buna da mahkeme karar verecek. Peki ‘gazetecilere özel bir düzenleme çıkaralım’ diyor Sayın Kılıçdaroğlu. Ben bunu ilkesel olarak doğru bulmuyorum. Gazetecilere çıkardığımız da bilim adamları da ister, bilim adamlarına çıkardığımızda, başka meslek grupları da, saygın meslek grupları da ister. Bu konuda ki gazetecileri her zaman gözetelim. Basın mensuplarına yönelik uygulamalar da her zaman daha özgürlükçü bir tutum takınalım ama tutuksuz yargılanmak konusunda herhangi bir vatandaş kesimine özel bir ayrıcalık getirilmesi hukuk ilkesi bakımından doğru değil.”
"TUTUKSUZ YARGILANMA YANLIŞ İSE BÜTÜN VATANDAŞLAR BUNLARDAN İSTİFADE EDEBİLMELİ"
“Tutuksuz yargılanma yanlış ise bütün vatandaşlar bunlardan istifade edebilmeli” diyen Davutoğlu, “Yani çok saygın bir iş adamı da diyebilir ben bir trafik şu sebeple, bir başka suç iş dünyası ile ilgili olmayan bir suçla suçlansa veya bilim adamları da der. Dolayısıyla yapılacak bir düzenleme varsa konuşuruz ama bunu bir meslek grubu değil ülke vatandaşlarına eşitlik ilkesi bağlamında uygulanacak bir pozisyon olarak ne yapabileceğimizi konuşabiliriz. Buradan hareketle bu konuyu istismar etmek doğru değil. Ben ilk günkü tutumumu aynı muhafaza ediyorum. Bu sürece müdahil olmadık, hükümet kanadından herhangi bir şekilde bizim taraftan müdahil olunmasını da doğru görmem. Hukuki bir süreçtir. Ama hukuk yargıya dönük olarak da şunu söylüyorum. Mümkün olduğu kadar çok icbihari, elzem gerekçeler olmadıkça tutuksuz yargılanma esas olmalı ki Türkiye’nin dış ve iç itibarı anlamında da bu tür gereksiz tartışmalara sebebiyet verilmesi ama gerçekten böyle bir mücbir sebep var mı tutuklu yargılama için. Bunu da ben bilme durumunda değilim. Yoksa müdahil olmuş olurum. Onu da yargı değerlendirir” ifadelerini kullandı.
(İHA)
Ahaber’de yayınlanan "Gündem Özel" programında gündeme yönelik soruları yanıtlayan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Fenerbahçe’ye Avrupa Kupasında bir Rus takımının çıkmasının sorulması üzerine, “Bazen öyle olaylar yaşanır ki eğer iyi değerlendirilirse bir krizin çıkışı da olabilir. Son yaşanan kriz Türk Rus halkları arasında yaşanan bir kriz değildi. Hatta Türkiye ve Rusya yönetimleri arasında da bir kriz değildi. Moskova’da o gün sabah Sayın Putin uyandığında, biz Ankara’da uyandığımızda bir Türk Rus krizi olacağı ihtimalini düşünmüyorduk. Böyle bir şey gözümüzün önünden geçse de kötü bir rüya olarak görürdük onlarda bizde. Bu iki büyük devletin işbirliğinden doğacak sinerjiyi ikimizde biliyorduk. Ama oldu niye oldu bu bir kasıtlı, stratejik hesapla yapılmış bir eylem değil. Biz bunu istisna gördük. Rusya daha kalıcı görmeyi tercih etti. Fenerbahçe’ye başarılar diliyorum. Lokomotiv Moskova’da Türkiye’nin yabancısı olduğu bir takım değil. Orada oynayacak olan gençler bu sorunun parçası değil sporcularımız. Orada veya Türkiye’de stadyumu dolduracak Türk ve Rus vatandaşlarda birbirinin hasmı değil, düşmanı hiç değil. Dolayısıyla centilmenlik içerisinde güzel bir maç olur ve bu iki ülke arasındaki gerilimi düşürecek bir etki yaparsa olumsuz gibi görünen bir tablodan güzel bir netice çıkmış olur” değerlendirmesinde bulundu.
“BEN FED’İN BİZİM ÜZERİMİZDE KALICI SARSICI BİR ETKİSİ OLACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM”
Amerikan Merkez Bankası Fed’in faiz kararını açıklayacağının hatırlatılması üzerine Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki Kuzey Kore’yi kenarda tutarsak hiçbir dünya ekonomisi bir diğer ülke ekonomisinden ve genelde de dünya ekonomisinden kopuk değil. Atılan adımların her biri diğerini etkiliyor. Geçen hafta Cuma günü bizde de dalgalanmaya sebep olan oynaklığın arkasındaki en önemli faktör, Güney Afrika Cumhuriyeti Başbakanının Maliye Bakanını görevden alması, yeni bir maliye bakanı atamasaydı. Bunun Güney Afrika’da doğurduğu dalgalanma Türkiye dahil birçok gelişmekte olan piyasaları etkiledi. Bir ülkenin iç meselesi gibi görünen başka bir konu, kıtalar ötesi ülkelerde aynı etkiyi yaptı. Türkiye ile Meksika aynı şekilde etkilendi Perşembe Cuma günü. Bunu bazıları hemen fırsat bildi. Bunun bizim açıkladığımız eylem planının yeterince tatmin edici olmamasına bağladı. Hâlbuki alakası yok. Meksika’da bir eylem planı falan açıklanmamıştı. Ama o da etkilendi. Dolayısıyla Fed kararı da dünyanın en büyük ekonomisinin alacağı karar her zaman etkilidir. Fakat benim gördüğüm Fed uzunca bir zamandır, bu karar beklentisini yöneterek dünya ekonomisine şekil vermeye çalışıyor, daha doğrusu etkilemeye çalışıyor. Bir krizden çıkış için bunu araç olarak kullanmaya çalışıyor. Mesele sadece bu oranının düşmesi artması değil, bu psikolojiyi yöneterek, bazı sinyaller üzerinden bu beklenti üzerinde etkide bulunarak da diğer ekonomilere de bir etkide bulunmaya çalışıyor. Yıllardır bu karar üzerine yapılan spekülasyonlar oldu, beklentiler oluştu. Dünya ekonomisi şuanda reel olduğu kadar beklenti yönetimine dayalı bir yapıya sahip. Fed kararı piyasaların satın aldığı dediği türden bir etki yaptı. 0,25 baz puan artışı bekleniyor. Yapmaz ya da daha fazla yapar ayrı. Ama her ekonomi kendisini buna göre de değerlendirdi. Bizim ekonomimize bu açıdan bakıldığında sadece Fed kararı bağlamında söylemiyorum, güçlü ve zayıf yanlarımızı doğru okumamız lazım. Güçlü yanlarımızı görürken abartmamız, zayıf yanlarımızı da çözülemeyecek problemler gibi görmemiz lazım. Güçlü yanımız ne Fed kararı öyle veya böyle ne şekilde seyrederse seyretsin bizim üç önemli güçlü yanımız var. Mali bütçe disiplinimiz son derece sağlam. Bütçe açığı konusunda, bütçe disiplini konusunda Türkiye’den daha sağlam ikinci bir ülke yok. Buradan da bütün piyasalara Türkiye’ye yatırım yapmayı düşünen herkese de hitaben söylüyorum, bütçe disiplininden hiçbir şekilde taviz vermeyeceğiz. Vaatlerimiz kesinlikle bütçe disiplinini bozmayacak bu bir taahhüttür. Bunun hesaplarının hepsini yaptık. Makro ekonomik dengeler ve finansal yapıda son derece sağlam bir arka planımız var. Bankalarımızın hepsi krizlere, şoklara dirençli. O anlamda sıkıntı öngörmüyoruz. Yapısal reformlar bunun için aranan en önemli şey siyasi istikrardır. Bu üç şey bizim güçlü yanımızdır. Bütçe disiplini, sağlam makro ekonomik göstergeler ve yapısal reformlara zemin yapabilecek güçte bir siyasi istikrar tablosu. Bu açıdan ben Fed’in bizim üzerimizde kalıcı sarsıcı bir etkisi olacağını düşünmüyorum.”
Kırılgan noktalarında görülmesi gerektiğini anlatan Davutoğlu, “Cari açıkta da yüzde 5.2’lere kadar gayrisafi milli hasılada düşmeler var. Bizim cari açığımızda bir düşme trendi var. Cari açığımız kırılgan ama kontrol edilebilir bir düzeyde. Emtia fiyatlarının düşüşü ilk anda pozitiftir ama ikinci aşamada Türkiye’yi zorlayacak olan husus şudur; bu emtia fiyatlarından beslenen ekonomilere dönük ihracatımız ve yatırımlarımızda düşme trendi olabilir. Irak, Rusya, Suudi Arabistan’da buralarda kaynak emtiaya dayalı ekonomilerle ticari ilişkilerimizde olumsuz sonuçlar oluyor. Hükümeti kurduktan hemen sonra Brüksel’de AB Zirvesini yapmamız ve hükümeti okuyup, güvenoyu almadan Brüksel’e gitmenin arkasındaki mantıkta bu. Aylardır biz bunun için AB ile müzakere ediyoruz. Ama Sayın Merkel’e ısrarla ilişkilerimizi böyle bir zirveyle doğru zemine oturtalım görüşünü dile getirdim. O da çok etkin bir gayretle bunu sağladı. Bu haftada Brüksel’de tekrar biraraya geleceğiz” dedi.
“ÜLKE EKONOMİSİ BİR BÜTÜN OLARAK GÖRÜNMEK DURUMUNDA”
Merkez Bankasının araçsal bağımsızlığı konusuyla ilgili soruya Davutoğlu, “Ben bu tartışmanın gerçek boyutunun ötesine taşındığı kanaatindeyim. Ülke ekonomisi finansal mali reel ekonomi diye ayrılmaz. İnsanın vücudu sinirleri, kasları kemikleri diye ayırmaya kalkarsanız orada o vücudun refleksini yok edersiniz. Ülke ekonomisi bir bütün olarak görünmek durumunda. Merkez Bankası bu bütünü görerek, faaliyet gösteren bir yapıdır. Sanki Merkez Bankası bağımsızlığı ülke ekonomisinin dışında dışarıdan bağımsızlık olarak algılandığında irrasyonel ve gerçeklikten kopuk konuma gider. Bunun başka sonucu da hükümetle Merkez Bankası ilişkileri tamamıyla birbirinden kopuk yorumlanırsa kim kimden hesap soracak sorusunu da gündeme getirir. İşin bir yönü bu. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de MB belli kritik dönemlerde ve ülke ekonomisinin genel istikrarı içerisinde finansal alanda belli görevleri üstlenir ve bunu yaparken de araçsal bağımsızlığa sahiptir. Araçsal bağımsızlıktan kasıtta teknik olarak atılması gereken adımlar hususunda MB’nin herhangi bir siyasi kaygı gözetmeksizin davranabilme kabiliyetini ortaya koyması. Bizim MB ile hükümet arasındaki ilişkilere bakışımız bu kötü örneklerden hareket ederek de olmaz. Bu tecrübelerden sonra tamamıyla MB’nin araçsal bağımsızlığından taviz vererek de olmaz. İkisini bir arada yapmaya çalışıyoruz. Bu konuda herhangi bir kompleks taşımaksızın davranmak gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
“BAKANLAR KURULU’NDA ALDIĞIMIZ ORTAK KARARLARIN HAYATA GEÇİRİLMESİ İÇİN ARA KADEMELER OLUŞTURMAYI DÜŞÜNÜYORUM"
Ekonomik koordinasyon toplantılarıyla ilgili konuşan Davutoğlu, “Ben bu toplantıyı yaparken bir kere daha yapmıştım Nisan ayında belki hatırlayacaksınız bu şeklide. Şimdi ama düzenli yapacağız. Ayda bir kez ama gerektiğinde dahası. Şunu söyledim. Niye Merkez Bankası’nın yüzde 6, yüzde 5 enflasyon hedefine ulaşamadık. Çünkü gıda fiyatları yüksek çıktı yani geçen sene gibi. Demek ki gıda politikalarıyla Merkez Bankası’nın misyonu arasında bir ilişki var. Dolayısıyla o etkileşimi görmeden Merkez Bankası’nın fonksiyon icra etmesini beklemek mümkün değil. O etkileşim olacak ama Merkez Bankası dünyadaki küresel oynamaları, oynaklığı, küresel dalgalanmaları da göz önüne alıp araçsal bağımsızlık içerisinde karar verebilecek. Şimdi dolayısıyla burada biz ilgili bakanlarımız, başbakan, iki başbakan yardımcımız, ekonomi bakanımız, çalışma ve sosyal güvenlik bakanımız. Şimdi buraya maliyet girdilerini etkilemesi bağlamında talimat verdim bir sonraki toplantıya Enerji ve Gıda Bakanımızın da gelmesiyle. Çünkü onlarda üretim maliyetlerini etkileyen boyutları var. Onlarında katılımı ile Kalkınma Bakanı, Maliye Bakanı ilk ortak akıl orada üretiliyor ve Cumartesi günkü toplantı beş saatte yapılması çok başarılı oldu. Çünkü Merkez Bankası’nın alabileceği tedbirleri biz hükümet olarak görüldü, BDDK’nın finansal açıdan Türkiye’ye daha çok yatırım, finansal yatırım çekmek için alabileceği tedbirleri konuştuk. SPK’nın alabileceği tedbirleri konuştuk. Hazine müsteşarlığının ve diğer maliyenin bütçe konusunu ele aldık ve mesela orada şunu gördü Merkez Bankası, bu hükümet, FED kararı öncesinde de bunu görmesi önemli. Kesinlikle vaatlerden hareket eden bir bütçe açığı problemi doğurmayacak. Maliye Bakanımızın bütçe ile ilgili yaptığı sunumundan. Bunları, aynı şeyi yatırımlar için Türkiye’de yatırımların en doğru yerlerde yapılması ve yatırım projelerinin gözden geçirilmesi bağlamında yatırımcı bakanlıklarımızın olduğu benzer bir yapı olacak. Ulaştırma, sağlık, eğitim, enerji ve reformlarla ilgili de bu sefer Adalet ve İçişleri Bakanlarımızın da içinde olduğu. Böylece Bakanlar Kurulu’nda aldığımız ortak kararların hayata geçirilmesi için ara kademeler oluşturmayı düşünüyorum” şeklinde konuştu.
“ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE TÜRKİYE’DE YATIRIM YAPAN YABANCI ŞİRKETLERLE TOPLANTI YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUM"
“Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin tek bir ekonomi politikası vardır, tek bir ekonomi yönetimi vardır ve böyle olacaktır” ifadesini kullanan Davutoğlu, “Farklı kanaati olan masaya getirir ama dışarıda çıkıp da ‘efendim, ben şu şekilde düşünüyorum’ diye bir bakanın diğer bakana tekzip etmese bile ahenk içinde olmadığı bir tabloya izin vermem. Buna izin vermem. Bakanlarımızla, ne kurumlar, ne bakanlar Türkiye’nin genel ahengi konusunda şüphe uyandırıcı bir tutum içine giremez. En önemli husus Türkiye yatırım olmadan büyüyemez. Tasarruf olmadan yatırım olmaz. Ya içeri de tasarruf yapacağız bunun için tedbir alacaksınız ya dışarıdan içeriye tasarruf aktaracağız bunun için tedbir alacaksınız. Yatırım ortamının iyileştirilmesi bağlamında da ciddi adımlar düşünüyoruz. Yatırımcının da aradığı en önemli şey hukuk garantisidir, hukuk devleti garantisidir. Bunun için de ya yargı reformu istatistiğine baktığınız da bilirkişilikten İş Hukuku’nun yeniden gözden geçirilmesine ve Usul Kanunu’ndan efendim çalışma hayatına kadar geniş bir reform alanı var. Bir yıl içinde bunları yapacağız. İnşallah önümüzde ki günlerde de bu ay içinde Türkiye’de yatırım yapan yabancı şirketlerle bir toplantı yapmayı planlıyorum. Gelecek ay yurt dışına da yatırım yapan Türk şirketleriyle de nihayet Şubat ayında Yatırım Danışma Konseyi’yle bir toplantı yaparak Türkiye’de yatırım ortamıyla ilgili talepler ne ise onu göz önüne alacağız yasalarda ve Türkiye’ye olan güveni artırıcı etkiler yapacağız. Ayrıca Ocak ayı içinde de yurt dışındaki bazı yatırım gücü olan kurumlar, devletler ve şirketlerle de ilgili de çok yoğun bir dış temas trafiğimiz olacak” açıklamasında bulundu.
"BEN İLKESEL OLARAK TUTUKSUZ YARGILANMALI DEDİM"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye yarı açık cezaevine döndü. Hapisteki 32 gazetecinin serbest kalması lazım” açıklamalarının sorulması üzerine Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Bu ifade doğru değil. Yarı açık hapishane gibi bir ifade doğru değil. Sayın Kılıçdaroğlu bunu muhalefet yapmak için söylüyor olabilir. Orada Silivri Cezaevi’nin orada kendi bu görüşlere yakın kişileri hitaben söyleyebilir ama böyle bir husus, böyle bir şeyi bir kere kabullenmemiz mümkün değil. Türkiye son seçimi ile Allah için hangi yarı açık hapishanesinden bahsediliyor ki. Halkın yüzde 85’i seçime katılmış, yüzde 97 buçuk temsil oranına ulaşmış bu nereden bahsediliyor. Yüzde 85 seçim olması için bir ülkede önce özgürlük ortamı olması lazım. Gidin Mısır’da yapın bakalım. Mısır’da seçim oranı kaç biliyor musunuz? Yüzde 5 civarında. Zorlayarak yüzde 14’e falan hani çıkarmaya çalıştılar. Açıkhava hapishanesi olan ülkeler belli. Türkiye’de herkes görüşünü belli eder, herkes oyunu, tercihini kullanır. Ama Türkiye aynı zamanda bir hukuk devleti. Yasaların suç saydığı hususlar varsa onlarla ilgili hukuki takibat yürür. O konuda da tekrar söylüyorum. Son iki gazetecinin tutuklanmasında da öncekilerde de hiçbir şekilde bizim dahilimiz olmamıştır, olmaz. Yargı bağımsızlığı içinde kendi kararını alır. Ben ilkesel olarak tutuksuz yargılanmalı dedim. Ne zaman, kaçma tehlikesi yoksa, delil karartma yoksa. Buna da biz karar veremeyiz buna da mahkeme karar verecek. Peki ‘gazetecilere özel bir düzenleme çıkaralım’ diyor Sayın Kılıçdaroğlu. Ben bunu ilkesel olarak doğru bulmuyorum. Gazetecilere çıkardığımız da bilim adamları da ister, bilim adamlarına çıkardığımızda, başka meslek grupları da, saygın meslek grupları da ister. Bu konuda ki gazetecileri her zaman gözetelim. Basın mensuplarına yönelik uygulamalar da her zaman daha özgürlükçü bir tutum takınalım ama tutuksuz yargılanmak konusunda herhangi bir vatandaş kesimine özel bir ayrıcalık getirilmesi hukuk ilkesi bakımından doğru değil.”
"TUTUKSUZ YARGILANMA YANLIŞ İSE BÜTÜN VATANDAŞLAR BUNLARDAN İSTİFADE EDEBİLMELİ"
“Tutuksuz yargılanma yanlış ise bütün vatandaşlar bunlardan istifade edebilmeli” diyen Davutoğlu, “Yani çok saygın bir iş adamı da diyebilir ben bir trafik şu sebeple, bir başka suç iş dünyası ile ilgili olmayan bir suçla suçlansa veya bilim adamları da der. Dolayısıyla yapılacak bir düzenleme varsa konuşuruz ama bunu bir meslek grubu değil ülke vatandaşlarına eşitlik ilkesi bağlamında uygulanacak bir pozisyon olarak ne yapabileceğimizi konuşabiliriz. Buradan hareketle bu konuyu istismar etmek doğru değil. Ben ilk günkü tutumumu aynı muhafaza ediyorum. Bu sürece müdahil olmadık, hükümet kanadından herhangi bir şekilde bizim taraftan müdahil olunmasını da doğru görmem. Hukuki bir süreçtir. Ama hukuk yargıya dönük olarak da şunu söylüyorum. Mümkün olduğu kadar çok icbihari, elzem gerekçeler olmadıkça tutuksuz yargılanma esas olmalı ki Türkiye’nin dış ve iç itibarı anlamında da bu tür gereksiz tartışmalara sebebiyet verilmesi ama gerçekten böyle bir mücbir sebep var mı tutuklu yargılama için. Bunu da ben bilme durumunda değilim. Yoksa müdahil olmuş olurum. Onu da yargı değerlendirir” ifadelerini kullandı.
(İHA)