NEW YORK (AA) - Birleşmiş Milletler (BM) 74'üncü Genel Kurulu görüşmelerine katılmak üzere New York'ta bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BM Genel Merkezi'nde Türkiye ve Pakistan ortak ev sahipliğinde düzenlenen "Nefret Söylemiyle Mücadele" temalı yüksek düzeyli yan etkinliğe iştirak etti.
Toplantının içeriğinin çok anlamlı olduğunu belirten Erdoğan, bu toplantının yapıldığı günün arifesinde Keşmir bölgesinde meydana gelen deprem nedeniyle taziyelerini sunarak, sözlerine başladı.
Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyen Erdoğan, "Türkiye olarak ihtiyaç duymanız halinde her türlü yardımı ulaştırmaya hazırız." diye konuştu.
Bu etkinliği düzenlediği için Pakistan Başbakanı İmran Han'a teşekkür eden Erdoğan, nefret söyleminin küresel ölçekte yükselişte olan İslam düşmanlığı, popülizm, ırkçılık ve yabancı karşıtlığının en yaygın aracı olduğunu söyledi.
Bu tarz söylemlerin günün her saatinde, sosyal medyada, televizyon programlarında, siyasetçilerin içe ve dışa yönelik beyanlarında normalleştirildiğini, adeta sıradan hale geldiğini belirten Erdoğan, "Unutulmamalıdır ki Holokost'tan Bosna'ya, Ruanda'dan Myanmar'a, insanlığa karşı en büyük suçların işlenmesinde, önce nefret söyleminin ayak sesleri duyulmuştur. Ruanda'daki katliamları gerçekleştiren Batı'yı kimse hesaba çekmemiştir. Orada milyonlar öldürülmüştür ama kimse Batı'ya 'Siz böyle bir katliamı nasıl yaparsınız, nasıl yaptınız?' dememiştir." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, uluslararası toplumun, her biri tarihe kara leke olarak kaydedilen bu acı tecrübelerden gereken dersleri çıkaramadığını vurguladı.
Christchurch'te 15 Mart 2019'da iki camiye karşı gerçekleştirilen ve 51 Müslüman'ın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan terör saldırısının, bugün sorunun geldiği vahim boyutları tüm dünyaya gösterdiğini anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hiç şüphesiz bu olay, kökleri derinlere inen bir kinin, saplantının, müslümanlara yönelik habis bir nefretin dışavurumudur. Ben bu vesileyle bir kez daha şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Terör eyleminden sonra örnek bir tutum sergileyen Yeni Zelanda halkına buradan teşekkür ediyorum."
Christchurch terör eyleminin Müslümanları ve masum insanları hedef alan ne ilk, ne de son saldırı olduğunu belirten Erdoğan, bundan önce de Müslümanlar ve diğer inançlara mensup toplulukların şiddete, zorbalığa ve katliamlara maruz kaldıklarını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1993'te Solingen'de Neo-Naziler'in 5 Türk vatandaşını evlerini ateşe vererek kalleşçe şehit ettiklerini, 1994'te El Halil'de İsrailli bir işgalcinin, Halil İbrahim Camisi'nde sabah namazı kılan 29 Müslümanı şehit ettiğini, 125 Müslümanı yaraladığını, 2011'de Oslo yakınlarındaki Utoya adasında 77 canın beyaz ırkın üstünlüğüne inanan bir cani tarafından öldürüldüğünü, 2015'te Chapel Hill kentinde 3 gencin yine bir ırkçı tarafından evlerinde vurularak katledildiğini, 2017'de Kanada'daki cami saldırısında 6 Müslüman'ın hayatını kaybettiğini anımsattı.
Bugün nefret söylemine, kültürel ırkçılığa, ayrımcılığa, kutsal değerlere hakarete en fazla maruz kalanların Müslümanlar olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Müslümanların iş yerleri, evleri, ibadethaneleri hemen her gün ırkçıların ve faşist grupların hedefi oluyor. Müslüman kadınlar sırf başörtüsü taktıkları için sokakta, çarşıda, iş yerlerinde tacize uğruyor. Yurt dışındaki 6,5 milyon insanı nefret söylemi ve saldırılardan etkilenen bir ülke olarak bu soruna gözlerimizi yumamayız. Popülist siyasetçiler ve medya tarafından normalleştirilmeye çalışılan nefret söylemini bir kez de burada lanetliyorum. Mevzuattaki boşluklar düzeltilmeli, nefret söylemi fikir özgürlüğü parantezine asla alınmamalıdır. Nefret suçlarının cezasız kalıp kalmayacağı konusunda zihinlerde oluşan şüpheler mutlaka giderilmelidir. Polise, yargıya ve diğer ilgili mercilere iletilen şikayetler ile yapılan işlemlerin kaydı ve raporlanması şeffaf bir şekilde yürütülmelidir. Böylece, suçların üzerinin çeşitli bahanelerle örtülmesinin önüne geçilmelidir."
"Tanımı mümkün değil"
Özellikle Hindistan'da Keşmir olaylarıyla bütünleşen bir dönemde orada Müslüman gençlerin sadece inek eti yedikleri için kırbaçlanmasının, palalarla dövülmesinin, ölüme mahkum edilmesinin neyle savunulacağını soran Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sen nasıl inek eti yersin? Böyle bir saçmalık olabilir mi, insanlara böyle bir yaklaşım olabilir mi? O zaman biz de inek eti yiyoruz, bizim akıbetimiz ne olacak? Onlara mı soracağız bunu? Herkesin herhalde vejeteryan olması beklenemez. Böyle bir durum da söz konusu değil ama bunlardaki mantık, kafa yapısı, bir yandan 'inanç özgürlüğü' diyeceksiniz, bir yandan 'düşünce özgürlüğü' diyeceksiniz... Benim inancımın gereği bu değil. Senin inancının gereği olabilir. Ben senin inancına saygı duyuyorum, sen benim inancıma niye saygı duymuyorsun? Onun için bu ikili farklı bir şeyi kesinlikle anlamak mümkün değil. Bizim ülkemizde domuz eti yiyenler var. Biz 'Niye domuz eti yiyorsunuz?' diye bugüne kadar bunlara asla müdahale etmedik, etmiyoruz da. Niye? Onun inancının gereği odur, yiyebilir. Bizi çok da ilgilendirmez. Ama bunların inanç hürriyetini anlamak mümkün değil. Şu anda Hindistan'ın Keşmir'de geldiği noktanın tanımı mümkün değil, anlaşılır değil. Şu anda Keşmir adeta bir açık hava hapishanesine döndürülmüş vaziyettedir. Buradaki insanlar adeta bu açık hava hapishanesinde mahkum konumundalar. Giriş, çıkış adeta yasak durumda ve yarın o bölgede ne tür kanlı eylemler olacağını şimdiden ben düşünemiyorum, anlamak ve anlatmak da istemiyorum."
Cehaletten beslenen nefret söylemiyle mücadelenin ilk adımının eğitim olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Bu gelişmeler üzerine Hindistan'ın Dışişleri Bakanı, ülkemizdeki büyükelçileri, bunlar Türkiye'nin Keşmir'e yaklaşımını doğru bulmadıklarını söylüyorlar. Yani bizim herhangi bir ülkedeki gelişmeleri, biz o ülkelerdeki yöneticilere sorarak veya onlardan izin alarak mı politikamızı belirleyeceğiz? Böyle bir şey mi var? Dünya siyasetinde böyle bir şeyi anlamak veyahut da anlatmak asla mümkün değildir. Bütün devlet kurumlarına bu konuda önemli görevler düşüyor. Hem devletlerarası hem de bölgesel ve küresel nitelikli uluslararası örgütler nezdinde gerçekleştirilen somut girişimler daha etkin hale getirilmelidir." diye konuştu.
Hem devletler arası hem de bölgesel ve küresel nitelikli uluslararası örgütler nezdinde gerçekleştirilen somut girişimlerin daha etkin hale getirilmesi gerektiğini belirten Erdoğan, "İşte sayın direktör burada... Biz medeniyetler ittifakını bu yanlışları ortadan kaldırmak için kurduk ve medeniyetler çatışmasına karşı direndik. 'Medeniyetler ittifakında başarılı olursak bunların önünü alırız, keseriz' dedik." ifadesini kullandı.
Gelinen noktanın Keşmir'deki gelişmelerle pek hayra alamet olmadığına dikkati çeken Erdoğan, "Özellikle Birleşmiş Milletler Avrupa Konseyi ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi kuruluşların çatıları altında girişimlerimizi somutlaştırmalı ve sonuç odaklı bir yaklaşım benimsemeliyiz." diye konuştu.
"Nefret söylemine ilişkin bir veri tabanı oluşturulması"
Medeniyetler İttifakı tarafından hazırlanan dini mekanların korunmasına yönelik eylem planının açıklandığına işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Birleşmiş Milletler'de nefret söylemine ilişkin bir veri tabanı oluşturulması fikrini destekliyoruz. Bununla yetinmiyor, Birleşmiş Milletler bünyesinde nefret söylemine maruz kalanların şikayetlerini süratle iletebilecekleri ve takibinin yapılacağı bir platform oluşturulmasını önemsiyoruz. Türkiye olarak yükselen İslam düşmanlığı ve ırkçılık, nefret söylemi ile etkin mücadele yönündeki çabalara öncülük etmeye devam edeceğiz. İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve dönem başkanlığımız süresince bu konularda işbirliği yapılması için önemli çalışmalar yürüttük. Az önce İmran kardeşimin ifade ettiği gibi sürekli olarak Batı, sevgili Peygamberimize birçok hakaretler yapmıştır. Bunları yazılı yapmıştır, görsel yapmıştır. Biz bütün bunlara karşı hep sabırla göğüs gerdik. Ama biz hiçbir zaman ne Hazreti İsa aleyhisselatu vesselam ne Hazreti Musa aleyhisselatu vesselam ne Hazreti Davud aleyhisselatu vesselam, hiç birine asla bir ters kelam etmedik. Peygamberimiz gibi onlar da bizim için saygındır, kutsaldır ve o saygınlığı devamlı koruduk ve onlara da yapılacak herhangi bir hakaretin karşısında olduk. Çünkü bizim için bütün peygamberler bu saygınlığın içerisinde yerlerini korumuşlardır. Şimdi biz dünyada da bunu bekliyoruz."
"Böyle bir şey kabul edilemez"
"Bizim dinimize kimse 'İslamcı terör', 'İslami terör' böyle bir yakıştırmayı yapamaz." diyen Erdoğan, "Arapçada İslam kelimesi, 'silm' kelimesinden gelmektedir. 'Silm', barış anlamına gelir. Dolayısıyla İslam bir barış dinidir. Barış dini olan İslam'ı terörle bir araya getirmek, çok çok büyük bir iftiradır, ahlaksızlıktır. Böyle bir şey kabul edilemez, olamaz." değerlendirmesinde bulundu.
Her inanç mensubunun teröristleri olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Biz kalkıp da bunun için mensubu oldukları dini lekeleyebilir miyiz? O başka bir şey, terörist başka bir şey. Bunun mücadelesini de aynı şekilde veriyoruz, vereceğiz." dedi.
Yeni Zelanda'daki terör saldırısı sonrasında İİT ve BM'de önemli girişimler gerçekleştirildiğini hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sorunun kökünü kazımak için devletler, uluslararası kuruluşlar, teknoloji şirketleri, eğitim kurumları, medya, sivil toplum kuruluşları olarak el ele verip gerekli adımları atmak zorundayız. Onun için de şu anda bizim bütün kararlılığımız Cammu Keşmir'deki bu adımları bir an önce yerli yerine oturtmak, orada yaşayan Müslümanların haklarını da sonuna kadar korumak ve onların giriş çıkışlarının serbest hale getirilmesini sağlamaktır.
Ben bunu neye benzetiyorum, biliyor musunuz? Aynen şu anda Filistin'de olanlara benzetebiliyorum. Filistin'de olanlar çıkabiliyor mu Filistin'den? Hayır. Onlar da yine oradaki İsrail devletinin iznine tabi. Son bir örnek vereyim, sözlerimi bitireyim. Ben Başbakan olarak İsrail'e gittim. İsrail'den Filistin tarafına geçerken eşimle beraber arabada yarım saat sınırda bekletildim. Niye bekletildiğimi anlayamadım. Resmi bir ziyaret için o zaman Telaviv'deyim. Telaviv'den oraya geçerken başıma bu olay geldi. Bunu her zaman anlattım, anlatıyorum ve anlatacağım. İşte İsrail'in devlet liderlerine, devlet başkanlarına, başbakanlarına yaklaşımı budur. Kimi beğeniyorlarsa onun için kapılar açıktır ama beğenmiyorlarsa o zaman kapılar kapalıdır. Lafa geldiği zaman bütün özgürlükleri savunurlar. O havada gözükürler ama hiçbir zaman samimi değildirler."
Erdoğan, etkinliği düzenleyenlere teşekkür etti.
Toplantının içeriğinin çok anlamlı olduğunu belirten Erdoğan, bu toplantının yapıldığı günün arifesinde Keşmir bölgesinde meydana gelen deprem nedeniyle taziyelerini sunarak, sözlerine başladı.
Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyen Erdoğan, "Türkiye olarak ihtiyaç duymanız halinde her türlü yardımı ulaştırmaya hazırız." diye konuştu.
Bu etkinliği düzenlediği için Pakistan Başbakanı İmran Han'a teşekkür eden Erdoğan, nefret söyleminin küresel ölçekte yükselişte olan İslam düşmanlığı, popülizm, ırkçılık ve yabancı karşıtlığının en yaygın aracı olduğunu söyledi.
Bu tarz söylemlerin günün her saatinde, sosyal medyada, televizyon programlarında, siyasetçilerin içe ve dışa yönelik beyanlarında normalleştirildiğini, adeta sıradan hale geldiğini belirten Erdoğan, "Unutulmamalıdır ki Holokost'tan Bosna'ya, Ruanda'dan Myanmar'a, insanlığa karşı en büyük suçların işlenmesinde, önce nefret söyleminin ayak sesleri duyulmuştur. Ruanda'daki katliamları gerçekleştiren Batı'yı kimse hesaba çekmemiştir. Orada milyonlar öldürülmüştür ama kimse Batı'ya 'Siz böyle bir katliamı nasıl yaparsınız, nasıl yaptınız?' dememiştir." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, uluslararası toplumun, her biri tarihe kara leke olarak kaydedilen bu acı tecrübelerden gereken dersleri çıkaramadığını vurguladı.
Christchurch'te 15 Mart 2019'da iki camiye karşı gerçekleştirilen ve 51 Müslüman'ın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan terör saldırısının, bugün sorunun geldiği vahim boyutları tüm dünyaya gösterdiğini anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hiç şüphesiz bu olay, kökleri derinlere inen bir kinin, saplantının, müslümanlara yönelik habis bir nefretin dışavurumudur. Ben bu vesileyle bir kez daha şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Terör eyleminden sonra örnek bir tutum sergileyen Yeni Zelanda halkına buradan teşekkür ediyorum."
Christchurch terör eyleminin Müslümanları ve masum insanları hedef alan ne ilk, ne de son saldırı olduğunu belirten Erdoğan, bundan önce de Müslümanlar ve diğer inançlara mensup toplulukların şiddete, zorbalığa ve katliamlara maruz kaldıklarını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1993'te Solingen'de Neo-Naziler'in 5 Türk vatandaşını evlerini ateşe vererek kalleşçe şehit ettiklerini, 1994'te El Halil'de İsrailli bir işgalcinin, Halil İbrahim Camisi'nde sabah namazı kılan 29 Müslümanı şehit ettiğini, 125 Müslümanı yaraladığını, 2011'de Oslo yakınlarındaki Utoya adasında 77 canın beyaz ırkın üstünlüğüne inanan bir cani tarafından öldürüldüğünü, 2015'te Chapel Hill kentinde 3 gencin yine bir ırkçı tarafından evlerinde vurularak katledildiğini, 2017'de Kanada'daki cami saldırısında 6 Müslüman'ın hayatını kaybettiğini anımsattı.
Bugün nefret söylemine, kültürel ırkçılığa, ayrımcılığa, kutsal değerlere hakarete en fazla maruz kalanların Müslümanlar olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Müslümanların iş yerleri, evleri, ibadethaneleri hemen her gün ırkçıların ve faşist grupların hedefi oluyor. Müslüman kadınlar sırf başörtüsü taktıkları için sokakta, çarşıda, iş yerlerinde tacize uğruyor. Yurt dışındaki 6,5 milyon insanı nefret söylemi ve saldırılardan etkilenen bir ülke olarak bu soruna gözlerimizi yumamayız. Popülist siyasetçiler ve medya tarafından normalleştirilmeye çalışılan nefret söylemini bir kez de burada lanetliyorum. Mevzuattaki boşluklar düzeltilmeli, nefret söylemi fikir özgürlüğü parantezine asla alınmamalıdır. Nefret suçlarının cezasız kalıp kalmayacağı konusunda zihinlerde oluşan şüpheler mutlaka giderilmelidir. Polise, yargıya ve diğer ilgili mercilere iletilen şikayetler ile yapılan işlemlerin kaydı ve raporlanması şeffaf bir şekilde yürütülmelidir. Böylece, suçların üzerinin çeşitli bahanelerle örtülmesinin önüne geçilmelidir."
"Tanımı mümkün değil"
Özellikle Hindistan'da Keşmir olaylarıyla bütünleşen bir dönemde orada Müslüman gençlerin sadece inek eti yedikleri için kırbaçlanmasının, palalarla dövülmesinin, ölüme mahkum edilmesinin neyle savunulacağını soran Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sen nasıl inek eti yersin? Böyle bir saçmalık olabilir mi, insanlara böyle bir yaklaşım olabilir mi? O zaman biz de inek eti yiyoruz, bizim akıbetimiz ne olacak? Onlara mı soracağız bunu? Herkesin herhalde vejeteryan olması beklenemez. Böyle bir durum da söz konusu değil ama bunlardaki mantık, kafa yapısı, bir yandan 'inanç özgürlüğü' diyeceksiniz, bir yandan 'düşünce özgürlüğü' diyeceksiniz... Benim inancımın gereği bu değil. Senin inancının gereği olabilir. Ben senin inancına saygı duyuyorum, sen benim inancıma niye saygı duymuyorsun? Onun için bu ikili farklı bir şeyi kesinlikle anlamak mümkün değil. Bizim ülkemizde domuz eti yiyenler var. Biz 'Niye domuz eti yiyorsunuz?' diye bugüne kadar bunlara asla müdahale etmedik, etmiyoruz da. Niye? Onun inancının gereği odur, yiyebilir. Bizi çok da ilgilendirmez. Ama bunların inanç hürriyetini anlamak mümkün değil. Şu anda Hindistan'ın Keşmir'de geldiği noktanın tanımı mümkün değil, anlaşılır değil. Şu anda Keşmir adeta bir açık hava hapishanesine döndürülmüş vaziyettedir. Buradaki insanlar adeta bu açık hava hapishanesinde mahkum konumundalar. Giriş, çıkış adeta yasak durumda ve yarın o bölgede ne tür kanlı eylemler olacağını şimdiden ben düşünemiyorum, anlamak ve anlatmak da istemiyorum."
Cehaletten beslenen nefret söylemiyle mücadelenin ilk adımının eğitim olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Bu gelişmeler üzerine Hindistan'ın Dışişleri Bakanı, ülkemizdeki büyükelçileri, bunlar Türkiye'nin Keşmir'e yaklaşımını doğru bulmadıklarını söylüyorlar. Yani bizim herhangi bir ülkedeki gelişmeleri, biz o ülkelerdeki yöneticilere sorarak veya onlardan izin alarak mı politikamızı belirleyeceğiz? Böyle bir şey mi var? Dünya siyasetinde böyle bir şeyi anlamak veyahut da anlatmak asla mümkün değildir. Bütün devlet kurumlarına bu konuda önemli görevler düşüyor. Hem devletlerarası hem de bölgesel ve küresel nitelikli uluslararası örgütler nezdinde gerçekleştirilen somut girişimler daha etkin hale getirilmelidir." diye konuştu.
Hem devletler arası hem de bölgesel ve küresel nitelikli uluslararası örgütler nezdinde gerçekleştirilen somut girişimlerin daha etkin hale getirilmesi gerektiğini belirten Erdoğan, "İşte sayın direktör burada... Biz medeniyetler ittifakını bu yanlışları ortadan kaldırmak için kurduk ve medeniyetler çatışmasına karşı direndik. 'Medeniyetler ittifakında başarılı olursak bunların önünü alırız, keseriz' dedik." ifadesini kullandı.
Gelinen noktanın Keşmir'deki gelişmelerle pek hayra alamet olmadığına dikkati çeken Erdoğan, "Özellikle Birleşmiş Milletler Avrupa Konseyi ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi kuruluşların çatıları altında girişimlerimizi somutlaştırmalı ve sonuç odaklı bir yaklaşım benimsemeliyiz." diye konuştu.
"Nefret söylemine ilişkin bir veri tabanı oluşturulması"
Medeniyetler İttifakı tarafından hazırlanan dini mekanların korunmasına yönelik eylem planının açıklandığına işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Birleşmiş Milletler'de nefret söylemine ilişkin bir veri tabanı oluşturulması fikrini destekliyoruz. Bununla yetinmiyor, Birleşmiş Milletler bünyesinde nefret söylemine maruz kalanların şikayetlerini süratle iletebilecekleri ve takibinin yapılacağı bir platform oluşturulmasını önemsiyoruz. Türkiye olarak yükselen İslam düşmanlığı ve ırkçılık, nefret söylemi ile etkin mücadele yönündeki çabalara öncülük etmeye devam edeceğiz. İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve dönem başkanlığımız süresince bu konularda işbirliği yapılması için önemli çalışmalar yürüttük. Az önce İmran kardeşimin ifade ettiği gibi sürekli olarak Batı, sevgili Peygamberimize birçok hakaretler yapmıştır. Bunları yazılı yapmıştır, görsel yapmıştır. Biz bütün bunlara karşı hep sabırla göğüs gerdik. Ama biz hiçbir zaman ne Hazreti İsa aleyhisselatu vesselam ne Hazreti Musa aleyhisselatu vesselam ne Hazreti Davud aleyhisselatu vesselam, hiç birine asla bir ters kelam etmedik. Peygamberimiz gibi onlar da bizim için saygındır, kutsaldır ve o saygınlığı devamlı koruduk ve onlara da yapılacak herhangi bir hakaretin karşısında olduk. Çünkü bizim için bütün peygamberler bu saygınlığın içerisinde yerlerini korumuşlardır. Şimdi biz dünyada da bunu bekliyoruz."
"Böyle bir şey kabul edilemez"
"Bizim dinimize kimse 'İslamcı terör', 'İslami terör' böyle bir yakıştırmayı yapamaz." diyen Erdoğan, "Arapçada İslam kelimesi, 'silm' kelimesinden gelmektedir. 'Silm', barış anlamına gelir. Dolayısıyla İslam bir barış dinidir. Barış dini olan İslam'ı terörle bir araya getirmek, çok çok büyük bir iftiradır, ahlaksızlıktır. Böyle bir şey kabul edilemez, olamaz." değerlendirmesinde bulundu.
Her inanç mensubunun teröristleri olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Biz kalkıp da bunun için mensubu oldukları dini lekeleyebilir miyiz? O başka bir şey, terörist başka bir şey. Bunun mücadelesini de aynı şekilde veriyoruz, vereceğiz." dedi.
Yeni Zelanda'daki terör saldırısı sonrasında İİT ve BM'de önemli girişimler gerçekleştirildiğini hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sorunun kökünü kazımak için devletler, uluslararası kuruluşlar, teknoloji şirketleri, eğitim kurumları, medya, sivil toplum kuruluşları olarak el ele verip gerekli adımları atmak zorundayız. Onun için de şu anda bizim bütün kararlılığımız Cammu Keşmir'deki bu adımları bir an önce yerli yerine oturtmak, orada yaşayan Müslümanların haklarını da sonuna kadar korumak ve onların giriş çıkışlarının serbest hale getirilmesini sağlamaktır.
Ben bunu neye benzetiyorum, biliyor musunuz? Aynen şu anda Filistin'de olanlara benzetebiliyorum. Filistin'de olanlar çıkabiliyor mu Filistin'den? Hayır. Onlar da yine oradaki İsrail devletinin iznine tabi. Son bir örnek vereyim, sözlerimi bitireyim. Ben Başbakan olarak İsrail'e gittim. İsrail'den Filistin tarafına geçerken eşimle beraber arabada yarım saat sınırda bekletildim. Niye bekletildiğimi anlayamadım. Resmi bir ziyaret için o zaman Telaviv'deyim. Telaviv'den oraya geçerken başıma bu olay geldi. Bunu her zaman anlattım, anlatıyorum ve anlatacağım. İşte İsrail'in devlet liderlerine, devlet başkanlarına, başbakanlarına yaklaşımı budur. Kimi beğeniyorlarsa onun için kapılar açıktır ama beğenmiyorlarsa o zaman kapılar kapalıdır. Lafa geldiği zaman bütün özgürlükleri savunurlar. O havada gözükürler ama hiçbir zaman samimi değildirler."
Erdoğan, etkinliği düzenleyenlere teşekkür etti.