AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, “PKK, DAEŞ gibi son derece tehlikeli örgütler, DHKP/C ve diğer örgütler ile birlikte Türkiye’ye dönük çok yönlü saldırı gerçekleştiriyorlar. Biz bütün bu saldırılar altındayken bizim terörle mücadele yasasında bir değişiklik yapmamızın beklenmemesi gerekir” dedi.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Çelik, Brüksel’de açıklamalarda bulundu. Çelik, “Son zamanlarda AB ile Türkiye arasında ortaya çıkan ivmenin kesintisiz devam etmesine dönük olarak bundan sonrası ile ilgili neler yapılması gerektiğine dair temaslarımız oldu. Tarihin en büyük krizlerinden bir tanesi olarak ortaya çıkan mülteci krizi karşısında AB ile ortak akıl üreterek bu çok büyük krizi yönetilebilir hale getirdik. Ekim 2015 tarihinde bir gün içerisinde 7 bin kişi AB’ye geçerken, alınan tedbirler sayesinde bugün bu sayı ikili düşük rakamlara inmiştir. Bu mekanizma AB ile Türkiye arasında ortak akıl ile hareket edildiği zaman ne tür başarılara imza atılabileceğini göstermektedir. AK Parti hükümetleri döneminde müzakere tarihinin alınması, tam üyeliğe dönük reformların yapılması konusunda çok ciddi reformlar hayata geçirildi. AK Parti hükümetlerinin kendinin tanımladığı bir tanımlama olarak reform hükümetleri olma kabiliyeti bu sürece büyük destek verdi. Son yıllardaki durgunluğun aslında Türkiye’den kaynaklanan bir eksiklikten değil, AB’deki çeşitli politik tartışmalar sebebiyle ortaya çıkan bir tablo olduğunu söylemek gerekir. Bizim reform irademizde bir eksiklik yok. Bir takım haksızlıklar söz konusu olduğunda bile bu reform iradesi kendi vatandaşımızın iyiliği için sürdürülmüştür. Uzun bir aradan sonra bu göç krizinden dolayı bir yeni mekanizmanın oluşması ve bu çerçevede yeni bir takım gelişmelerin, ivmenin ortaya çıkması için ciddi bir zemin oluştu. Bunun dönüm noktası 5 Ekim 2015 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı ziyarettir. Bu ziyaret çerçevesinde alınan kararlar arkasından başka zirveleri getirdi. Bu zirveler neticesinde bir paket diyebileceğimiz eylem planı ortaya çıktı. Hem AB-Türkiye ilişkilerinin çok daha geniş çerçevede ilerletilmesi hem de bu paketin bir parçası olarak bu göç krizine dönük tedbirler alınması şeklinde tablo üretildi. Geri kabul anlaşmasının yürürlüğe girmesi, vize serbestisinin gerçekleşmesi ve gönüllü insani yerleştirmenin başlaması şeklinde bir tablo ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.
“YARINDAN İTİBAREN TEKNİK UZMANLAR TÜRKİYE’DE BİR ARAYA GELECEKLER”
27 Mayıs’ta Antalya’da Dışişleri Bakanı ile birlikte Komisyon Başkan Yardımcısı Timmermans ile görüştüğünü kaydeden Çelik, “Bu gelişme çerçevesinde onların karşılandığını söylediği 70 maddenin dışında kalan 2 madde ile ilgili neler yapılabileceğini görüştük. Aramızda şöyle bir yol haritası çıktı. Yarından itibaren teknik uzmanlar Türkiye’de bir araya gelecekler. Kişisel verilerin korunması ve terör konusunda karşılıklı görüşler paylaşılacak. Ortaya anlamlı bir tablo çıkarsa biz iki bakan yine Timmermans ile bir araya geleceğiz. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Merkel ile yaptığı görüşme çerçevesinde liderler düzeyinde bu konu ele alınacak. Zaman zaman burada sadece meselenin birebir anlaşmasının iyi işlemesine odaklanıp, vize serbestisinin bunun dışında tutulması gibi bazı politik beyanlarla karşılaşıyoruz. Böyle bir ayrıştırma söz konusu olamaz. Türkiye açısından da kabul edilebilir olamaz. Birebir anlaşması, geri kabul anlaşmasının yürürlüğe girmesi, vize serbestisi, gönüllü yerleştirme, 33. faslın açılması bunların hepsi pakettir. Birbiriyle her biri bağlı elementtir. Bu elementlerin birisini diğerinden ayırdığınızda yeni başlayan ivmenin kimyasal özelliğini bozarsınız. Türkiye’nin talep ettiği vize serbestisi konusunun hayata geçmesi önemlidir. Bu diğer elementlerden ayrılarak ele alınacak bir husus değildir. Bunun ayrı ele alınması durumunda bir tespit ortaya koyuyoruz. Bu sürecin bozulmaması gerekir. Bunu kimse bir tehdit gibi algılamamalıdır. Biz bu mekanizmaların iyi işlemeye devam etmesini istiyoruz. Türkiye-AB arasında ortaya çıkan bu yeni tablonun aynı şekilde ivmesinin yükselerek devam etmesini istiyoruz. AB projesi Türkiye’nin milli çıkarları açısından devlet politikası haline getirdiği bir projedir. Eşit, hakkaniyete dayanan bir müzakere süreci yürütülmelidir. Çifte standartlı bir yaklaşım olmamalıdır. Terörle mücadele yasasının yeniden ele alınması ile ilgili terörle mücadele yasasında bir değişiklik yapamayacağımızı belirttik. Biz şuan da çok yönlü bir terör saldırısı ile karşı karşıyayız. PKK, DAEŞ gibi son derece tehlikeli örgütler, DHKP/C ve diğer örgütler ile birlikte Türkiye’ye dönük çok yönlü saldırı gerçekleştiriyorlar. Biz bütün bu saldırılar altındayken bizim terörle mücadele yasasında bir değişiklik yapmamızın beklenmemesi gerekir. Bu reel bir yaklaşım olmaz. Hepimiz görüyoruz ki 11 Eylül saldırılarından sonra bazı ülkeler, kendi ülkelerinin başkentlerinde saldırılar meydana geldiği zaman bazı ülkeler terörle mücadele yasalarında bazı değişiklikler yapmışlar. Yerel ve ulusal ihtiyaçlar terörle mücadele yasasının bu şekilde şekillenmesine yol açabiliyor. Türkiye en zor şartlar altında bile özgürlük güvenlik dengesinden taviz vermemiştir. Özgürlük-güvenlik dengesinin özgürlükleri yok edecek, demokrasiyi boğacak şekilde bir güvenlikçiliğe dönüşmesini hiçbir zaman müsaade etmemiştir” dedi.
“ZANNEDİLMESİN Kİ ERDOĞAN’SIZ BİR TÜRKİYE AB’YE DAHA ÇOK YAKLAŞACAK”
Çelik, “AB’den gelecek mali yardım ile ilgili bunun bir takım uluslararası sivil toplum örgütleri üzerinden yapılması ya da bir takım dolaylı yollarla Türkiye’ye gelmesi süreci geciktirmekten başka, bu mali yardımların etkisini azaltmaktan başka bir şey yapmaz. Türkiye, normal zamanlarda herhangi bir tehditle karşı karşıya kalmadığı zamanlarda bu konularda çok ileri adımlar atmıştır. Bir sürü yargı paketleri, reform paketleri ortaya çıkartmıştır. Siyasi sebeplerle bloke edilen 23. ve 24. fasıllar, yani temel haklar faslı, adalet, özgürlük, güvenlik faslı zaten bu konuları içermektedir. Bu fasılların açılması halinde temel haklar ve diğer konularda AB ile Türkiye arasında daha etkili mekanizmaların kurulması etkili olacaktır. Bu çerçevede bakıldığında AB-Türkiye arasındaki ilişkinin bir rekabet ilişkisi gibi kurgulanmaması, Türkiye’nin AB üyeliğine dönük attığı bu adımların reformların taktir edilmesi ve daha çok teşvik edilmesi gerekir” dedi.
Çelik açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Bir diğer husus, son zamanlarda sayısı artan ve sistematik hale dönüşen Sayın Cumhurbaşkanımız ile ilgili propagandalardır. Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’deki reform sürecine liderlik etmiş bir kişidir. Türkiye’deki reformlar onun liderliği sayesinde mümkün olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız ile ilgili eleştirilerin hepsi yaptıklarına bakıldığı zaman haksız ve dayanıksız eleştirilerdir. Zannedilmesin ki Erdoğan’sız bir Türkiye AB’ye daha çok yaklaşacak. Türkiye Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, onun politik gücüyle bu reformları desteklemesi sayesinde AB ile müzakerelerde yol almıştır. Avrupa’da aşırı sağ yükseliyor. İslamofobiya üretenler aynı zamanda Erdoğanfobiya üretiyor. Aslında bunlar, Erdoğan karşıtlığını ve İslamofobiya’yı Avrupa Birliği’ni çok sevdikleri için yapmıyorlar, Avrupa Birliği’ne karşı oldukları için yapıyorlar. Bu aşırı sağın dilidir. Bu eleştiriler yapılırken eleştiri sınırları içerisinde kalması aşırı sağın sahasında top koşturmaması gerekir.”
(İHA)
AB Bakanı ve Başmüzakereci Çelik, Brüksel’de açıklamalarda bulundu. Çelik, “Son zamanlarda AB ile Türkiye arasında ortaya çıkan ivmenin kesintisiz devam etmesine dönük olarak bundan sonrası ile ilgili neler yapılması gerektiğine dair temaslarımız oldu. Tarihin en büyük krizlerinden bir tanesi olarak ortaya çıkan mülteci krizi karşısında AB ile ortak akıl üreterek bu çok büyük krizi yönetilebilir hale getirdik. Ekim 2015 tarihinde bir gün içerisinde 7 bin kişi AB’ye geçerken, alınan tedbirler sayesinde bugün bu sayı ikili düşük rakamlara inmiştir. Bu mekanizma AB ile Türkiye arasında ortak akıl ile hareket edildiği zaman ne tür başarılara imza atılabileceğini göstermektedir. AK Parti hükümetleri döneminde müzakere tarihinin alınması, tam üyeliğe dönük reformların yapılması konusunda çok ciddi reformlar hayata geçirildi. AK Parti hükümetlerinin kendinin tanımladığı bir tanımlama olarak reform hükümetleri olma kabiliyeti bu sürece büyük destek verdi. Son yıllardaki durgunluğun aslında Türkiye’den kaynaklanan bir eksiklikten değil, AB’deki çeşitli politik tartışmalar sebebiyle ortaya çıkan bir tablo olduğunu söylemek gerekir. Bizim reform irademizde bir eksiklik yok. Bir takım haksızlıklar söz konusu olduğunda bile bu reform iradesi kendi vatandaşımızın iyiliği için sürdürülmüştür. Uzun bir aradan sonra bu göç krizinden dolayı bir yeni mekanizmanın oluşması ve bu çerçevede yeni bir takım gelişmelerin, ivmenin ortaya çıkması için ciddi bir zemin oluştu. Bunun dönüm noktası 5 Ekim 2015 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı ziyarettir. Bu ziyaret çerçevesinde alınan kararlar arkasından başka zirveleri getirdi. Bu zirveler neticesinde bir paket diyebileceğimiz eylem planı ortaya çıktı. Hem AB-Türkiye ilişkilerinin çok daha geniş çerçevede ilerletilmesi hem de bu paketin bir parçası olarak bu göç krizine dönük tedbirler alınması şeklinde tablo üretildi. Geri kabul anlaşmasının yürürlüğe girmesi, vize serbestisinin gerçekleşmesi ve gönüllü insani yerleştirmenin başlaması şeklinde bir tablo ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.
“YARINDAN İTİBAREN TEKNİK UZMANLAR TÜRKİYE’DE BİR ARAYA GELECEKLER”
27 Mayıs’ta Antalya’da Dışişleri Bakanı ile birlikte Komisyon Başkan Yardımcısı Timmermans ile görüştüğünü kaydeden Çelik, “Bu gelişme çerçevesinde onların karşılandığını söylediği 70 maddenin dışında kalan 2 madde ile ilgili neler yapılabileceğini görüştük. Aramızda şöyle bir yol haritası çıktı. Yarından itibaren teknik uzmanlar Türkiye’de bir araya gelecekler. Kişisel verilerin korunması ve terör konusunda karşılıklı görüşler paylaşılacak. Ortaya anlamlı bir tablo çıkarsa biz iki bakan yine Timmermans ile bir araya geleceğiz. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Merkel ile yaptığı görüşme çerçevesinde liderler düzeyinde bu konu ele alınacak. Zaman zaman burada sadece meselenin birebir anlaşmasının iyi işlemesine odaklanıp, vize serbestisinin bunun dışında tutulması gibi bazı politik beyanlarla karşılaşıyoruz. Böyle bir ayrıştırma söz konusu olamaz. Türkiye açısından da kabul edilebilir olamaz. Birebir anlaşması, geri kabul anlaşmasının yürürlüğe girmesi, vize serbestisi, gönüllü yerleştirme, 33. faslın açılması bunların hepsi pakettir. Birbiriyle her biri bağlı elementtir. Bu elementlerin birisini diğerinden ayırdığınızda yeni başlayan ivmenin kimyasal özelliğini bozarsınız. Türkiye’nin talep ettiği vize serbestisi konusunun hayata geçmesi önemlidir. Bu diğer elementlerden ayrılarak ele alınacak bir husus değildir. Bunun ayrı ele alınması durumunda bir tespit ortaya koyuyoruz. Bu sürecin bozulmaması gerekir. Bunu kimse bir tehdit gibi algılamamalıdır. Biz bu mekanizmaların iyi işlemeye devam etmesini istiyoruz. Türkiye-AB arasında ortaya çıkan bu yeni tablonun aynı şekilde ivmesinin yükselerek devam etmesini istiyoruz. AB projesi Türkiye’nin milli çıkarları açısından devlet politikası haline getirdiği bir projedir. Eşit, hakkaniyete dayanan bir müzakere süreci yürütülmelidir. Çifte standartlı bir yaklaşım olmamalıdır. Terörle mücadele yasasının yeniden ele alınması ile ilgili terörle mücadele yasasında bir değişiklik yapamayacağımızı belirttik. Biz şuan da çok yönlü bir terör saldırısı ile karşı karşıyayız. PKK, DAEŞ gibi son derece tehlikeli örgütler, DHKP/C ve diğer örgütler ile birlikte Türkiye’ye dönük çok yönlü saldırı gerçekleştiriyorlar. Biz bütün bu saldırılar altındayken bizim terörle mücadele yasasında bir değişiklik yapmamızın beklenmemesi gerekir. Bu reel bir yaklaşım olmaz. Hepimiz görüyoruz ki 11 Eylül saldırılarından sonra bazı ülkeler, kendi ülkelerinin başkentlerinde saldırılar meydana geldiği zaman bazı ülkeler terörle mücadele yasalarında bazı değişiklikler yapmışlar. Yerel ve ulusal ihtiyaçlar terörle mücadele yasasının bu şekilde şekillenmesine yol açabiliyor. Türkiye en zor şartlar altında bile özgürlük güvenlik dengesinden taviz vermemiştir. Özgürlük-güvenlik dengesinin özgürlükleri yok edecek, demokrasiyi boğacak şekilde bir güvenlikçiliğe dönüşmesini hiçbir zaman müsaade etmemiştir” dedi.
“ZANNEDİLMESİN Kİ ERDOĞAN’SIZ BİR TÜRKİYE AB’YE DAHA ÇOK YAKLAŞACAK”
Çelik, “AB’den gelecek mali yardım ile ilgili bunun bir takım uluslararası sivil toplum örgütleri üzerinden yapılması ya da bir takım dolaylı yollarla Türkiye’ye gelmesi süreci geciktirmekten başka, bu mali yardımların etkisini azaltmaktan başka bir şey yapmaz. Türkiye, normal zamanlarda herhangi bir tehditle karşı karşıya kalmadığı zamanlarda bu konularda çok ileri adımlar atmıştır. Bir sürü yargı paketleri, reform paketleri ortaya çıkartmıştır. Siyasi sebeplerle bloke edilen 23. ve 24. fasıllar, yani temel haklar faslı, adalet, özgürlük, güvenlik faslı zaten bu konuları içermektedir. Bu fasılların açılması halinde temel haklar ve diğer konularda AB ile Türkiye arasında daha etkili mekanizmaların kurulması etkili olacaktır. Bu çerçevede bakıldığında AB-Türkiye arasındaki ilişkinin bir rekabet ilişkisi gibi kurgulanmaması, Türkiye’nin AB üyeliğine dönük attığı bu adımların reformların taktir edilmesi ve daha çok teşvik edilmesi gerekir” dedi.
Çelik açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Bir diğer husus, son zamanlarda sayısı artan ve sistematik hale dönüşen Sayın Cumhurbaşkanımız ile ilgili propagandalardır. Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’deki reform sürecine liderlik etmiş bir kişidir. Türkiye’deki reformlar onun liderliği sayesinde mümkün olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız ile ilgili eleştirilerin hepsi yaptıklarına bakıldığı zaman haksız ve dayanıksız eleştirilerdir. Zannedilmesin ki Erdoğan’sız bir Türkiye AB’ye daha çok yaklaşacak. Türkiye Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, onun politik gücüyle bu reformları desteklemesi sayesinde AB ile müzakerelerde yol almıştır. Avrupa’da aşırı sağ yükseliyor. İslamofobiya üretenler aynı zamanda Erdoğanfobiya üretiyor. Aslında bunlar, Erdoğan karşıtlığını ve İslamofobiya’yı Avrupa Birliği’ni çok sevdikleri için yapmıyorlar, Avrupa Birliği’ne karşı oldukları için yapıyorlar. Bu aşırı sağın dilidir. Bu eleştiriler yapılırken eleştiri sınırları içerisinde kalması aşırı sağın sahasında top koşturmaması gerekir.”
(İHA)